ARTVİN - Borçka'da Reşit Kibar'ın katledilmesine dair soruşturmada "gizlilik" kararı 1 aydır kaldırılmadı. Av. Haktan Özkan, maden şirketlerinin lehine bir hukuki süreç yürütüldüğüne işaret etti.
Artvin’in Borçka ilçesinin Cankurtaran bölgesinde "Mesire alanı" adı altında yapılmak istenen ağaç kesimine karşı nöbet tutan köylülerden Reşit Kibar'ın katledilmesinin üzerinden 1 ay geçti. Bölgede Yunus Merttürk'e ait Yapısoy Beton tarafından yapılmak istenen projeye karşı çıkan köylüler aylardır direnişlerini sürdürürken, 3 Eylül'de iş makinalarının bölgeye girmesi üzerine köylülerle şirket yetkilileri karşı karşıya geldi. Bu sırada yaşam alanlarını koruyan köylülerin üzerine şirket yetkilisi Fikret Merttürk'ün silahlı adamı Muhammet Ustabaş tarafından ateş açıldı. Bu saldırıda Reşit Kibar yaşamını yitirdi. Ersan Koyuncu ve Gökhan Koyuncu ise yaralandı.
Reşit Kibar'ın katledilmesinin ardından katil Muhammet Ustabaş tutuklanırken, tanık anlatımlarında Ustabaş'ı yönlendirdiği belirtilen ve silahın ruhsatlı sahibi olan Fikret Merttürk ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Savcı, dosyada gizlilik kararı aldı. Olay sonrası Artvin'in birçok yerinde Kibar'ın katledilmesi protesto edildi. Kibar'ın katledilmesini protesto edenler arasında bulunan Dursun Ali Koyuncu "halkı kin ve nefrete teşvik", "kamu görevlisine hakaret" ve "kamu malına zarar" suçlamalarıyla, Arif Mutlu Akyüz ile Yıllar Kibar ise "mala zarar" suçlamasıyla tutuklandı. Yine Çifteköprü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Gökhan Genç başta olmak üzere birçok kişi farklı gerekçelerle ya gözaltına alındı ya da ifadeye çağrıldı.
Olayların ilk gününden itibaren Artvin'deki dosyaya müdahil olan Halkevleri Hukuk Sekreteri avukat Haktan Özkan, 1 aylık süreçte yaşananları değerlendirdi.
DOSYADA GİZLİLİK KARARI VAR
Reşit Kibar'ın katledilmesine ilişkin açılan dosyanın içeriğine dair bir bilgilerinin olmadığını söyleyen Özkan, "Esas mücadelemiz, dosyanın sadece adı geçen şahısla sınırlı kalması değildir. Olayda dahili olan tüm sorumluların bu dosyaya dahil edilmesinin mücadelesini veriyoruz. Bunu yapabilmek adına savcılıktan dosyayı istedik. Tanıkların anlatımına göre; olay yerine jandarma geliyor ve cinayet onların önünde işleniyor. Bu jandarma personelleri kimlerdi, hangi birimdendi, neden müdahale etmediler? Savcı buna yönelik araştırma yapmış mı? Bunlara bakmak istedik. Fakat savcının dosya için gizlilik kararı aldığını öğrendik. Bu karara itiraz ettik. Ancak şu an savcının neyi araştırdığını, hangi delilleri topladığını bilmiyoruz. Şu aşamada en büyük hukuki mücadelemiz bu gizlilik kararının kaldırılması ve kamuoyunun bu cinayetin nasıl işlendiğine dair aydınlatılmasıdır" dedi.
TUTUKLAMA VE GÖZALTILAR
Kibar'ın öldürülmesiyle ilgili bir gelişmenin yaşanmasının aksine, bölgede tutuklama, gözaltı gibi hukuki olmayan uygulamaların devam ettiğini kaydeden Özkan, "Dursun Ali Koyuncu’nun, tutuklanmasına giden süreçte uygulanabilecek bütün yargılama usulleri ihlal edildi. Hopa'da gözaltına alındı, Hopa savcılığının dosyası olmasına rağmen oradan kaçırılarak, Artvin'e götürüldü. Ardından hızlı bir şekilde tutuklama kararı verildi. Tutuklanmasına neden olarak gösterilen 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik', 'kamu görevlisine hakaret' ve 'kamu malına zarar' suçlamaları normal bir yargılama usul süreci işletilse tutuklu kalmayı gerektirmeyecek suçlamalardır. Yine Arif Mutlu Akyüz ve Yıllar Kibar'da 'mala zarar vermek' suçlamasıyla tutuklandılar ve bu suç bakımından da tutuklu yargılanmayı gerektirir bir durum yok" diye belirtti.
