Egemen sistemi sarsan Kürt kadınlar hedefte

img
ANKARA - Kürt kadınlarının egemen sistemleri sarsmalarından kaynaklı hedef alındığını belirten KNK üyesi Nülifer Koç, “İran rejimini sarsan ‘jin, jiyan, azadî’  felsefesinin 30 yıllık tarihsel gelişiminde Evin Goyi’lerin katkısı var” dedi. 
 
Kürt kadın hareketinin özgürlük mücadelesine dönük egemenlerin saldırıları geçen bir yılda da devam etti. Kapitalist sisteme karşı alternatif bir yaşamın inşası mücadelesine öncülük eden Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan’ın katledilmesinden 10 yıl sonra, aynı mücadelede yer alan Nagihan Akarsel ve Emine Kara (Evin Goyi) birbirine benzerlik gösteren tetikçilerin hedefi oldu. Kürt kadını Deniz Poyraz da son yıllarda katledilen kadınlardan biri oldu.
 
DENİZ POYRAZ
 
 
Devlet baskısı nedeniyle Mêrdîn’in Mehsert (Ömerli) Xirbê Mirîşk köyünden zorunlu olarak İzmir’e göçen ailenin ilk çocuğu olan Deniz Poyraz, 1983 yılında Kadifekale’de dünyaya geldi. Poyraz, Newroz yasağına karşı 22 Mart 1992 yılında Kadifekale’de bedeniyle Newroz ateşini yakan Rahşan Demirel ile henüz çocuk yaştayken tanıştı. Poyraz, mücadeleye 17-18 yaşlarında gençlik çalışmalarında yer alarak başladı. Kadın mücadelesinde aktif rol alan Poyraz, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Göç Edenlerle Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği’nde (Göç-Der) kadın komisyonu kurdu. 
 
Poyraz, erkek devlet şiddeti sonucu yaşamdan koparılan kadınlar için de yapılan birçok eylemde yer aldı. Öyle ki, elinde katledilen Dilan Kortak’ın fotoğrafıyla bir yürüyüşte en öndeydi. Dilan Kortak da, Poyraz gibi Mêrdîn’in Mahsert ilçesinden 1990’lı yıllarda göçe zorlanmış ve İzmir’e yerleşmişlerdi. Dilan Kortak, 7 Aralık 2015 tarihinde İstanbul Sancaktepe’de evlerine yapılan polis baskında polis kurşunları ile hayatını kaybetti. Cenazesi İzmir’e getirildiğinde Poyarz elinde Dilan’ın fotoğrafı, yüzünde öfke ve acının ifadesiyle en önde yürüyordu. 
 
Çocukluğundan beri mücadelenin içinde yer alan Poyraz, 17 Haziran 2021’de Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl Örgütü binasına saldıran tetikçi Onur Gencer tarafından katledildi. Gerçekler açığa çıkarılmadan, Gencer hakkında açılan dava 7'nci duruşmada karara bağlandı. İzmir 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nce yargılanan Gencer'e, “Tasarlayarak kasten öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, “Mala zarar verme” suçundan 4 yıl, “Konut dokunulmazlığını ihlal” suçundan 2 yıl , “Ateşli silahlar kanununa muhalefet” suçundan ise 3 yıl hapis cezası verildi. 
 
NAGİHAN AKARSEL
 
 
Nagihan Akarsel, 24 Haziran 1977’de, Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Xalikan (Gölyazı) köyünde dünyaya geldi. Asırlar önce Kurdistan’dan sürgün edilerek Konya’ya yerleştirilen Kürtler içinde büyüyen Akarsel, 1993 yılında Ankara Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü kazandı. Kürt halkına karşı saldırıların olduğu ve insanların zorla kaybedildiği 1997 yılında Akarsel, tüm bunlara sessiz kalamadı, yönüne hakikate çevirdi ve Türkiye’den ayrıldı. Yaşamının 3 yılını özgür alanlarda geçiren Akarsel, 2001 yılında Ankara'da “örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklandı. 2007 yılında tahliye olan Akarsel, 2009 yılında Dicle Haber Ajansı’nda (DİHA) gazeteciliğe başladı ve 2014 yılına kadar kadın haberciliğinin gelişmesinde rol oynadı. 
 
