ANKARA - Meclis’teki komisyonun zamana yayılmadan göreve başlaması gerektiğini belirten Tuncer Bakırhan, "Komisyon sadece silahları bırakmaya dönük bir çaba içerisinde olmamalıdır. Bu komisyon Türkiye barış modelini yaratabilir. Bu fırsat bu komisyonun önündedir” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Parti Meclisi, partinin genel merkezinde toplandı. Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, toplantı öncesi gündemdeki gelişmelere dair açıklamalarda bulundu.
Bakırhan, konuşmasına HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği ihlal kararına rağmen tahliye taleplerinin reddedilmesine tepki göstererek başladı. Bakırhan, “Yaklaşık 9 yıldır cezaevinde kalıyor arkadaşlarımız. Hemen tahliye edilmeleri gerekirken bir sessizlik, bir suskunluk. Bu siyasi rehine durumu yönünde kararlar veriliyor. Mahkeme, açıkça uluslararası hukuka, Anayasa’nın 90’ıncı maddesini çiğneyerek ağır bir suç işliyor. Bu ayıba, bu akıl tutulmasına artık bir son verilmesi gerektiğini belirtiyorum. Tam da bu süreçte cezaevindeki tutsak arkadaşlarımızın bizimle birlikte bu süreci yürütmeleri, katkı vermeleri aslında sürecin de hayrına, yararına olacaktır. Umarım arkadaşlığımız tez zamanda özgürlüklerine kavuşarak bizimle birlikte burada çalışmalara aktif bir şekilde katılırlar” dedi.
‘RESMEN BİR SAVAŞ HALİ VAR’
Son 3 ayda 100'ün üzerinde kadının katledildiğini ifade eden Bakırhan, “Kadın cinayetleri politiktir. 22 yaşındaki Ayşe Tokyaz’ın katledilmesi de politiktir. Son 3 ayda katledilen kadınların sayısı neredeyse 100’ü geçti. Ama sorumlular bir türlü bunun önüne geçemiyorlar, önlem alamıyorlar. Resmen bir savaş hali gibi. 3 ayda 100’ün üzerinde kadının katledilmesi ve bu konuda hala bu cinayetlerin devam etmesi, kabul edilir değil. Biz DEM Parti olarak dün olduğu gibi bugün de yarın da bu cinayetler karşısında duracağız. Kadınların verdiği mücadeleyi savunacağımızı, onların yanında olduğumuzu belirtmek istiyorum” diye konuştu.
‘ÇOK TARİHİ GÜNLER YAŞANIYOR’
Bakırhan şöyle devam etti: "Ortadoğu’da çok tarihi günler yaşanıyor. Hegemonik güçlerin mücadeleleri şiddetli bir şekilde devam ediyor. Savaş ve güç rekabeti gittikçe Ortadoğu’da, özellikle Suriye’de yoğunlaştığını hep birlikte görüyoruz. Ülkeler bazen gerek kendileri bazen vekil güçler üzerinden orayı kan gölüne çevirdiler. Orada belirsizlikler yaratarak aslında kendi konumlarını güçlendirmeye çalışıyor hegemonik güçler.
