İSTANBUL - Meclis’te görüşülen yasa teklifinin Malpraktis davalarında yaşanan olumsuzluklara çare olmayacağını dile getiren İstanbul Tabip Odası’ndan Rukiye Eker Ömeroğlu, tıbbi kötü uygulamaya yol açan etkenlere karşı çalışma yürütülmesini önerdi.
İstanbul Tabip Odası, tıbbi kötü uygulama (malpraktis) davalarında yaşanan sorunlara ilişkin Cağaloğlu'nda bulunan binalarında basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısının yapıldığı salona, “Malpraktis davalarında yıkıma uğratan tazminatlar kabul edilemez” pankartı asıldı. Toplantıya İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Osman Küçükosmanoğlu, İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyeleri Rukiye Eker Ömeroğlu ve Güray Kılıç katıldı.
KIŞKIRTILMIŞ SAĞLIK HİZMETİ
Sağlıkta dönüşüm programının kışkırtılmış sağlık hizmeti nedeniyle hasta yükünün artması nedeniyle malpraktis davalarında da artışa neden olduğunun altını çizen İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Rukiye Eker Ömeroğlu, “Adli soruşturmaların yanı sıra, tazminat davalarında da belirgin artış meydana gelmiş olup, kabul edilmesi mümkün olamayacak düzeyde, zorunlu mesleki sorumluluk sigortasının karşılayabildiği miktarın çok ötesinde tazminat miktarları talep edilmektedir” dedi.
4 MİLYON TAZMİNAT
Bu davaların çarpıcı bir örneğinin Tuncay Yılmazer davası olduğuna dikkat çeken Ömeroğlu, “Hakkında tıbbi kötü uygulama iddiası ile açılan davada inanılmayacak düzeyde tazminata hükmedildi. Geçen hafta da mahkeme tazminatı karşılamak amacıyla içinde ailesi ile barındığı tek evinin satılmasına karar verdi. 4 milyon 750 bin TL olan tazminatın mesleki sorumluluk sigortası tarafından ödenecek olan 600 bin TL’lik kısmı çıkarıldığında geriye kalan 4 milyon150 bin TL için Yılmazer’in maaşının 4’te birine ve sahip olduğu oturdukları tek eve haciz kondu. Bu karar ile şimdi artık küvöz içinde kolayca yapılabilen, ancak o yıllarda sadece tek merkezde olan ve yolda kaybedilebileceği endişesiyle hastasını bu muayeneye gönderemediği için hatalı bulunan hekimin sadece kendisi değil bütün ailesinin cezalandırılması söz konusudur” diye belirtti.
SORUMLU SAĞLUK BAKANLIĞI
Hekimler olarak “önce zarar verme” ilkesiyle yetiştirildiklerini söyleyen Ömeroğlu, “Hastalarımızı tedavi ederken onlara faydalı olmak amacımız, ama en ufak bir zarar vermemek kuralımızdır. Her adımımızı güncel bilimsel tıp uygulamaları kılavuzlarına göre atmak isteriz. Ancak bizzat Sağlık Bakanlığı’nın hastanelerde yarattığı koşullar hekimlerin iyi ve doğru hekimlik yapabilmelerini her geçen gün güçleştirmektedir. Çok uzun çalışma süreleri, her 5 dakikada bir hasta bakmak hekimin hastasının derdini anlayıp ona zarar vermeden yararlı olabilmesini adeta imkânsız kılmaktadır. İlaveten hekimlere destek olabilecek yardımcı personel eksikliği, kışkırtılmış taleplerle gelen hastaların şiddetinden hekimleri koruyamama ve şiddeti önleyecek yasaları çıkarmama, ‘Yanlış ve kötü tıbbi uygulama’ anlamına gelen ‘Malpraktis’e yol açan ortamdan birinci dereceden sorumlu olanın Sağlık Bakanlığı olduğunu göstermektedir” ifadelerini kullandı.
‘YASA TEKLİFİNİ KABUL ETMİYORUZ’
Meclis’te görüşülen kanun teklifinin çözüm üretmediğini aksine siyasi iktidarın keyfiliğine bıraktığını söyleyen Ömeroğlu, teklifle oluşturulmak istenen “Mesleki Sorumluluk Kurulu”na dikkat çekti. Ömeroğlu, “Siyasi otoritenin baskın ve belirleyici olduğu, hekimlerin ise azınlıkta olduğu bu Kurul kamu, özel tüm sağlık çalışanlarının kaderi hakkında karar verecek ve verdiği kararlardan dolayı da sorumlu tutulamayacaktır. Türkiye’nin mevcut politik ikliminde bunun ne anlama gelebileceğini kamuoyunun takdirine bırakıyor ve bu yasa teklifini kabul etmediğimizi beyan ediyoruz. Oluşturulacak bu Kurul’da alanın meslek örgütü temsilcilerinin yönetimin temsilcileri ile eşit biçimde yer almasını, cezalar ve anormal tazminatların yanı sıra esas olarak tıbbi kötü uygulamaya yol açan etkenler konusunda çalışmalar yapmasını öneriyoruz” şeklinde konuştu.
HALK SAĞLIĞI SORUNU
“Hekimin aylık kazancının yüzlerce misli tazminat rakamlarını ödemek için bir ömrü geçebilecek süre gerekiyorsa, bundan sonra hiçbir hekimin tıbbi kötü uygulama doğuracak koşullarda, ciddi müdahaleler gerektiren tıp branşlarını özellikle de cerrahi bilimlerini seçmesi ve böyle bir ülkede çalışmak istemesi beklenmemelidir” diyen Ömeroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Korkarız ki çok ta uzun olmayan bir süre sonra artık ülkede kalp cerrahı, beyin cerrahı gibi branşlarda hekim bulunamayacaktır. Ayrıca hekimler malpraktis korkusu ile defansif tıpa yönelecek ve riskli hastalara bakmaktan kaçınabileceklerdir. Sorun sadece hekimlerin sorunu değil, bir halk sağlığı sorunudur.”