Sakine Cansız: Rojhilat’ta kadının gücüne inanıyorum

img
HABER MERKEZİ - Verdiği bir röportajda, İran rejimi için “bu vahşet kader değil” diyen Sakine Cansız, Kürt kadın hareketinin öncülük misyonuna dikkat çekerek, “Fars, Beluc, Azeri halklardan kadınların, tarihsel özlemlerini gerçekleştirebilecek bir güçtedir” demişti. 
 
PKK kurucularından Sakine Cansız (Sara), Kurdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris Temsilcisi Fidan Doğan (Rojbîn) ve Kürt Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez’in (Ronahî), 9 Ocak 2013 tarihinde Fransa’nın başkenti Paris’te suikastla katledilmelerinin üzerinden 10 yıl geçti. Türkiye’de resmi olarak ilk kez İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmelerin başlatıldığı bir süreçte gerçekleştirilen katliama dair Türkiye ve MİT’in rolü itiraf ve bilgelerle ortaya çıksa da ne Fransa ne de Türkiye’de başlatılan soruşturmada yol alındı.
 
Dosya, tetikçi Ömer Güney’in ölümüyle birlikte kapatılmak istense de MİT üyelerinin itirafları ve Avrupa’da yeni suikast girişimlerine dair bilgilerin ortaya çıkmasıyla birlikte ailelerin ve avukatların girişimleriyle Nisan 2017'de katliamda MİT’in rolüne ilişkin yeni bir soruşturma başlatıldı. Soruşturmaya getirilen gizlilik kararıyla sürdürülen uluslararası işbirliğine karşı 3 kadının bıraktığı yerden kadın özgürlük mücadelesi kararlılığı da sürdü, sürüyor.
 
ÖZGÜRLÜK YÜRÜYÜŞÜ 
 
Kürt Kadın Hareketi’nin ilk öncülerinden olan Sakine Cansız, yıllar önce ilk kavgayı verdiği Dersim’de son yolculuğuna uğurlansa da ne özgürlük yürüyüşü ne de bu uğurda verdiği kavgası bitti. Mücadelesiyle sadece Kürtlere değil direnen tüm kadınlara örnek olan ve büyük bir mücadele mirası bırakan Cansız’ın yaşamı “Hep Kavgaydı Yaşamım: Sara” belgeseline, Diyarbakır Cezaevi’ndeki direnişi ise “10 yılda 3 gün” adlı kısa filme konu oldu.
 
1938 Dêrsim Katliamı sırasında esir düşürmemek için silahlanan, kendini kayalıklardan atan Besêlerin, Zarifelerin diyarı Dêrsim'de 1958 yılında dünyaya gelen Cansız, doğduğu yılı “Hep Kavgaydı Yaşamım” adlı kitabında, yeni yılda ve kışın tam ortasında çok karlı bir coğrafyada doğmayı, şans olarak tanımladı. Maddi imkansızlıklardan dolayı babasıyla birlikte Almanya’ya giden Cansız, doğduğu topaklara daha fazla uzak kalmaya dayanamayarak, geri döndü ve bu dönüş Cansız için bir dönüm noktası oldu. Evlerinin bitişiğinde yaşayan devrimcilerle tanışan Cansız, arayışları başlayınca yaptığı evliliği bitirdi. 
 
3 KİMLİK: KÜRT, ALEVİ, KADIN
 
12 Mart 1971 askeri darbesi sonrasında devrimci gençlik mücadelesine ilgi duyan Cansız, Xarpêt’de çalışmalarda yer aldı. Ömrü Kürt, Alevi ve kadın kimliği için verdiği mücadeleyle geçen Cansız, 1978 yılına doğru aktif olarak yer aldığı gençlik örgütlenmesini Dêrsim ve çevresinde sürdürdü. 55 yıllık mücadelesinde hem devlet hem de erkek egemen zihniyete karşı mücadelesiyle bir ilki gerçekleştirdi. Boşandıktan sonra mücadeleye aktif katılan Cansız, kadını mücadeleyle bağdaştırmayan "ne işi var” algısını duruşu ve mücadelesiyle yıktı.
 
27 Kasım 1978 tarihinde PKK'nin kuruluşunun gerçekleştirildiği 1'inci Kongrede yer alan Cansız, 1979 yılında Xarpêt’de bir ihbar sonucu bir grup arkadaşıyla birlikte tutuklandı. 
 
