Cemil Bayık: Entegrasyon yasaları bir an önce çıkarılmalı

img

HABER MERKEZİ - KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “26 Ekim’deki açıklama, Hareketimizin barış ve demokratik toplum amacını gerçekleştirmedeki kararlı iradesini ortaya koymaktadır. Devlet de entegrasyon yasalarını bir an önce çıkarmalıdır” dedi. 

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, 26 Ekim’de KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok öncülüğünde yapılan açıklamaya, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın durumuna ve sürecin geldiği aşamaya ilişkin Fırat Haber Ajansı’na (ANF) değerlendirmelerde bulundu. 
 
Cemil Bayık, 27 Şubat çağrısını, Abdullah Öcalan ve PKK’nin ideolojik siyasal mücadelesinin tarihsel süreçte yarattığı birikim, değişim ve dönüşüm diyalektiğinin doğal sonucu olarak gördüklerini belirterek, “Rêber Apo daha 1988 yılında M.Ali Birand’la yaptığı röportajda, ‘Devlet bir memurunu göndersin, Kürt sorununu konuşalım’ demiştir. 1993 yılında Özal biraz yumuşak yaklaşım gösterince ve aracılar devreye girince tek taraflı ateşkes ilan edilmiştir. Böylece devlete de adım attırılmak istenmiştir. 1998 1 Eylül’ünde yaptığı konuşma ve ateşkes ilanı bilinmektedir. 2007’de ilan edilen ateşkes ve bu temelde gerçekleşen görüşmeler de bilinmektedir. 2007’den sonra hem İmralı’da hem de PKK ile Oslo’da defalarca görüşmeler yapılmıştır. 1999 ve 2013’te gerilla güçleri Türkiye sınırları dışına çıkarılmıştır. 2015 28 Şubat’ında çok makul bir ortak deklarasyon devlet yetkilileri ile Dolmabahçe Sarayı’nda okunmuştur. Ne var ki süreç araçsallaştırıldığından bu mutabakat reddedilmiştir. Türkiye ve bölgede iç ve dış koşulların değiştiğinden hareketle, Rêber Apo silahlı mücadele stratejisinin bırakılması ve demokratik siyaset stratejisi ile mücadele edilmesi çağrısını yapmıştır” dedi. 
 
HALKLARA KARŞI SORUMLULUK
 
Cemil Bayık, Abdullah Öcalan’ın, Kürt, Türk, Çerkes, Arap, Alevi, Sünni, Hristiyan, tüm Türkiye halklarına karşı duyduğu sorumluluk gereği böyle bir çağrı yaptığına işaret ederek, “Bu çağrıyı Kürt'ü ve Türk'üyle tüm Türkiye halklarının büyük kazanacağı bir adım olarak görmek gerekir. Önderlik sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’da demokratik gelişmeleri olumsuz etkileyen bu savaş ve çatışma durumunu aşıp demokratik siyaset ve hukukun devrede olduğu bir siyasi ortam yaratmayı amaçlamaktadır. Böyle bir ortamda sorunların daha doğru temelde ele alınıp çözülme imkanı doğacaktır. Biz böyle anladığımızdan Önderliğimizin inisiyatif aldığı sürecin gelişmesi açısından çağrıya uymayı ve üzerimize düşeni yapmayı kararlaştırdık. Nitekim 27 Şubat 2023 çağrısından bu yana tutumumuz ve pratiğimiz bu yönde olmaktadır. Tarihte kapitalist modernite ve onun ulus-devlet çizgisi ortaya çıkana kadar devletler ve özellikle imparatorluklar askeri ve siyasi hakimiyeti esas almışlardır. Etnik ve dinsel topluluklara yönelik bir soykırım, yok etme ve asimilasyon politikası izlememişlerdir. Kısmen dinsel baskılar olsa da siyasi ve askeri egemenlik altına aldıktan sonra toplulukların diline, kültürüne, inancına karışmamışlardır. Kuşkusuz çeşitli vergilendirme biçimleri tüm devletlerde olmuştur” diye belirtti. 
 
TARİHSEL İTTTİFAK
 
Bayık, Türklerle Kürtlerin tarihsel ittifak içinde olduğunu belirterek, “1071’de Kürtler, Alpaslan ordusu yanında yer almasalardı, Bizans kesinlikle yenilgiye uğratılamazdı. Ümmet anlayışı Kürtlerle Türklerin Bizans’a karşı ortak durmasını sağlamıştır. Osmanlı doğuyu, yani Kürdistan’ı sağlama aldıktan sonra Arabistan ve Avrupa’ya yönelmiştir. Eğer Kürtlerle Türklerin ilişkisi bu süreçte iyi olmasaydı ne Arabistan ne de Avrupa’ya yönelebilirdi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Kürtlerle ittifak kurulmasaydı Türklük Anadolu’nun içlerine sıkışan bir bozkır beyliğine dönüşürdü. Kürtlerin de içinde yer aldığı 1920’de kurulan Birinci Meclis iradesi ile savaşılmış ve Anadolu işgalden kurtarılmıştır. Ne var ki, sonra Kürtlere sırt çevrilmiştir. Ulus-devlet anlayışıyla Kürdistan’ı, Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirme politikaları izlenmiştir. Özcesi, Osmanlı İmparatorluğunun dağılma sürecinde ulus-devlet fitnesinin ideolojisi olan milliyetçilikle Kürtlere yönelik saldırılar başlatmış ve kesintisiz biçimde bugünlere kadar sürmüştür. Ulus-devlet zihniyeti farklı kimlikleri yok etmeyi hedefler. Bu ulus-devlet zihniyeti, Osmanlı İmparatorluğunun büyük devlet kompleksi ile birleşince farklı kimlikleri soykırıma uğratma bir politika haline getirilmiştir. Bu politika tarihsel Kürt-Türk ilişkilerine ters bir politikadır. Osmanlıda olmayan Kürt soykırım politikası Türkiye Cumhuriyet’inde uygulanmıştır. Bu, açıkça Batı’nın modernist anlayışının sonucudur. Türkiye halkının tarihsel, toplumsal ve siyasal değerleriyle uyuşmayan bir politikadır” diye konuştu. 
 
DEMOKRATİK ENTEGRASYON ASİMİLASYON DEĞİLDİR
 
Abdullah Öcalan’ın Kürt-Türk kardeşliğinden söz ettiğini anımsatan Bayık, “Devlet Bahçeli de söz ediyor. Bahçeli’nin Türk-Kürt anlayışı Batı’nın ulus-devlet anlayışıyla zehirlenmiştir. Devlet Bahçeli geleceğimiz geçmişimizle belirlenir, diyor ama tutarlı bir yaklaşım göstermiyor. Rêber Apo ise geçmiş ve geleceği tutarlı biçimde ifade ediyor. Geçmiş Kürt-Türk kardeşliğini güncellemeyi hedefliyor. Türk-Kürt tarihsel kardeşliğinin gerçekleşmesi için Rêber Apo demokratik entegrasyondan söz ediyor. 1923 sonrası Türk devleti ile Kürtler birbirinden uzaklaştılar. Kürtler, bu devlete yabancılaştılar, kendi devletleri olarak görmediler. Çünkü kimlikleri, dilleri ve kültürleri inkar edildi, yok olma sürecine sokuldu. Kürtlerin her türlü iradesi yok sayıldı. Bu durum Kürtleri Türkiye Cumhuriyetinden duygu ve düşüncede kopardı. Zorla ve baskıyla bazı Kürtlere boyun eğdirmiş olsalar da genel olarak Kürtleri yok etme ve Türkleştirme politikasında başarılı olamadılar. Rêber Apo, Türk-Kürt tarihi kardeşliğini gerçekleştirmek açısından bu durumun aşılması gerektiğini vurguluyor. Bunun da demokratik entegrasyonu sağlayacak yasalarla mümkün olacağını söylüyor. Türk devleti ile Kürtler arasındaki kopukluk ancak demokratik entegrasyon yasalarıyla giderilebilir. Demokratik entegrasyon da, Kürtlerin hukuki olarak haklarının tanınması temelinde sistem içine alınmasıyla olur. Yoksa entegrasyon olmaz. Entegrasyon, ne asimilasyon ne erime ne de Türkleşmedir. Kürt; kimliği, dili, kültürü ve öz yönetimiyle var olacaktır. Böylece 100 yıllık kopukluk son bulacak, barış gerçekleşecektir. Zaten Rêber Apo, "Barış ve Demokratik Toplum" diyerek bu gerçeği ifade etmiştir. Demokratik entegrasyon budur” ifadelerini kullandı. 
 
