Öcalan: Kadın sadece ve sadece xwebûn olmalı 2018-02-26 09:21:55 HABER MERKEZİ - PKK Lideri Abdullah Öcalan, kadına ilişkin mülkiyet anlayışının terk edilmesi gerektiğini belirterek, “Kadın sadece ve sadece kendi kendisinin (xwebûn) olmalıdır. Özgürleşen kadın, özgürleşen toplumdur. Özgürleşen toplum ise demokratik ulustur” diyor.  Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, 2017 yılında erkekler 409 kadını öldürdü, 387 çocuğu cinsel istismara maruz bıraktı ve 332 kadına cinsel şiddet uyguladı. Olağanüstü Hal (OHAL) ile birlikte daha çok artan erkek şiddeti, sokaklarda kadınların yaşam tarzına ve giyimine kadar pek çok şekilde kendini gösterdi. Kadının nasıl yaşamasına, giyimine, gülüşüne, oturmasına ve kalkmasına, kaç çocuk yapmasına, evlenmesine, anne olmasına kadar söz söylemeyi kendinde “hak” bulan erkek egemen akıl, kendini nereden ve nasıl besliyor? Bu soruların cevabını PKK Lideri Abdullah Öcalan, “Kürdistan Devrim Manifestosu” adlı kitabında veriyor.    KÜRT ERKEĞİ TANIMLAMASI    Jin ve jiyanın; yani, kadın ve yaşam olmaktan çıktığı koşulların toplumun çöküş ve çözülüşünü yansıttığını söyleyen Öcalan, bu gerçekliği çözmeden ve özgürlük yoluna seferber etmeden adına devrim, devrimci parti, öncü ve militan diyebilecek unsurların rol oynayabilmelerinin düşünülemeyeceğini belirtiyor. Öcalan, şöyle devam ediyor: “Kendileri kördüğüm olmuş olanların başkalarının kördüğümünü çözmesi ve başkalarını özgürleştirmesi mümkün olamaz. PKK ve devrimci halk savaşımının bu konuda doğurduğu en önemli sonuç, toplumun kurtuluş ve özgürlüğünün kadın olgusunun çözümlenmesinden, kurtuluşu ve özgürlüğünden geçtiğine ilişkindir. Fakat, belirttiğimiz gibi Kürt erkeği de çok çarpıtılmış olan kendi namusunu veya bilimsel olarak daha doğru bir tanımlamayla namussuzluğunu kadına mutlak egemen olmakta görüyor. Asıl çözülmesi gereken bu yaman çelişkidir.”    'KADIN XWEBÛN OLMALIDIR’    Demokratik ulus inşasında gidişte bu deneyimin de ışığında yapılması gerekenin şimdiye kadar “namus” adında yapılanların tersinin yapılması olduğunu ifade eden Öcalan, kendinden de yola çıkarak şu tespiti yapıyor: “Tersyüz edilmiş Kürt erkekliğinden, biraz da kendimden bahsediyorum. O da şöyle olmalıdır; ‘Kadına ilişkin mülkiyet anlayışımızı tamamen terk etmeliyiz. Kadın sadece ve sadece kendi kendisinin (Xwebûn) olmalıdır. Hatta sahipsiz olduğunu, tek sahibinin kendisi olduğunu bilmelidir. Karasevda, aşk dahil hiçbir bağlılık duygusuyla kadına bağlanmamalıyız. Aynı biçimde kadın da kendisini bağımlı ve sahipli olmaktan çıkarmalıdır. Devrimciliğin, militanlığın ilk şartı böyle olmalıdır. Bu deneyimden başarıyla geçenler, bir şekilde kişiliğinde özgürlüğü gerçekleştirenler, yeni toplumu ve demokratik ulusu kendi özgürleşmiş kişiliklerinden başlatarak inşa edebilirler.”    ‘ÖZGÜRLEŞEN KADIN ÖZGÜRLEŞEN TOPLUMDUR’    Öcalan, devamında aşkın gerçek tanımını da şu sözlerle açıklıyor: “Aşk, kendi toplumun çöküş ve çözülüşünü durduramayanların; ancak kadın etrafında karşılıklı olarak kurdukları namus anlayışından ve bilimsel olarak daha doğrusu olan namussuzluktan vazgeçip demokratik ulus inşasına militanca girişmesi halinde toplumsal anlamına kavuşabilir ve zor da olsa gerçekleşme potansiyeline ulaşabilir.”    