Barış Grubu üyesi Tunç: Öcalan’ın çalışma koşulları sağlanmalı 2025-05-15 09:06:19   AMED - “Barış ve Demokratik Çözüm Grubu” üyesi Mehmet Şirin Tunç, PKK’nin kararının tarihsel olduğuna dikkat çekerek, “Öcalan’ın rahat bir ortamda çalışmasını sağlayacak bir zemin yaratılmalıdır. Bu temelde bir yaklaşım barışın derinleşmesi ve kökleşmesini beraberinde getirir” dedi.    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” sonrası PKK, 5-7 Mayıs’ta 12’nci Kongresi’ni gerçekleştirdiğini duyurdu. 12 Mayıs'ta açıklanan sonuç bildirgesinde ise "çalışmaların sonlandırdığı" kaydedildi.    PKK’nin kongre kararları kamuoyunda tartışılmaya devam ederken, birçok kesim sürecin yasal ve anayasal adımlarla barışa evirilebileceğini vurguluyor. Abdullah Öcalan’ın, 22 Eylül 1999 tarihinde “Demokratik Cumhuriyete destek ve iyi niyet adımı“ çağrısı kapsamında 1 Ekim 1999’da Türkiye’ye gelen “Barış ve Demokratik Çözüm Grubu” üyesi Mehmet Şirin Tunç, gelişmelere dair değerlendirmelerde bulundu.    7 arkadaşıyla birlikte 1999’da Colemêrg’in Şemzînan (Şemdinli) ilçesinden Türkiye’ye gelen Tunç, 2 Ekim 1999’da çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak, Muş E Tipi Cezaevi’ne konuldu. Tunç, Türkiye’ye geldiği günden bu yana Kürt sorununun çözümü için demokratik siyaset alanında çalışmalarını sürdürüyor.    1999 YILINDA YAŞANANLAR    Türkiye’ye geldikleri dönemin de provokasyona açık olduğunu belirten Tunç, o dönem yaşananları şöyle özetledi: “Tabi o süreç zorlu bir süreçti. Başkanlık Konseyi’nin dört mektubuyla birlikte giriş yapmıştık. Tabi çok hassas bir süreçti. Gelişimizi ‘teslim’ olarak görme, bu şekilde değerlendirme durumu vardı. Yine Türkiye televizyonlarında, ‘8 terörist silahlarıyla birlikte giriş yaptı’ biçiminde propagandaları söz konusuydu. Bunların olabileceği önceden hesaplanmıştı. Ancak temel hedef barışçıl bir çalışmanın yürütülmesi, özellikle Türk- Kürt halklarının birlikteliğiydi.”    O dönem uluslararası alanda Kürt ve Türk halklarına yönelik komplonun hazırlandığını ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bu komployu boşa çıkarma temelinde böylesi tarihi bir adım attığını söyleyen Tunç, “Cumhuriyetin kuruluş yıl dönümünde özellikle 29 Ekim 1999’da bir grup arkadaşımızda Avrupa’dan sürece dahil olmak için gelmişti. DGM’lerde yapılan yargılamalar sonucunda da 15 ile 22,5 yıl arasında arkadaşlarımız ceza aldı. Sonradan tahliye oldular” dedi.    ‘ÖCALAN HEP BARIŞ İÇİN ÇABALADI’   Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın her süreçte barış ve kardeşlik dışında bir şey düşünmediğinin altını çizen Tunç, “Bu topraklarda barışın tesis edilmesi için büyük bir mücadele içerisinde oldu. Hep ‘muhatap arıyorum’ dedi. Ama bir türlü muhatap bulamadı. Kürt sorununun barışçıl yollarla çözümünü esas aldı ancak bu konuda imkanlar yaratılmadı hep inkar, imha temelinde yaklaşım gösterildi. Özellikle İmralı Adası’nda yeni bir süreci başlatıldı. Demokratik, ekolojik, kadın eksenli bir sistem. Bu yalnız Türkiye ve Kürdistan’a ilişkin değil tüm Ortadoğu halklarına yönelik bir sistem oldu. Bu konuda da büyük çabalar gösterildi.  Sayın Öcalan hep bu topraklarda barışın yeşermesi, barışın kazanmasını hedefledi. ‘Barış mücadelesi savaştan daha zordur’ tespitiyle hareket etti. Grubumuzun ismi de ‘Barış ve Demokrasi Grubu’ idi. Sayın Öcalan, 27 Şubat’ta ise ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile mücadeleyi derinleştirmeyi esas aldı” diye belirtti.    ‘HERKESİN GÖREV SORUMLULUKLARI VAR’   PKK’nin her yönüyle Sayın Öcalan’a bağlı olduğunun altını çizen Tunç, “Sayın Öcalan’ın her sözünün hareketin Önder kadrolarını bağlayan bir durum söz konusudur. Bu temelde de tarihi çağrı sonrası ateşkes ilan edildi. En sonda da 5-7 Mayıs’ta kongre yapıldı. Şimdi burada önemli olan nokta şudur; atılan tarihi bir adım var. Herkesin bu adımı selamlaması lazım. Çünkü barışın gelişmesi için herkesin üzerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmesi lazım. Diğer tarafta devlet ve hükümetin yapması gereken görev ve sorumluluklar var. Bunları yerine getirilmesi lazım” ifadelerini kullandı.    