Türkiye İşçi Partisi’nin Kürtlerin varlığından söz ettiği için kapatıldığı bilinmektedir. Kürt, "dağ Türk'ü"ydü! Kürtçe kasetler bile yasaktı ve yargılama konusuydu. Bugün bile Kürdistan kelimesi bir suç kavramı olarak görülüyor. Bir zamanlar İran’ın Kürdistan isimli yolcu uçağı Türkiye hava alanına inince sorun olmuştu. Bu uçağın Türkiye’ye bir daha gelmesi yasaklanmıştı. Diyarbakır 5 nolu zindanında tüm tutsaklara Türk’üm demeleri için ağır işkenceler yapıldığını dünyada herkes duydu. Zindanda işkenceler Kürtlüğü unutturmak, Kürtleri beyinden ve dillerden silmek için yapılmıştır. 1970’li yılların başında Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya’nın öncülük ettiği Türkiye’deki devrimci gençliğin üzerine şiddetle gidilmesinin önemli bir nedeni de onların Kürt ve Kürdistan’ı dile getirmeleriydi.
 
DEMOKRATİK TÜRKİYE
 
PKK’nin tarih sahnesine çıktığı zamana kadar Türkiye’de Kürt ve Kürdistan kavramlarını kullanmanın suç olduğunu hatırlatan Bayık, “Türkiye’de anayasa ve yasalar tamamen inkarcı ve Kürtleri asimilasyona uğratmayı ve kültürel soykırımla Türkleştirmeyi amaçlayan içerikteydi. Türkiye Cumhuriyetinin ‘tunç yasası’ buydu. Kürtlük adına reformist liberal bir siyaset bile yapılamazdı. İşbirlikçiliğe dayalı bir Kürt siyaseti bile kabul edilmiyordu. PKK, böyle bir Türkiye gerçeği içinde çıktı. 15 Ağustos gerilla hamlesi 12 Eylül faşist darbesinin yarattığı siyasi ortamda gerçekleşti. 12 Eylül 1980 faşizmi ve yaptığı anayasa Kürt'ü inkar ve imha etmede daha da katı bir dönem başlatmıştı. Rêber Apo siyasal alanın demokratikleşmesi ve demokratik siyasetin devreye girmesi ile cumhuriyetin ikinci yüzyılına Demokratik Türkiye ile girilmesini istiyor. Çünkü farklı kimlik ve inançların var olduğu bir Türkiye’de eski siyasi yaklaşımla istikrar sağlamak mümkün değildir. Bu açıdan tüm farklı kimliklerin varlığının anayasal ve yasal güvenceye kavuşması gerekir. Bu, demokratik zihniyet ve örgütlenme özgürlüğünün sağlanmasıyla pratikleşir” şeklinde konuştu. 
 
‘HALK PKK’Yİ HİÇ UNUTMAYACAKTIR’
 
Çağrı metninden devlet yetkililerinin bilgisinin olduğunu aktaran Bayık, “Değerli Sırrı Süreyya Önder’in söylediği de açıklamaya eklenmek isteniyor. Yetkililer, ‘yazılı ekleme yerine açıklamanın sonunda sözlü olarak söylenebilir’ diyor. Sırrı Süreyya Önder bu mutabakat sonucu sözlü şekilde açıklıyor. Bu aslında yazılı metinde belirtilenlerin demokratik siyaset ve hukuki gerekliliklerin yerine getirilmesiyle gerçekleştirilebileceğini devletin de kabul etmesi oluyor. Devlet, demokratik siyaset alanının açılacağını ve gerekli hukuki adımların atılacağını taahhüt etmiş oluyor. Kürtler tabii ki Rêber Apo’nun Barış ve Demokratik Tolum Çağrısını görüntülü bekliyordu. Ama devlet kabul etmedi. Daha sonrasında görüntülü bir mesajın olması, Kürt toplumu açısından heyecan verici ve rahatlatıcı oldu. Şimdiye kadar Kürt önderlerinin idam edildiği bir devletin zindanından Rêber Apo’nun 27 yıl sonra muhatap alınması tabii ki çok önemlidir. Halk bunun bir mücadele sonucu gerçekleştiğini bilmektedir. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı'nda PKK’nin feshi konusunda halkın hüzünlenmesi doğal bir durumdur. 50 yıldır birlikte yaşadıkları, her şeyini merak ettikleri, sevinci ve üzüntüsünü yaşadıkları bir devrimci örgütün feshi onlarda bir anda büyük bir boşluk yaratmıştır. PKK, halk için bir partiden öteydi. En fazla da yaşamına ve kültürüne yön veren bir hareket olmuştur. Özgürlük ve demokrasi adına, Kürtlük adına kazanımları bu 50 yılda PKK ile elde etmiştir. Öte yandan PKK’yi büyük bedeller vererek büyüten ve var eden de yine bu halktı. Böyle bir gücün feshi tabii ki hüzünlendirir. Bu, PKK’ye büyük bağlılığın en çarpıcı dışa vurumu olmuştur. Açıklamada ilk algıladığı ve aklına giren PKK’nin feshi olmuştur. Böyle oluşan hüzün PKK’nin halkın yüreğinde, beyninde, yaşamında nasıl yer ettiğini bir daha göstermiştir. PKK fesih olsa da bu halk PKK’yi hiç unutmayacaktır. PKK, Kürdistan tarihinin baş köşesinde yerini alacaktır” diye belirtti. 
 
‘KAYGILARIN OLMASI ANLAŞILIR’
 
Silah bırakma konusunda da bazı kaygıların olmasının anlaşılır olduğunu kaydeden Bayık, “Gerilla bu halkın öz savunma gücü oldu. Kürt'ü yok etmeye karşı bu güçler direndi. Varlık, bu gücün mücadelesi ile kanıtlandı. Fiziki ve kültürel soykırım saldırıları bu öz savunma gücü ile durduruldu. Bu açıdan gerilla, halkın gözbebeği oldu. Dolayısıyla halk hem özgür ve demokratik yaşamın öz savunması konusunda hem de evlatlarının bundan sonra mücadeledeki yeri konusunda bazı kaygılar taşıyabilir. Ancak bunlar Rêber Apo’nun ve Özgürlük Hareketi'nin düşündüğü konulardır. PKK 1970’li yılların siyasi ve toplumsal koşullarında kurulmuş bir partiydi. Klasik sosyalizm ve reel sosyalizmin etkisindeydi. Klasik sosyalist teori ve reel sosyalizmin yanlışları, eksiklikleri ve yetersizlikleri görülmüştü. Bu açıdan Rêber Apo, PKK’yi değişip dönüştürme konusunda önemli perspektifler verdi. PKK’yi iktidar aracı bir parti olmaktan çıkarmaya çalıştı. Kuşkusuz PKK’de önemli değişimler oldu; ancak reel sosyalizmin kuruluş ideolojisi, felsefesi ve kodlarında yapısal olarak varlığı sürünce, yeni paradigma gereği feshedilmesi gereği ortaya çıktı. Kuşkusuz büyük başarılara damga vurmuş bir parti olmuştur. Ancak varlığı sağlatan PKK, özgürlüğü sağlama sürecinin yapılanmasına cevap verecek durumda değildi. Öte yandan demokratik çözüm sürecinde PKK’nin gerekçe ve engel hale getirilmemesi açısından da bu fesih söz konusu olmuştur. Kuşkusuz PKK’nin yarattığı değerler, kültür Kürt halkının özgürlük mücadelesinde varlığını sürdürecek; özgürlük mücadelesinin önemli gücü olarak özgürlüğün sağlanmasında rolünü oynayacaktır.
 
SİYASET YAPMA İMKANI
 
Silahlı mücadelenin özgürlük mücadelesinde bir araç olduğunu söyleyen Bayık, “Kürt halkı 50 yıllık mücadelesiyle öyle bir birikim yaratmış ve değerler ortaya çıkarmıştır ki, demokratik siyaset yapma imkanı yaratılmışsa, böyle bir imkan olası hale gelmişse, tabii ki silahlı mücadele anlamsız hale gelir. Rêber Apo hep bu olasılığı yaratmak istemiştir. Bu konuda defalarca hamleler yapmıştır. Bu hamlelerini bu defa daha net bir karar ve tutumla sonuca götürmek istemektedir. Bu konudaki kararlılığı göstermek için silah yakma töreni de yapılmıştır. Bu, bir irade beyanıdır. Ancak PKK’nin fesih kongresinde, ‘bu kararların pratikleşmesini ancak Rêber Apo sağlayabilir’ denilerek Rêber Apo’nun özgürlüğü istenmiştir. Zaten Barış ve Demokratik Toplum Çağrısında hukuki ve siyasi boyutların yerine getirilmesiyle belirtilenlerin böyle gerçekleşebileceği söylenmiştir. Özcesi, PKK’nin feshi ve silah bırakma kararı ve iradesi vardır. Ancak var olan sorunlar sadece bunların yerine getirilmesiyle çözülmeyeceğine göre, o zaman çağrıda Sırrı Süreyya Önder’in sözlü söylediklerinin pratikleşmesi önemli olmaktadır” dedi. 
 
