Erdoğan’ın 'İslami ekonomi modeli'nin ipuçları

img

ANKARA - AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde “haksız kazanç” ve “faiz ödemelerine” karşı çıkan kimi açıklamalarda bulundu. Ancak, Erdoğan'ın iktidarı döneminde uyguladığı politikalar, açıklamalarının tersine işaret ediyor.  

 
AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansı’nda “Faize ve sömürüye karşı çare haksız kazanca müsaade etmeyen İslami ekonomi ve finans modelidir. Geleceğin dünyasında faiz ve sömürüye dayalı mevcut ekonomik sistemin yerini risk paylaşımının olduğu katılımcılığa bırakacağına inanıyorum” şeklinde bir konuşma yapmıştı. 
 
Ancak, partisinin iktidara geldiği günden bu yana uyguladığı ekonomi politikalarının sonuçları, Erdoğan’ın sözlerinin tam tersi olduğunu gösteriyor. 2002 yılından bu yana, haksız kazanç, faiz ödemeleri, rant ve özelleştirme pratikleri Erdoğan’ın aklındaki "finans ve ekonomik modelinin" ip uçlarını veriyor.  
 
RANT EKONOMİSİ VE BETONLAŞMA
 
“Doğal kaynakların kullanılmasıyla elde edilen bedel” olarak da tanımlanan rant ekonomisi Türkiye’de geniş alanlara yayıldı. CHP’nin Beton Ormanı Raporu’na göre; AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 36 milyon metrekare olan yapı ruhsat izinleri, 2003 yılında 46 milyon metrekareye yükseltildi. Bu rakam 2017 yılında 280 milyon metrekare seviyelerine ulaştı. Raporda, 2002 yılından 2018 yılına kadar toplam 2 milyar 350 milyon metrekare betonlaştırıldı.  
 
Rant ekonomisi kapsamında başta Kanal İstanbul, Kuzey Marmara Otoyolu ve 3'üncü köprü, Ankara’da AOÇ üzerinde yapılan inşaatlar, ODTÜ Yolu, Diyarbakır ve Trabzon başta olmak üzere tarihi kent merkezi yıkımları, Doğu Karadeniz’deki Yeşil Yol Projesi, Cerattepe’de yapılan maden sahası için orman katliamı, HES ve nükleer santraller inşaatları, mutlak yapı yasağı olan tarım ve orman alanları, ranta açılan yerlerin başında geldi.  
 
Cerattepe’de maden sahasında AKP’ye yakın Cengiz Holding’in kazanç sağlaması gibi, son 19 yıldır imara ve yapılaşmaya açılan tüm alanlara Cengiz, Limak, Kolin gibi AKP’nin kendi iktidarı döneminde büyüttüğü sermayesi girdi.
 
HAKSIZ KAZANÇ
 
2002-2019 döneminde gerçekleştirilen uygulamalar kapsamında, 11 liman, 98 elektrik santrali, 50 tesis ve işletme, 11 otel, 3 bin 917 taşınmaz ve araç muayene hizmetleri ile maden ruhsatları, makine-teçhizat, demirbaşlar, isim hakları, hizmet araçları ve markalar, varlık satışı, işletme ya da “imtiyaz hakkı devri” yoluyla özelleştirildi. AKP iktidarı, özelleştirmeler ile 68,2 milyar dolar gelir sağladı. Özelleştirme politikaları AKP hükümetinin “kamu mallarını satarak kendi iktidarını finansa etme, üretimi terk etme ve sermaye ile ilişkisini güçlendirme politikası” olarak muhalefet tarafından yıllarca tepki gördü.
 
Örneğin, 2009 yılında dönenim CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, dünyadaki ilk 3 entegre tesisten birisi olan Seydişehir Eti Alüminyum Fabrikasının; 7 ruhsatlı maden ocağı, bin 304 lojmanı, 210 yataklı misafirhanesi, Antalya Limanı ve 1 milyar dolarlık Oymapınar HES ile birlikte, 222 milyon dolara Erdoğan'ın hemşehrisi olan alıcı firmaya satıldığını açıklamıştı.
 
