'Kapitalizm büyüme hırsıyla su kaynaklarını yok ediyor'

İZMİR - Kapitalizmin büyüme hırsının sonucu gelişen vahşi tüketiminin su kaynaklarını tüketme aşamasına getirdiğini söyleyen Bursa Su Kolektifi üyesi Caner, "Sürekli yiyen, sürekli büyüyen, büyüyemediği zaman da krize giren bir sistemin iklim, çevre ekoloji sorunlarına çözümü olamaz" dedi. 
 
Kapitalizmin sürekli üretme ve büyüme hırsı, en büyük tahribatı doğada yaratıyor. Madenlere, sanayilere peşkeş çekilen ormanlar, verimli meralar, topraklarda yaşanan kayıplar, canlı yaşamını birçok tehlikeyle karşı karşıya bırakıyor. Bu tahribat, en net sonucunu iklim krizinde gösteriyor. İklim krizinin en büyük sebeplerinden olan suyun bilinçsiz ve vahşi kullanımının sonucu çölleşmeye kadar varıyor. Dünya üzerindeki su oranının sadece yüzde 2 buçuğu tatlı suyken, bu oranın 3'te ikisini yeraltı suları, 3'te 1'ini yerüstü suları oluşturuyor. Maden ve sanayiler tarafından suların vahşi kullanımı, yeraltı sularının izinsiz çekilmesi ve bu durumun kontrol edilmemesi ciddi su krizine yol açıyor. Türkiye'de 1923-2002 yılları arasında madenlere verilen toplam ruhsat sayısı bin 186 iken, 2008-2023 arasındaki 15 yılda verilen ruhsat sayısı 386 bini aştı. Son 10 yılda ise yeraltı su kaynaklarının en önemli depolama alanlarından olan 109 bin 884 hektar ormanlık alan, madencilik faaliyetlerine açıldı. 
 
Yaşanılan su krizi ve susuzluğun sonuçlarına işaret eden Bursa Su Kolektifi üyesi Caner Gökbayrak, sermayenin büyüme hırsıyla yaptığı aşırı tüketimin sonucu iklim krizinin ortaya çıktığını belirtti. Gökbayrak, iklim kriziyle birlikte daha çok yeraltı sularına başvurulduğunu ve bu sularında tüketildiğini aktararak, Bursa Su Kolektifi olarak yaptıkları çalışmalar sonucunda yerüstü sularının çoğunun kuruduğunu, kalanının da kirletildiğini dile getirdi. Gökbayrak, kalan Örnek olarak Bursa İznik Gölü'nde çok ciddi su çekilmesi yaşandığını belirten Gökbayrak, "Su çekilmesine rağmen 2 yıl önce orada ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporu iptal edilen bir karton fabrikasına tekrardan ÇED raporu verildi. Dava açıldığı halde oraya Cumhurbaşkanlığı kararıyla özel endüstri bölgesi ilan edildi. ÇED raporuna bakıldığında kağıt ve karton üretimi çok miktarda su tüketen bir şeydir. Zaten o nedenle fabrika İznik Gölü'nün kıyısına kuruluyor. Sanki çeşme suyuyla üretimi yapılacakmış gibi abes bir ÇED raporu var. Yeraltı sularını kaçak olarak her fabrika kullanıyor. Bu herkes tarafından çok net biliniyor. Ama bunu denetleyen hiçbir mekanizma yok. Aslında bunu denetleyen ciddi teknolojik ürünler var. Yeraltının röntgenini çeken aletler var. Bunlarla o kuyuların belirlenip bu duruma karşı cezalar verilebilir. Dolayısıyla şirketlere sınırsız yeraltı su kullanımı izni bir şekilde verilmiş oluyor. Tabii ki bu resmi bir izin değil. ÇED raporunda belirtilenin çok üzerinde yeraltından suyu çekip kullanıyor" diye konuştu. 
 
'YERALTI SULARI KİRLENİYOR'
 
Madenciliğin ciddi su tüketen bir sektör olduğunu anımsatan Gökbayrak, bu ocakların aynı zamanda suyu kirlettiğini de söyledi. Bursa'da işletilen bor madenini örnek veren Gökbayrak, "Bu bor madeni işletmesi aslında yıllardır çalıştırılan bir tesis. Güya bir arıtma tesisi var. Ancak Türkiye'deki diğer bütün sektörlerde olduğu gibi gerektiği şekilde denetlenmediği için kaçaklar var. Bunun sonucunu aslında biz 2 yıl önce Mustafa Kemal Paşa'dan Bakırköy'e gittiğimizde köylülerle birlikte net olarak gördük. Devasa bir tarla düşünün. Domates ekilmiş; ama sadece sulama kanallarından gelen suyla sulandığı için ürün yanmış, domatesler büyümemiş, gelişmemiş. Tam da hasat zamanıydı gittiğimizde. Çiftçiler, domatesleri çaresiz masraflarını karşılamak için toplamaya çalıştı. Ama bu tamamen bir iflasın ürünü çiftçi için. Aynı zamanda kanallardan aldıkları suyu da bor madeni kirlettiği için ürünler gelişememiş ve yanıyor. Bunun sonucunu tarımda çok net görüyoruz. İçme sularına da karışabiliyor bunlar. Yeraltı suları da böyle kirleniyor. Yerüstünde de durum aynı. Bursa'nın derelerine yaptığımız incelemeler sonucu, derelerde arıtılmayan sudan dolayı kirlilik gözle görülüyor. Simsiyah, içindeki partikülleri bile görebildiğiniz bir su akıyor. Dünyanın hemen hemen her yerinde öyle. Ama Türkiye'de vahşi kapitalizmin uygulandığını görüyoruz. Sonuç olarak da derelerimiz kirletiliyor. Su kaynaklarımız hortumlanıyor. Bunların hepsini de yapan sermaye" ifadelerini kullandı. 
 
