İZMİR - Borç sarmalı içerisinde olan çiftçinin tarımdan uzaklaştığını belirten ZMO İzmir Şubesi Başkanı Tevfik Türk, “Tarım politikalarının komple değişmesi gerekiyor” dedi.
2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilmesinin ardından TBMM Genel Kurulu’nda ele alınacak. Meclis Başkanlığı tarafından hazırlanan takvime göre bütçe, 6 Aralık Pazartesi günü TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanacak. Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında birçok konuda tartışmalara neden olan bütçede, büyük pay yine güvenlik politikaları için harcanacak.
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizi daha da derinleştireceği eleştirilerine neden olan bütçede üretim için ayrılan pay yine yetersiz. Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesi 2021 bütçesine göre 25,5 artışla, 64,6 milyar TL olsa da bunun ne kadarının üreticilere harcanacağı konusu tartışılmaya devam ediliyor. Tarım politikalarındaki yetersizliğin son yıllarda küçük çiftçiyi tarımdan uzaklaştırması, ithalat ve yüksek gıda fiyatları olarak tüketiciye yansıdı.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, FAO’nun son verilerine göre Türkiye 23.7 milyon hektar ile Avrupa’da en büyük tarım arazisine sahip ülkesi. Ancak buna rağmen Türkiye buğday, mısır ve arpa gibi ürünler başta olmak üzere büyük bir ithalata girişmiş durumda. Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) İzmir Şubesi Başkanı Tevfik Türk, tarıma ayrılan bütçe ve tarım politikalarını değerlendirdi.
DESTEKLEMELER YETERLİ DEĞİL
Tarıma ayrılan bütçenin yetersizliğinin tarım politikalarıyla bağlantılı olduğunu vurgulayan Türk, “Tarım Kanunu’na göre Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 1’i tarıma destekleme olarak verilmek zorunda. Ancak çok uzun yıllardır bu yüzde 1 destekleme uygulanmıyor. Destekleme adı altında yapılanlar yardım boyutunda kalıyor. Destek tarımın sürdürülebilir olması için çiftçilere verilmesi gereken bir ödenektir. Kaldı ki ürünler için açıklanan desteklemelerin, hasat süresinde çiftçiye ödenmesi gerekiyor. Fakat ürünlere 2021 yılı için açıklanan destekler, 2022 sonunda ödeniyor. Örneğin pamukta hasat bitti. Ama üretici bu sene ürettiği pamuğun desteklemesi 2022 yılı sonunda alacak. Mazot ve gübre gibi girdilerin desteğinin hasattan bir yıl sonra almanın bir anlamı olmuyor” dedi.
ÇİFTÇİ TARIMDAN UZAKLAŞTI
Desteklemede amacın üretimin devam etmesi olmadığına dikkati çeken Türk, “Burada önemli olan çiftçinin bir sonraki yıl üretimini devam ettirebilmesi için gerekli olan maddi desteğin sağlanmasıdır. Pandemi sürecinde birçok kredi çıkarıldı. Ancak bunların hiçbiri küçük aile çiftçilerinin yararlanabileceği bir kredilendirme değildi. Ama tarımla uğraşan büyük şirketler bu kredilerden faydalandı. Sürdürülen neoliberal tarım politikaları şirket tarımını ve şirketleşmeyi ön plana çıkaran bir yaklaşım içerisinde. Bunun sonucunda küçük aile çiftçileri tarımdan uzaklaştı” diye aktardı.
ARAZİLER İPOTEK EDİLDİ
Çiftçilerin borç sarmalı içerisinde olduğunu dile getiren Türk, bunun sonucunda neredeyse tüm arazilerin çeşitli bankalara ipotek ettirildiğini söyledi. İpotek eden bankaların çoğunun yurt dışı bağlantılı olduğunu aktaran Türk, şöyle devam etti: “Bir süre sonra bu borçlar ödenemediği takdirde bu toprakların haczi söz konusu olacak. Devlet kendi çiftçisine vermediği desteklemeyi, başka ülkelerde toprak kiralamaya harcıyor. Buğday taban fiyatı açıklandı. Daha hasat devam ederken Toprak Mahsulleri Ofisi verdiği taban fiyatın çok daha fazlasına ithalat gerçekleştirdi. Demek ki o parayı verebiliyorsun. Bunu yerli üreticiye versen önümüzdeki yıl daha fazla üretmesini sağlayacaksın. Buradaki amaç çiftçinin üretmesi değil, şirketler aracılığıyla tarımı yönetmektir.”
