İSTANBUL - NATO zirvesi sonrası İsrail'in ülkeyi "Yahudi ulusunun devleti" olarak kabul etmesinin bölgeye dönük atılacak yeni adımların işareti olduğunu söyleyen Filistin için İsrail’e Boykot Girişimi’nden Dr. Nicola El-Saafin, Ortadoğu coğrafyasının yeniden milliyetçilik ve dincilik üzerinden şekillendirilmek istendiğini vurguladı.
İsrail Parlamentosu’nun (Knesset) geçtiğimiz hafta "Yahudi ulus devlet yasası"nı kabul etmesinin yol açtığı tepki ve tartışmalar giderek büyüyor. Arap devletleri ve Filistinliler, “ırkçı” olarak nitelendirdikleri yasanın “ülkedeki apartheid uygulamasını yasallaştırdığı” görüşünde. Filistin İçin İsrail'e Boykot Girişimi (BDS) Türkiye gönüllüsü Dr. Nicola El-Saafin, İsrail Parlamentosu'nun aldığı bu kararı ve Filistinliler için ne anlam ifade ettiğini yorumladı.
‘BÖLGEDE ATILACAK ADIMLARIN BİR İŞARETİ’
"Siyonist” olarak tanımladığı İsrail devletinin, NATO’nun bölgedeki önemli müttefiklerinden biri olduğunu söyleyen Saafin, toplanan son NATO zirvesinin ardından bölgeye dönük atılacak yeni adımların işaretlerinden birinin İsrail olduğunu belirtti.
Saafin bu görüşünü de, “NATO dünyadaki küresel emperyalist amaçları doğrultusunda bölgemizde bu doğrultuda benzer amaçlar taşıyan ama yeryüzündeki sömürgeciliğin son örneğini oluşturan siyonist devleti önemli bir müttefiki olarak görür. NATO bu anlamıyla İsrail’le ortak tatbikatlar düzenliyor, birçok askeri ve güvenlik teknolojisi üretim ortaklığını sürdürüyor. Ama NATO’nun içindeki güçlerin hepsi İsrail’le aynı yakınlığı duymuyor. ABD’nin sınırsız destek ve hamilik perspektifi tüm NATO parçası ülkelerin taşıdığı bir perspektif değil. Genel eğilimleri işgal devletiyle ittifak olsa da, bir anlamıyla siyonist devletin vahşi ve ırkçı sömürgeci biçiminin kendi yumuşak emperyalist biçimine zarar getirdiğini düşünen batılı NATO güçleri de var. Bu durum geniş çerçeveli ittifakı engelleyen bir durum değil. İşgalci devletin sömürgeci anlayışı ve askeri gücü bölgede kontrolün sağlanması için önemli unsur teşkil ediyor NATO için. Zaten zamanında İngiltere bölgemizde İsrail’in kurulmasını sağlarken kendisi ve batı için bölgemizde ileri bir üs işlevinden çok yararlanacağını düşünüyordu” sözleriyle dile getirdi.
‘İSRAİL DİKTATÖR İKTİDARLARLA İTTİFAK KURDU’
Dr. Saafin, kuruluşundan bu yana bölge için gerici bir rol oynayan, işgal, sömürgecilik, militarizm ve silahlanmanın artışına katkı sağladığını belirttiği İsrail’in tüm özgürlükçü hareketlere savaş açtığını da kaydetti.
Buradan hareketle de İsrail’in bölgede izlediği siyasete ilişkin şunları söyledi: “İsrail bölgede ilerici veya kısmen ilerici iktidarlarla savaştı, gerici ülkelerle ve diktatör iktidarlarla ittifak kurdu. Onları çıkarları doğrultusunda besledi. Tarihsel olarak, bölgemizin bunca karanlıkçı bir zihniyetin hakim olmasında işgal devletinin büyük bir rolü var. Bunu yaparken kendisinin modern ve Ortadoğu’nun en demokratik ülkesi görüntüsüne muhafaza etme özeniyle yaptı. Tek ırk için demokrasi anlayışını benimsedi. Bu ırkın düşmanlarla kuşatıldığı ve o nedenle devletin bu ırkçı ve gerici perspektifini sahiplenmeye itti. Geldiğimiz noktada İsrail’de yaşayan Siyonist-Yahudi nüfus, gericiliğe yakınlaşma kısır döngüsüne kapıldı.”