‘PKK’NİN KÜRTLERE NE KAZANDIRDIĞI SAYMAKLA BİTMEZ’
 
Bayık, "PKK bir şey olmadan bütün bunları yapacaksa Kürtler ne kazanacak’ demek, PKK’ye sorulacak en son sorudur. Her şeyden önce PKK’nin 50 yılda Kürtlere neler kazandırdığını düşünmek gerekir. PKK’nin Kürtlere ne kazandırdığı saymakla bitmez! En başta yok oluşa giden, buna kader gibi razı olan Kürt’ten, bugün özgürlüğü için mücadele eden bir halk gerçekliği yaratılmıştır. Bu halkın yurtseverlik, özgürlük ve demokrasi ölçüleri yükselmiştir. Bundan daha büyük bir güç olamaz. Kürtler bu güçleriyle kimliği, kültürü ve diliyle mutlaka özgürlüklerini kazanacaktır. Kuşkusuz bu güç tabii ki kendini örgütlü kılacaktır. Bugün Kürdistan’ın dört parçasında Kürtlük adına ne varsa, ne yaratılmışsa, bu Rêber Apo’nun önderliğini yaptığı 52 yıllık mücadelenin yarattığı Kürt siyasal, toplumsal ve kültürel iklimin sonucudur. Bunun hakkı verilirse o zaman Rêber Apo’nun yaptıkları ve bugün yapmak istedikleri de doğru anlaşılır. Rêber Apo’nun Devlet Bahçeli’nin çağrısı karşısında ortaya koyduğu inisiyatif önceden yapılmış bir pazarlık sonucu olmamıştır. Siyasi mücadeleler ve söz konusu sorunların çözümü böyle pazarlık ve kestirme söylemlerle olmuyor. Bunların bir mücadele süreci vardır; bunları yaratan çok boyutlu koşullar vardır. Bu açıdan "ne aldı, ne veriliyor" yaklaşımı, bu tür süreçlerin doğasını anlamamaktır. Dışarıdan yüzeysel bir bakıştır. Ya da bir kahvede oturan kişilerin siyasi sohbetlerinin sınırlarında kalmaktır” diye belirtti. 
 
‘MAKUL BİR ÇÖZÜM ARZULUYORUZ’
 
Abdullah Öcalan’ın defalarca "bir memurunuzu gönderin, konuşalım" dediğini anımsatan Bayık, “Mücadelenin ulaştığı bir aşamadan sonra diyaloğu önemli görmüştür. Devlet Bahçeli çağrı yapınca, Rêber Apo da ‘siyasi ve hukuki boyuta taşıma gücüm var” demiştir. Şu andaki sürece bir diyalog süreci demek daha doğrudur. Devlet, savaşın durmasına ihtiyaç duymuştur; Rêber Apo da bu durumu, Kürt sorununun çözümü açısından olumlu bir sürece evriltmek istemiştir. Şimdi bunun süreci ve mücadelesi yaşanıyor. Rêber Apo bu süreci, ‘Türk-Kürt kardeşliğine dayalı kazan-kazan süreci’ olarak ele almaktadır. Kuşkusuz 50 yıllık mücadele Türk devleti ve Türkiye toplumunda Kürtlere bakışta bazı değişiklikler ortaya çıkarmıştır. Ama bunu Kürt sorununun demokratik temelde çözümünün parçası olacak bir zihniyet dönüşümünün sonucu olarak değerlendirmemek gerekir. Esas olarak siyasal ihtiyaçlar, ekonomik sorunlar ve başka etkenler böyle bir sürecin başlamasını beraberinde getirmiştir. Kuşkusuz Rêber Apo ve bizler Kürt sorununun demokratik makul bir çözümünü arzuluyoruz. Devlet, demokratikleşme temelinde kendini böyle bir çözümün aktörü yapabilecek mi, bunu zaman gösterecek. Rêber Apo siyasal birikimi ve tecrübesiyle Kürt halkını her koşulda en iyi temsil edecek bir önderdir. Zaten bu nedenle halkımız Rêber Apo’yu baş müzakereci ilan etmiştir. Rêber Apo siyasal koşullar çerçevesinde Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamı kazanması için çalışmaktadır. Bazı marjinal kesimler her zaman olduğu gibi Rêber Apo karşıtlığı yapmak için bu süreci anlayacağına, aleyhinde faaliyet yürütüyorlar. Bunların söylem ve dertleri Kürt halkı olmadığından söylemlerine bir şey dememize gerek yoktur. Zaten bu tür söylemlerde bulunanların bu halk için bugüne kadar herhangi bir mücadeleleri olmamıştır” diye belirtti. 
 
‘HALKIMIZ DEVLETİN ADIM ATMASINI İSTİYOR’
 
Halkın devletin adım atmasını istediğini belirten Bayık, “Halkımız ve dostlarımız mevcut gerçekliği böyle ifade ediyor. Devletin adımlar atmasını istiyor. Bizim görüşümüz de esas olarak böyle. Biz sürecin var olması için bazı konulara dikkat edebiliriz. Zaten sürekli sorumlu ve hassas davranıyoruz. Ancak artık devletin önemli adımlar atması gerekiyor. PKK feshedildi, silahlı mücadele bırakıldı. Bu atılan adımların gerçek olarak anlamlı hale gelmesi için devletin yapması gerekenler var. Özgürce demokratik siyaset yapılabilecek mi? Silahlarını bırakanlar Türkiye’ye döndüğünde özgürce siyaset yapma ve demokratik örgütlenme imkanı bulacaklar mı? Kuşkusuz bunlar sadece bir savaşçı yada yeni katılan biri için değil, Rêber Apo’yu ve ilgili herkesi kapsamalı. Buna feshedilen PKK yönetimi de dahildir. Bunun yasası ve siyasi adımları atılmadan başka adımların hiçbir anlamı olmaz. Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü açısından atılması gereken ilk adım budur. Rêber Apo devlet yetkililerinin kontrolünde geçen Demokratik Toplum Manifestosunda demokratik siyasi programı da ortaya koymuştur. Bu, devletin Rêber Apo’nun ortaya koyduğu demokratik siyasi programla örgütlenilip demokratik siyasal mücadele yapılabileceğini kabul etmesi olmaktadır. PKK’nin feshi ve silahlı mücadelenin sonlandırılması, böyle bir siyasi ve hukuki boyutun gerçekleşmesiyle gerçek anlamına kavuşacak ve tam anlamıyla pratikleşmiş olacaktır. Apocu hareketin kadroları ve militanları böyle bir hukuki ve siyasi sistemin parçası olmadan başka türlü her söylem ve adım suya yazılmış yazı olmaktan öteye geçmez. Çünkü bu durumda Kürtlere yönelik politika eskisi gibi devam etmiş olur. Özcesi, Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamı için örgütlenme ve demokratik siyasal mücadele yapmanın siyasi ve hukuki sistemi oluşmadan hiçbir şey değişmiş olmaz. Biz bu yönlü adımların atılması için üzerimize düşeni yaptık. Bunun iradesini attığımız adımlarla gösterdik. Bu açıdan halkımız, dostlarımız ve demokrasi güçleri sıra devlette, top devletin sahasında yönlü söylemlerde bulunuyorlar” dedi. 
 
Cemil Bayık sözlerini şöyle sürdürdü: 
 
AÇIKLAMA KARARLILIĞIMIZI ORTAYA KOYUYUYOR
 
“26 Ekim’de Sabri arkadaşın yakın zamanda Türkiye sınırları dışına çekilen gerillalarla yaptığı açıklama, Hareketimizin barış ve demokratik toplum amacını gerçekleştirmedeki kararlı iradesini ortaya koymaktadır. Attığımız adımlara yeni bir adım eklemektedir. Çatışma riski olan yerlerde barış karşıtı bazı çevrelerin provokasyon yapma ihtimalini de göz önünde tutarak böyle bir adım attık. Kuşkusuz bu adımımız da Rêber Apo’nun perspektifleri doğrultusunda olmuştur. Bu önemli adımları atmamıza rağmen, Rêber Apo ile yapılan bazı görüşmeler dışında, AKP-MHP iktidarı bir adım atmadı. Mecliste oluşan komisyon uzun zamandır çalışmasına rağmen ne Rêber Apo ile görüştü ne de demokratik siyaset yapma özgürlüğünü sağlayacak siyasi ve hukuki adımlar attı. Kamuoyunun beklentilerine rağmen demokratikleşmenin önünü açacak adımlar atılmaması, "süreç neden ilerlemiyor" kaygısı yarattı. Biz, devlete başta Rêber Apo’nun umut hakkı ve özgürlüğü olmak üzere demokratik entegrasyon yasaları çıkarılması çağrısı yaptık. Ancak sürecin önemine denk bir yaklaşım görmedik. İşte böyle bir ortamda böyle bir adımı atarak tıkanma tartışmalarının yapıldığı bir zamanda sürece ivme kazandırmak istedik. Halklarımıza karşı duyduğumuz sorumluluk bizlere bu adımı attırdı.
 
