DİYARBAKIR - “Pandemi ve Çoklu Krizler” panelinde konuşan Ekonomi-Politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, krizlerin artık çoklu yaşandığını belirterek, “Önümüze konulup dayatılan iki sistemin dışında, üçüncü yolun oluşturulması gerekli ve zorun” dedi. .
Amed Sağlık Platformu “Pandemi ve Çoklu Krizler” konulu panel düzenledi. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Diyarbakır 1 No’lu Şube’de gerçekleşen panele, yazar Menderes Tutuş, Ekonomi-Politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş ile yazar Figen Aras konuşmacı olarak katıldı.
Panelin açılış konuşmasını Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Elif Turan yaptı.
‘ÇOKLU KRİZ YAŞANIYOR’
Panelde, Ekonomi-Politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, “Çoklu krizler karşısında emekçilerin demokratik ekonomi programı” başlıklı bir konuşma yaptı. Her alanda çoklu krizlerin yaşandığına dikkat çeken Durmuş, “Yaşananlar, hem kapitalist sistemlerin hem de Ulus devletlerin hangi tür açmazlara girdiklerini ve dünyayı hangi tür felaketlere doğru götürdüklerini gösteriyor. Bunun yanında ciddi iktisadi kriz yaşanıyor. İşsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlikler, döviz krizi, gıda krizi ve ekolojik krizin üzerine sosyal ve siyasal krizleri de eklemek lazım. Egemenlerin yönetememe krizi söz konusu. En liberalinden en otoriter, faşizan isimlere kadar yönetememe kriziyle karşı karşıyalar” dedi.
‘ÜÇÜNCÜ YOL GEREKLİ’
Ulus devletlerin büyük salgınlarda, krizlerde dahi toplumun ihtiyaçlarına sırt çevirdiğini ifade eden Durmuş, aşırı merkeziyetçi ve otoriter yönetimlerin yanı sıra liberal temsiliyetlerin de salgını yönetemediğini söyledi. Kapitalizmin içine girdiği çoklu krizden çıkamadığına vurgu yapan Durmuş, “Türkiye çoklu krizi daha ağır şekilde yaşıyor. İktidar bloğu bu sorunları çözmek yerine çok daha derinleştiriyor. Ana akım muhalefet partileri ise emek ve doğadan yana hakiki çözümlerle asla halkın karşısına çıkamıyor. Önümüze konulup dayatılan iki sistemin dışında üçüncü yolun oluşturulması gerekli ve zorunlu. Bu programa ‘iktisadi anlamda demokratik ekonomi programı’ adını veriyorum” diye belirtti.
ROJAVA ÖRNEĞİ
Durmuş, iktisadi anlamda demokratik ekonomi programı ile siyasal alanda parlamenter sistemin de ötesine geçen devrimci ve antikapitalist özün olduğunu belirterek, şunları söyledi, “Böyle bir modelde sosyal üretim örgütlenmesi tabanda başlar. Kaynak tahsisi katılımcı, öz yönetimci demokrasiyle yapılır. Herkes planlama sürecine aktif biçimde katılır. Bilimsel, akılcı temellere dayanır. Bu program sistemsel olarak Güney Amerika’nın bazı kısımlarında ve Rojava’da deneniyor” dedi.
“Kurucu süreç olarak salgınlar tarihi” başlıklı konuya dair konuşan bir diğer panelistlerden yazar Menderes Tutuş ise, şunları söyledi, “Tarih boyunca, yaşanan salgınlar, kendisinden sonra yeni süreç ve devrimci güçler ortaya çıkarmıştır. Kimin ezilen, kimin egemen olacağı ortaya çıkmıştır; ancak en umutsuz zamanlarda bile güçlü bir tarih vardır.” Tutuş, ayrıca mevcut iktidarın yakıcı sorunlar hakkında konuşan kişilerin düşüncelerini tamamen içeriksizleştirdiğini söyleyerek, “İktidar mağduriyet söylemini güçlendiriyor ve değersizleştirme duygusu veriyor. Kürt düşmanlığı neden var? Devrimci kapasiteye karşı düşmanlık var. Kürt düşmanlığı altında nasıl bir kurucu düşünce var. Her ırkçılığın bir temeli, tarihi vardır” ifadelerini kullandı.
‘ZİHNİYET DEVRİMİNE İHTİYAÇ VAR’
“Pandemide kadın kırım politikaları ve aşmanın yöntem bilim önermesi” başlığı altında konuşma yapan yazar Figen Aras, pandemiyle birlikte çoklu krizin deneyimlendiğini, kadın köleliğinin açığa çıktığını söyledi. Aras devamla şunları kaydetti: “Kadınlar pandemide sistemin yarattığı erkeklikle 24 saat yaşamanın işkencesini gördü. Sadece katliam, tecavüz, emek sömürüsü değil, kadının iradesine dönük saldırının daha da açığa çıktığını gördük. Erkek kendi köleliğini unutarak kadın üzerinde egemenliğini inşa ediyor. Pandemi elbette sorguladığımız dönem oldu ancak sistem de boş kalmadı. Hafızasını, tarihini unutan toplumlara, sistem kendi tarihini yükleyecektir. Zihniyet devrimine ihtiyacımız var. Hiçbir tarihsel olay ile devrim aynı anda başlamamıştır. Bunun tarihsel kökeni vardır. Umutsuz olunmamalı. Kadınların kendi varoluşunu tanımlama üzerinden bilimsel ve felsefik, etik anlamda tartışmalar yürütmeli.”
Panel, soru cevap bölümünün ardından sona erdi.