İSTANBUL - Ekonomik krizin aşılması için 3’üncü bir yola ihtiyaç olduğunu ifade eden Prof. Dr. İzzettin Önder, “Eğer iktidar seçime giderken yine bir savaş politikasına gidiyorsa bu yanlıştır. İnsan hayatı üzerinden seçim propagandası yapılamaz” dedi.
Ekonomik kriz toplumun her kesimini derinden etkilemeyi sürdürüyor. Zam, işsizlik, yüksek enflasyon dalga dala yayılırken iktidar, sürdürdüğü savaş politikasıyla yoksulluğu arttırıyor. Genel Merkezi Yönetim Bütçesinin ilk 5 ayda yüzde 60 sapma yaşaması ve yüzde 86’sına tekabül eden ek bütçeyi değerlendiren iktisatçı Prof. Dr. İzzettin Önder, bunun erken seçimin habercisi olduğunu söyledi.
ERKEN SEÇİM BÜTÇESİ
Ek bütçenin genel uygulama olarak yılsonunda yapıldığını hatırlatan Önder, teamüllerin aksine çok erken getirilmesini iki nedene bağlayarak, “Bunlardan birincisi hükümet daima harcamaları ve maaşları düşük tutabilmek için katsayıyı daha düşük tutar. Özellikle fiyatların artış döneminde AKP bunu politik sebeplerle yapmıştır. Yani kafasında erken seçim projesi vardır. 2022 yılı başından muhalefetin ya da halka erken seçim yapılacak imajı vermemek için bütçeyi şimdi getirdi. Bu kadar büyük bir bütçe olmasının nedeni sadece fiyat artışı değil, bu bir erken seçimin ek bütçesidir” dedi.
YENİ VERGİLER GETİRİLECEK
İktidarın erken seçim uğruna bütün hazineyi boşaltacağını vurgulayan Önder, “Bir maddenin fiyatı arttıkça vergisi de artıyor. Dolayısıyla kat sayısı da artar. Bu daha önce dolaylı vergilerde olurdu, bu vergiler daha çok düşük ve orta gelirli insanların üzerine yıkılan vergilerdir. Planlı bir projenin sonuçlarıdır. AKP seçimi kazanmak için bunu yapıyor fakat seçimi yapmak için yine yükü maalesef dar gelirli grupların sırtına atmaktadır. Bizim büyük vergilerimiz Katma Değer Vergisi (KDV) ve Özel Tüketim Vergisi’nden (ÖTV) gelir. Benzin ve alkollü içecekler vb. bunlar halka böyle yansır” diye belirtti.
GİZLİ VERGİDE ARTIŞ OLACAK
Ek bütçeyle birlikte gizli bir vergi artışı da olacağını ifade eden Önder, bu paranın dar gelirli ve emekli maaşıyla geçinen milyonlarca yurttaşın sırtına yük olarak bineceğini kaydetti. Önder, “Vergiler nominal değerler üzerinden alındığı için ve nominal değerlerle enflasyon yükseldiği için vergi oranında hiçbir değişiklik yapmadan, yeni vergi de getirmeden vergi dolaylı miktarı artar. Dolaylı vergide bunu orta ve dar gelirli gruplar, sabit gelirliler ve emekçiler öder. Dolayısıyla onların yükleri artmış olacaktır. Yani gelir dağılımı yeniden bozma süreci meydana gelecek. Oysa vergilerin burjuva sisteminde dahi bir fonksiyonu gelir dağılımı biraz daha düzeltmektir ama ek bütçe bunu tam tersi yönünde bir sonuca doğru götürecektir.”
KRİZE GÖTÜREN SÜREÇ
Türkiye'yi ekonomik krize sürükleyen kapitalist politikalara dikkati çeken Önder, şöyle devam etti: “2000 yılında finansal destek projesi olarak Büyük Ortadoğu projesi (BOP) devreye konuldu. Bunun içinde eşbaşkanlık görevi Türkiye’ye verildi. Bu projenin sonuçlarıyla birlikte Türkiye'ye biraz para, kaynak ve ürün girdi. Çünkü Uluslararası Para Fonu (IMF) Türkiye’ye güvence verdi. Dolayısıyla faizlerde ayarlamalar yaparak Türkiye'yi bir mal bolluğuna kavuşturdu. Türkiye siyasetçileri akli şekilde bunu kullanmadılar. Emperyalist güçler Türkiye’yi nasıl kullanırım mantığıyla yaklaştı. İşte bu Büyük Ortadoğu Projesinin de Türkiye’ye verdiği bir rüşvetti. Türkiye bu rüşveti alırken ‘terörle mücadele’ adı altında Irak ve Suriye’ye bataklığına sürüklenmiş oldu.”
SAVAŞIN MALİYETİNİ YOKSUL HALK ÖDÜYOR
Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına girmemesi gerektiğini sözlerine ekleyen Önder, devamla “Türkiye ‘terörle mücadele’ adı altında Ortadoğu savaşına sürüklendi. Ama ‘terör’ dediğiniz şey mekanik bir şey değil ve insan hesabıyla, insan canıyla değil, daha çok diyalogla halledilmesi gerekir. Önce bu sorun neden çıktı diye bir düşünülür, siyasi çözüm nasıl üretilir birlikte önce buna kafa yorulur. Çözümlemiş olsaydı belki başka bir formül konuşulurdu. Ama bu denenmeden doğrudan askeri müdahalelerle, Ortadoğu eşbaşkanlığı adı altında bu tür müdahaleler bana çok insani de gelmiyor. Siyasi çözümde değildir. Çünkü Türkiye 30-40 senedir savaşıyor. Bu savaşın bir maliyeti, yükü var. Bu maliyeti burjuvazi ödemiyor, Türkiye toplumu ve yoksul halk ödüyor” dedi.