Rêber Apo bir süredir İmralı’da yapılan görüşmelerde Barış ve Demokratik Toplum sürecinin ikinci aşamaya geçmesi gerektiğini vurguluyordu. Bu tür sorunlarda gecikmenin halklarımız için yaratacağı olumsuz sonuçlara dikkat çekiyordu. Özellikle kendini fesheden ve silahlı mücadeleyi sonlandırma kararı alan PKK için gecikmeden bir geçiş yasası çıkarılması gerektiğini belirtiyordu. PKK kendini fesih ediyor ve silahlı mücadeleyi sonlandırıyor ama Rêber Apo başta olmak üzere bugüne kadar bir mücadele yürütmüş olanlar için hiçbir adım atılmıyor. Bu sürecin böyle yürümeyeceğini aklı başında her insan bilir.
 
DEMOKRATİK ENTEGRASYON YASALARI ÇIKARILMALI
 
Özcesi, devletin özgürlük ve demokratik entegrasyon yasalarını bir an önce çıkarması gerekir. Öyle sadece silah bırakılmasını öngören politika ve yasayla bir yere varılamaz. Çağrıda belirtilen siyasi ve hukuki gerekliliklerin yerine getirilmesinden söz edilmesi bu nedenledir. Zaten değerli yurtsever devrimci ve barış militanı Sırrı Süreyya Önder’in 27 Şubat’taki Barış ve Demokratik Toplum Çağrısını okuduktan sonra belirttikleri de bunu ifade ediyordu. Biz attığımız adımla sürecin yeni bir boyuta evrileceğine inanıyoruz. Çünkü böyle bir süreç açısından bizim tarafımızdan yapılanlar büyük bir sorumlulukla yerine getirilmiştir. Bu tür sorunlarla ilgilenen, çatışma-çözümlerini bilen herkes bizim yaptıklarımızın cesaretli adımlar olduğunu takdir eder. Bizde karar alma ve uygulama iradesi var. Türkiye’de kamuoyu desteği olduğuna ve ana muhalefet partisi de sürecin barış ve demokratikleşme doğrultusunda gelişmesini arzuladığına göre, iktidarın da böyle bir irade göstermesi beklenir. Zaten meclis komisyonu, demokrasi hedefini de isminde ortaya koymuştur. Sabri arkadaşın kamuoyuna yaptığı açıklama nettir. Süreci objektif olarak ortaya koymuştur. Böyle çok önemli bir konuda sadece iktidardan beklemek de yanlıştır. Demokrasi ve özgürlük güçlerinin örgütlü mücadeleleriyle iktidarın böyle bir adım atması için güçlü iradelerini göstermeleri gerekir. Gerçek barış ve demokrasi ancak böyle gerçekleşir.
 
’TOPYEKÜN SALDIRILAR 10 YIL SÜRDÜ’
 
Bir yıl öncesine kadar 2015’te başlayan ve 10 yıldır süren bir topyekun inkar ve imha saldırısı Kürdistan’ın her alanında sürdürüldü. Zaten ‘tek bir terörist kalmayana kadar saldıracağız’ denildi. Sadece Bakur’da değil, Rojava ve Başûr’a yönelik süreklileşen kapsamlı saldırılar oldu. İşgal, soykırım saldırıları yürütüldü. Efrîn’de Kürtlerin yüzde 80’i topraklarından sürüldü, yerlerine çeteler ve aileleri yerleştirildi. Kürt halkının özgürlük mücadelesini tasfiye etmek için ulusal ve uluslararası hukuku da dikkate almayan kirli bir savaş yürütüldü. Çiller gibi Süleyman Soylu da her gün "ya bitecek ya bitecek" diyordu. AKP-MHP iktidarı da her gün bu nakaratı tekrarlıyordu. Türkiye’nin tüm ekonomik, siyasi, diplomatik, askeri imkanları kullanılmasına rağmen PKK ve gerilla tasfiye edilemedi. Aksine, Kürt halkının özgürlük mücadelesini ezme politikaları içeride ve dışarıda Türkiye’yi siyasi çıkmaz içine soktu. İçeride siyasi iç savaş yürütüldü, uluslararası güçlerin bölge politikalarıyla çatışma içine girildi. "Askeri gücüm var" diyerek Ortadoğu’da hegemonya peşinde koşma politikası yürüttü. Hatta açık açık Başûrê Kürdistan ve Rojava "bize aittir" denildi. Neredeyse tehdit edilmeyen komşu ülke kalmadı.
 
Kürt Özgürlük Hareketi tasfiye edilemediği gibi Ortadoğu’da Türkiye aleyhine rüzgarlar da esmeye başladı. Türkiye 200 yıla yakındır jeopolitik konumuna dayanarak ayakta kalmaktadır. Birinci Dünya Savaşı sonrası tümden yok olmadıysa bunu jeopolitik konumuyla sağladı. Jeopolitik konumu Türkiye’nin sadece siyasi ve askeri değil, ekonomik olarak da güç kaynağıydı. Türkiye, bu temel güç kaynağına dayanarak politika yürüttü. Hatta Kürtler üzerinde yürüttüğü inkar ve imha politikasını da bu konumuna dayanarak bugünlere kadar getirebildi. Ancak İsrail ile Araplar arasındaki İbrahimi Anlaşma Türkiye’nin jeopolitik konumuna dayanan bu en temel gücünün zayıflaması anlamına geliyordu. Bir tür aşil topluğundan vurulmasıydı. Ruhunun ve gücünün çekilmesiydi. Buna bir de Hindistan’daki zirvede belirlenen enerji yolunun Türkiye dışından geçirilmesi durumu eklenince, Türkiye için gerçek anlamda bir beka sorunu ortaya çıktı. Önceleri Kürt Özgürlük Hareketini ezmek için beka konusu bir saldırı aracı haline getirilmişken, şimdi gerçekten de bir beka sorunuyla karşı karşıya gelmişlerdir. İsrail, Hamas’ı ve Hizbullah’ı etkisizleştirip Ortadoğu’da etkinliğini artırınca da Kürtlerle yürüttükleri savaşın bedelinin ağır olacağı korkusuna kapıldılar.
 
SÜRECİN BAŞARISI İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ
 
Öte yandan 10 yıldır çok yoğun sürdürülen savaş Türkiye’nin kaynaklarını yutar hale gelmiştir. Bu savaş ortamı Türkiye toplumunda çürümeyi de artırmıştır. Kültürel yozlaşma dayandıkları toplumsal zemini ortadan kaldıracak düzeye doğru tırmanmaktadır. Ekonomi dikiş tutmuyor. Bu açıdan yürütülen savaş durmazsa daha büyük bir çöküntüyle karşılaşacakları korkusunu yaşadılar. Devlet Bahçeli’nin çağrısı böyle bir ortamda gerçekleşti. Kürt Özgürlük Hareketi her zaman çatışmasızlığın sağlanması ve diyaloğun başlamasından yana olmuştur. Bundan kaçan hep devlet olmuştur. 2007-2015 arasında kesintili biçimde de olsa çatışmasızlık ve diyalog sürecini Dolmabahçe Mutabakatını reddederek yok eden bizzat Tayyip Erdoğan olmuştur. Bu açıdan Devlet Bahçeli’nin çağrısına cevap verme Rêber Apo’nun onlarca yıldır yürüttüğü siyasal mücadelenin devamı olmaktadır.
 
Bu tür siyasi mücadeleler güvenme ya da güvenmeme çerçevesinde ele alınamaz. Kuşkusuz Türk devleti söz konusu olduğunda bizlerin tedbirli ve her olasılığa hazır olması anlaşılır bir durumdur. Ancak biz ne kaygılarla hareket ederiz ne de güvenilir ya da güvenilmez diyerek yaklaşırız. Bunlar politika ile ilgili konular değildir. Kuşkusuz politikanın da ilkeleri ve ahlakı vardır. Özellikle sosyalist kişilik ve hareketlerin politikalarında ölçüler vardır. Kürt Özgürlük Hareketinin ilkeleri vardır, ölçüleri vardır. Hedeflediği siyasi amaçları vardır. Türk devletinin de bu süreçten bekledikleri var. Dolayısıyla karşılıklı güven verme konusu apayrı bir konudur. Her iki taraf birine güvense iyidir ama siyasi sorunları ve mücadeleleri güveni esas alarak yürütmek politik bir yaklaşım olmaz. Kaldı ki güven izafi bir konudur. Bu açıdan siyasi amaçlar ve öngörülen hedefler çerçevesinde bu tür süreçlere bakmak gerekir. Öte yandan siyasal sorunların çözümü aynı zamanda bir süreç sorunudur. Her diyaloğun sonuç alacağı ya da demokratik bir müzakereye dönüşeceği gibi bir kural yoktur. Ancak politik mücadele verenler bu tür süreçlerin arzuladıkları çerçevede başarılı olması için çalışırlar. Rêber Apo da biz de bu çerçevede sürecin başarılı olması için çabalıyor ve mücadele ediyoruz.
 