Demokratik uluslaşma sürecinde kadın özgürleşmesinin büyük önem taşıdığına dikkat çeken Öcalan, “Özgürleşen kadın, özgürleşen toplumdur. Özgürleşen toplum ise demokratik ulustur” belirlemesini yapıyor.   'ERKEĞİN ROLÜNÜ TERSİNE ÇEVİRMESİ’   Erkeğin rolünü tersine çevirmenin devrimci öneminden bahseden Öcalan, bunun anlamının da “Kadına dayalı soy sürdürme ve kadına egemen olma yerine demokratik uluslaşmanın kendini özgücüyle sürdürmesi, bunun ideolojik ve örgütsel gücünü oluşturması ve kendi politik otoritesini egemen kılması; kendini ideolojik ve politik olarak üretmesi, fiziki çoğalmadan ziyade zihinsel ve ruhsal güçlenmeyi sağlamasıdır” sözleriyle özetleyerek, toplumsal aşkın doğasını da bu gerçeklerin sağladığını belirtiyor.    ÖCALAN’A GÖRE AŞK NEDİR?   Aşkın kesinlikle iki kişinin duygudaşlığına ve cinsel cazibesine indirgememek gerektiğinin altını çizen Öcalan, "Hatta kültürel anlamı olmayan şekilsel güzelliklere de kapılmamak gerekir. Kapitalist modernite aşkın inkarı üzerine kurulu bir sistemdir. Toplumun inkarı; bireyciliğin azgınlaşması, cinsiyetçiliğin her alanı kaplaması, paranın tanrısallaşması, ulus-devletin tanrı yerine ikame edilmesi, kadının ücretsiz veya en az ücretli bir kimliğe dönüştürülmesi aşkın maddi temelinin inkarı anlamına da gelir" diyor.    Kadın doğasını iyi tanımak gerektiğini kaydeden Öcalan, kadın cinselliğini biyolojik olarak çekici bulup yaklaşmak, bu temelde kadınla ilişkilenmek aşkın baştan kaybı anlamına geldiğini söylüyor. Öcalan, “Öteki canlı türlerindeki biyolojik birleşmelere nasıl aşk diyemiyorsak, insandaki biyolojik temelli cinsel birleşmeye de aşk diyemeyiz. Buna, canlıların normal üreme faaliyetleri diyebiliriz. Bu faaliyetler için insan olmaya bile gerek yoktur. Hayvan-insanlar zaten en rahat biçimde bu faaliyetleri yürütürler. Gerçek aşk isteyen, bu hayvan-insan üreme tarzını terk etmek durumundadır. Cinsel cazibe objesi olarak değerlendirmeyi aştığımız oranda, kadını değerli bir dost ve yoldaş kılabiliriz. En güç olan ilişki, cinsiyetçiliği aşmış kadın dostu ve yoldaşlığıdır” diyor.    'ERKEK TERCİHİ KADINA BIRAKMALI’    Kadınla özgür eş yaşam koşullarında yaşandığında bile, ilişkilerin temelinde toplumun ve demokratik ulusun inşası yatması gerektiğine vurgu yapan Öcalan, şöyle devam ediyor: “Kadını hep geleneksel sınırlardaki ve modernitedeki gibi eş, anne, kız kardeş ve sevgili rolünde görmeyi aşmalıyız. Öncelikle, anlam birliğine ve  toplum inşacılığına dayalı güçlü insan ilişkisini hakim kılmalıyız. Bir kadın veya erkek gerektiğinde eşinden, çocuğundan, annesinden, babasından, sevgilisinden vazgeçmeli; ama ahlaki-politik toplumdaki rolünden vazgeçmemelidir. Güçlü erkek asla kadına yalvarmaz, peşinden koşmaz, dövmez, sövmez, kıskanmaz. Kendi eşi ve sevgilisi dahi olsa, ayrılmak istediğinde bir fiske bile vurmaz. Hatta varsa eleştirilerini yaptıktan sonra istediği gibi yaşamasına yardımcı olur. Kadınla güçlü ideolojik ve toplumsal temeli olan bir ilişki yaşamak istiyorsa, tercihi ve aramayı kadına bırakması gerekir. Kadının özgürlük düzeyi, özgür tercihi ve özgücüne dayalı hareket kabiliyeti ne denli gelişmişse, kendisiyle o denli anlamlı ve güzel yaşanabilir.”