'MİLLİYETÇİLİK,DİNCİLİK VE MEZHEPÇİLİK BÜYÜYECEK'
İsrail Parlamentosu’nun aldığı kararla birlikte yanıtı en çok merak edilen soru ise, Araplardan başlayarak diğer halklara yayılan bir milliyetçiliğe yol açıp açmayacağı?
Saafin’in bu soruya “Son yasa kararının bölgedeki etkisi benzer olacak. Ama bu sadece milliyetçilik değil, din ve mezhepçilik üzerinden de ilerletilecek. Özellikle bölgede bulunan halklar arasındaki çatışmaların gelişen seyirlerini göz önünde bulundurduğumuzda hem milliyetçilik hem de din çatışmalarının yaygın olduğu çerçevede Yahudilik, İsrail devleti için iki işlevi görecek” sözleriyle cevap verdi.
'ORTADOĞU’NUN YENİDEN ŞEKİLLENDİRİLİYOR'
Dr. Saafin, Ortadoğu coğrafyasının yeniden milliyetçilik ve dincilik üzerinden şekillendirilmesinin söz konusu olduğunu ve halihazırda birinci ve ikinci Dünya Savaşı’nı müteakiben bu perspektifle şekillendirilen bir Ortadoğu’nun var olduğunu vurguladı.
“Siyonist devlet de bunun bir nedeni, ürünü ve tetikleyici bir unsuru aynı zamanda” diyen Saafin, burada Yahudiliğin sadece ırk değil, aynı zamanda bir din ve mitolojik bir referans işlevi gördüğünü vurguladı. Saafin, “Bugünkü Ortadoğu’da var olan milliyetçiliğe ek olarak din ve mezhep ayrılıkları ve çatışmaları da söz konusu. İsrail, bu yeni modele önderlik ederek Suudi Arabistan gibi Sünni İslam’ı temsil eden bir ülkeyle ittifak kurup, Fars ve Şii olması nedeniyle İran’a karşı bir ittifak ve savaş kurma hayalinde. Sömürgeciliği doğrultusunda hem milliyetçiliği hem de dinciliği kullanma halinde" diye konuştu.
‘BARIŞI İKAME EDECEK BİR SİSTEM KURMA MÜCADELESİNE İHTİYAÇ VAR’
Saafin, İsrail’in aldığı bu tutumuna bölgede üstlendiği sömürgecilik ve işgal, batı emperyalist ülkelerinin müttefikliği, milliyetçilik, dincilik, tek ırk için demokrasi anlayışı, ırk ayrımı rejim (apartheid) anlayışı, bölgede gerici ittifak kurma perspektifi, yaydığı şiddet ve militarizm nedeniyle karşı koyulması gerektiğini kaydetti. Bu doğrultuda ise, Filistin halkının tarihsel hak ve mücadelesine omuz vermek gerektiğini kaydeden Saafin, yine Filistin halkının çağrısını yaptığı, kendi tarihsel haklar mücadelesi için ve bölgedeki bu apartheid rejimini bitirmek için uluslararası boykot hareketine (BDS hareketi) destek olmak, onun ilkelerini benimsemek gerektiğini ifade etti.
Saafin, “İşgal devleti ve kurumlarına tam bir boykot ve tecrit sağlayarak, Filistin’de işgal ve sömürü yerine barışı ikamet edecek bir sitemi kurmanın mücadelesine katılmalı” dedi.
‘KİMİ HAKLAR İÇİN VAROLUŞSAL BİR MÜCADELE SÖZ KONUSU’
İsrail'in aldığı kararın Filistin halkı nezdinde nasıl bir karşılık bulacağına ilişkin soruya da yanıt veren Saafin, Filistin halkının yüz yıldır siyonist sömürgecilikle hak mücadelesini sürdürdüğünü hatırlatarak şunları söyledi:
“Demokratik ve modern bir rejim görüntüsünü sunan ırkçı ve sömürgeci bir sistemle baş etmenin zorluğu kalkıyor ve kendini belli eden ama politikalarını daha vahşice ve açıktan sürdüren bir rejimle mücadele safhalarına giriyor. Bu aynı zamanda Filistin halkının tamamını aynı köşeye koyan, varoluşsal mücadele verme zorunluluğu ve böylece onu birleştiren yeni bir saldırı süreci olacak. Kimi haklar için mücadeleden ziyade varoluşsal bir mücadele söz konusu olacak. Aynı zamanda uluslararası BDS hareketinin meşruiyetini, gücünü ve yayılmasını da sağlayacak. Filistin halkı tarihsel mücadele sürecinde olumlu dönüşümlerin tetikleyicisi olacağı kanaatindeyim.”
MA / Necla Demir