İktidarın ekonomik boyutuyla haksız kazanç sağladığı bir diğer alan ise, “terörizmin finansmanın önlenmesi” adı altında başvurulan kayyım uygulamaları oldu. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından ekonomik büyüklüğü 49.6 milyar TL civarında olan 980 şirkete el konuldu. 2016 yılında bu yana devam eden kayyım uygulamalarında, onlarca belediyeye vali ve kaymakamlar kayyım olarak atandı. Belediyeler milyarca TL borç batığına çekildi.
 
522 MİLYAR DOLAR FAİZ ÖDENDİ
 
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre ise, son 20 yılda devletin ödediği faiz miktarı 590 milyar dolar oldu. Söz konusu miktarın 522 milyar doları AKP’nin döneminde ödendi. Bunun yanında yurttaşların ödediği kredileri oranları da yer alıyor. Yurttaşların 2019 yılının toplamında tüketici kredisi ve kredi kartı borçları nedeniyle bankalara ödediği faiz miktarı 70,8 milyar TL’yi buldu.
 
GELİR DAĞILIMINDAKİ UÇURUM 
 
Erdoğan, konferansta yaptığı konuşmada servet dağılımındaki eşitsizliği de eleştirmişti. Ancak, Erdoğan iktidarı döneminde bir yandan yeni milyarderler ortaya çıkarken, diğer yandan yoksul kesim daha da yoksullaştı. Küresel Servet Raporu’na göre, Türkiye’de 2002 yılında toplam servetin yüzde 67.7’sine sahip olan en zengin yüzde 10’luk kesim, 2018 yılı itibariyle ülkedeki toplam servetten aldığı payı yüzde 81.2’ye çıktı. Söz konusu yüzde 14’lük artışın yanı sıra Dünya Bankası verilerine göre altyapı yatırımlarında en fazla kamu ihalesi alan ilk 10 şirket arasında iktidara yakınlığıyla bilinen Limak, Cengiz, Kolin, Kalyon ve MNG yer aldı.
 
Türkiye’de, hesabında 1 milyon lira veya üzeri parası olanların sayısında artış yaşandı. 2019 yılında, bir önceki yıla göre milyoner sayısında 45 bin 314 artış yaşandı. DİSK/Genel-İş Araştırma Dairesi verilerine göre, 2017 yılından 2018 yılına Türkiye’de yoksulluk sınırı altında yaşayan kişi sayısı, bir yılda 1 milyon 24 bin kişi artarak, 15 milyon 864 bin kişiden 16 milyon 888 bin kişiye çıktı.
 
ADI KONULMAMIŞ FAİZ VE İSLAMİ BANKALAR
 
Dünyada yaklaşık 60 ülkeyi kapsayan ve 2,2 trilyon dolarlık bir endüstri olan İslami Bankaların en önemli özelliği, müşteriye faiz karşılığında para vermek yerine, ürünü satın alıp, piyasa değerinin üstünde müşteriye satma veya kiralaması olduğu belirtiliyor. Piyasa bankalarında uygulanan faiz ise tasarruf sahibinin, tasarrufunu, ihtiyacı olana belirli süre için kullandırmasının karşılığı olarak aldığı bedel olarak tanımlanıyor. Her iki durumda da tasarruf sahibinin piyasa değeri üstünde bedel ödemesi, sonuçları itibariyle her iki banka uygulamasının benzerlik gösterdiğini ortaya koyuyor.
 
Türkiye’de tablo böyle iken, Erdoğan’ın açıklamaları beraberinde, "Faiz karşıtı bu model uygulanırsa Türkiye’nin ve yurttaşlarının kayıpları telafi edilecek mi?, Yurttaşların kullanmadığı Kamu Özel İşbirliği yoluyla inşa edilen köprü ve otoyollara 'garanti' adı altında yine yurttaşların cebinden çıkan ödemeler durdurulacak mı?, İşsizlik ve enflasyon gibi yurttaşların yaşamlarını temelden etkileyen veriler olumlu yönde seyredecek mi?, Bu model ile yaylaların, meraların, sit alanlarının imara açılımları durdurulacak mı?, Erdoğan’ın 'eşitsizliği giderecek' diyerek savunduğu model 20 yıldır neden uygulanmıyor?, Yoksa 'ayinesi iştir kişinin' misali Erdoğan’ın savunduğu model 20 yıllık uygulamaları mıdır?" sorularını akıllara getiriyor. 
 
MA / Selman Güzelyüz