'TÜRKİYE'DE YERÜSTÜ SUYU YÜZDE 80 AZALMIŞ DURUMDA'
 
Dünya'daki su oranına dair bilgi veren Gökbayrak, Türkiye'de yerüstü su varlığının yüzde 80 oranında azalmış durumda olduğunu söyledi. Yeraltı sularının çekilmesi sonucu, yerüstü sularının yeraltına kaydığını ifade eden Gökbayrak, "Sermayenin suyu hoyratça kullanmasının önüne geçilmesi gerekiyor. Bursa için herkes şunu der: 'Bursa sudan ibarettir.' Ama artık öyle değil. Bursa'nın artık suyunun en bol olduğu dağ köyleri bile susuzluk konusunda birbiriyle rekabet halindeler. Bursa gibi suyun bol olduğu bir yerde bu böyleyse bir Anadolu'nun daha kurak coğrafyalarında bu nasıl olur onu hiç tahmin edemiyorum. Suyun olmadığı bir yerde insanlar yaşayamaz. Kitlesel halinde göçler olabilir. Bunun da altyapısı olmadığı için diğer ciddi sorunlar ortaya çıkabilir. O yüzden şimdiden önlem alınması lazım. Mevcut iktidar ne yapıyor? 23 yıldır yaptığı maden ve inşaat temelli politikasını sürdürüyor. Kanunları onun için çıkarıyor. En son korunmakta olan alanlar, milli parklar, sulak alanlar, ormanları madene ve enerjiye açıyor. Ondan hemen önce AKP bir iklim kanunu çıkardı. İnanın iklim kanunu değildi bu. İklim ticareti kanunuydu. İklim ticareti nedir? Sermayenin iklim krizine getirdiği bir kaçış aşamasıdır. Dünya ülkelerinde uygulanıyor. Sermaye diyelim ki sizin çimento fabrikanız var, bir karbon tüketiyorsunuz ve dolayısıyla sizin o karbon açığını karşılamanız gerekiyor. Onun için gidiyorsunuz bir HES şirketinden sertifika satın alıyorsunuz. Bu şekilde de maliyetiniz artıyor. Maliyetin artması da doğrudan üreticiye yani fiyata yansıyor. O yasada iklim krizinin getirdiği ve su krizinin getirdiği sorunları çözen bir nitelik yoktu" şeklinde konuştu.
 
COP 31 TEPKİSİ: TAM BİR FELAKET 
 
Ülkelerin su kaynakları üzerindeki politikalarına dikkat çeken Gökbayrak, "Özellikle Fırat-Dicle sahasında doğaya akan o nehirlerin üzerinde barajlar ya da İliç'te olduğu gibi altın madeni işletilmesi ve suların kirletilmesi durumu var. Sanki İliç örneğini hiç kimse yaşamamış gibi muhalefette nadir toprak elementlerini çıkartma derdine düşmüş durumda. Onun aslında getirisinin götürüsünden çok daha az olduğunun farkında değiller. O nedenle de sınır aşan suların aslında bir uluslararası güvenlik sorunu olarak düşünülmesi ve bu konuda fikir üretilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kirletilmenin önüne geçilmesi için uluslararası bir yapıda hareket edilmesi önemli bir konu. Birleşmiş Milletler'in yaptırım gücü olan tek organı Güvenlik Konseyidir. Güvenlik Konseyi'nde alınan kararlar bütün dünya ülkelerinde geçerlidir. Böyle bir konseyin oluşturulması çok elzem. Eğer bunlar olmasa bir savaşa doğru gidecek olay. Ama bunların olmaması için de bir şeylerin yapıldığını görmüyorum. En son COP31 Brezilya'da yapıldı. Tam bir felaket. Hiçbir şey çıkmadı. Karbondan çıkış ve ormanları korumak bile sonuç metnine giremedi. Böylesine rezalet bir sonuç ortaya çıktı. Bir kıyamete doğru gidiyoruz. Kıyameti insan kendi yaratıyor" diye belirtti.
 
'MÜCADELEYE KATILMAK ÖNEMLİ'
 
Ekolojist, aktivistler ve yaşam savunucularının krize karşı mücadelede olduğunu vurgulayan Gökbayrak, muhalefet kanallarının ekolojiye dair üretimde bulunmamasına da tepki gösterdi. Sermaye ve AKP'nin bu politikasına karşı muhalefete büyük görev düştüğünü belirten Gökbayrak, şunları söyledi: "Önce insanların bu konuda bilinçlendirilmesi, sorunun, durumun anlatılması gerekiyor. Tabii ki halkın da bu mücadeleye katılması, büyütmesi gerekiyor. Kapitalizmin elinde dünya ülkeleri de farklı değil. Biz halk olarak iklime dair koalisyon kurarken şöyle bir şey dedik: Dünyada bir senaryo uygulanıyor. Ama devletler hiçbir şey üretemiyor. Biz halkın gücüyle, halkın karşı duruşuyla, halkın içinden doğan güçle buna karşı mücadele edeceğiz. Bunun başarısını elde edeceğiz. Bu mücadeleye katılmak çok önemli. Ben öncelikle mücadeleye çağırıyorum. Düşüncemizin iktidara gelmesi için de muhalefet partileri etkilemeye çağırıyorum. Ancak şunu da söylüyorum: Kapitalizm içinde olduğu sürece gerçek çözüm yok. Sürekli yiyen, sürekli büyüyen büyüyemediği zaman da krize giren bir sistemin iklim, çevre ekoloji sorunlarına çözümü olamaz."