Fuat Ali Rıza: Türkiye’nin demokratikleşmesi umudunu canlandırmak gerekir 2025-07-31 10:52:50   HABER MERKEZİ - Meclis’te kurulması planlanan komisyon üzerine yazı kaleme alan yazar Fuat Ali Rıza, partilerin fırsatları heba etmesine fırsat vermemek gerektiğini belirterek, “Kürtlerin özgürlüğü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi umudunu sürekli canlandırmak gerekir” dedi.    Kürt sorununun çözümüne ilişkin Meclis’te kurulması planlanan komisyona dair tartışmalar gündemdeki yerini koruyor. Yeni Özgür Politika gazetesinden yazar Fuat Ali Rıza da konuyu gündemine alarak bir yazı kaleme aldı.    Yazar Fuat Ali Rıza’nın “Yeniden Meclis Komisyonu üzerine” başlıklı yazısı şu şekilde: “Aslında Barış ve Demokratik Toplum Süreci üzerine Meclis’te kurulmakta olan komisyona ilişkin görüşlerimizi, böyle bir komisyonun misyon ve gündeminin neler olması gerektiğine dair düşüncelerimizi daha önce ifade etmiştik. Peki, bu konuyu yeniden gündem yapmak neden gerekli oldu? Çünkü komisyonun kurulması adeta yılan hikâyesine döndü. Önce Temmuz başında, daha sonra Temmuz ayının 17-18’inde kurulacağı söylenen komisyon bir türlü oluşmadı.   Şimdi söz konusu komisyonun Ağustos ayı başından itibaren çalışmaya başlayacağı söyleniyor. Ancak komisyonun adından yapısına ve görev misyonuna kadar her şey tartışmalı. Ana muhalefet olarak CHP’nin hemen her konuda farklı görüş ve önerileri var. DEM Parti de birçok konuda farklı yaklaşıyor. Hatta iktidar güçleri olarak AKP ile MHP’nin yaklaşımlarında bile epeyce farklılık görülüyor. Kısaca iktidar ve muhalefeti ile komisyonu oluşturacak partilerin görüş ve yaklaşımları çok fazla farklılık içeriyor.   BEKLENTİLERİ KARŞILAYAN BİR KOMİSYON OLACAK MI?   Peki, böyle bir durumda söz konusu komisyon gerçekten oluşabilecek mi? Herkes yönünü dönmüş bu komisyonu beklerken, acaba mevcut haliyle oluşturulmaya çalışılan komisyon gerçekten beklentileri karşılayan bir komisyon olabilecek mi? Belli ki mevcut haliyle bu soruları gideren bir durum ortada yok. Hatta bu biçimde oluşturulmaya çalışılan komisyonun sadece silahsızlanma konusunu gündem yapacağı ve AKP-MHP’nin görüşlerini kararlaştıracağı yönündeki endişeler çok fazla var.   Bu kuşkuları Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un ‘Komisyon çalışmalarını çok kısa sürede tamamlayacak’ biçimindeki son açıklaması da besliyor ve derinleştiriyor. Çünkü yüzyıllık Cumhuriyet tarihinin belki de en önemli kuruluşu olan ve yüzyıldır çözülememiş sorunlara çözüm bulacağı beklenen bir komisyon nasıl böyle görevlerini kısa sürede hemen tamamlayabiliyor? Belli ki AKP yönetimi söz konusu komisyonu ‘PKK’yi dağıtma ve tasfiye etme’ aracı olarak ele alıyor. Belki de bu yönlü AKP-MHP’nin görüşlerini karar haline getirecek ve ondan sonra da komisyon lağvedilecek!   SÜREÇ VE MGK TOPLANTISI    Şimdi böyle çok karmaşık ve belki de tehlikeler içeren bir durum yaşanırken, dün bir de Milli Güvenlik Kurulu toplandı. Denebilir ki, MGK toplantısının Meclis komisyonuyla ne ilişkisi var? Bu yazı basım için kaleme alındığında MGK toplantısı henüz gerçekleşmemişti. Ancak toplantının gündemi olarak  ‘Siyasi süreç ve Suriye’deki gelişmeler’ açıklaması yapıldı. Yani MGK’nin gündeminde, merkezinde Meclis komisyonunun bulunduğu süreç var. Bu durumda da denebilir ki; iyi ya, MGK yaşanan sorunlara çözümler önerecek! Fakat belli ki bu öneriler askerler tarafından yapılacak. Yine Suriye’deki gelişmelerle birlikte ele alınması, söz konusu önerilerin askeri boyutlu olacağını gösteriyor. Zaten MGK toplantısına dair yapılan yorumlar da çoğunlukla Suriye’ye yönelik yeni askeri saldırıların kararlaştırılacağı yönünde. Elbette bunun anlamı da açık. Müdahale Suriye Kürtlerine yapılacak ve Şam’daki Colani yönetimi desteklenecek! Suriye’de Kürtlere saldırmayı kararlaştıracak bir MGK, Meclis’te oluşturulan komisyonun Türkiye’de Kürt sorununun çözümünü gündem yapmasını tavsiye etmeyecek!   KOMUTANLARIN MECLİS ZİYARETİ    Belli ki bu durum Meclis’te bir türlü oluşturulamayan komisyon işini daha da karmaşık hale getiriyor. Sanki siyasi sürece ordu bir biçimde müdahale ediyor. Zaten böyle bir kuşku, 16 Temmuz günü Savunma Bakanı ile tüm ordu komutanlarının tam tekmil Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’u ziyaretinde de oluşmuştu. Denebilir ki, Savunma Bakanı ile kuvvet komutanları Meclis Başkanı’nı ziyaret edemez mi? Elbette edebilir, ziyaret edemezler ve de görüşemezler diye bir kayıt yoktur. Fakat 16 Temmuz günü yaşanan olay biraz farklıdır ve birçok soru işareti ortaya çıkarmaktadır.   