‘SAVAŞIN NEDENİ TEKÇİLİK’
Savaşın yeni yüzüne dair en güncel örnek de Süveyda’da yaşananlardır. Dürzi halkına karşı gelişen katliamlar ve saldırıları lanetlediğimizi belirtmek istiyoruz. Yani farklı bir inanç grubundan insanların böylesine katledilmesi, inançlarının aşağılanması, yani sakallarının bıyıklarının kesilerek kurşuna dizilmeleri kabul edilebilir değil. Bunu kim yaparsa yapsın lanetliyoruz. Bunun karşısında olduğumuz bir kez daha belirtmek istiyorum. Bu vesileyle de bir iki noktaya dikkat çekmek istiyorum. Birincisi Suriye’nin etnik mezhepsel çeşitliliğini ulus devlet potasında eritmeye çalışmak artık bir çare değil. Esat yıllarca bunu yaptı. Suriye halkları on yıllar boyunca büyük bedeller ödedi ve gün yüzü görmediler. Eğer bu tekçilik çare olsaydı Esat ve Ortadoğu’daki diğer ülkelerin uyguladığı politikalar bugüne gelmezdi. Suriye oluşturan Kürt, Dürzi, Alevi Süryani Arap gibi tüm farklı halkların ve inançların kimliklerini ve iradelerini yok sayan zihniyet ülkeleri iç savaşa sürükleyen temel nedenlerden birisidir. Eğer tekçilik olmasaydı bugün bu katliamlar bu savaş ve çatışmalar olmayacaktı. Şayet bu tekçi zihniyetten vazgeçilmesi eskisinden daha şiddetli bir savaş potansiyeli olduğunu Dürzilere yapılan saldırılarda gördük
TEK ÇÖZÜM KÜRTLERİN ÇÖZÜMÜ
Yoğun çatışmalar oluyor ama kimsenin bir çözüm projesi yok. Dürziler katledilince fark ediyorlar. Başka bir pürüz ortaya çıkınca kervanı yolda düzmeye çalışıyorlar. Tek çözüm önerisi olan güç Kürtlerdir, DEM Parti’dir, programımızdır. Halkların kimliğini farklılığını tanıyan eşit yurttaşlar olarak demokratik bir zeminde yaşamalarını sağlayan bir sistemin dışında başka bir çarenin olmadığı hep birlikte şahitlik ediyoruz.
KARŞILIKLI DÖNÜŞÜM
Çalışmalarımız durmayacak, çeşitli biçimlerde devam edecek. Tüm bu çalışmalar Sayın Öcalan’ın ifade ettiği pozitif Demokratik Entegrasyon ve bütüncül hukuk içindir. Peki, nedir pozitif Demokratik Entegrasyon? Demokratik Entegrasyon bir tarafın kendini diğere tarafa tümüyle teslim etmesi değildir. Biraz öyle anlaşılıyor kimi çevreler tarafından. Asimilasyon, tekçi inkarcı politikalar tek taraflı yatmak hiç değildir. Bunların tam tersidir. Karşılıklı dönüşüm ve katılım esasına dayanarak ortak ve eşit yaşamı, eşit yurttaşlığı inşa etmektir. Demokratik toplumdur, Demokratik bir cumhuriyettir. Bu yaşam çabasının garantisinin adı da bütüncül hukuktur. Bütüncül hukuk sadece bir yasal düzenlemenin adı değildir. Demokratik entegrasyonun aynı zamanda sigortasıdır. Bütün hukuk demek geçmiş dönemlerde ders çıkararak bu süreci yasal olarak bağlayıcı ve kurumsallaşmış bir dönüşümle hayata geçirme çabasıdır.
SÜRECİ ZAMANA YAYMADAN
Bu süreci, dışarıdan oluşabilecek sabotajlara, provokasyonlara kapalı tutmaktır. Bunun için de bu süreci uzatmadan herkes üzerine düşen görev ve sorumlulukları bir an önce yerine getirmelidir. Değerli arkadaşlar işte bu gerçeklerden yola çıkarak oluşacak yeni komisyona çok büyük bir anlam biçtiğimizi belirtmek istiyoruz. Bildiğiniz üzere 12 Temmuz’da Sayın Erdoğan da bu konuda önemli bir konuşma yaptı. Konuşmasında ilk adım olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir komisyon kuracak, sürecin yasal ihtiyaçlarını konuşmaya başlayacağız dedi. Bu kısım gerçekten çok önemlidir. Evet, bu komisyon geçmiş ve önceki deneyimlerden dersler almalıdır. Sonuç alıcı ve net olmalıdır. Biraz önce söylediğim gibi süreci zamana yaymadan gereklerini yerine getirmelidir.
