ANKARA – Kıdem tazminatının fona devredilmesi halinde işçilerin patron karşısında daha da güçsüz konuma düşeceğine dikkati çeken ekonomi-politikçi Mustafa Durmuş, “Bu projeyle hem sermaye kesiminin hem de devleti yönetenlerin talepleri örtüşmüş oluyor” dedi.
İktidarın daha önce birkaç kez gündeme getirdiği kıdem tazminatına dair düzenleme, “İstihdam Kalkanı Paketi” içinde “Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES)” adıyla bir fona devredilmek isteniyor. Böylece 1980 öncesinde yıllık 45 gün olarak hesaplanan, 12 Eylül Askeri Darbe döneminde 30 güne indirilen yıllık kıdem tazminatı miktarı, AKP tarafından 19 güne indirilecek.
ADIM ADIM KALDIRILMAYA ÇALIŞILIYOR
Tartışmaları değerlendiren ekonomi-politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, son 18 yılda kıdem tazminatını adım adım ortadan kaldırmaya yönelik stratejinin önce “ikinci emeklilik” ve “çifte emeklilik” gibi şık paket süslemesiyle tanıtılan Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ile gündeme getirildiğini ancak söz konusu uygulamanın ilgi görmediğinden kaynaklı Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi’nin (TES) devreye sokulmaya çalışıldığını söyledi.
‘KIDEM TAZMİNATINDA VAZGEÇMEYECEKLER’
İktidarın gündeme getirip Eylül ayına ertelediği girişimin işçi ve patronlar açısından değerlendirmelerinde bulunan Durmuş, “Kıdem tazminatı işçiler için güvence, patronlar içinse maliyettir. Yani kıdem tazminatı işçilerin kolayca işten atılmalarını önleyen, en azından zorlaştıran bir tür iş güvencesidir. Ancak patronlar da işçilerin bu en temel hakkını kendilerine bir yük olarak görüyorlar. En ciddi kriz dönemlerinde bile lüks tüketim harcamalarından kısmayan, sıradan bir iş yemeğinde asgari ücretin birkaç katı bir fatura ödemekten çekinmeyen patronlar, nedense konu işçinin kıdem tazminatına geldiğinde adeta feryat figan ‘maliyetlerinin artmasından, rekabet gücünü yitirmekten, batmaktan, işçi çıkartmak zorunda kalmaktan’ söz edebiliyorlar. Oysa kıdem tazminatı işçinin; 1 yıl boyunca çalışmasının ve yılda 1 aylık (30 gün) ücretinin karşılığı olarak hesabında tutulması gereken bir hak. Dolayısıyla bu hakkın zamanı geldiğinde ona ödenmesi kadar normal bir şey olamaz” dedi.
‘DEVLET SORUMLULUKTAN KURTULMAK İSTİYOR’
Durmuş, kıdem tazminatının TES gibi bir fona dönüştürülmesiyle birlikte patronların işçilerle muhatap olmasını ortadan kalkacağı gibi devleti de kamusal sorumluluğundan kurtaran bir işleyiş olacağını vurguladı. Durmuş, şöyle devam etti: “Eğer ki bu işleyiş gerçekleşirse, patronlar nasıl işleyeceği belli olmayan bir havuza işçiler adına para aktaracak, işçilerde zamanı geldiğinde bu havuzda paralarını alabilecekler. Bununla işçi ile patron arasına bir üçüncü yapıyı koyarak patronun kıdem tazminatı ödemesinden kurtulmasını, bunun sorumluluğunu bu üçüncü yapıya atmasını sağlamak olduğu anlaşılıyor. Diğer bir boyutu da devletin rahatlaması meselesi. Özellikle de neo-liberalizm döneminde topluma karşı sorumluluklarının büyük bir kısmını üzerinden atan, kendi istediği gibi istihdam dışında istihdam yaratmaktan da kurtulan devlet işçiler için, yaşlandıklarında kamusal emeklilik hizmeti verme sorumluluğundan da kurtulmuş olacak.”