İŞKENCE SEANSLARI 
 
Xarpêt ve Meletî’den sonra 12 Eylül 1980 askeri darbe döneminde işkencelerin yoğunlaştığı Diyarbakır Cezaevi'nde tutulan Cansız'ın, teslimiyet dayatmalarına karşı direndiği işkence tezgahında çenesi kırıldı. Kendi deyimiyle “Nazi kamplarını aratmayan” yerde direnişiyle bir simge haline geldi. İnsanlık dışı işkencelere karşı korkusuzluğu ise şu cümleleri özetledi: “İşkencede göğüslerimi kestiler, ben haklı bir davanın militanı ve bir kadını olarak ah demeye utandım.” 
 
Duruşuyla, kadını bedeniyle cezalandırmak isteyen erkek egemen sistemin hafızasında da unutulmayacak bir isim olarak kaldı. 
 
KADIN ÇALIŞMASI 
 
1991 yılında cezaevinden çıktıktan sonra mücadelesini daha aktif bir şekilde sürdüren Cansız, İstanbul’da ilk kadın kurumlaşması olan Yurtsever Kadın Derneği’nin (YKD) tüzüğünü yazarak, kurucuları arasında yer aldı. 1991 yılında Halkın Emek Partisi (HEP) tarafından İstanbul’da organize edilen 21 Mart Newroz kutlamasına katıldı.
 
Cezaevinden çıktıktan sonraki 5 aylık süreçte devlet baskısına rağmen önemli çalışmalar yürüten Cansız,  1991’de Türkiye’den ayrılarak, Suriye’nin başkenti Şam’a gitti. Kesintisiz bir mücadelenin yürüyüşçüsü olan Cansız, 9 Ocak 2013’de katledilmeden önce Avrupa'da çalışmalarını sürdürüyordu. 
 
11 YIL ÖNCEKİ RÖPORTAJ 
 
Cansız ile 4 Nisan 2011’de Yekîtiya Jinên Rojhilatê Kurdistan’ın (Doğu Kurdistan Kadın Birliği-YJRK) 3. Konferansı sırasında verdiği röportaj, 11 yıl sonra ilk kez geçen yıl (2022)  yayımlandı. Muhafaza edilen ses kaydındaki teknik sorunun giderilmesiyle yayımlanan röportajda, Cansız’ın Kürt Kadın Hareketi ve Rojhilat’taki kadın mücadelesiyle ilgili öngörüleri dikkat çekti. Kürt kadın mücadelesinin dünya kadınları üzerindeki etkileri, Rojhilat’taki kadının durumu ve örgütlenmesini değerlendiren Cansız, erkek egemen sisteme ve faşist yönetimlere karşı kadın özgürlük mücadelesinin önemine dikkat çekerek, “Kadının özgürlük ideolojisinden başka dostu yoktur” diye belirtti. 
 
MÜCADELE SINIRLARI AŞTI 
 
40 yıllık mücadelenin dört parça Kurdistan’daki tüm kadınlar için de önemli bir deneyim olduğunu belirten Cansız, “Bu süre içerisinde kadın örgütlenmemiz genel olarak bütün Kurdistan’a yayıldı ve bugün parçaları kapsıyor. Hatta bunun da ötesinde Kurdistan sınırlarını aşarak bulunduğumuz coğrafyada bütün diğer kadınları da etkiliyor, kapsıyor. Fiili olarak da birçok kadın, bunun içerisinde yer alıyor. Kadınlar olarak en trajik yanımız, örgütsüz olmamızdı. Örgütsüzlük nereden kaynaklanıyordu? İdeolojisizdik. Süreç içerisinde mücadelemizle adım adım kadının kurtuluş ideolojisine ulaşarak, onun ilkeleri etrafında kendisini örgütleyip, daha çok güç haline getirdi. Bu çok önemli. Şimdi genel olarak kadın hareketimiz her alanda; gerilla alanında, sosyal alanda yaşamın her alanında örgütlüdür. Özgün örgütlenmeler de gelişiyor. Hatta partileşme düzeyine ulaşarak, bir çatıya da kavuşturdu. Aynı zamanda bu hareketin kadrolarının özgürlük felsefesiyle yetiştirilmesi de mücadelemizde önemli bir adımdır” dedi. 
 