İNİSİYATİF ALAN RÊBER APO’DUR
 
Bu sürecin başlaması için inisiyatif alan Rêber Apo’dur. Bu açıdan bu sürecin muhatabı ve temel aktörü Rêber Apo’dur. Devlet Bahçeli ""örgütünü feshetsin, gelsin mecliste konuşsun ve böylece umut hakkı devreye girsin" dedi. Bu bir taahhüttür. Rêber Apo üzerine düşeni yaptı. O zaman umut hakkının uygulanması gerekir. Bunun yanında PKK feshedilip silahlı mücadelenin sonlandırılması kararını aldığımızda, bu kararların Rêber Apo tarafından pratikleştirilebileceğini açıkça belirttik. Devlet Bahçeli ve hükümet, kongre kararlarını doğru buldular. O zaman PKK kongresinin bu kararda belirtilenin de yerine getirilmesi gerekir. Tartışılan konu, 50 yıllık PKK ve silahlı mücadelenin sonlandırılması ve 100 yıllık Kürt sorunuysa bu düzeyde önemli konular için zindan koşullarında ve sınırlı görüşmelerle rol oynanamaz. Bu gerçekliğin herkes tarafından bilinmesi gerekir. Bu açıdan özgür yaşar ve çalışır koşullarda olması olmazsa olmaz kabilindedir. Bu yapılmıyorsa, o zaman bu sorunların çözümünde iktidarın iradesi sorgulanır. Eğer Rêber Apo, fiziki olarak özgür yaşar ve özgür çalışır hale gelirse, istediği görüşmeleri ve çalışmaları yaparsa süreçte yeni bir aşamaya geçilmiş olur. Yeni bir aşamaya geçiş ancak böyle sağlanır. Kürt halkının beklentisi bu yönde; Rêber Apo özgür olmayınca süreç konusunda kuşkuları oluşuyor. Çünkü bu sürecin ancak Rêber Apo’nun aktif devrede olmasıyla olumlu sonuçlanacağına inanıyor. Zaten Rêber Apo’ya doğru yaklaşmadan, muhatap görüp buna göre rol oynaması sağlanmadan süreç doğru ele alınmış olmaz. Özcesi, sürecin başarıyla sonuçlanmasının anahtarı Rêber Apo’nun özgür yaşar ve çalışır hale gelmesindedir.
 
İKTİDAR MUĞLAK KONUŞUYOR
 
Bahçeli, Rêber Apo’nun açıklamalarını doğru bulduğunu, sorumluluklarını yerine getirdiğini söylüyor. ‘PKK de kurucu önderi tamamlıyor’ dedi. Sık sık süreci sahiplendiğini ortaya koyuyor. ‘Terörü sonlandıracağız’ diyor. Tayyip Erdoğan da zaman zaman süreci sahiplendiğini belirtiyor. Ancak Devlet Bahçeli de Tayyip Erdoğan da zaman zaman tehdit edici söylemlerde de bulunuyorlar. İktidar sözcüleri ve bakanlar özellikle muğlak konuşuyorlar. Bazı olumlu cümleler kurulsa da, sorunu "terör" sorunu ve silahların bırakılması olarak ele almak, tek taraflı ve doğru olmayan bir yaklaşımdır. Devletle PKK arasındaki 52 yıllık mücadele ve savaşı ortaya çıkaran çok köklü nedenler var. En başta da Rêber Apo’nun özgürlüğü konusunu gündemlerine almaları gerekir. Olumlu söylenen her söz ancak böyle anlam kazanır. Öte yandan sürekli, ‘örgüt şunu yapsın, bunu yapsın’ demeleri gerçekleri çarpıtmak oluyor. Dikkatleri kendileri üzerinden, kendi yapmaları gerekenlerin üzerinden kaçırmak için, sürekli ‘örgüt şunu yapmalı, bunu yapmalı’ diyorlar. Bu söylem artık bir demagoji haline gelmiştir. İlk zamanlarda olumlu açıklamalar belirtilmesi önemliydi. Ancak bir yılı dolduran süreç açısından somut ve etkileyici adımlar atılması gerekir. İktidarın süreç karşıtlarını gerekçe yapması da doğru değil. Çünkü CHP başta olmak üzere muhalefetin çoğunluğu bu süreci destekledi. Sadece İyi Parti savaş rantçısı olarak süreç karşıtlığı yapıyor. Böyle yaparak MHP tabanından oy devşireceğini sanıyor.
 
MUHALEFETE DÖNÜK BASKILAR
 
İktidar toplumsal desteği artırması gerekirken toplumsal desteği azaltacak politikalar yürütmeye devam ediyor. Bunların başında CHP’ye yönelik tutuklamalar, muhalif basına yönelik baskılar geliyor. Bu yönlü uygulamalar düşündürücü ve kuşku vericidir. Acaba toplumsal destek artarsa bazı adımlar atmak zorunda kalırız gibi bir yaklaşımla mı hareket ediliyor? Bu tür süreçlerde toplumsal desteği artırma hedeflenirken, tersi politikaların yürütülmesi bu tür şeyleri akla getiriyor. Son 50 yılın meclis başkanları süreci destekledi. Hem de çözüm için adım atılmasını istediler. Eğer Türkiye’de meclis halkın temsilcisi olarak görülüyorsa, o zaman bu tutumlar halkın da sürece karşı olmadığı anlamına geliyor. Sürece bu kadar destek varken hala iktidarın söylem dışında somut adımlar atmaması sürecin etkisini zayıflatıyor ve sıradanlaştırıyor. Bazı çevrelerin haklı olarak belirttiği gibi süreci dar parti çıkarları için araçsallaştırma durumu yaratılmış oluyor. Bu açıdan iktidarın sürece daha sorumlu yaklaşması gerekmektedir. Rêber Apo hiçbir çağrısında ya da herhangi bir görüşmesinde Türkiye’ye karşı mücadele eden gerilla dışındaki güçlerle ilgili bir şey söylememiştir. PKK feshedilmiş ve Türkiye’ye karşı silahlı mücadelenin bırakıldığını vurgulamıştır. 
 
Bakurê Kürdistan dışında herhangi bir yerde mücadele veren güçlerin Türkiye’ye karşı yürüttüğü bir savaş yoktur. Türkiye dışındaki örgüt ve varsa silahlı güçler söz konusu ülkelerin yönetimini ve halklarını ilgilendirir. Öte yandan hem Rêber Apo’dan Türkiye sınırları dışındaki alanlar için bir şeyler yapmasını istiyorlar hem de Rêber Apo’nun özgür yaşar ve özgür çalışır koşullarını yaratmıyorlar. Bunun yaman bir çelişki olduğu açıktır. Kuşkusuz Rêber Apo’nun Kürdistan’ın dört parçasında ve yurt dışındaki Kürtler arasında etkisi çok büyük. Rêber Apo hem takip ediliyor hem de dinleniyor. Özelikle Kuzey-Doğu Suriye’deki Kürt, Arap, Süryani ve diğer halklar da Rêber Apo’yu takip ediyor ve dinliyor. Hatta Kuzey-Doğu Suriye halkları Rêber Apo’yu kendilerinin ideolojik önderliği olarak görüyorlar. Rêber Apo sloganları orada da güçlü biçimde yükseliyor. Rêber Apo’nun düşünceleri orada mutlaka dikkate alınır. Ancak Kuzey-Doğu Suriye özerk sisteminin kendi yönetimleri var. Hatta bu yönetim de halkların iradesi dışında bir şey yapamaz. Orada demokratik toplum gerçeği var. Bu açıdan oradaki halkların da bir iradesi var. Kuzey-Doğu Suriye halkları 20 bin şehit vermiş. Bunun yarıya yakını Arap’tır. Yine binlerce Arap halkından gazi var. 20 bin şehidi ve on binlerce gazisi olan bir halka özgür ve demokratik yaşama kavuşmadan silah bırakın demek bu halka karşı büyük bir saygısızlık olur. Türk devleti ille de SDG silah bıraksın diyor. HTŞ’nin Alevilere ve Dürzilere yaptıkları ortadayken Kuzey-Doğu Suriye halklarına silah bırak demek kendinizi soykırım bıçağının altına yatırın demektir. HTŞ ve diğer çeteler Dürzi bölgesine saldırdığında sıra Kuzey-Doğu Suriye’ye geliyor diyorlardı. Dürzilere diz çöktürselerdi yönlerini Kuzey-Doğu Suriye’ye çevireceklerdi. Bu gerçeklik ortadayken Kuzey-Doğu Suriye’ye silah bırak çağrısı yapmak açıkça başta Kürtler olmak üzere Kuzey-Doğu Suriye halklarına düşmanlıktır. Kuşkusuz Türkiye ile barışı konuşuluyor. Bu açıdan Rêber Apo’nun ve bizim karar ve değerlendirmelerimiz Türkiye ile ilgili olmaktadır. 
 
