HABER MERKEZİ - İran'da idam edilen oğlu Ramin Hossein Panahi’nin mezarını arayan anne Sharifa Panahi, "Ramin özgürlük için canını feda etti. Onun ruhu benim bedenimde yaşıyor, ben artık Ramin’im" dedi.
İran’da 23 Haziran 2017’de tutuklanan Kürt aktivistler Ramin Hossein Panahi (24) ve beraberindeki Zanyar Muradî ve Luqman Muradî, “Allah’a karşı gelmek” ve “Silahlı örgüte üye olmak” suçlamalarıyla idam cezası aldı. İdam cezasına çarptırılan aktivistler, silahsız ve sivil olduklarını beyan etseler de rejim yargısı savunmaları kabul etmedi. 3 aktivist, 8 Eylül 2018’de idam edildi ve cenazeleri ailelerine verilmedi. Zanyar Muradî ve Luqman Muradî, Tahran’daki Beheştî Zehra mezarlığına defnedildi.
Panahi’nin ailesi ise Tahran’a gidemediği için cenazenin defin işlemlerine katılamadı ve daha sonra Panahi’nin hangi mezarlığa defnedildiği veya mezar numarası aileye bildirilmedi. Panahi’nin ailesi 6 yıldır çocuklarının mezarlarını arıyor.
PANAHİ’NİN SON MESAJI
24 Ağustos 2018’de çekilen ve 3 Eylül 2023’te yayınlanan videoda Ramin Hossein Panahi’nin son sözleri şu şekilde kayıtlara geçti: “Ben Ramin Hüseyin Panahi, Recayişar zindanında tutuluyorum. Bana destek veren herkese, halkıma teşekkür ediyorum. Ben Kürdistan halkının özgürlüğünden yana bir aktivistim. Kürdistan halkına da İran halkına da bana verdikleri destek nedeniyle teşekkür ediyorum. Bu destek beni mutlu ediyor. Hakkımdaki iddiaları bir kez daha tekzip ediyorum. Ben terörist değilim. Sivil bir aktivistim. İran halkının, özellikle de Kürdistanlıların özgürlüğü için mücadele ediyorum. Herkesin gözlerinden öperim."
YILLARDIR SÜREN MÜCADELE
Panahi’nin annesi Sharifa Panahi, oğlunun mezarını bulmak için yıllardır mücadele ediyor. Anne Panahi, sadece oğlunun mezarını aramıyor, aynı zamanda aktif bir aktivist olarak idam cezalarına karşı kampanyalar yürütüyor. Anne Panahi, 6 yıllık mezar arayışı mücadelesini Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.
Bir mezara sahip olmanın önemine değinen anne Panahi, “Her zaman diyoruz ki ‘şehit ölmez’ ve gerçekten de eşitlik ve özgürlük yolunda ölen birinin, bu toprakların tüm insanlarının gönlünde tarihin zirvesinde bir yeri vardır ve her zaman diridir. Ancak sorun şu ki, İslam Cumhuriyeti aileye işkence aracı olarak sevdiklerimizin cenazelerini vermiyor veya mezar yerlerini açıklamıyor. Çoğu zaman ölenlerin mezar yerleri, diğer direnişçilerin uğrak yeri oluyor. Bu nedenle rejim korkuyor. Ancak ben bir anneyim ve acımı dindirmek için oğlumun mezarına gitmek hakkım” diye konuştu.
‘ÖZGÜRLÜK İÇİN ÖLDÜ'
Panahi, diğer oğlunun da tutuklu olduğunu hatırlatarak, tüm tutsaklar için mücadele ettiğini söyledi. Anne panahi, “Büyük oğlum da idam cezasına çarptırılmıştı ama daha sonra 16 yıl hapis cezasına çevrildi. Eşref adındaki oğlum ise siyasi bir suikast sonucu hayatına kaybetti. Ramin'i ise idam ettiler.
Yaklaşık birkaç ay önce Kurdistan'da idam edilen dört gencin (Pijman Fatihi, Muhsin Mazlum, Wefa Azerbar ve Muhammed Faramerzi) annelerini ziyaret etmek istediğimde, yolda güvenlik güçleri beni durdurdu. Sanandaj şehrinin güvenlik görevlilerinden biri bana, ‘Neden evde oturmuyorsun? Neden sessiz kalmıyorsun?’ diye sordu. Ona Ramin'imin özgürlükçü olduğunu, haksızlık ve baskılar karşısında sessiz kalmadığını ve bu yolda canını feda ettiğini söyledim. Yani Ramin'in ruhu benim bedenimde yaşıyor, ben artık Ramin’im dedim” ifadelerini kullandı.
‘GAZETECİLERİN İDAMI SESSİZLERİN ÇIĞLIĞINI ÖLDÜRMEKTİR’
İdam cezalarına karşı kampanyalarına katılmaya devam edeceğini vurgulayan Panahi, hakkında idam kararı verilen gazeteci Pexşan Azizi ve aktivist Şerife Muhammed için de mücadele ettiğini söyledi. Gazetecilerin hedef alınmasının bilinçli olduğunu söyleyen Panahi, “Gazeteciler her zaman sessizlerin sesi olmuştur” dedi. Panahi, “Gazetecileri idam etmek, sessizlerin çığlığını, özgürlüğünü ve kendini ifade etme özgürlüğünü öldürmektir. Bu durum en barbarca şiddetten başka ne anlama gelebilir ki? Gazetecilerin idamlarına karşı mücadele etmek önemlidir çünkü gazetecilerin idam edilmesi ifade özgürlüğünün de idam edilmesi demektir” ifadelerini kullandı.
‘EN BÜYÜK SİLAHIMIZ BİRLİĞİMİZDİR’
Baskıya ve zulme karşı direnmenin ahlaki bir görev olduğunu söyleyen anne Panahi, “Dayanışma ve birlik, mücadelemizin ve ahlaki görevimizin bir parçası haline gelmiş olup, en büyük silahımızın birliğimiz olduğunu ve bu ateşli silahı hiçbir şeyin ve hiç kimsenin elimizden alamayacağını söylemek istiyorum. Bu toprakların her bir oğlu ve kızı bizim çocuklarımızdır. Aileler olarak birbirimize destek olmamız, çocuklarımızın özgürlüğü için verdiğimiz mücadelenin bir parçasıdır. Birlik ve örgütlenme yönünde dostane ve samimi olan güçlü bağlantılarımız mutlaka var ve olmaya da devam edecek” diye konuştu.
Sivil toplum kurumlarından ve kamuoyundan destek beklediklerini söyleyen Panahi, “Çocuklarımızın mezarını istiyoruz. Kamuoyundan, insan hakları kurumlarından, özgürlük ve eşitliği savunan kuruluşlardan bu asgari talebin yerine getirilmesinde bize destek olmalarını istiyoruz” çağrısında bulundu.
MA / Berivan Kutlu