'SAVCILIKLAR YARIŞ HALİNDE'
Sürecin devamında ifadeye çağırma usulüyle bir operasyon biçimi uygulandığını ifade eden Özkan, "Çifteköprü Tarım Kooperatifi Başkanı Gökhan Genç'i de 'yargı görevlilerini etkilemeye teşebbüs' suçlamasıyla ifadeye çağırdılar. Daha sonra şirketin yetkilileri köye giderek köylüleri tehdit etti. Buna tepki gösteren köyün gençleri ile aralarında bir tartışma çıkmış ve köyün gençleri gözaltına alınmış. Bu operasyon süreci ne zaman bitecek derken yine Hopa'dan 2 kişiyi AKP Milletvekili Faruk Çelik'e hakaret ettiği iddiasıyla TEM şubesinde ifadeye çağırdılar. Sosyal medyadan hakaret suçlaması yöneltilmesine rağmen ifadelerinin burada alınması karşılaşılan bir durum değil. Yine alışılmadık bir biçimde ikisinin telefonuna da el konulma kararı alındı. Olayın sorumlularından ziyade olayın sorumlularının açığa çıkarılmasını isteyenlere yönelik ciddi bir operasyon var. Bu konuda Borçka ve Hopa savcılıkları bir yarış halindeler” diye konuştu.
CEZASIZLIK POLİTİKASININ SONUCU
Yaşanan cinayetin ne münferit ne de ilk olay olduğunu belirten Özkan, 2011 yılında Hopa'da Metin Lokumcu'nun öldürülmesini anımsattı. Bu davada 13 yıl boyunca verilen mücadelenin sonucunda tüm sanık polislerin Reşit Kibar'ın ölümünden 2 gün sonra beraat ettirildiğini belirten Özkan, "O duruşmada mahkeme heyete 'Siz Karadeniz'de çevresini savunan insanların kaderine yönelik bir karar vereceksiniz. Bu sorumlulukla karar verin' dedik. Fakat verilmedi. Şimdi ise Reşit Kibar daha farklı ve can yakıcı bir örnek oldu. Zaten Karadeniz'de yaşamı savunan insanların tehdit edildiği bir süreç yapıyorduk. Ancak ilk defa bir silahlı saldırıya başvurdular. Bölgede uzun süredir vadisine, ormanına, köyüne sahip çıkmak isteyen yurttaşlarla, buralardan rant elde etmek isteyen maden şirketleri arasında ciddi bir kavga var. Bu kavgada şirketler eskiden bir çalışma yapacağı zaman kolluğu çağırır, köylüleri coplatır, gözaltına aldırır ve çalışmasını garanti altına alırdı. Şimdi işin geldiği noktada şirketler buna ihtiyaç duymuyor. Cezasızlık politikasından aldıkları özgüvenle doğrudan kendileri silah kullanıyor. Bu travmatik bir mesele oldu" ifadelerini kullandı
FİİLİ HUKUK İNŞASI
Son yaşanan olaydan sonraki süreçte maden şirketlerinin lehine işleyecek fiili bir hukuk inşa edilmek istendiğini vurgulayan Özkan, şunları kaydetti: “Tüm sürecin bütünlüklü bir çatışmanın ürünü olarak okunması gerekiyor. Karadeniz'de Zonguldak'tan Ordu'ya, Trabzon'dan Artvin'e maden saldırıları devam ediyor. Çok fazla hukuksuzlukla karşı karşıya kalınacağı ortadadır. Ama Karadeniz insanının bu konudaki inadını, ısrarını ve kararlılığını kaybetmediğini görüyoruz. Çünkü haklı olduklarını biliyorlar. Bir insan hayatını kaybetti. Bu ağır bir bedel. Fakat insanlar mücadele verilmediği takdirde madencilik sonucunda tüm Karadeniz halkının ölüme mahkum edileceğini biliyor. Zaten bu faaliyetlerin sonucunda insanlar kanser oluyor, hava, toprak ve su kimyasal atıklarla kirleniyor. Bunlara katlanmamak için mücadele veriliyor. Burada esas mücadelemiz inşa edilmek istenen hukukunun yerine, bölge halkının istek ve ihtiyaçları yönünden bir hukuk inşa edilmesi olmalı.”
MA / Tolga Güney