ADIMLAR ATILMALI
Bakın Sayın Öcalan Türkiye ile Ortadoğu’nun karşı karşıya bulunduğu tehlikeleri fark ederek bu adımları tek taraflı bir biçimde bugüne kadar arttı. Eğer iktidar da aynı riskleri görüyor ve aynı ciddiyetle yaklaşıyorsa ülkenin selameti için gereken adımlar atılmalıdır. Neredeyse 3-4 tek taraflı adım atıldı, gelişmeler yaşandı. AİHM ve AYM kararlarına rağmen halen burada olması gereken Kobanê kumpas davasındaki mahpus yoldaşlarımız aramızda değil. Sadece bunu belirtmek istemiyorum. Birçok alanda atılması gereken adımlar var. Artık ivedikle ve ciddiyetle Kürt tarafının Sayın Öcalan'ın ne kadar samimi ve ciddi olduğunu attığı adımlarla kamuoyu görmelidir. Bunun karşısında yürütme erki gereken adımları bir an önce atmalıdır.
BARIŞ MODELİNİ YARATABİLİR
Bu komisyon sadece silahları bırakmaya dönük bir çaba içerisinde olmamalıdır. Bu tür şeyler de tartışılıyor. Bu, sürecin sadece bir yönüdür. Esas konu Kürt sorununda demokratik bir çözüm ve bu çözümün önünde büyük engelleri kaldırmak iradesidir. Bu komisyon Türkiye barış modelini yaratabilir. Bu fırsat bu komisyonun önündedir. Gerçekten de dünyada bundan sonra çatışma ve çözüm sürecinde belki de Türkiye’deki barış modeli diye Türkiye’de devam eden süreç bu çatışma ve çözüm tarafları tarafından dikkatle incelenebilinir. 9 ve 11 Temmuz’da gerçekleşen somut adımları ve ortaya çıkan iradeyi yasayla bu komisyon mühürleyebilir.
YENİ BİR TARİH YAZALIM
Bakın bir konuya daha değinmek istiyorum. Güvenlik bürokrasisi ve yargı da sürece göre adım atmalıdır. Bir süreç yürüyor ama bürokrasi hala durduğu yerde. Yargı zaten bir süreç varmış gibi davranmıyor. Sürecin onlara ulaşması zaman alıyor. Bu kadar uzaktan izliyorlar. Madem Türkiye barışa niyet etmiş, yargı bu niyetin yeşermesini sağlayacak bir an önce kararlar almalıdır. Cezaevlerindeki durum yargının vermiş olduğu kararlar ortadadır. Bu sebeple diyoruz ki gelin tüm enerjimizler on yıllardır beklenen düzenleme ve çözümleri gerçekleştirelim. Yeni dönemin şafağında yeni bir tarih yazalım, demokratik bir cumhuriyet, demokratik bir zemini hep birlikte oluşturalım.
MÜCADELEYE DEVAM EDERİZ
Süreç şimdiye kadar büyük bir toplumsal ve siyasal destek aldı. Gittikçe de bu destek yükseliyor. Fakat çok net ifade edelim. Siz de takip ediyorsunuz. Bazı odaklar örtük ve açık bir şekilde bu süreci bozmak için elinden gelen bütün çabaları ortaya koyuyorlar. Silahların yakıldığı, tarihi anların yaşandığı ve kararlılıkların teyit edildiği bir dönemde teslim olun bildirileri atılıp hala operasyon görüntüleri geliyorsa Suriye’deki Kürtlerle ilgisi olmayan hareketlikte bile aman Kürt nefes almasın düşüncesine kapılanlar oluyorsa dil, kültür, kimlik için çözümü konuştuğumuz bu günlerde Kürtçe müzik dinlediği için bir kadın karnındaki bebekle tekmeleniyorsa bir savcı tam da Sayın Erdoğan’ın beyaz Torosları eleştirdiği gün masasına beyaz Toros koyarak mesaj veriyorsa, yargı sopasıyla muhalifler, seçilmişler susturuluyorsa sandıktan çıkan irade eziliyorsa DEM Parti’ye dönük yapay gündemler ve karalama çabaları her gün geliştiriliyorsa, medyada iktidarın sözcüsü kabul edilen kalemlerden barış yerine fitne, fesat yayma ateşi çıkıyorsa, AYM’nin aldığı kararlar uygulandığında bundan faydalanan Kürt halkına terörist diye manşet atan, savaşın ve inkarın sözcüleri halkları birbirine düşürmek istiyorsa kimse kusura bakmasın biz bunlara eyvallah etmeyiz, sesimizi de, sözümüzü de yükselterek doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam ederiz.