İRAN VE ROJHİLAT GERÇEKLİĞİ 
 
Cansız, Rojhilat’taki kadınların mücadeleye katılımına dair şunları belirtti: “Bu mücadele içerisinde Rojhilatlı kadın yoldaşlarımız da var. Özellikle önderliğimize yönelik komplodan sonra katılım daha da yoğunlaştı. Baştan itibaren Rojhilat'ta mücadele etkiliydi ve arayışlar vardı. Tarih boyunca Rojhilat'ta halkımızın özgürlük arayışları ve direnişi hep vardı. Fakat önderliğimize yapılan komplodan sonra büyük bir bağlılık, kitlesel bir sahiplenme gelişti. Fakat bunun içerisinde kadının sahiplenmesi, genç kızların mücadeleye akın etmesi çok önemlidir. Kadının özgürlük dağlarına akın etmesi başlı başına bir devrim. Çünkü bizim mücadele felsefemizde, bu ideolojinin girdiği her alandaki çıkışlar çok anlamlı. Her bir kadının çıkışı da orda bir hareket yaratıyor. Önderlik bu konuda derdi ki, ‘Bir evden bir kadın çıkmışsa, orda bir devrim olmuş demektir. Bir köyden bir kadın çıkmışsa orası devrimleşir, devrimcileşir.’ Rojhilat'taki her çıkış Makû'dan, Urmiyê'den, Sine'den, Hewreman'dan her çıkış, her bir kadın yoldaşın gelişi gerçekten başlı başına bir özgürlük adımıdır, bir devrimdir. Niye? Çünkü Rojhilat ve İran'daki sistem yani Ortadoğu'daki genel sistem biraz da İran şahsında katı bir hale büründü. Ulus devlet geleneğiyle oradaki rejim dini siyasallaştırdı, dini devletleştirdi, ulusallığı devletleştirdi. Her toplumsal gelişme topluma, halka, insanlığa ait bütün değerlere devlet zihniyetiyle ve o rejimin zihniyetiyle baktı. Gerçekten öyle bir noktaya gelmiş ki, en çok kadının karanlığı yaşadığı bir toplumsal gerçeklik var. O toplumsal gerçeklik içinden çıkmak ve özgürlük arayışlarına girmek sıradan bir durum değil.
 
YJRK BİR CEVAPTIR 
 
1999'dan sonra kadının özgürlük mücadelesine katılım daha da arttı. 2000'lerden sonra arayış giderek derinleşti. Kadın giderek daha güçlü örgütlendi. Şimdi de YJRK'nin örgütlenmesi önemlidir. 6-7 yıldır kadın hareketinde böyle özgün örgütlülük geleneği de oluştu. Bir bütün olarak 40 yıla yakın mücadele geleneği var. Bundan, bunun tecrübesinden güç alma ama kendi özgünlüğü temelinde böyle bir birlik oluşturmak da önemlidir. Bu süre içerisinde kazanılan deneyimler, atılan adımlar var. Bu, toplumu etkiliyor. Her bir arkadaş katılımıyla geldiği çevreyi, aileyi etkiliyor. Kadının özgürlüğünü kadından çalan o sisteme karşı her arkadaşın mücadeleye gelişi verilecek en büyük cevaptı. Ama o potansiyelin örgütlendirilmesi, kadının toplumun bütün sorunlarını çözme iddiası, onun çabası, örgütlülüğü daha da büyük önem kazanıyor. Kendimizi doğru ve güçlü örgütlersek buna cevap oluruz.
 
Bence YJRK, Doğu Kürdistan'daki örgütlenme ve mücadele için bir cevaptır. Tarihi bir adımdır. YJRK'nin 3. Konferansı'nda tartışma düzeyi ve sistemi yeniden ele alma çok güçlüydü. İran rejiminin kadın üzerinde yarattığı vahşet, idam, recm ve diğer bütün uygulamalar yeniden ele alındı. Bunu yeniden iliklerine kadar hissetme vardı. Ben bunu hem kendim hissettim hem de bütün arkadaşlarda gördüm. Gerçekten de orada yaşayan ve bütün bunları gören her arkadaşın yeniden yeniden bu vahşetin toplum üzerinde, kadın üzerinde yarattığı o sonuçları hissetmesi önemlidir. Bu hissediş bilince dönüştüğünde, kararlılığa, perspektife, örgütlülüğe dönüştüğünde ancak cevap oluyor. Bununla cevap verebilir, o rejimin uygulamalarını aşabilir ve kırabiliriz.
 
