DİYARBAKIR - Diyarbakır'daki sağlık örgütleri, hasta tutuklulara dair "cezaevlerinde kalabilir" raporları düzenleyen ATK'nin evrensel hekimlik ilkelerine uygun hareket etmediğini belirtti.
Cezaevlerindeki hak ihlalleri ve tecrit can almaya devam ediyor.12 Kasım’dan bu yana 5'i hasta toplam 6 tutuklunun cansız bedeni cezaevinden çıktı. Yaşanan ölümlere rağmen yetkili kurumlar herhangi bir adım atmıyor. Aksine tutukluların tahliyeleri, Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından verilen "cezaevinde kalabilir" raporları ya da Cezaevi İdare Gözlem Kurulları'nın görüşleri gerekçe gösterilerek engelleniyor.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır Şubesi Eşbaşkanı Şiyar Güldiken ve Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Elif Turan, sağlık durumları kötüleşmesine rağmen tutukluların tahliyesinin engellenmesini değerlendirdi.
DÜŞMAN HUKUKU
İktidarın baskı politikaları nedeniyle ülkenin "yarı açık cezaevine" dönüştüğünü söyleyen SES Şube Eşbaşkanı Şiyar Güldiken, baskının en fazla cezaevlerinde yaşandığını kaydetti. 83 yaşındaki hasta tutuklu Mehmet Emin Özkan’ın yaşadıklarının cezaevlerindeki durumu özetler nitelikte olduğunu belirten Güldiken, “Tutuklulara karşı dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş yaklaşımlar var. 83 yaşındaki bir insanın amasız fakatsız tahliye edilmesi gerekir. Ağır hasta tutukluların tedavisinin de yapılması gerekir. Ağır hastanın cezaevinde tedavi edilmesi imkansız. Dolayısıyla yaşı ilerlemiş ağır hasta tutuklu birisinin sağlığa erişimi engellenmiş durumda. Bunun net ifadesi düşman hukukudur" diye kaydetti. Tutukluların onurunu zedeleyecek bir yaklaşımın sergilenemeyeceğini vurgulayan Güldiken, "Hem gözaltı süreci hem de cezaevi sürecinde kişinin güvenliğinde devlet sorumludur. O nedenle devlet başta hasta tutuklular olmak üzere tüm tutukluların can ve güvenliğini sağlamakla mükelleftir" dedi.
'SUÇ İŞLENİYOR'
Yaşanan ölümlerden ATK’nin sorumluluğunun da olduğuna dikkati çeken Güldiken, ATK'nin siyasi iktidarın isteği doğrultusunda kararlar verdiğini ifade etti. Güldiken, cezaevi hücrelerinde yaşanan ölümlere işaret ederek, "Net bir şekilde ihmal var. 7-8 tutuklunun hücrede yaşamını yitirmesi, fail olarak devleti gösterir. Ölüme sebebiyet vermektir bunun adı. Bugün bireysel olarak bu yetkileri kullananlar aslında suç işliyor. Kanun önünde hesabını verecekler. Bunları bilmeleri gerekiyor. Bu gün karanlık bir iktidar var, hesap sorulmayabilir. Ama bu hesap sorulmayacağı anlamına gelmez. Bu iktidar sonsuza kadar devam etmeyecek. Bu yöneteme ve kriz hali bıçağın kemiğe geldiği bir noktaya gelmiştir. Bu kemik acısını herkes hissediyor. Herkesin hissettiği bu kemik acısı mutlaka kendini sandıkta gösterecek. Bu iktidar değiştiğinde, kurumların desteğini arkasına alarak bu suçları işleyenler hesap verecek" ifadelerini kullandı.
ADALET NÖBETLERİ
Yaşananlara karşı toplumun tüm kesiminin her alanda adalet arayışında olduğunu dile getiren Güldiken, Şenyaşar ailesi ile Diyarbakır ve Van’da hasta tutukluların ailelerinin başlattığı adalet nöbetlerine işaret etti. Güldiken, bu eylemlerin değerli olduğunu belirterek, şunları söyledi: "Sadece tutuklular için değil, bu karanlığın aydınlığa ulaşması ve daha özgür bir gelecek tasavvuru için yapılan eylemler çok değerlidir. Ailelerin sesine kulak vermek, onlarla dayanışma içerisine girmek Türkiye’nin geleceğine dair yapılacak en temel iyiliklerin başında gelir. Bütün sağlık kurumları ve emek meslek örgütleri sahiplenmelidir. Toplumun tamamı sahiplenmelidir. Biz onlara destek olursak, dayanışma içinde olursak adalet arayışının umuda dönüşmesini sağlayabiliriz. Onların yalnızlık hissini kaldırabilir ve yapabilecekleri umutlarını büyütebiliriz."
ÜLKENİN KANAYAN YARASI
Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Elif Turan ise, cezaevlerinin "ülkenin kanayan yarası" olduğunu belirtti. Bu yaranın ölümle sonuçlandığını söyleyen Turan, “Tutukluların hücrede yaşamını yitirdiğini gördük. Hücre, tecrit ve işkence yöntemidir" dedi. Tutuklular ve ailelerin kendilerine ulaştıklarını ve yaşanan hak ihlallerinden haberdar olduklarını aktaran Turan, "İhlallerin başında sağlık hakkına erişim ihlali geliyor. Sağlık hakkı yaşam hakkının bir parçası. Son 10 günde bunu çok net gördük. Sağlık hakkı ihlali yaşam hakkı ihlallerine sebebiyet vermekte. Eğer bir insan sağlığa erişemiyorsa, hastalık daha ileri bir seviyeye ulaşabiliyor ve ölümle sonuçlanıyor. Cezaevindeki tutuklular sadece özgürlük haklarından alıkonulmamıştır. Uluslararası belgeler, tutuklulara insanca yaklaşılmasının insan haklarının gereği olduğunu savunur. Bu anlamda tutuklular, hijyen, temiz su, doyurucu gıda ve sağlığa erişim hakkında yoksun bırakılmamalı. Aksi takdirde kötü muamele ve işkenceye dönüşüyor” şeklinde konuştu.
ATK'NİN TUTUMU
"Cezaevinde kalabilir" raporları veren ATK'nin yaklaşımının evrensel hekimlik değerlerine uymadığını kaydeden Turan, "Kocaeli Adli Tıp Anabilim dalının cezaevinde ağır hasta tutsak olan Aysel Tuğluk için ‘cezaevinde kalamaz’ raporu verdi. Ancak ATK tam tersi bir görüş beyan etti. Tuğluk'un demans belirtilerinin olduğu belirtildi raporda. Demans hastalığı bilişsel fonksiyonlarını etkilediği için kişinin günlük aktivitelerini de yapamayacak duruma gelmesi demektir. Çünkü hafıza kaybı, kişilik değişikliği, kafa karışıklığı olabiliyor. Zihinsel fonksiyonlar azaldığı için günlük aktivitelerini yapamaz duruma gelebilir. Bunun için de kişinin güçlü bir destek mekanizması alması gerekiyor. Yani aile ve çevresinden destek alması gerekiyor. Son zamanlardaki raporlara baktığımızda ATK’nin evrensel hekimlik değerleri çerçevesinde hareket etmediğini söyleyebiliriz" diye konuştu. Turan, hasta tutukluların dışarıdaki hastanelerde tedavisinin sağlanması ve bu noktada demokratik kitle örgütlerinin sorumluluk almasını istedi.
MA / Ergin Çağlar