KRİZ SADECE EKONOMİK DEĞİL
Suriye savaşının Türkiye’ye yansımasının sadece ekonomik olmadığını hatırlatan Önder, şunları dile getirdi: “Bugün Türkiye’ye kayıtlı 3 milyon mülteci var daha onların eğitimi, beslenmesi hiçbir plana programa bağlanmadan yeni bir savaş girişimi çok doğru gelmiyor. Avrupa’ya karşı mültecileri kalkan olarak kullanma, şantaj yapmak, sınırları açmakla tehdit etmek bu ülkenin insanı olarak yakıştırmıyorum. Suriye'de yeniden savaşa gitmek yerine Avrupa’yla müşterek ne yapacağız diye konuşulmalı. Bugün Türkiye'ye getirilenler belki mesut bir şekilde yaşıyor olabilir ama bu insanlar yurdundan, vatanından ayrılıyor. Orada onun ekini, toprağı, ailesi var. Aile, akraba parçalanmaları oluyor. Nasıl bir çiçek bir toprakta büyür, başka bir toprakta büyüyemez ise bu da böyle. O gelen insanlar, bu ülkede yüz yıl kalsalar da burada hep yabancı olarak kalacaklar. Bu bir travmadır.”
SAVAŞ VE EKONOMİ
Türkiye’nin yanlış politikaları, siyasetin güven vermemesi ve yanlış faiz ve döviz politikalarının kriz olarak yansıdığını ifade eden Önder, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sadece bir askeri sorun olarak görülmesi maalesef krizi derinleştiriyor. Örneğin, Kredi risk primi (CDS), Türkiye’de şu an 800’lere geldi ama normalde 100’ün altında olması lazım. Bunun nedeni Türkiye siyasetinin hem ekonomiye yönelik güven vermeyen politikalar hem de bu çatışmalara yönelik verdiği kararlardır. Avrupa veya dünya sermaye grupları Türkiye'ye ‘ben bu parayı versem geri alabilir miyim, bunun riski ne kadar?’ diye bakıyorlar. Eğer bir ülke savaşa doğru gidiyorsa, ekonomik sıkıntılar varsa ve borçları yüksek ise kimse borç vermek istemez veya çok yüksek faizle verirler. İktidarın yanlış politikaları ve gereksiz çatışmalar yüzünden hem insanlar ölüyor, hem ekonomi tahrip oluyor. Eğer iktidar seçime giderken yine bir savaş politikasına gidiyorsa bu yanlıştır. İnsan hayatı üzerinden seçim propagandası yapılamaz.”
RİSK ARTTIKÇA FAİZ ORANI ARTAR
“Riski arttıkça, faiz oran ve miktarı artar” diyen Önder, şunları söyledi: “Mantık şöyledir ki, eğer vergi toplarsanız, harcamalardan arta kalan kısmıyla faizi kapatmayı, hatta anaparayı da yok etmeye harcarsınız. Fakat Türkiye bir yandan vergi toplayamıyor, cari açığı büyük. Bu sene sonunda dışarıdan yaklaşık 220 milyar dolar para bulması lazım. Çünkü yaklaşık 40-45 milyar dolar cari açık verecek. Şu an 180 milyar dolar borcu var. 12 ay içinde yani bu ayın sonuna kadar bulması lazım. Birde risk var, hükümetlerin Türkiye’ye güvenmeme meselesi var. Bunun için siyasi önce tedbir almaya çalışacak fakat çaresiz kalınca despotik tedbirlere başvurabilir.”
‘BEYİN GÜCÜMÜZ DE GİDİYOR’
Türkiye’nin yavaş yavaş maddi sermayesini kaybettiğini hatırlatan Önder, şunları vurguladı: “Türkiye’de telefon, fotoğraf makinası sanayi teknolojisinin olduğu ürünleri yapan gençler artık beslenme sorunu yaşamaya başladı. Yetersiz beslenme beyin hücrelerini yok olmasına neden oluyor. Böyle giderse ilerde insanlar sadece iki ayaklı yürüyebilen, uyuyabilen, yorulan, acıkan organizmalara dönüşecek. Bir siyasetçi konuşurken onun yorumlayamayan bir beyin oluşturuyorlar. 10 sene sonra eğer nüfusumuz 90 milyon olacaksa, belki de beyin nüfusumuz ancak 10 milyon olacak. Geri kalanlar emre hazır, itaat, asker olacak. Bu da Türkiye’nin çok acı bir hikayesi. Bizim sadece tarlalarımız gitmiyor, beyin gücümüz de gidiyor.” Önder, ekonomik krizin aşılması için 3’üncü yola ihtiyaç olduğuna vurgu yaparak Marksist sol bir yönetime ihtiyaç olduğunu söyledi.
MA / Esra Solin Dal