‘DEVLET GÖREVİNİ ŞİRKETLERE DEVREDİLİYOR’
Durmuş, “Özcesi, bu şekilde devlet asli görevlerinden biri olan, yurttaşlarının ödedikleri vergi ve primlerle yaşlılıklarında yaşanabilir bir emeklilik geliri sağlama görevlerinden vazgeçiyor ve bunu özel piyasalara devretmiş oluyor. Bu projeyle hem sermaye kesiminin hem de devleti yönetenlerin talepleri örtüşmüş oluyor” diye belirtti.
‘AMAÇ KAYNAK SAĞLAMAK’
Tamamlayıcı Emeklilik Sisteminin bir diğer boyutunun da finans kapitale kaynak sağlamak olduğuna dikkati çeken Durmuş, Türkiye’de hali hazırda yerli ve yabancı olmak üzere 18 adet faal büyük bankaya, finans kapitale ait bireysel emeklilik sigortası şirketinin olduğunu hatırlattı. Durmuş, “Hükümetin önerisine göre TES’te biriken fonlar İşsizlik Sigortası Fonu’nda olduğu gibi devlet tarafından değil, bireysel emeklilik şirketleri tarafından işletilecek. Bu da sermayenin gelişme potansiyeli çok açık olan bir alanda yeniden değerleneceği, yeni kârların ve servetlerin yaratılacağı anlamına geliyor” diye konuştu.
YAPAY ZORLAMA
Durmuş, söz konusu sistemle birlikte sermaye piyasasına net giriş yapacak kaynak hacminin artması durumunda spekülatif cazibe yaratılabileceğini ve yerleşiklerin bu alana olan ilgisinin artacağı yönündeki beklentilerin olumsuz sonuçlar yaratacağını sözlerine ekledi. “Sermaye piyasası balonlaşır, yerli tasarruflar oraya akmaz ve bu piyasaya düzenli kaynak akışını artıralım derken aksi yöndeki eğilimler güçlendirilebilir” diyen Durmuş, yapay zorlamaların ağırlaşmış sorunlar yaratacağını söyledi.
‘İŞÇİNİN PARASI FAİZE YATIRILIYOR’
Durmuş, özet olarak, kıdem tazminatının fona devrinin, işçiyi, patron karşısında daha da zor duruma düşüren, finans kapitale kaynak aktarılan, fonlarda biriken paranın da borsa ve hazine kağıtlarında tutulan bir proje olduğunu kaydetti. Durmuş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Küresel çapta bu şirketler fonlarının ortalama yüzde 75’inden fazlasını borsalarda ve Hazine kâğıtlarında tutuyor. Türkiye’de bu fonların yüzde 18’i borsada, yüzde 47’si Hazine kâğıtlarında ve kalanı mevduat gibi diğer araçlarda değerlendiriliyor. Bu proje bir gerçeği bir kez daha ortaya çıkarttı. Her sözün başında faize ve faizciye karşı çıktığını ileri süren, hatta kurtuluşun ‘İslam ekonomisinde’ olduğunu vurgulayan siyasal iktidar; uygulamada faizle, finansal piyasalarla iş yapmayı ve sermayeyi ve serveti bu piyasalar üzerinden büyütme stratejisini sürdürüyor.”
YÜKSEK FON YÖNETİM ÜCRETLERİ
Durmuş, getiriyi azaltan bir diğer faktörün ise fon yönetim ücretleri olduğuna vurgu yaparak, şunları söyledi: “Ülkelerin çok büyük kısmında böyle ücretler üzerine bir tavan konulmasına karşılık, bu ücretler üye ülkelere göre farklılaşıyor. 2018 yılında en düşük fon yönetimi ücretini binde 5 ile Avustralya, Şili ve İsrail’deki fonlar uygularken, 2017 verilerine göre en yüksek ücreti yüzde 2 ile Türkiye ve ikinci en yüksek ücreti ise yüzde 1,1 ile İspanya’daki özel emeklilik şirketleri uyguladılar.”
MA / Selman Güzelyüz