SÜREYYA’YI TAŞLAMAK FİLMİ
 
Tabii ki bu kolay değil. Bu (konferansta) tartışıldı. Bütün bu zulme, baskıya, engellemelere rağmen; her kadına ulaşmak, her aileye, toplumun her kesimine ulaşmak bir görevdir. İmkansız değil. Sistem zaten onu yaratmak istiyor; bu sistem böyle gelmiş, böyle gidecek yani bu zorba sistem aşılmaz inancını yaratmak istiyor. Toplumda bu düşünceyi yaratmak istiyor. Bazı yönleriyle sonuç aldı da diyebiliriz. O baskı ve zulümle başardı. Yoksa toplumun hiçbir kesimi, hiçbir kadın o zulmü kabul etmez. Hiçbir kadın recim olmayı ister mi? Hayır, asla. Rejimin uygulamalarına ilişkin bir filmi örnek vererek, arkadaşlarla paylaşmak isterim. Belki sizler de izlemişsiniz. Filmin ismi; sanırım Süreyya'yı Taşlamak. O filmden ben çok etkilendim. Belgesel niteliğinde bir film. Orada çok çarpıcı yanlar gördüm. Onun için kadın ve erkek arkadaşların izlemesi gereken bir film. Özellikle de erkek arkadaşların o film şahsında sistem gerçekliğini, erkek gerçekliğini sistemin erkeği ve kadının getirdiği noktayı bir kez daha görmesini sağlar. Biz de şimdiye kadar bütün değerlendirmelerimiz ve tahlillerimizde, yine YJRK'nin programında ve çalışmalarında sistemi çok çarpıcı olarak ortaya koyuyoruz. Yine bu sistemin yarattığı yozlaşmayı, dejenerasyonu, kişiliksizleşmeyi, ekonomik ve siyasal olarak yarattığı sonuçları değerlendiriyoruz. Yani YJRK’nin programında da var ama bu filmler bazen önemli oluyor.
 
O filmde neyi görüyoruz? Orada toplumda tek cins üzerinde gelişen sistemi, bir cinse dayalı egemenliğin erkekte yarattığı sonuçları insan gerçekten ürkerek izliyor. Hatta izleyecek takati hiç kendisinde bulamıyor. İnsanın kanı donuyor. Örneğin evlidir, 2 kız 2 erkek çocuğu var ama başka gencecik bir kızla, belki 10, belki de 12 ya da 14 yaşında bir kız çocuğuyla yeniden evlenecek. Kadına karşı tecavüz kültürünü uygulayacak; her yönüyle iradesizleştirecek, bedenine, ruhuna, bilincine yönelecek ve kirletecek. Yani o bir siyaset olmuş ama bunun zemini var. Sistem bunun zeminini, bunun kültürünü, yasalarını oluşturmuş. İmamından tutalım, öğretmenine, devlet içerisindeki bütün bürokrasi, bu siyaset bu mantıkla doludur ve buna destek veriyor. Mesela o filmde kadını suçluyor, yani kadın başkasıyla zina yaptı adı altında suçlu hale getiriyor. Sokakta linç ediyorlar ve bütün erkekler yöneliyor. Bütün erkekler buna destek veriyor. Çevredeki kadınlarsa sadece ağlaşıyor. Kara çarşaflar içerisindeki kadınlar o durumdan acı duyuyorlar, o yalancılığı görüyorlar. Yani o sahtekarlığı ve yalancılığı bildikleri için acı duyuyorlar. Belki orada bir kadın öne çıkıyor, biraz kadını sahiplenmeye çalışıyor ama o gücü yetmiyor.
 
KADIN ŞAHSINDA TOPLUM KATLEDİLİYOR
 
O kadın recmedilirken taşları o mahalledeki bütün çocuklar topluyor. Yani aslında o kadın şahsında bir toplum katlediliyor. Toplumu, yani kendi çocuk ruhunu katlediyor. Böylece o yaşta çocukları da suça bulaştırıyor ve kirletiyorlar. Belki farkında değil, onun dışında gelişiyor ama sistem o küçük yaşta erkekte onu yaratmış. Herkes o suça bulaşıyor, herkes taş topluyor, herkes yiğitleniyor. Orada yiğitlik kadını recmetmedir, taş atmadır, öldürmedir. Kimin neyini temizliyor, hangi namusu temizliyor? En büyük namussuzluğu yapıyor aslında. Oradaki sahtekarlık, siyaset budur. İşte egemen siyaset buna dayanıyor. Egemen siyasetin bütün siyasi ilişkileri böyledir, dili böyledir ekonomik, kültürel alanda böyledir. Hep bu sahtekarlığı yürütüyor ve bununla toplumu kandırıyor, toplumu bozuyor. Bununla topluma ait değerleri, insanlığa, kadınlığa ait güzel değerleri bozuyor. 
 