1921 ANAYASASI    1921 Anayasası’nın güncellenmesi gerektiğine dikkat çeken Tunç, bu Anayasa’da  “Vatan Kürtlerin ve Türklerin ortak vatanıdır. Kürtler Cumhuriyetin asli unsurudur” ibaresinin geçtiğini hatırlattı. Yeni başlayan süreçte kullanılan dile işaret eden Tunç, “Herkesin barış dilini kullanması lazım. Savaş rantçıları her süreçte bu dili kullanmıştır, bundan sonrada kullanacaktır. Ama herkesin, özellikle de muhatapların bu konuda duyarlı olması lazımdır. Dil önemlidir. Dilin barış diline evirilmesi ve bu meseleyi kardeşlik temelinde çözümü hedef olarak konulursa inanıyorum ki süreç içerisinde olumsuzluklar da giderilir. Önemli olan barışın ruhunu yaşamak ve yaşatmaktır” dedi.    ‘İNKAR SÜRECİ BALTALAR’   PKK’nin kongre kararlarında atıfta bulunduğu ve kamuoyunda tartışılan 1924 Anayasası’na da değinen Tunç, “1924 Anayasasında Kürt halkının varlığını tümden inkar etme durumu var. O dönemin sorumlu kesimleri, ‘Bu vatanda herkes Türk’tür, Türk olmak zorundadır. Türk olmayanların tek bir hakkı var o da Türklere hizmetçilik yapma’ temelindedir. Onun için herkesin bu konuda elini taşın altına koyması, barış dilini geliştirmesi, büyütmesi ve derinleştirmesini hedeflemesi lazımdır. Sayın Öcalan ne olursa olsun barışın gelişmesi için tüm yolları deneyecek ve tıkanan nefes borularını açmayı kendisine esas alacaktır. Bu konuda Sayın Öcalan’ın yaklaşımı nettir. Devletin de bu konuda doğru bir yaklaşım içerisine girmesi lazımdır. Bazı açıklamalar olumlu olmakla birlikte bazı açıklamalar da Kürt halkını incitiyor. Onun için herkesin bu konuda doğru temelde yaklaşması lazımdır.”    ‘ÖCALAN’IN KOŞULLARI SAĞLANMALI’   Abdullah Öcalan üzerindeki ağır tecrit ortamının tümden ortadan kaldırılması gerektiğini belirten Tunç, bunun olmazsa olmaz koşul olduğunu dile getirdi. Tunç, “Sayın Öcalan’ın rahat bir ortamda çalışmasını sağlayacak bir zeminin yaratılması lazımdır. Bu temelde bir yaklaşım barışın daha da derinleşmesini ve kökleşmesini beraberinde getirecektir” dedi. Yasal sürecin tamamlanması gerektiğinin altını çizen Tunç, her şeyin pratikleşmesi için anayasal bir statünün ortaya çıkması ve resmileşmesi gerektiğini vurgulayarak, ekledi: “Bu konuda Kürdün dili Kürdün kültürü, kendisini özgürce ifade etmesi, haklarının yaratılması lazım. Bu konuda önemli bazı adımların atılması herkesi rahatlatır” diye belirtti.     ‘ÇÖZÜMÜN ADRESİ MECLİS’   Sürece başta muhalefet olmak üzere tüm kesimlerin doğru temelde yaklaşması gerektiğini söyleyen Tunç, “Bir an evvel çözümün gerçekleşmesi için pratik mücadele içinde olmaları gerekiyor. Bu tarihi görev ve sorumluluktur. Bu tarihi görev ve sorumluluktan kimse kaçmamalıdır. Bu topraklarda yaşayan başta kadın ve gençler olmak üzere herkesin bu süreci sahiplenmesi gerekiyor. Bu konuda herkes birinci derecede görev ve sorumluluklarını bu temelde yerine getirirse inanıyorum gelişme olur. Kürt, Türk ve bu topraklarda yaşayan herkesin bu süreci doğru temelde sahiplenmesi ve gelişmesi için büyük bir mücadele içine girmesi lazım. İkna dili her zaman esas alınmalı. Bu da bizleri sonuca götürür. Tüm halkları barış ruhuyla bütünleştirir. Bu sorunun çözümü TBMM’dir. TBMM’de, 24 Anayasası‘nda Kürtlerin varlığı inkar edildi ve 2025 TBMM’de Kürtlerin varlığı kabul edilmeli. Bu konuda adım atılmalı. Sayın Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu paradigma ışığında doğru bir yaklaşım içinde olunmalı” diye belirtti.    ‘PRATİK ADIMLARLA ÇÖZÜM OLUR’   Barış ruhunun tüm halkların varlığının kabul edilmesiyle mümkün olduğunu belirten Tunç, şöyle devam etti: “Barışın ruhu herkesin kendisini, düşüncesini, dini inancını özgürce ifade etmesidir. Bu yaşanmazsa o zaman toplum nasıl hareket eder, toplum bunu nasıl yapar? Bundan dolayı özellikle hükümetin ve devletin bu konuda anayasal bir değişikliğin içine girmesi ve Kürtlerin haklı taleplerinin anayasal bir statüye kavuşturması lazımdır. Eğer anayasal bir statüye kavuşturulmazsa yine eksik kalır. Şimdiye kadar iki taraftan da on binlerce insan yaşamanı yitirdi. Bunun için ne yapmak gerekir? Barışın dilini oluşturmalıyız. Barışın esası da budur. Birbirine güven lazımdır. Şuanda halkın kuşkuları vardır. Bu kuşkuların giderilmesi neyle olur? Pratik adımlarla olur. Anayasal, hukuksal değişimlerle olur. Kim ne derse desin bu sürecin başarıya ulaşması için Kürt gerçeğinin kabul görülmesi ve Kürtlerin kendisini özgürce ifade edebileceği düzeyde bir değişim dönüşümün yaşanması gerekiyor.”    MA / Müjdat Can