ULUSLARARASI DESTEK ÇAĞRILARI ÖNEMLİ
 
Biz tabi ki uluslararası alanda AB ülkeleri ve Almanya’dan gelen destek çağrılarını önemli görüyoruz. Almanya ve bazı ülkeler Türkiye’nin Kürtlere yönelik hukuki adımlar atmasını istedi. Özyönetim ve anadil hakkının tanınması yönünde yükümlülükleri olduğunu hatırlattılar. Bu devletlerin PKK’nin feshi ve silahların bırakılmasına zaten söyleyecekleri bir şey olamaz. Kendileri PKK’yi terör örgütü listesine almışlardı. Gerillayı da bunun içine koydular. Bu açıdan Rêber Apo’nun çağrısına olumlu yaklaşmaları anlaşılırdır. Ancak olumlu açıklamalarla yetinmek olmaz. Açıklamalardan öte tutum ve pratik içinde olmaları gerekir. Rêber Apo komplodan önce 1998 1 Eylül’ünde tek taraflı ateşkes ilan etti. 1999 Ağustos’unda ise silahlı güçlerin Türkiye dışına çıkılması çağrısı yaptı. Bazı küçük gruplar dışında gerilla güçlerinin tamamına yakını Türkiye sınırları dışına yöneldi. Sınırların dışına çıkana kadar 500 civarında fazla gerilla devlet pusularında şehit düştü. Böyle bir süreçte Avrupa Birliği PKK’yi terör listesine aldı! Biz tek taraflı ateşkes yapıyoruz, silahlı mücadeleyi durdurup Türkiye dışına çıkarıyoruz, ama Avrupa Birliği bu ortamda Özgürlük Hareketimizi terör listesine alıyor! 27 Şubat 2025 Barış ve Demokratik Toplum Çağrısına verilen destekleri değerlendirirken bu tarihsel gerçeklikleri de göz önünde bulundurmalıyız. Eğer bu sürece destek oluyorlarsa o zaman AKP iktidarının Kürt politikalarına açık tutum almaları gerekir. Bu tutumun ve verdikleri desteğin tutarlı olması için Rêber Apo’nun özgürlüğünü istemeleri gerekir. Çünkü umut hakkı kendi yasalarında var. Türkiye, Avrupa Konsey üyesidir. AİHM, umut hakkının uygulanmasını istemiştir. Ama Türk devleti 10 yıldır AİHM’in bu kararını uygulamıyor. Halbuki uluslararası yasalar ve yükümlülükler Türkiye anayasası ve yasalarının üstündedir. Bu açıdan AKP’nin Adalet Bakanının bizde umut hakkı yok, demesinin hiçbir anlamı yoktur.
 
UMUT HAKKI
 
Rêber Apo konusunda umut hakkı devreye konulmuyorsa bunun önemli bir nedeni de AB Bakanlar Komitesinin Türkiye için net karar almamasıdır. Her seferinde 1 yıl erteleme yapıyor. Kürt sorununun çözümü açısından Rêber Apo’nun özgürlüğü anahtar konumdaysa ve Avrupa Birliği ve ülkeleri bu konuda sorumlu davranmıyorsa, verdikleri desteklerin bir sonucu olmaz. Uluslararası güçler ve Avrupa Birliği gerçekten Kürt sorununun çözümünü istiyorlarsa sadece Türkiye’de değil, tüm Ortadoğu’da demokrasi karşıtı ve otoriter yönetimlere karşı tutum almaları gerekir. Ancak sıra Kürtlere geldiğinde ilkeleri bir kenara bırakıyorlar; devlet çıkarlarını öne çıkarıyorlar. Türk devleti 100 yıldır bu politikalardan cesaret aldı. Eğer bu politikayı bırakacaklarsa Rêber Apo’yu ve Kürt Özgürlük Hareketini muhatap almaları ve Türkiye’den de Kürt sorununun çözümü konusunda Rêber Apo’yu muhatap almasını istemelidirler. Bir halkın önderi muhatap alınmıyor ve özgür yaşar ve çalışır kılınmıyorsa orada gerçek anlamda sorunların çözüm iradesinin olduğu söylenemez. Avrupa ve uluslararası güçlerin samimiyetlerinin ölçütü Rêber Apo’ya yaklaşımdır.
 
PKK’NİN FESHİ 
 
PKK’nin feshi bir örgütsel yapılanmanın feshidir. Amaçtan, özgürlük ve demokrasi davasından vazgeçme değildir. PKK’nin neden fesih edildiğini; silahlı mücadeleyi sonlandırma kararının neden alındığını önceki sorulara verdiğimiz cevaplarda açıklık getirdik. Demokratik siyasetin temel strateji olarak belirlendiği, öz savunmanın evrensel ve demokratik hukukla sağlanacağı bir siyasal yapılanma ve mücadele gerçeği amaçlanıyor. Bunu gerçekleştirmemiz açısından da Sırrı Süreyya Önder’in açıklama sonunda belirttiği siyasi ve hukuki boyutun yerine getirilmesi gerekir. Bu açıdan Türkiye ve Bakurê Kürdistan’da nasıl bir siyaset yürüteceğimiz ve mücadele edeceğimiz bu yönlü yasaların çıkarılmasıyla belli olur. Demokrasi ve özgürlüklerin açıkça savunulacağı, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün tam olduğu bir siyasi ortam olmazsa demokratik siyaset stratejisini izlememizin önü açılmamış olur. Apocu hareket ve Kürt halkının özgürlük mücadelesi her koşulda sürer. Rêber Apo, 2004 yılında Bir Halkı Savunmak adlı eseriyle yeni bir paradigma ortaya koymuştur. Bu, örgütlenmeden politikaya, askeri ve politik mücadeleye kadar önemli değişimi ve dönüşümleri gerektiriyordu. Bu nedenle yeni mücadele çizgimizi kadın özgürlükçü ekolojik demokratik toplum paradigması belirledi. Rêber Apo, sunduğu Demokratik Toplum Manifestosuyla bu paradigmada bazı yenilikler ve derinleşmeler sağlamaktadır. Dolayısıyla yeni örgütlenme ve mücadeleler bu çerçevede olur. Yeni paradigma mücadelede yeni bir başlangıcı ifade eder. Eski örgütlenme ve mücadele araçlarının yerini paradigmaya uygun örgütlenme ve mücadeleler alır.
 
YENİ PARADİGMA 
 
Yeni paradigma ve mücadele süreci toplumun daha aktif içinde olacağı bir mücadele dönemidir. Kürt halkı 50 yıllık mücadelesiyle dünyanın en politik halkı haline geldi. Örgütlenmeden kaçan, dar aile ve aşiret ufkunu aşmayan Kürt halkı, tamamlanmamış olsa da demokratik devrimini gerçekleştirerek örgütlü demokratik mücadele verecek bir halk haline gelmiştir. Örgütlenme deneyimi ve kültürü 50 yıl öncesine göre katbekat artmıştır. Musa Anter’in biz sıfırın altından sıfıra getirdik, diye belirttiği gerçeklik, Rêber Apo ve PKK ile tarihte hiçbir halkta görülmeyen muazzam bir sıçrama yapmıştır. Yıllardır ağır baskı altında demokratik siyasal mücadeleler yürütmüş, önemli deney, birikim ve kazanımlar elde etmiştir. Eğer demokratik siyaset için siyasi ve hukuki gereklilikler de yerine getirilirse bu halk siyasi alanda büyük gelişmeler sağlar. Zaten böyle bir ortamda PKK’nin yarattığı birikim ve tecrübe de devreye girer ki, bu siyasal yapılanma ve mücadele sadece Kürdistan’da değil Türkiye’de de demokratikleşmede sıçrama yaptırır. Özcesi yeni mücadele süreci tarihsel büyük bir birikim üzerinde gelişecek, sadece Kürtler değil, Türkiye ve Ortadoğu halkları da kazanacaktır.
 