Akarsel’in gazetecilik yaptığı yıllarda, Kuzey ve Doğu Suriye’de yükselen kadın devrimine kayıtsız kalmadı. Jineoloji alanında akademik çalışmalar yürütmek üzere Kuzey ve Doğru Suriye’ye, oradan Şengal ve Efrîn’e gitti. Akarsel, Rojava’da “Jinwar Kadın Köyü” ve “Andrea Wolf Enstitisü’nün” kuruluş aşamasında da yer aldı. 
 
Kuzey ve Doğu Suriye ile Şengal’in ardından Akarsel bu kez Süleymaniye’ye giderek, Kurdistan Kadın Kütüphanesi kurma çalışmalarını başlattı. Aynı dönemde Akarsel, Jineoloji Dergisi’nde akademik, Yeni Özgür Politika Gazetesi’nde güncele dair yazılarını sürdürdü. Akarsel, Özgür Basın geleneğinde öncülüğünü yaptığı kadın haberciliği çalışmalarını bir adım öteye taşıyarak, Jineoloji Araştırma Merkezi’ndeki çalışmaları yaşamının son anına kadar sürdürdü. Akarsel, Süleymaniye’de 4 Ekim tarihinde katledildi. KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar, 25 Aralık’ta Stêrk TV’de katıldığı bir programda Akarsel’i katledenin Ankara Mamak doğumlu İsmail Peker olduğu açıklayarak, failleri olarak yine Türkiye’yi işaret etti. 
 
EMİNE KARA
 
 
Emine Kara, 1974’te Şirnex’in Qileban ilçesine bağlı Hilal köyünde doğdu. Çocuk yaşlarda köy yakmalar, baskı ve işkenceyle tanışan Kara, 1988’de özgürlük arayışını başlattı. 34 yıl boyunca soluksuz bir mücadele veren Kara, Rojava’da DAİŞ’e karşı savaştı, kadın devriminin pratikleşmesinde öncülük etti. DAİŞ’e karşı savaşta yaralanan Kara, tedavi için Fransa’ya gitti. Yaşamını özgürlüğe adayan Kara, 23 Aralık’ta Fransa’nın başkenti Paris’te bulunan Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’ne saldıran William M. tarafından katledildi. Tetikçi tutuklandı.
 
KADINLARIN ALTERNATİF MÜCADELESİ  
 
Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Yürütme Konseyi Üyesi Nilüfer Koç, hedef alınan Kürt kadınlarının mücadelesini, hedef alınma nedenlerini ve seçilen tetikçilerinin profillerine dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulundu.
 
Kürt kadın hareketinin 2000’li yıllardan itibaren “21’inci yüzyıl bizim yüzyılımız olacak” dediğini söyleyen Koç, “Çünkü geçen yüzyılda inşa edilen ataerkil ideolojinin dünyayı kasıp kavurduğunu, iki büyük savaşa yol açtığını ve günümüze kadar hiçbir sorunu çözmediğini gördük. Kürt kadınları, bu gerçeklikten hareketle ‘erkek egemen sistemin dışında alternatif bir sistemi yaratmanın tam da zamanı’ diyerek, 21’inci yüzyıla daha hazırlıklı girdi. Kurdistan’da 1990’lı yıllarda başlayan Kürt kadın özgürlük hareketi, bir yandan kendi varlığını koruma, savunma bir yandan da eleştirdiği erkek egemen sisteme karşı alternatif sistem geliştirmede çok ciddi ilerleme kaydetti” dedi.
 