YARGI BEYAZ TOROSLARDAN İNSİN
Halliye diyoruz ki yargı beyaz Toroslardan inmelidir. Hukuk Kürtçe düşmanlığı mahkum etmelidir. Anadilimize tekme atma artık son bulmalıdır. Cüppeler siyasetin pelerini olmaktan çıkmalıdır. Savaş değil, barışı büyüten manşetler atılmalıdır. Siyaset iftirayla değil, fikirlerle yapılmalıdır. Biz şu anda barışı inşa etmeye çalışıyoruz, bunun mücadelesini veriyoruz. Kimseye insan ve söz beğendirme derdimiz yok. Böyle bir amacımız da yok. Kimse kusura bakmasın. Onların istediği tipte, profilde insanlar ve onların istediği sözleri asla söylemeyeceğiz. Çünkü onların bugüne kadar uyguladığı politikalar bu ülkeyi çıkmaza, kaosa, krize, çatışma noktasına getirdi. Kimse hakem değil, kimse jüri değil. Kürtler de DEM Parti de yarışmacı değil. Herkes aklını başına alsın, haddini bilsin.
PUSULAMIZ DEMOKRATİK ULUS MUTABAKATI
DEM parti olarak pusulamız Türkiye’yi oluşturan tüm halkların kimliklerin, inançların ve kültürlerin bir arada eşit ve özgürce yaşayacağı demokratik ulus mutabakatıdır. Ya bir zahmet bu söylediklerimi de bir manşete çıkarın. DEM Parti bunları da diyor deyin. Sizin ne kadar Kürt düşmanı olduğunuzu bilmeyen yok. Sizin aslında direkt bu düşmanlık yerine dolaylı bu süreci bu süreci yürüten, alın teri döken, mücadele eden kadrolarımızı, insanlarımızı, onların sarf ettiği sözleri öne çıkararak o düşmanlığı gizlemeye çalıştığınızı da bilmeyen yoktur. En iyi PM’miz bu işleri bilir. Çünkü sahada olan onlardır, çalışan, bu tür şeylerle yüz yüze kalan kendileridir. Geçtiğimiz süreçlerde yaşadığımız her deneyim atlattığımız her badire bizi zayıflatmadı. Aksine büyük bir değişim ve dönüşümle perçinledi. Bugün bu toplantıyı yaptığımız bu mekan bir zamanlar genel merkezimizin bombalanan, kurşunlanan yöneticilerinin katledildiği genel merkezimizin bodrumuydu. Eğer o zor, baskı, sindirme o beyaz Türkçülerin, ulusal solcuların dediğini yapsaydık bugün Türkiye’nin üçüncü büyük zemini olmazdık.
TOPLUMUN CHP’DEN BEKLENTİSİ YÜKSEK
Son olarak, son birkaç gündür yaşanan güncel tartışmalar ilişkin de bir iki noktaya değinip bitirmek istiyorum. Değerli basın mensupları Türkiye’nin yüz yıllık yapısal sorunları günümüzün siyasi krizleri iç içe geçmiş durumda ve birbirini besliyor. Bu kısır döngüyü kırmanın yolu bu iki gündemi birbirinden ayırmak değil aralarındaki bağı anlatmak görmekten geçiyor. Çok içten ve inanarak söylüyorum, özellikle Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda kurucu parti kimliği ve tarihsel değerleriyle toplumun CHP’den beklentisi çok yüksek. Çünkü bu mesele Türkiye’nin demokratikleşmesinin ve toplumsal barışın en temel unsurudur. Bu tarihi sorumluluğu üstlenerek çözüm çabasından yer almak hepimiz ve ülkemizin geleceği için atılacak en doğru adım olacağı inancındayız. Tüm toplumun siyaset kurumundan siyasi partilerden beklentisi bu yöndedir. Umarım siyaset ve siyaset kurumu da bu beklentilere uygun bir pratik bir çalışma tarzı ortaya koyar.”