MÜCADELE ARAÇLARI DEĞİŞECEK
 
Özgürlük Hareketimiz yeni dönemde yeni paradigma temelinde örgütsel sistemini ve mücadele araçlarını değiştirecektir. En başta da kendini reel sosyalizmin etkilerinden arındıracaktır. Klasik sosyalizmin ve Marksizm’in taşıdığı yetersizlikleri ideolojik, teorik, örgütlenme ve pratikleştirme gerçeğinde aşacak, demokratik toplum sosyalizmine göre ideolojik, teorik doğrultuda örgütlenip mücadele edecektir. Kadın özgürlüğü temelinde iktidarcı devletçi tüm anlayış ve duruşlar bırakılacaktır. İktidar ve devletçi zihniyetin kaynağı erkek egemenlikli zihniyettir. Bunu bırakıp, yani erkekliği kendi şahsımızda bir bütün olarak öldürmezsek, iktidarcı ve devletçi genlerden ve etkilerinden kurtulamayız. Bu açıdan kadın özgürlüğü konusu mücadelemizde her zamankinden daha fazla öne çıkacaktır. Değişimin esasını buradan başlatıp Hareketten tüm topluma yaymayı esas alacağız. Devrimcilik de militanlık da yurtseverlik de böyle anlam bulacaktır. Kadın özgürlük gerçeğinin önemini ve anlamını anlamadan ve bunu yaşamamızda ortaya koymadan bırakalım kadro ve militan olmayı, gerçek anlamda bir yurtsever de olamayız. Rêber Apo’nun başlattığı değişim ve dönüşüme ve onun pratikleşmesine kadın ve gençlik öncülük yapacaktır. Emekçilerin ve tüm demokrasi güçlerinin mücadelesi böyle anlam bulacak ve amacına ulaşacaktır. Bugün insanlık için en büyük tehlike kapitalizmin tüm toplumu çözmesi ve insanın var oluş formu olan toplumsallığı ortadan kaldırmasıdır. Bu açıdan bu mücadele esasında bir antikapitalist mücadele olacaktır. Kürtler tarih boyu toplumsallığı derin yaşadığından toplumsallığın gücüyle her türlü saldırıya karşı direnmiştir. Kürdistan’a giren kapitalizm Kürdistan’ın tarihsel gücü olan toplumsallığı yıkarak Kürtleri savunmasız hale getirmektedir. Bu açıdan Kürtler var olmak için toplumsallıklarını, yani örgütlü toplum olmayı mutlaka geliştirmeleri gerekir.
 
KOMÜNAL TOPLUM İNŞASI
 
Kürtler bugün soykırımcı sömürgeci egemenlik altında temel ekonomik değerlerini de kaybetmiştir. Sadece Türkiye’de gelişen kapitalizmin uzantılarının var olduğu bir ekonomik yaşama yada çöküntüye mahkum edilmişlerdir. Kürtler bu sömürgeci kapitalizm altında üretimden koparılarak dünyanın her tarafına ucuz emek olarak savrulmuşlardır. Türkiye’de mültecilerden sonra emeği en fazla sömürülen toplum Kürtlerdir. Kürtler bu yönleriyle emekçi bir halktır. Bu açıdan gençler ve kadınlar öncülüğünde emekçi Kürtler hem Kürdistan’da hem de Türkiye’de demokrasi ve özgürlük mücadelesinin motoru durumundadırlar. Kürt kadınları ve gençleri şu anda aktif bir devrimci dinamiktir. Baskı ve tutuklamalara rağmen kadınların ve gençlerin devrimci demokratik dinamizmi kırılamamış, söndürülememiştir. Yeni dönemde de öncü rollerini oynayacak bir dinamizm, heyecan ve coşku içindedirler. Yeni dönemde dağılan toplumu güçlendirmek için her alanda yaygın komünlerin inşası ve bu temelde komünal toplum inşası temel mücadele görevi olmaktadır. Toplumu örgütsüzlükten kurtaracak ve yenilmez güç yapacak olan budur. Toplum ne kadar örgütlüyse o kadar güçtür. Bu da tabandan komünlerin örgütlenmesiyle mümkündür. Bu nedenle önümüzde yaygın bir komünler hareketi geliştirme görevi vardır.
 
Apocu hareketin ve militanlarının bu dönemdeki temel çalışması her yerde komünlere dayalı demokratik komünler birliğini yaratmak olacaktır. Böylece toplum her yerde öz yönetimine kavuşacaktır. Toplumun özyönetim birimi komünler ve komünler birliğidir. Komünler her yerde örgütlenecek, bunlar da demokratik konfederal temelde sistemleşip demokratik komünler birliği haline gelecektir. Komün çalışması dağılan toplumu toplum yapma çalışmasıdır; yani kutsal bir çalışmadır. Zaten tarih boyu tüm kutsal çalışmalar toplumu oluşturma ve savunma çalışmalarıdır. Dinlerin ve peygamberlerin kutsal çalışması da toplumu oluşturma ve savunmayla ilgilidir. Zaten insanlık, yani toplum da bu tür çalışmalara kutsallık atfetmiştir. Bugün kapitalizm insanlığı bitirmektedir. Buna karşı toplumu koruma çalışması olan komünler kurmak da kutsal bir çalışmadır. İnsanlığın yeni kurtuluş çağrısı komünler ve komünler birliğini kurarak insanın var oluş tarzı olan toplum oluşturmak ve savunmaktır.
 