Orada baba da öyle ikna ediliyor. İlk taşı zaten baba vuruyor, koca denen adam vuruyor. Ama o acı içerisinde kadının en çok zoruna giden nedir? Bütün o taşlanmalar karşısında bedeni parça parça olurken en çok zoruna giden, yüreğine dokunan, kendi çocuklarının, erkek çocuklarının da o sistemin bir parçası haline getirilmesidir. Kadının küçük çocukları da taş atıyor annelerine.
 
BU REJİM KADER DEĞİL 
 
Sistem budur ve düşünün, böyle bir sistemin ruhu nasıl olur? Böyle bir sistemde çocuğun ruhu, böyle bir sistemde erkeklerin ruhu nasıl olur? Bu erkeklerde insanlık kalır mı, sevgi kalır mı, duygu kalır mı? Hiçbir şey kalmıyor. İnsanlığa ait hiçbir şey bırakılmıyor ve bu yaygınlaştırıldıkça, geliştirildikçe ne oluyor?  Toplum böyle çürüyor, çürütülüyor. Yine filmde bunlar taş atarken, kadınlar da kara çarşaf içerisinde şîn şivan ediyorlar; ağıt yakıyorlar, göğüslerine vuruyorlar, saçlarını yoluyorlar ama o kadını kurtaramıyorlar. Bu durumu engelleyemiyorlar. İşte bu gerçekliği değiştirmek, ruhu bu kadar kirletilmiş, ruhu öldürülmüş bir toplumu, zihniyeti, bir rejim gerçekliğini değiştirmek önemlidir. İdam da böyledir. Aynı zihniyetle insanlar seyrediyor. Dar ağacına gönderilirken seyrettiriliyor. Burada insanlık bitmiştir. 
 
Tüm bu nedenlerden kaynaklı, biz o ağlayan kadınlar olmamak için bu dağlarda mücadeleyi yürütüyoruz. Sadece ağıt yakan, sadece siyahlara bürünen kadınlar olmamak için. İşte toplumda Süreyyalar ölüyor ama bu rejim bir kader değil. Kaderi değiştirmemiz gerekiyor, o zihniyeti değiştirmemiz gerekiyor. O zihniyetin bütün alanlardaki etkilerini kırmamız gerekiyor. Bu toplumun yaşadığı, kadının tarihsel ve güncel olarak yaşadığı bütün bu zulmü, acıları hissetmek ve hislerle buna cevap olmaktır. Bunun bilincini, düşüncesini, ufkunu, örgütünü, mücadele araçlarını yaratmaktır. Ancak ve ancak böyle aşabiliriz; örgütlülükle.
 
ÖZGÜRLÜK KOLAY DEĞİL 
 
İşte bizim ilk çıkış yıllarımız da öyle kolay olmadı. Çok zordu.  Aileyle kavga ediyorsun (mücadeleye katılmak için). Çünkü evdeki baba, evdeki aile şekillenmesi de sistemin bir şekillenmesi oluyor. Kadın için engeller çoktu. Ama bu engellere karşı mücadele etmek, kararlı olmak, adım atmak gerekiyor. Özgürlük kolay değil. İlk yıllarda da birebir ilişki kurma, küçücük bir grup iken, birkaç kişiyken çoğalma sağlandı. Yani ideolojik öncülük ve örgütlülük çok önemlidir. Bu konuda gerçekten büyük deneyim var. Mücadele içerisinde kadının zorlanmaları oldu ama bu konuda bir tecrübe de ediniyor. Zorluklar nelerdir? Sadece kabaca düşmanın yaptığı şeyler değil. Nereye baksan bir bütün olarak o zihniyetin etkileri var. Peki bunlarla nasıl mücadele edilir? Buna karşı ayakta kalmak, iradeli olmak, ilke sahibi olmak, yılmamak, bıkmamak ve geri adım atmamak!.. Bu çok önemlidir.
 