Örneğin neden Savunma Bakanı ile komutanlar ayrı ayrı değil de birlikte Meclis Başkanı’na gitmiştir? Yani pekala ayrı ayrı da gidip ziyaret edebilirlerdi. Ama böyle yapmayıp, adeta bir gövde gösterisi gibi birlikte ve üniformalı gitmeyi tercih etmişlerdir. Demek ki Meclis Başkanı’na gitme gerekçeleri ortaktır ve gidiş şekli de özenle belirlenmiştir. Zira Türkiye ortamı, siyasi yönetimleri bu tür asker ziyaretlerine pek yabancı da değildir. Yine söz konusu ziyaret neden başka bir gün değil de tam Meclis Başkanı’nın komisyon çalışması yaptığı ve 17 Temmuz günü partileri böyle bir komisyon için toplamaya hazırlandığı bir zamanda ve toplantının ön gününde yapılmıştır? Dahası söz konusu bu ziyaret ardından Numan Kurtulmuş adeta apar topar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a gitmiş ve telaşlı bir ziyarette bulunmuştur. Sahipleri bütün bunlar için çok normal şeyler deseler de, belli ki bu trafiği normal görmek mümkün değildir. ‘Askeri vesayetin son bulduğu’ söylenirken, yaşanan bu tablo son derece dikkat çekici olmuştur. ‘Ne oluyor, ordu sürece müdahale mi ediyor?’ sorusunu ve kuşkusunu gündeme getirmiştir. Bunun ardından Numan Kurtulmuş’un komisyonun çalışmalarını hızla tamamlayacağı açıklaması da dikkat çekici olmuştur.   KÜRTLERİN ÖZGÜRLÜĞÜ VE DEMOKRATİKLEŞME   Gerçekten de iktidar ve devlet cephesinde nelerin yaşandığının iyi takip edilmesi ve anlaşılması gerekmektedir. Kürt tarafı barış ve demokratikleşme yönünde son derece tarihi adımlar atmışken, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi yönünde tarihi fırsat ve imkânlar oluşmuşken, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan bu yönlü sürekli umudu güçlendirici açıklamalar yaparken, başta AKP olmak üzere mevcut partilerin dar iktidar çıkarları uğruna söz konusu fırsat ve imkânları heba etmesine fırsat vermemek gerekir. Kürtlerin özgürlüğü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi umudunu sürekli canlandırmak gerekir.   Yaklaşımımız, dileğimiz ve çabamız sürekli bu yönlü olsa da gerçeklere de gözümüzü ve kulağımızı elbette kapatamayız. Örneğin adeta yılan hikâyesine dönmüş olan söz konusu meclis komisyonu oluşturma süreci gerçekten pek umut verici değildir. Dahası böylesi tarihi gelişmeleri öngören olayların yaşandığı bu ortamda AKP iktidarının yaptıkları da hiç umut ve güven vermemektedir. Çünkü AKP’nin yaptıklarında demokratikleşme denebilecek hiçbir değişiklik olmamaktadır. Söz arasında bazı ‘olumlu’ sayılabilecek şeyler söylese de yaptıkları oluşan umudu da yok edici karakterdedir.   AKP iktidarının mevcut icraatı, eskinin bir devamı ve hatta iktidar çıkarları yönünde daha da baskıcı ve sömürücü hale getirilmesidir. Kendileri ne derlerse desinler, CHP’ye yönelik söz ve eylemleri tamamen fırsattan yararlanma ve siyasi alternatifini yok etme temelindedir. Açık ki Kürt özgürlüğü ve Türkiye demokratikleşmesi gibi ciddi gündemi olan bir siyasi partinin bu kadar dar, çıkarcı ve iktidarcı davranması mümkün değildir.   ÖCALAN’IN KOŞULLARI DEĞİŞMEDİ    Kürtlere yönelik saldırılarda da hiçbir azalma söz konusu değildir. Kürtçe müzik dinleyenler linç edilmekte, Kürt çocuklarını zırhlı araçla ezip katleden polisler haklı çıkartılmakta, Kürt direnişçilerin mezarları tahrip edilip hakaret en üst düzeyde sürdürülmekte, Kürdistan’ın ormanları planlı bir biçimde kesilip ve yakılıp yok edilmekte, Kürdistan’ın yaşanmaz hale getirilmesi ve Kürtlerin ezilip umutsuz kılınması için her şey yapılmaktadır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın koşullarında ciddi hiçbir değişiklik olmamıştır. Ateşkes konumundaki gerillaya yönelik sürekli saldırıların yapıldığı basına yansımaktadır. Yani Kürdistan’da savaş, baskı, zulüm ve sömürü olduğu gibi sürmektedir.   Peki, tüm bunları yapan bir siyaset, yani iktidar ve devlet Kürt gerillasını nasıl silahsızlandıracak ve bir küresel demokrasi hareketi haline gelmiş olan PKK’yi Türkiye’ye nasıl sığdıracaktır?”