Diğer başlıklar

22:17 Sındırgı depreminde Manisa’da 83 yapı etkilendi
21:51 Konya'da yolcu otobüsünde yangın
21:46 Van Valiliği, 29 Ekim’i şarkıları yasaklanan Grup Yorum’un marşıyla kutladı
21:00 Ateşkese rağmen Netanyahu'dan yeni saldırı emri
20:56 Hüda Kaya hakkında tutuklama kararı
20:46 Gazeteci Hıdır Yıldız gözaltına alındı
20:28 Berçem Şaşmaz taziyesine kitlesel ziyaret
19:50 17 il için 'sarı kod' uyarısı
19:42 Kadınlardan 11. Yargı Paketi tepkisi: Yasaklara karşı birlikte duracağız
19:20 Gözaltındaki 24 öğrenci serbest bırakıldı
19:18 Muğla'da çocuk cenazesi bulundu
19:11 İşçiler direniyor: İrademizi teslim etmeyeceğiz
18:26 Hak savunucusu Halime Pejvak İran’da gözaltına alındı
18:16 CHP’li Enginyurt, hakkında taciz iddiaları olan Tekinoğlu'nu danışmanı yaptı
16:59 Emniyet müdürü şiddetten tutuklandı
16:55 Hacettepe öğrencilerine palalı saldırı protesto edildi
16:49 Eşref ve Mustafa Akyıldız için kurulan taziyeye kitlesel ziyaret
16:22 İhraç edilen emekçiler için çağrı: Tüm haklarıyla görevlerine iade edin
16:19 Gazeteci Aykol'un durumu kritik aşamada
16:06 ‘Çıplak aramaya sessiz kalmayacağız’
15:51 Emek ve Demokrasi Güçleri’nden Hacettepe Üniversitesi'ndeki ırkçı saldırıya tepki
15:07 İHD: İfade özgürlüğü yaşamsal bir öneme sahiptir
15:02 Roboskî İçin Adalet Girişimi: Barış için yüzleşme şart
15:00 ‘Ölene kadar tutsaklık ilkesi tutsakların yaşam hakkını engelliyor’
14:43 Kadın öğrencilere çıplak arama dayatmasında takipsizlik kararı
14:34 Haber-Sen TELE1'e kayyım atanmasını protesto etti
14:04 Katledilen Sevcan Demir için adalet ve duyarlılık çağrısı
14:03 Durdurma kararına rağmen geyik avı sürüyor
13:23 Manavgat Belediyesi soruşturmasında 24 gözaltı
13:08 'Kuyu Tipi' cezaevlerine ilişkin açıklama: Tutsakların seslerini duyurun
13:00 Feminist filozof Eva Kittay’dan Abdullah Öcalan’ın çağrısına destek mesajı
12:58 DEM Parti, 11 yıl önce su baskınında yaşamını yitiren 18 işçiyi andı
12:29 Amed Barosu ‘süreç’ komisyonu kurdu
11:51 İki kentte ev baskınları: En az 15 gözaltı
11:37 Cemil Bayık: Entegrasyon yasaları bir an önce çıkarılmalı
11:22 'Eşit yurttaşlık temelinde hukuki, yasal ve idari düzenlemeler yapılmalı'
10:42 Özgür Basın'ın Mamoste'si: Kadri Kaya
10:11 İranlı Prof. Dr. Mansuran: Öcalan'ın paradigması yeni bir çağın başlangıcıdır
10:03 İzmir ve Manisa'da su baskınları
10:02 Mêrdîn Baro Başkanı: Güven için Meclis artık adım atmalı
09:57 'Ukrayna Savaşı Rusya'da iç dengeleri tetikleyebilir'
09:51 DBP'den 'süreç' için kapsamlı eylem planı
09:46 ‘Tecrit altında barış sürecinin işlemesi mümkün değil’
09:39 Türkdoğan: ‘Şiddet’ bahanesi kalmayan iktidar adım atmazsa teşhir olur
09:36 Hasta tutsak Çam günde 17 ilaçla hayata tutunuyor
09:34 EMEP Genel Başkanı: Taraflara eşit koşullarda görüşme şansı tanınmalı
09:31 DİSK Basın İş Genel Başkanı Dedeoğlu: Yüzde 95’lik medya gücü iktidara yetmiyor
09:31 Gabar Dağı’ndaki ağaç kıyımı Sêrt tarafına kaydırıldı
09:28 Koma Amed: Burada ilk güne döndük, Evdilmelik Şêx Bekir’i hissederek
09:13 Eğitim Sen Kadın Sekreteri: Cezasızlık çocuğa yönelik suçları yaygınlaştırıyor
09:03 Wan'da 21 ayda 2 bin 299 kadın ve çocuk hedef alındı!
09:02 Cumhuriyet’in 102’nci yılı: Tek güvence kadın kurtuluş hareketi
09:00 28 EKİM 2025 GÜNDEMİ
08:12 Dêrik Zeytin Festivali’nde binler buluştu
08:07 Adana'da bir kadın katledildi
27/10/2025
23:01 Balıkesir'de 6.1 büyüklüğünde deprem
22:20 BM'den PKK'nin kararına dair açıklama: Tüm taraflar iyi niyetle hareket etmeli
21:15 Süveyda’ya 12 kez dron saldırısı düzenlendi
21:11 Irkçı saldırıda yaralanan arkadaşları için hastaneye giden öğrencilere gözaltı
20:22 Papa 14. Leo Türkiye'ye geliyor
20:09 Türkiye 44 Eurofighter savaş uçağı alacak
20:02 Wan-Colemêrg yolunda kaza: 2 kişi hayatını kaybetti
19:28 KESK'ten Şık Makas işçilerine destek
18:48 TFF'de bahis skandalı
18:39 223 işçinin eylemi aylardır sürüyor
18:13 İsrail'in Gazze'ye saldırıları sürüyor
18:10 Tarsus'ta 26 öğrenci zehirlendi
17:58 İzBB'de 40 işçinin işine son verildi
17:55 Hakları gasp edilen işçiler ve sendika temsilcileri gözaltına alındı
17:52 Engin Baltaş, evli olduğu kadını katletti
17:48 Türkiye’den çekilme kararı nasıl alındı, bundan sonra hangi adımlar atılacak?
17:46 Tutsak yakını çocuğa çıplak arama dayatması
17:35 DBP Kadın Meclisi: Özgür bireyin varlık zemini demokratik komündür
17:23 Hacettepe Üniversitesi'nde ırkçı saldırı
16:17 Kadın Ormanı Projesi'nde 500 meşe fidanı dikildi
15:58 Gazeteci Hüseyin Aykol'un hayati riski devam ediyor
15:38 Halay videosu gerekçesiyle tutuklamaya tepki
15:35 DİSK-AR: Geniş tanımlı işsizlik 11 milyona ulaştı
15:25 Hol Kampı’ndan 840 kişi Irak’a gönderildi
15:15 Zozan Ayaz’ın taziyesine kitlesel ziyaret
15:03 DFG: Barışın sesine sansür vurulamaz
14:21 Kurtulmuş: Fikirlerin konuşulduğu yeni bir döneme girilecek
14:06 Marmara için fırtına ve sağanak uyarısı
13:54 Siyasetçi Tepeli'nin tutukluluğuna itiraz edildi
13:30 Arjantin’de ara seçim: Trump'un müttefiki kazandı
13:09 ‘Merîwan ormanları tehlikede’
12:26 TÜİK’e göre işsizlik oranı Ağustos ayı ile aynı
11:50 İstanbul Adliyesi önünde silahla kendisini yaraladı
11:00 Tuncer Bakırhan: Sürecin ikinci aşaması hukuki adımlardır
Tülay Hatimoğulları: Atılan adım Cumhuriyeti demokratikleştirmek için fırsat
10:30 BUDO'nun 8 seferine fırtına iptali
10:28 Amed’li yurttaşlar: Kürt hareketi ve Abdullah Öcalan barışta net, devlet adım atmalı
10:03 Mehmet Bayrak: Cumhuriyetin içi demokrasi ile doldurulmalı, çözüm süreci hızlandırılmalı
09:29 ‘Satılıktır’ afişi örgütsel pankart sayılıp tutuklandı
09:27 Gazeteci Yurtsever: Fermuar sürekli Kürt tarafınca çekiliyor
09:22 SYKP Eş Genel Başkanı: İlk iş Kürtlerin kolektif haklarını tanımaktır
09:19 Eren Keskin: Asıl adım atması gereken devletin kendisidir
09:16 Ünsal: Abdullah Öcalan’ın koşulları bir müzakerecinin koşullarına evrilmeli
09:00 27 EKİM 2025 GÜNDEMİ
08:49 İmamoğlu, Yanardağ ve Özkan tutuklandı
26/10/2025
22:02 Amed Kitap Fuarı son buldu
20:22 Karadeniz'de 3,7 şiddetinde deprem meydana geldi
19:58 DAD Eş Genel Başkanı Kete: Barışın toplumsallaşması için devlet somut adım atmalı
19:55 Sultan Özcan: Demokratik cumhuriyetin yeniden inşası için fırsat
18:45 Amedspor-İstanbulspor maçı berabere bitti
18:43 Anatolia Kültür Sanat ve Edebiyat Derneği açıldı
18:39 Kadınlar toplumu 11'inci Yargı Paketi'ne karşı durmaya çağırdı
17:29 Amedspor maçında dev Rojin Kabaiş dev kareografisi açıldı
16:55 Motokuryelerden Rojin Kabaiş için eylem
16:53 Koma Amed konserine katılanlar: Önderliğin özgürlüğü her şeyden önemli
16:21 Meral Danış Beştaş: Hukuk olmadan barış da demokrasi de inşa edilemez
16:09 HPG'li Deniz ve Sevgi'nin taziyelerine kitlesel ziyaret
16:08 Amed’de 4.0 büyüklüğünde deprem
16:01 'Trump'un barışı, Filistin halkını teslim almayı hedefliyor'
15:59 Canpolat: Öncelikli adım Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüdür
15:20 'PKK üzerine düşeni yapıyor, devletin adım atmaması kaygı verici'
15:13 Entübe edilen gazeteci Aykol'un hayati riski devam ediyor
15:06 HPG Komuta Konseyi’nden Devrim Palu: Koşullar yaratılırsa çekilme rahat yapılır
14:53 Tahmaz: Sürecin ihtiyacı olan yasalar çıkarılmalı
14:44 Tepkiler sonuç verdi: İran 5 Kürt tutsağın idam cezalarını kaldırdı
14:37 YJA Star'lı Revşen Kaçak ve Kevser Ren'in taziyelerine kitlesel ziyaret
14:35 Colemêrg’te 2 gencin şüpheli ölümü
14:22 Özgürlük Hareketi’nin tarihi adımı dünya basınında
14:19 Uçum: Geçiş süreci hukukuna uygun adımların atılacağı anlaşılıyor
14:15 Ekinci: Geri çekilme çatışmasızlığı güçlendiren stratejik bir yönelimdir
14:09 Akın Birdal: 'Umut hakkı'nın kullanılabilirliği artık açıklanmalı
13:53 Tarihi törende neler yaşandı?
13:40 İmralı Heyeti ve Erdoğan görüşmesi 30 Ekim'e ertelendi
13:31 Yüksel Genç: Demokratik bir Türkiye olanağı yakalanmıştır
12:59 Abdulkadir Güleç: Sürecin ruhuna uygun yasalar çıkartılmalı
Ekin Yeter: Demokratik entegrasyonla birlikte barış sağlanmalı
11:46 Kürt Özgürlük Hareketi’nden üçüncü geri çekilme kararı
11:30 Sabri Ok: Hukuksal çalışmalar yapılmalı
11:27 İşte tarihi açıklamanın görüntüleri
11:21 DEM Parti, tarihi adıma dair açıklamasını 27 Ekim'de yapacak
11:09 AKP'den Kürt harketinin Türkiye'den çekilme kararına ilişkin ilk açıklama
10:55 Arjantin’de halk parlamento seçimleri için sandık başında
10:49 Esenyurt mitingine katılan yurttaşlar: Abdullah Öcalan özgür olmalı
10:47 Rusya’dan Kiev’e hava saldırısı: 3 ölü, 29 yaralı
10:30 Kürdistan'da yüzde 70 'umut hakkı'nın tanınmasını istiyor
09:47 Tarihi açıklamanın ilk fotoğrafları
09:37 Tarihçi Aydın: Kürtler, 1924'ten itibaren ağır bir tasfiye sürecine uğradı
09:08 PKK Kongre kararları kapsamında yeni bir tarihi adım: Güçlerimizi çekiyoruz
09:01 Jin dergi Rojin Kabaiş’i kapağına taşıdı
09:00 İzmir’deki cezaevlerinde 15 tutsak tahliye edilmiyor
09:00 26 EKİM 2025 GÜNDEMİ
08:04 İstanbul’un 4 ilçesinde eylem yasağı
25/10/2025
21:56 Ateşkesi ihlal eden İsrail Gazze’yi havadan vurdu
21:33 Koma Amed konseri coşkuyla başladı coşkuyla bitti
19:58 Halk Koma Amed konserinde: Hedefimiz Öcalan’ın özgürlüğü
19:34 Muğla’da İsrail protestosu: Halkların birliği Ortadoğu’yu özgürleştirecek
19:16 Öğrenciler Rojin Kabaiş için 13 gündür eylemde