ANKARA – “Özgür eş yaşam” konulu panelde konuşan Jineoloji dergisi yayın kurulu üyesi Nesrin Orun, “Eğer farklı bir yaşamın mümkünlüğünü savunuyorsak bir araya gelmemiz gerekiyor" diyerek, eşbaşkanlığın hayatın her alanında olması gereken bir yapı olduğunu kaydetti.
Ankara'da "Eğitim'den politikaya, aileden aşka özgür eş yaşam: Neden ve nasıl" başlıklı Jineoloji paneli düzenlendi. Birçok kadın kurumunun da katılımıyla Tüm Bel Sen Genel Merkezi'nde yapılan panelde Gülnur Elçik, ihraç edilen akademisyen Işıl Ünal ve Jineoloji dergisinden Nesrin Orun konuşmacı olarak katıldı.
‘KADIN ERKEK İLİŞKİLERİNİ DÖNÜŞTÜRMEK DEVRİMDEN ZOR’
İlk olarak konuşan Nesrin Orun, "Eş başkanlık ve özgür eş yaşam" konusunda sunum yaptı. "Eş başkanlık derken ne kastediyoruz?", "Kadının ortak ilişkiselliği nedir?" diye sorularla başlayan Orun, "Derginin son sayısı özgür eş yaşamdı. Kadın ve erkek ilişkilerini baz aldık bu sayıda. Gerçekten kadın erkek ilişkilerini dönüştürmek birçok devrimden zor. Dünya devrimlerine baktığımızda, faşizme, sömürüye karşı ciddi bir mücadele vermiş; ancak erkek egemenliğinin değişmediğini görüyoruz. Bu devrim sonrasına bırakılacak bir durum değil, burada yeniden inşa edilme süreci olarak bakmak gerekir" dedi.
‘JİNEOLOJİ KADIN ETRAFINDA GELİŞİYOR’
Özgür yaşamı ele alırken "Nasıl?" sorusunu ciddi anlamda irdelenmesi gerektiğine dikkat çeken Orun, "Bu nasıl meselesini form olarak ortaya koymamız ve içini doldurmamız gerekiyor. Burada kadın iradesinin ortaya çıkamadığı toplumsal bir durum var. Kadının hâkim olduğu, erkeğin de bu anlamda dönüşebildiği bir yaşam şekli olarak özgür eş yaşam modeli önümüzde duruyor" ifadelerini kullandı.
Jineoloji’ye kadın bilimi dendiği zaman anlaşılmadığını söyleyen Orun, "Jineoloji kadın etrafında gelişen bir bilim ve sosyoloji meselesidir. Bütün alanlardan erkek egemenliği yıkmak adına bilim titizliği ve etiğini de içinde barındırıyor" dedi.
‘EŞ BAŞKANLIK KADIN İRADESİNİN SİYASETE YANSIMASIDIR’
Kadının siyasette varlığının basit bir “temsil” meselesi olmadığını kaydeden Orun, "Eş başkanlık yönetsel mekanizmaların erkek tekelinden çıkarılmasıdır. Eril kodların kırılmasından, kadın iradesinin siyasete yansımasıdır" diye konuştu. Siyasi alanda ilk olarak 2005 yılında Demokratik Toplum Partisi (DTP) tarafından tartışıldığını ve bir yıl sonra fiili olarak uygulanmaya konulduğunu hatırlatan Orun, "Yargıtay o dönem tüzükten çıkarılması içi uyardı. 10 yıllık mücadele sonucunda siyasi parti tüzüğüne girdi. 2014 yerel seçimlerin de ise belediyelerde uygulanmaya başlandı" şeklinde konuştu.
‘KAYYUM KADININ DÖNÜŞTÜRÜCÜLÜĞÜNE KARŞIYDI’
Kadının tüm varlığıyla tüm yönetsel mekanizmalarda yer alması gerektiğine vurgu yapan Orun, şöyle konuştu: "Bu sistem kadın eksenli bir toplumsallığın yanı sıra kadın aklının ilişkileri dönüştürdüğü bir toplumsallığı açığa çıkardı. Belediyelere son süreçte kayyım atanması da kadının bu dönüştürücülüğünü yıkmak için yapıldı."
‘BİRARAYA GELMEMİZ GEREKİYOR’
"Biz nasıl bir yaşam istiyoruz? Eğer farklı bir yaşamın mümkünlüğünü savunuyorsak bir araya gelmemiz gerekiyor" diyen Orun, eş başkanlığın hayatın her alanında olması gereken bir yapı olduğunu kaydetti.
ATAERKİL OLMAYAN TOPLUM MÜMKÜN
Daha sonra konuşan akademisyen Işıl Ünal eğitim konusuna değindi. Dünyanın var olduğundan bu yana ataerkil olmadığını ve kaldırmanın mümkün olduğuna dikkat çeken Ünal, "Eşitlikçi, hiyerarşinin olmadığı bir toplum mümkündür. Gücümüzü nereden aldığımıza baktığımızda sınıflı toplumlara geçmeden önceki topluluklar bizi kanıtlıyor. Ataerkil olmayan 100 civarı topluluktan bahsediliyor. Bu çok önemli bir dayanak bizim açımızdan" ifadelerini kullandı.
‘KARŞI HEGOMONYA KURALIM’
Eğitim ortamının da diğer alanlar gibi ataerkil bir alan olduğunu söyleyen Işıl, şunları kaydetti: "Bundan zarar gören bütün özneler ikincilleşiyor. İkincilleşen önemli kesimler kadınlar, LGBTİ'ler ve çocuklar oluyor. Ancak zarar görenlerin bu iktidar ilişkilerini değiştirmesi gerekiyor. Bilginin paylaşıldığı bir alan olması gerekiyor. Egemen paradigmaların ürettiği bilgi sistemi bizim hakkımızda bilgiler üretiyor. Ezilen tüm kimliklerle egemenin hâkim olduğu bir alan olarak düşünürsek bizim elimize ciddi bir araç çıkıyor. Biz karşı hegemonya kuralım ve onlar da yeni özneler üretsin. Biz cinsiyet temelinde bakıp, diğer kimlikleri görmezsek hiç bir şekilde yeni bir söylem üretemeyiz. Ezilenler diğer ezilenleri fark etmez ise onları ezen konumuna gelebilir. Onların özneleşmesini sağlayan bir söylem ile özgürleşimci öğrenme pratikleri oluşturabiliriz.”
‘FAŞİZM ZİHNİYET VE DUYGULARI DA TEKELLEŞTİRİYOR’
Gülnur Elçik ise, rejimlerin faşizme doğru gittiği dönemlerde özgürlüğün yutulduğu bir süreç oluştuğunu belirterek, faşizmin kaba duyguları örgütlediğini ve zarif duyguları değersizleştirdiğini söyledi. Özgür eş yaşamın ne zaman ve nasıl konuşulduğunun önemli olduğunu vurgulayan Elçik, "Totaliter rejimler ulus devletin kabardığı bir dönem yaşatıyor. Bu süreç zihniyet ve duyguların da tekelleşmesini örgütlüyor" dedi.
Aile kurumuna da değinen Elçik, kadınların faşist rejimlerde geleceksizleştirildiğine dikkat çekerek, "Totaliter rejim kadını seçeneksiz bırakıyor. Aile kavramının kendisi esas olarak gelecek haline getiriliyor. Ailenin ardındaki ekonomik ilişkiler neoliberal bireyi gelecek çıkarı ile motive eder. Ailenin sadece evlilik ve çocuk üzerinden kurgulanması aslında pazar ilişkilerinin toplumsal versiyonudur" şeklinde konuştu.