‘ERKEK EGEMENLİKLİ SİSTEMİ YIKTILAR’
 
İnsanlık adına yola çıkan tüm sosyalist hareketlerin deneyimlerinde ortak sloganın “devrimden sonra kadın sorunu çözülür” olduğunu belirten Koç, Kürt kadın özgürlük hareketinin bunu aştığını dile getirdi. Koç, “Kürt kadınları, insanlık tarihinin tecrübelerinden yepyeni bir çıkışla, zirveye de Rojava’da DAİŞ’e karşı verilen mücadeleyle yaptı. DAİŞ’i, erkek faşizmin zirvesi olarak tanımlıyoruz. 21’inci yüzyılda erkek egemenliği, toplumu teslim almanın yöntemini kadınları yok ederek DAİŞ vekaletiyle ulaştı. Ama beklenmeyen bir durum ortaya çıktı, Kürt kadını, bu faşizan erkek karakterli sistemi yıktı. Bununla beraber Kürt kadın hareketinin kalitesi, derinliği ve kapsamı ortaya çıkınca büyük bir heyecana ve sempatiye yol açtı. 21’inci yüzyılın bizim olacağının pratiği sergilendi. Kurdistan’da 40 yıllık bir mücadeleden sonra, artık kadının iradesi, katılımı olmadan hayatın olmayacağı gerçekliği ortaya çıktı. Bu gerçeklik 2014 yılında Rojava’yla birlikte küreselleşti” ifadelerini kullandı.
 
 ‘İŞGAL PROJESİNİ BOŞA ÇIKARDILAR’
 
Erkek egemenliğinin en somut temsilcisinin AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olduğunu söyleyen Koç, “İdeolojik olarak DAİŞ’le aynı mayadan gelen, kadını her şeyden dışlayan, resmen köleleştiren, eşbaşkanlık sistemine saldıran, tutuklayan, katleden bir mantıkta özellikle Kürt kadınlarına savaş açtı. Çünkü Kürt kadınları, DAİŞ üzerinden Kurdistan’ı işgal etme projesini boşa çıkardı. Bir tarafta Erdoğan’ı zora sokan kadın özgürlükçü ideoloji, diğer yandan kadın köleliği üzerinden toplumsal köleliği geliştiren bir yapı var. Bunun için Süleymaniye'de Nagihan Akarsel, Paris’te Sakine Cansızlar ve Evin Goyi’ler katledildi. Sakine Cansız, Kürt kadın hareketinin ilklerindendi. Evin Goyi de DAİŞ’e karşı savaşan, kadın özgürlük mücadelesinin teorik alt yapısından pratik uygulamasına kadar öncülük eden bir kadındı. Nagihan Akarsel, hem akademik alan hem de uygulamasında öncülük eden bir kadın. Hep damgasını vuran, öncülük yapan kadınlar ve mücadelelerinin toplumsal karşılığı olan kadınlar. Ama Türkiye DAİŞ’le başaramadığını bu şekilde sürdürüyor” şeklinde konuştu.
 
ABDULLAH ÖCALAN’IN ROLÜ 
 
Yaşamı yaşanmaz hale getiren erkek egemen sistemlere karşı Kurdistan dışında çok fazla alternatiflerin olmadığını belirten Koç, Kurdistan’da bu alternatifin kadın öncülüğünde geliştiğini vurguladı. Bu temelde İran’da kadınlar öncülüğünde süren direnişe de değinen Koç, birçok devletin uğraştığı İran rejimini kadınların “jin, jiyan, azadî” felsefesiyle sarstığının altını çizdi. Koç, şunları söyledi: “Bu sloganın 30 yıllık tarihsel gelişiminde Evin Goyi’lerin katkıları var. Her şeyden önce de Öcalan’ın büyük katkısı var. Kürt kadın hareketi mücadele geliştirdikçe, teorik tanımı da Öcalan tarafından yapıldı. Kadının toplumu özgürleştirme mücadelesi 1994’ten başlayarak günümüzde ‘jin, jiyan, azadî’ olarak çıktı. Kürt kadın hareketinin yaşam felsefesi İran’ın zirvede olan erkek egemenlikli rejimini sarstı. Bu kadar güçlü bir mücadeleden bahsediyorum. Onun için öncü kadınlar hedef alınıyor. Sahip olduğumuz mücadele deneyimi devletleri bile sarsabilecek güçte. Evin Goyi’lerin vurulmasının nedeni de buradan bakınca anlaşılıyor.”
 
