CENEVRE - Cenevre Üniversitesi’nin araştırma ve öğretim görevlileri, ‘Kürdistan’da asimilasyon, direniş ve milliyetçilik’ üzerine yapılan konferansta Kürtleri ve mücadelelerini konuştu. Kürtlere dönük bir soykırım tehlikesi olduğunu belirten akademisyenler, Kürt baharından bahsetmenin henüz erken olduğunu ifade etti.
Cenevre Üniversitesi Kürt Öğrenciler Derneği tarafından organize edilen ‘Kürdistan’da Ayrılık, Asimilasyon ve Direniş’ konulu konferans düzenlendi. Konferansta Cenevre Üniversitesi öğretim görevlilerinden Özcan Yılmaz, barış akademisyenlerinden ve Cenevre Üniversitesi öğretim görevlilerinden Çağla Aykaç ve Paris Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve aynı zamanda Cenevre Üniversitesi Araştırma Görevlisi Engin Sustam birer konuşma yaptı.
‘Kürdistan’da milliyetçilik’ üzerine sunum yapan Özcan Yılmaz, ‘Kürdistan’ ifadesi ve Kürt tarihi üzerine bir sunum yaptı. Kürdistan’da ilk parçalanmanın bilinenin aksine 16 yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu ve Pers İmparatorluğu arasında yaşanan savaş sonrası yaşandığını hatırlatan Yılmaz, “Ulus-devlet sistemi ile Kürdistan’ın tüm bölgelerinde bir direniş de başladı. Direnişte daha çok bölgesel ve dini bir motif varken, 1960’lı yıllardan itibaren tüm parçalarında direşin karakteri de değişti. Daha çok Marksist-Leninist bir karakter almaya başladı veya daha çok ulus karakteri ön plana çıktı. 1930’lu yıllarda bölgesel güç olan Fransa ve İngiltere daha çok kendi çıkarları üzerinden bir politika yürüterek Kürtleri çok da umursamadılar. Ama 1990’lı yıllardan itibaren asimilasyon politikalarının yenildiği dönem oldu. Gerek bölgesel dengeleri de kullanarak bazı haklar elde ettiler” diye konuştu.
‘KÜRTLERE YÖNELİK SOYKIRIM TEHLİKESİ VAR’
Ortadoğu’da şu aşamada ‘Kürt Baharı’ndan bahsetmenin henüz erken olduğunu kaydeden Yılmaz, “Son olarak Irak’ta da gördük veya Efrin’de de gördük ki aslında ‘Kürt baharı’ için daha erken bir kavram. Çünkü hiçbir güç kendi çıkarları çerçevesinde risk alıp Kürtler lehine adım atmadı. Medyada çok pozitif bir imaj çizilse de sınırların değişimi konusunda hiçbir bölgesel ve uluslararası güç destek vermedi. Bunu bir risk olarak gördü ve bu riski almak istemedi” dedi. Kürtlerde ulusal refleksin giderek daha da geliştiğini dile getiren Yılmaz, aynı zamanda Kürtlere yönelik soykırım tehdidine dikkat çekti. Yılmaz şöyle devam etti: “Avrupa’da pozitif bir Kürt imajı olsa da Türkiye’de, İran’da veya diğer yerlerde hala Kürtlere yönelik bir soykırım tehlikesi de var. Kürtlerin batı taraftarı olarak görünmesi bölgesel anlamda bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor.”
‘ORYANTALİST BİR BAKIŞ AÇISI’
Akademisyen Engin Sustam ise Kürtlerin yaşadığı bölgelerde tarihten günümüze kadar yaşanan ‘direnişleri’ üzerine sunum yaptı. Avrupa’da Kürtlere yönelik sempatiye de dikkat çeken Sustam, “Oryantalist bir bakış açısı söz konusu. Verilen bir imaj var, güzel veya yakışıklı direnişçiler üzerinden verilen bir imaj var. Ama bunun çok ötesinde bir durum söz konusu. Sömürgecilik ve sömürgecilere karşı direniş var” dedi. PKK’nin Kürt mücadelesinde önemli bir değişim yarattığını ifade eden Sustam, bu durumun aynı zamanda Kürtlerin diğer parçalarında etkin olan partiler arasında bir çatışmayı da beraberinde getirdiğini söyledi. Kürt mücadelesinde 2000’li yıllarda da bir değişim ve dönüşüm yaşandığını dile getiren Sustam, direnişlerinin aralarındaki sınırları da bir nevi ortadan kaldırdığını belirtti. Kürt mültecilerle ve yine sınırları aşan mücadeleleriyle Kürt mücadelesinin sınır ötesi bir mücadele karakterini aldığını söyledi.
‘DİYARBAKIR CEZAEVİ DİRENİŞİ BUGÜNE GETİRDİ BİR DE CİZRE’Yİ DÜŞÜNÜN’
Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananların Kürt mücadelesinde ve direnişinde önemli bir yer aldığının altını çizen Sustam, “Diyarbakır Kürt direnişini nasıl bugünlere taşımışsa ve Kürt dünyasında nasıl bir etki yaratmışsa son olarak Kürt illerinde yaşananlara tanık olmuş yeni jenerasyonun nasıl bir mücadele geliştireceğini siz tahmin edin” diye konuştu.
Sustam daha sonra Cizre, Nusaybin ve Sur’da 2015-2016 yaşanan yıkımlarla Efrin’de yaşanan yıkım ve baskıları anlatan fotoğraflar gösterdi.
‘AKADEMİK ÇALIŞMA YAPMAK DA BİR DİRENİŞTİR’
Çağla Aykaç, buradaki insanların da akademik çalışmalarıyla, araştırmalarıyla ve düşünceleriyle direnişin bir parçası olduğunu belirterek, “Çünkü Türkiye’de Kürt meselesini düşünmek, üzerinde çalışmak tehlikeli ve insanları cezaevine ve ölüme götürebiliyor. Bugün buradaki sunumu bile yapmak imkansızdır. Sadece burada bu sunum bile bir direniş biçimidir. Düşünün ki Kürtçe dili yasak, üzerinde çalışmak yasak, sadece Kürtçe konuşma ve yazma değil, harfleri bile yasak. Bundan dolayı bazı isimleri bile söylemek mümkün değil” dedi.
‘KÜRT MESELESİ ÜZERİNE ARAŞTIRMA YAPMAK DAHİ YASAK’
Türkiye’de Kürt meselesi üzerine araştırma yapan kişilerin iş bulamadığına da dikkat çeken Aykaç, “Bu konuda araştırma yapanlar vakti zamanında bugün bir şey yapamıyorlar. Çalışmalarını devam ettiremiyorlar. Başlayanlar ya çalışmalarının başlıklarını değiştirmeleri lazım, yalan söylemeleri yazım ya da ülkeyi terk etmeleri lazım. Bu yönlü akademik yayınlar da yasak ve ‘terörle mücadele’ kapsamında yargılanırsınız” diye konuştu.
MA / Rüştü Demirkaya