HABER MERKEZİ - AP Türkiye Raportörü Kati Piri, AB-Türkiye ilişkilerinde esas sorunun, 28 AB ülkesinin 28 ayrı Türkiye stratejisi izlemesinde olduğunu söyledi. Piri, AB’nin artık Ankara ile "pragmatik ilişki” kurmaktan kaçınması gerektiğini de belirtti.
Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri, düzenlenmesi planlanan Avrupa Birliği (AB) - Türkiye zirvesine dair uyarılarda bulundu. DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Piri, ilişkilerin düzelmesi için Türkiye’nin çok somut adımlar atması gerektiğini belirtti.
Türkiye'den AB standartlarına bağlılık konusunda ciddi sinyaller beklediklerini dile getiren Piri, “Örneğin hâlen 100’den fazla gazeteci hapiste. İki değişik partiden 10 milletvekili hapiste. Hapiste olan AB vatandaşları var. Kararlarına uyulmayan bir AYM var. Tüm bu konularda iyileşme göremediklerini” ifade etti.
Türkiye-AB ilişkisinde nereye evrildiği sorusu da yöneltilen Piri, bu soruya şu yanıtı verdi: “Benim kaygım şu: Türkiye'de insanlar değişik nedenlerden ötürü zor bir dönemden geçiyor. Türkiye'de çoğunluk her zaman AB üyeliğine destek verdi. Bugün gelinen noktada üyelik perspektifini ortadan kaldırıp ilişkileri pragmatik zemine kaydırmak, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü bırakıp sadece ticaret ve terörle mücadele gibi konulara odaklanmak AB açısından büyük bir hata olur. Masaya oturup kapsamlı biçimde ilişkilerin geleceğini konuşmamız, 28 üyeli AB ile nelerin mümkün olduğuna bakmamız gerektiği konusunda hemfikirim. AB'nin Brexit sonrası geleceğini nasıl gördüğü de önemli. Fakat "Üyelik meselesi masadan kalktı, Türk hükümetiyle pragmatik ilişki yürütelim” diyerek çizgi çekme seçeneği benim hoşum gitmiyor.”
‘28 AB ÜLKESİNİN FARKLI TÜRKİYE STRATEJİSİ VAR’
Piri, Türkiye ile kurulan ilişkilerde esas sorunun AB üyesi ülkelerin birbirinden farklı ilişkiler kurması olduğunu da söyledi. Piri, “AB bölünmüş durumda. Bazı devletler Türkiye’nin üyeliğini istemiyor. Kimileri değişik nedenlerle başka türlü düşünüyor. Bu konuda hep şöyle bir şaka yaparım: AB’nin tek bir Türkiye stratejisi yok, 28 Türkiye stratejisi var. Sorun da burada” dedi.
‘TÜRKİYE KONUSUNDA BİRÇOK KAYGIMIZ VAR’
Bu yıl içinde düzenlenebileceği konuşulan Türkiye-AB zirvesinin gerçekleşip, gerçekleşmeyeceği konusunda ise Piri, “Normal olarak her yıl böyle bir zirvenin düzenlenmesi gerekiyor ama yıllar boyu yapılmadı. Sığınmacılar konusunda ihtiyaç duyulduğunda gidip Ankara'nın kapısı çalındı ve zirve nihayet gerçekleşti. Zirveye karşı değilim. Fakat sonunda somut bir şeyler çıkmalı. Amaç sadece fotoğraf çektirmek ve konuştuğumuz izlenimi vermekse, yararlı olacağını sanmıyorum. Masada bir şeyler olmalı. Zirveden somut sonuçlar çıkmalı. Taraflar birbirlerinin kaygılarını dinlemeli. Bizim Türkiye konusunda birçok kaygımız var. İyileşme görmüyorsak zirve düzenlemenin anlamı yok. İlke olarak evet, yapılsın, kapıları kapatmak yerine diyalogu her zaman tercih ederim. Cumhurbaşkanı Erdoğan veya Başbakan Yıldırım’ın AB liderleriyle kapsamlı görüşmeler yapmalarından yanayım. Ancak bu görüşmeler sonuç vermeli” diye konuştu.
‘HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ İLKESİNİN EROZYONA UĞRADIĞININ ÖRNEĞİ’
Piri, AYM’nin gazeteciler Şahin Alpay ve Mehmet Altan kararı sonrası yaşananların Avrupa Parlamentosu’nda nasıl yankılandığı sorusuna ise, “Türkiye'deki gelişmelere baktığımızda hukukun üstünlüğü ilkesi Avrupa Parlamentosu için en can alıcı konudur. AYM, Türkiye'nin en üst yargı otoritesidir. Bu otoritenin iki gazeteci hakkında tahliye kararı vermesinden sonra yerel mahkemelerin bu kararı görmezden gelmesi ne yazık ki Türkiye’de hukukun üstünlüğü ilkesinin ne derece erozyona uğradığının en güzel örneğidir. Dahası, AYM kararının hemen ertesinde iktidar kanadından bu kararı kınayan siyasi açıklamalar geldi. Demokrasilerde biz siyasilerin yüksek mahkemelerin verdiği kararları yargılamaktan kaçınması gerekir. AYM kararının hayata geçirileceğini ümit ediyorum” yanıtı verdi.
‘AYM KENDİSİNİ BU TARTIŞMANIN DIŞINA ÇEKTİ’
Piri, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmuş olması konusunda ise şu değerlendirmelerde bulundu: “Her şeyden önce AYM'nin kanun hükmünde kararnamelerle görevlerinden alınmış kişilerin başvurularını bugüne kadar incelememiş olmasını üzücü buluyorum. AYM kendisini bu tartışmanın dışına çekti. Avrupa Konseyi’nin girişimiyle OHAL Komisyonu kuruldu. Fakat bu komisyon dosyaları hukuki bir temelde incelemeyecek. Aylar önce kurulmuş ve potansiyel olarak görevinden alınmış veya hapiste olan yaklaşık 160 bin kişinin başvurusunu inceleyecek olmasına rağmen bugüne kadar hiçbir karar açıklamadı. Öte yandan AİHM de iç hukuk yolları tüketilene kadar mağdurların başvurularını kabul etmiyor. OHAL komisyonu en kısa sürede kararlarını açıklamaya başlamazsa etkin iç hukuk yolu özelliğini yitirebilir.”