TARIM PLANLI YAPILMIYOR
Yaşanan bu durumun nedeninin tarımın plansız yürütülmesi olduğuna işaret eden Türk, 2005 yılında çıkan Toprak Koruma Kanunu’nu hatırlattı. Kanunun bir maddesinde “Arazi kullanım planlamaları yapılır” dendiğini dile getiren Türk, “Fakat Tarım Bakanlığı 2005 yılından beri arazi kullanım planlaması yapmadı. Bir arazi planlaması olmadığı için ürün planlaması da yok. Çiftçiler yönlendirilmiyor, tek başına bırakılıyor. Bu da bir yıl bazı ürünlerin para etmesi, ertesi yıl para etmemesine neden oluyor. Halbuki hangi üründen nerelerde ekileceğini, bunların iç piyasaya ve ihracata sunum miktarları ve o yıl az olan ürünlerin ekmeye devam ettirilmesi için gerekli önlemlerin alınması gerekiyor. Sistemi tamamen kendi dinamiklerine ve özel sektörün ihtiyacının tedarik edilmesine bırakıyoruz. Bu şekilde de tarımı bitirmiş oluyoruz” ifadelerini kullandı.
ÜRETİCİ DE TÜKETİCİ DE MAĞDUR
Tarımsal girdi maliyetlerinin yüksek miktarda arttığını söyleyen Türk, ilaç, tohum, gübre gibi ürünlere yüzde 400’e varan zamlar yapıldığını belirtti. Buna karşılık üreticinin ürünü satarken yüzde 1’lik bir fark aldığını aktaran Türk, buna rağmen tüketicinin fahiş fiyatlarda ürün aldığını kaydetti. Bunun nedeninin üreticinin tarımdan uzaklaşması olduğunun altını çizen Türk, “Üretimden uzaklaştığımız zaman doğrudan ithalata yöneliyoruz. Ne yazık ki 1980 sonrasında hükümet politikaları üretimden çok ithalata yöneldi. Bu tarım politikaları bizim kendi kendimize yeterlilik oranını azaltıyor. Çiftçilerin tarımdan uzaklaşması şehirde yaşayan insanların sağlıklı gıdaya ulaşamaması demektir. Gıdaları her zaman için çok daha yüksek fiyattan alması demektir” diye belirtti.
KAMUCU POLİTİKALAR
Tarımın sürdürülebilir hale gelmesi için kamucu politikalar geliştirilmesi gerektiğini sözlerine ekleyen Türk, insanların sağlıklı ve güvenilir gıdaya ulaşmasının devletin sorumluluğu olduğunu hatırlattı. Öncelikle tarımda dışa bağımlılığın azaltılması gerektiğini söyleyen Türk, “Üretici gübreyi, mazotu, ilacı, tohumu dışarıdan alıyor. Artık üretici hasat ettiği üründen tohumluk ayırarak üretimini gerçekleştiremiyor. Her yıl tohum almak zorunda. Bu sistemde olduğu zaman doğal olarak dolardaki artışlar bir sonraki yıla önünü göremez duruma getiriyor. Birçok üründe yapılan KDV ve ÖTV indirimleri tarımsal girdilerde yapılmıyor. Tarım politikalarının bu anlamda komple değişmesi gerekiyor. Tarım özel sektörün eline bırakılmayacak kadar stratejik bir sektördür. Uluslararası firmalara teslim edilemeyecek kadar beka sorunudur. Eğer biz bu toprakların bekasını konuşuyorsak baş beka tarımdır. Bunu net olarak ortaya koymamız gerekiyor” diye konuştu.
MA / Tolga Güney