DOĞU KURDİSTAN’DA ÇIKIŞ GÜÇLENMELİ 
 
Bu parçada, Doğu Kürdistan'da çıkışı daha güçlü yapmak gerekiyor. Şimdi Ortadoğu'da birçok gelişme var. Ortadoğu halklarının kaderi aslında bizim toplumumuzun kaderinden çok farklı değil. Yıllarca yaşadıkları cendereden çıkmak istiyorlar. Devletlerin, rejimlerin her yönüyle uyguladığı baskıdan kurtulmak istiyorlar. Özgürlük arayışları var, demokrasi arayışları var ve bunlar önemlidir. Demek ki olaylar, mücadele birbirini etkiliyor. Bizim mücadelemiz birçok halkı etkiledi ama Kurdistan'ın bir parçası olarak Rojhilat daha çok etkilendi, çok daha fazla hissedildi. Buradaki halkımız, toplumumuz günlük olarak da hissediyor.
 
KÜRT KADINLARIN BİRLİĞİ 
 
Aynı zamanda ulusal birlik oluştu, engellere rağmen önemli oranda başarıldı. Ama bunda kadın birliği yani kadının, Kürt kadının kendi içindeki birliği, örgütlülüğü, diğer kadınlarla ilişkisi, herkes için bir özgürlük alanı, özgürlük gücü olarak görülmesi önemlidir. Birçok kadının, Arap, Fars, Türk kadınların, yani uluslararası alanda diğer bütün halklardan kadınların ilgisini çeken bir mücadele odağıyız. Bu yanımızı görmemiz gerekiyor. Doğu Kürdistan'da da YJRK sadece Kürt kadınlarına değil, oradaki bütün kadınlara; Fars, Beluc, Azeri diğer halklardan kadınlara da gerçekten öncülük yapabilecek, onların tarihsel özlemlerini gerçekleştirebilecek bir güçtedir. O gücünün olduğuna inanıyorum. Konferans bunda önemli bir dönemeç yaratır.
 
BENİ HEP ETKİLEMİŞTİR 
 
Asıl görev bundan sonra ne yapacağımızdır. Topluma gitmek, kadına gitmek, kadını gerçekten o cendereden çıkarmak, o dar alanlardan çıkarmak çok önemlidir. Kadının buna ihtiyacı var. Kadının başka kimsesi yoktur, yani kadının hareketimizden, özgürlük ideolojimizden, felsefemizden, Doğu Kurdistan'da YJRK'den başka gerçekten özgürlük dostu yoktur. Onun için recmi, idamı, günlük olarak yüz yüze kaldığı tecavüz kültürünü, baskıyı, şiddeti, iradesini kıran ve bedenine, güzelliğine yönelen her türlü kirliliği aşmalıyız. O imdada kadın militanlar olarak gitmeliyiz. Bizim görevimizdir. Bunun yol yöntemini, bunun örgütlülüğünü daha güçlü yaratmak gerekiyor. Bu konuda çabalar var ama bu çabaları geliştirirsek sonuç alırız. Ben bunun gelişeceğine ve sonuç alacağına inanıyorum.
 
Sonuç olarak şunu belirtebilirim; Bu coğrafyada insanlık değerleri gelişti, bütün insanlığa mal oldu. Burası doğudur, Doğu Kurdistan'dır; neolitik toplumun geliştiği coğrafyadır, topraklardır. ‘Doğu’ deyince ben dar anlamda bir parçayı ele almıyorum. Gerçekten Doğu'da, Ortadoğu'da bütün halklara yansıyacak özgürlük değerlerini geliştirmek gerekiyor. Ben bunun ışınlarının, bunun ufkunun olduğuna inanıyorum. Her zaman Doğu Kurdistan beni çok etkilemiştir. Zerdüştlük burada gelişti. Belki mevcut rejimler dini çok siyasallaştırdı, devletleştirdi ve çok kötü kullandı ama o gelenek, Zerdüşt geleneği, halkların ortak kültürleri çok önemlidir. En çok da birliği oluşturacak, en çok da özgür kardeşliği oluşturacak şeyler bunlardır. Kadın açısından da kendi özümüz bu topraklarda gizlidir. Diğer parçalarda da mücadele gelişiyor ama Doğu'da böyle gelişince daha çok duygulanıyorum, beni çok daha fazla etkiliyor. Doğu daha çok çekiyor. Yani gerçekten insanın yüreğinin derinliklerine kadar çekiyor. Ben YJRK'nin bu süreçte çok önemli rol oynayacağını, bütün yoldaşları ve bütün toplumu etkileyecek bir rol oynayacağına inanıyorum. Bu kararlılığı bütün arkadaşların gözlerinde gördüm. Buna sevindiğimi belirtiyorum. Başarılar diliyorum.”