Komplodan sonra tecrit: İmralı'da her saniye ihlal yaşanıyor

İSTANBUL - ÖHD yöneticilerinden Nurettin Kuzu, Abdullah Öcalan'a dönük komplonun günümüzde mutlak tecritle sürdürüldüğüne işaret ederek, "Sayın Öcalan’ın hak ihlaline uğramadığı bir saniye bile göremeyiz" dedi. 

PKK Lideri Abdullah Öcalan'a dönük 9 Ekim 1998 tarihinde startı verilen uluslararası komplonun üzerinden 26 yıl geçti. Abdullah Öcalan, Türkiye'ye getirildiği 15 Şubat 1999'dan bu yana İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutuluyor. Abdullah Öcalan'ın avukat ve aile görüşleri engellenirken, 43 aydır kendisinden tek bir haber dahi alınamıyor. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Genel Merkez yöneticilerinden Nurettin Kuzu, uluslararası komplo ve İmralı'daki mutlak tecridi değerlendirdi. 
 
ÖCALAN'A DÖNÜK 'ÖZEL' HUKUKSUZLUK 
 
9 Ekim sürecinde yaşanan hukuksuzluklara değinen Av. Kuzu, Abdullah Öcalan’ın o dönem birçok ülkeye gittiğini ve bu ülkelerin hiçbirinin Öcalan'ın haklarını tanımadığını söyledi. Kuzu, "Bir düzeni sağlamak amacıyla insanlar tarafından oluşturulan, daha sonra yazılı hale gelen yasalar herkese eşit bir şekilde uygulandığı takdirde ahlaki ve politik bir toplumdan bahsedebiliriz. Ancak söz konusu Sayın Öcalan olduğunda, en gelişmiş hukuk sistemlerine sahip olduğu belirtilen Avrupa devletlerinde dahi hukukun işlenmediğini görüyoruz. Kapitalist Modernite’nin yarattığı hukukun kişilere göre şekillendiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenden dolayı tüm bu süreçlerde hukuka uygun bir işlem yapılmadı ve hukuki bir durumdan da söz edemeyiz. Bu da Sayın Öcalan’a özel uygulanan bir hukuksuzluktur" diye kaydetti. 
 
'ÖCALAN HER SANİYE İHLALE UĞRUYOR'
 
Nurettin Kuzu
 
Kuzu, şunları söyledi: "Söz konusu Sayın Öcalan olunca hukuksuzluk ete kemiğe bürünüyor. Bu durumun uluslararası hukukta bir karşılığı yok. Ama belli ki üzerine anlaştıkları bir hukuksuzluk hali var. Kapitalist Modernite’nin yarattığı hukuk çerçevesinde, kendilerinin üzerinde anlaştıkları bir hukuk mevcut. Tamamen işletilmeyen bir mevzuat mevcut. O yüzden burada bunun için hukuk kelimesini kullanmak çok doğru değil. Çünkü herhangi bir işlem yapılmama hali tamamen hukuksuzluktur.”
 
Türkiye’deki diğer cezaevlerine dair mevzuatın İmralı'da uygulanmadığını söyleyen Kuzu, "Tecrit en basit tanımıyla izole edilme, ayrı tutulma halidir. Ancak İmralı Ada Hapishanesi söz konusu olduğunda tecridin bambaşka bir şekliyle karşılaşıyoruz. Bu nedenle İmralı'da uygulanan sisteme tecrit demek az kalır. İmralı'da tamamen özel bir rejim uygulanmıştır. Öncelikle buna dikkat çekmek gerekir. İmralı'nın son 25 yılını film şeridi gibi göz önünde bulunduracak olursa; Sayın Öcalan’ın hak ihlaline uğramadığı bir saniye bile göremeyiz ya da hukuka uygun bir işlemin tesis ettiği bir kare görmek mümkün değil. Bunu tanımlamakta gerçekten zorluk çekiyoruz" dedi. 
 
İMRALI'DAKİ HUKUKSUZLUKLAR
 
Kuzu, mutlak tecride işaret ederek, "Biz bunu mutlak iletişimsizlik olarak tanımlasak da İmralı’da uygulanan rejim ne ulusal ne de uluslararası mevzuatta tanımlanmamış. Bu yüzden Sayın Öcalan’ın Türkiye’ye getirildikten bu yana sayısız hak ihlaline örnek verebiliriz. Avukat görüşmesinin sınırlandırılması, 2010 yılına kadar sınırlı görüşme, son 14 yıllık süre içerisinde sadece 5 defa avukatlarıyla görüştürülmesi, mektuplaşma, vasisiyle görüşme, avukatlarının bilgi alma hakkı... Hiçbiri kendisine sağlanmıyor" diye kaydetti. 
 
‘KOMPLO TECRİTLE DEVAM EDİYOR’
 
Uluslararası komplonun günümüzde tecritle devam ettiğini belirten Kuzu, "Uluslararası hukuksuzluk ulusal hukuksuzlukla devam ediyor" dedi. Kuzu, İmralı'da uluslararası hukukun uygulanmadığını ve AİHM 2014 yılında Abdullah Öcalan'a dair verdiği "ihlal" kararının uygulanmadığına dikkati çekti. Kuzu, benzer bir şekilde AİHM önünde 10 yıldır bekleyen bir dosyanın da olduğuna işaret ederek, "10 yıldır AİHM kendi kriterlerini çiğneyerek, bunu sürüncemede bırakıyor. Başvuruyu karara bağlamıyor. Biz kararın ne olması gerektiğini tartışmıyoruz. Olumlu ve olumsuz bir karar bekliyoruz. Yine Anayasa Mahkemesi (AYM) önünde Türkiye’de bireysel başvurunun önünün açıldığı günden bugüne bekleyen başvurular var ve bunların hiçbiri karara bağlanmıyor. Hepsi sürüncemede bırakılmış durumda” şeklinde konuştu. 
 
ABDULLAH ÖCALAN’IN 'UMUT HAKKI'
 
Kuzu, AİHM'in Abdullah Öcalan'a dair verdiği "ihlal" kararını 17-19 Eylül'de gündemine alan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin gerekli önemlerin geciktirilmeden alınmasını istemesini de değerlendirdi. Kuzu, 2021 yılında komitenin Türkiye'den bir eylem planı istediğini hatırlatarak, "Ancak herhangi bir eylem planı sunulmadı. İmralı’da koşullar daha da kötüleşti. Daha önce kısmı bir haberleşme hali varken, bugün o da ortadan kalktı. Komite en son gecikmeksizin umut hakkı çerçevesinde iç mevzuatta yasal değişiklik istedi. Değişikliğe gidilmemesi halinde ara kararın oluşturulacağına dair bir karar alındı. Bu niye önemli? Umut hakkının önemi bir insanın yaşamı boyunca mahpusluk halinin devam etmeyeceği, hapishanelerde kalamayacağına dair bir umudunun olmasıdır. AİHM’e tabi olan ülkelerde artık ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmemektedir” diye belirtti.
 
Kuzu, şöyle devam etti: "Ben bir hukukçu olarak bu değerlendirmeleri yapıyorum. Ama tüm bu süreçlerin hukuki olmaktan öte bir realitesi vardır. Bundan dolayı Sayın Öcalan’ı sıradan bir birey olarak değerlendirmek ve bu şekilde hukuki bir yorum yapmak da çok sağlıklı olmayacaktır. Kendisinin halktaki karşılığı önemli. Bugün eğer bu tecrit negatif anlamda son 25 yılda kendini geliştirerek bugüne geldiyse bu sorunun çözülmesini istememe halidir.”
 
MA / Ömer İbrahimoğlu