‘TÜRKİYE FRANSA'YA NOTA VERDİ’
 
Kürt kadınını katleden seçilmiş katil profillerinin çok benzer olduğuna da değinen Koç, “Sakine’leri katleden ‘hasta’ Türk’tü, bu ‘hasta’ Fransız, oyun aynı. İlk saldırıda bu katil profiliyle olayı kapatmaya çalıştılar ama ikinci saldırıda oyunları çok tutmadı. Erken deşifre oldu. Profil tutmayınca bu sefer Türkiye yetkilileri harekete geçti, ciddi bir panik yaşıyorlar. 26 Aralık’ta Türkiye, Fransa’ya nota verdi. Bu notada, ‘Fransız politikacılar, neden Kürtlerle aynı duruşu sergiliyor?’ denildi, halkın Kürtlerle dayanışmasını hedef alan bir açıklama vardı. Aradan dört gün geçti Türk Dışişleri Bakanı Fransa Dışişleri Bakanlığını arayıp aynı şeyi söyledi. Türkiye, verdiği notayla, ‘biz katlederiz ama Kürtler buna karşı konuşmasın’ diyor. Kürtlere teslimiyet dayatılıyor. Türkiye savaşı, sınır ötesine bir adım daha ilerletti ve Fransa üzerinden Avrupa’ya taşıdı. Avrupa’da da bu konuda tedirginlik var. Türkiye’nin bu katliamın üzerini de örtmek için nasıl oyunlar oynayacağını bilmiyoruz ama ciddi bir panik hali var. Buradaki Türk elçisi de sürekli Fransa kamuoyuna saldıran paylaşımlar yapıyor. Ama Kürtlerle dayanışma içerisinde olan çok ciddi bir kitle var. Bu da Fransa devletinin 2013’teki gibi ‘oyalamasına’ engel olacak” şeklinde konuştu.
 
‘ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ VE ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜ’
 
Kürt kadınının bugün “jin, jiyan, azadî” felsefesiyle küresel çapta umut kaynağı olduğunu vurgulayan Koç, bunun mimarının PKK Lideri Abdullah Öcalan olduğunu kaydetti. Öcalan’a karşı da bir savaşın olduğunu ifade eden Koç, “22 aydır ağır işkence dayatılıyorsa bunun bir nedeni de ortaya çıkan kadın hareketidir. Öcalan’ın emeği ve çabası biz Kürt kadınları tarafından asla inkar edilemeyecek bir gerçeklik. Bu nedenle, Kürt kadınları olarak, kendi özgürlük mücadelemizi verirken, Öcalan’ın da emeğini çabasını görmezden gelemeyiz. Öcalan, cezaevinin işkence şartlarına rağmen binlerce sayfada kadın özgürlüğünü kırmızıyla belirleyen tek liderdir. Evin’in intikamını siyaseten alınmasını isterken, İmralı gerçekliğini de unutmamamız gerekiyor. Çünkü Kürt kadınlarının özgürlüğü ile Öcalan’ın özgürlüğü birbirine bağlı. Yeni yıla girerken en çok Öcalan’ın özgürlüğünü talep etmeliyiz. Bu konuda herkesin elinden gelen imkanları zorlayarak, İmralı işkencesini aşması gerekiyor. Çünkü oradaki tecrit bize de dayatılıyor. Oradaki susturma bize de kurşunlarla dayatılan bir susturmadır. Paris’te Evin Goyi’ye sıkılan kurşun, susturma çabasıdır” ifadelerini kullandı.
 
MA / Zemo Ağgöz