Ekonomist Önder: Bu politikalarla krizden çıkmak mümkün değil

img
İSTANBUL - Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik krizin kronik hale dönüştüğünü ifade eden ekonomist İzzettin Önder, hükümetin yürüttüğü politikalarla krizden çıkmanın mümkün olmadığını vurguladı. 
 
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) Haziran ayı verilerine göre, Türkiye'de açlık sınırı 18 bin 978 TL, yoksulluk sınırı ise 61 bin 820 TL'ye yükseldi. Hükümet yetkilileri ise yükselen enflasyon karşısında eriyen 17 bin 2 TL'lik asgari ücret ile 10 bin TL olan emekli aylıklarına zam yapılmayacağı yönünde mesajlar veriyor. Ekonomik kriz nedeniyle yoksulluk derinleşirken, hükümet "kemer sıkma" politikalarıyla krizden çıkmayı umuyor. 
 
Ekonomist İzzettin Önder, krizin geldiği aşamada "kronik hale dönüştüğünü" ifade ederek, "Tablo maalesef olumsuz" dedi. Asgari ücrette zamma gidilmemesinin bu tablo ile doğrudan bağlantılı olduğunu dile getiren Önder, "Asgari ücreti neden yükseltilmedi? Asgari ücret yükseltildiği zaman evet emekçiler biraz rahatlayacak, fakat bundan yararlanan iş insanları asgari ücretin yükseltilen kısmını karlarından ödemeyip fiyatları yükselteceklerdir. Yani 'Asgari ücret enflasyonu yapar' lafı dolaylı yoldan düşünülmesi gereken bir olgudur. Çünkü asgari ücret yükseldiği zaman işletmenin maliyetleri yükselmiş gibi algılar patronlar veya şirketler. Dolayısıyla firmaların kendi fiyatlarını yükseltmesi arz yanlı ve arz yönlü bir enflasyon olarak karşımıza çıkar. Bu nedenle enflasyon olduğu sürece asgari ücreti yükseltmeyeceklerdir" ifadelerini kullandı. 
 
'TÜRK EKONOMİSİ VERİMSİZ BİR EKONOMİ'
 
Türkiye'nin borç batağının içerisinde olduğunu ve söz konusu borçlanmanın ise kendi içerisinde birçok sebebi olduğuna dikkati çeken Önder, "Türk ekonomisi verimsiz bir ekonomi ve Türkiye çok ağır borç ödüyor. Türkiye'nin cari açığı daima yüksektir ve yükselmeye de devam ediyor, ki ithalatımız ihracatımızı fersah fersah aşıyor. Dolayısıyla böylesi bir cari açık sorunumuz var. Evet, AKP ciddi işler yapmadı, ama bu sadece AKP'nin hatası da değil. 2000 Programı Türkiye'yi sanayisizleştirme programıdır, ama bu gerilik geçmiş dönemlerden süregelen bir kronik hastalıktır. Ama burjuvazi bir iktidar bunu yapamaz, çünkü ilk önce sermayeye bakar. Sermaye ise kaynak aktarmaya bakar ve kaynak aktarıldıkça verimliliğe falan bakmaz. Çünkü sermayeyi halk için değil, kendisini büyütmek için ister. Ki hükümet durmadan vergi avantajı sağlıyor, zaten niye verimliliğini arttırsın ki. Politikanın tersliği de buradan geliyor. Bu bir ekonomi politikası değil, burjuvazinin, sermayenin devleti sömürme politikasıdır. Bu sömürü o kadar acıdır ki sermaye verimsizliğinden yiyerek büyürken ne istihdam yaratabiliyor ne de ekonomiyi büyütebiliyor" diye konuştu. 
 
 
 
 
İÇTE VE DIŞTA SÖMÜRÜ!
 
Türkiye'nin geçmişten bu yana sömürülen ülke konumunda olduğunu ve bu sömürünün içteki faturasının ise bugün emekçi kesimlere kesildiğine işaret eden Önder, "Biz sömürülen alandayız ve sömürülürken biz de içte emekçileri, emeklileri sömürüyoruz. O yüzden halk böyle perişan bir halde. Yine aynı şekilde madenlerimizi, doğamızı sömürüyoruz. Bugün Türkiye'de 100'ün üzerinde yabancı şirketlere maden arama izni verilmesinin bir anlamı var mı? Bunların hepsi birer sömürüdür. Bu; yap, işlet, devret kamu özel ortaklığı meselesi çok ciddi bir sömürü aracıdır aslında. Bu proje insanlara hoş geldi, ama asıl devletin işine geldi bu. Hatırlarsanız Cumhurbaşkanı buna dair, 'Bütçeden bir kuruş bile çıkmıyor' der ve bununla övünürdü. Evet, bunda bir yalan yoktu, ama işler bittikten sonra faturayı koyarlar önünüze. 'Bakın para bu, ama bunun bu kadar da faizi var' derler. Biz şuan onu ödüyoruz. Alt yapı, üst yapı lazım değil mi, evet, lazım; ama harcaması bütçenize göre uygun şekilde yapılır.  Bu üst yapı, alt yapı fabrika değil ki, geri dönüşü çok çabuk olamaz ki bunlar birer hizmettir.  Bunlar kalkınma için gereklidir de ama kalkınma hızına uyumlu yapılması lazım" şeklinde konuştu. 
 
'TÜRKİYE ZENGİNLİK ÜRETEMİYOR'
 
Mevcut ekonomik krizin derinleşmesinden dolayı iktidarın bugün savaş siyaseti ve beka söylemi üzerinden kendisini ayakta tutmaya çalıştığına dikkati çeken Önder, "Her iktidar bir düşman ve olay gösterir ve olay etrafında projesini gerçekleştirir. Bütün mesele gösterdiği olay veya düşmanın halkla bütünleşmesidir. Yani eğer halkla bütünleşemezse iktidarın ortaya attığı olay etkisiz olur ve iktidar çöker. Ama eğer halklar arasındaki bu zıtlaşma sürdürülürse bu yanlış bir şeydir. Örneğin halkın iradesine kayyım atanması yanlıştır. Bakın İsviçre 3 dil kullanıyor, ama dünyanın en zengin ülkelerinin başında gelir. Çünkü kimsenin öyle bir derdi yok. ABD’ye baktığımızda eyaletlerden oluşmuş vaziyette. Hepsinin ayrı bayrağı var, ama kimse ayrılmıyor. Çünkü zenginliğe gider herkes. Türkiye’nin temel sorunu kaynak, zenginlik üretememesidir. Zenginlik ürettiği zaman aslında bu sorunlar çözülebilir" diye belirtti.  
 
‘SİYASETİN YOZLAŞMASI HALKTA BİLİNÇLE OLANAĞI SAĞLAMALI’
 
Kısa vadede bir iyileşmenin söz konusu olamayacağının altını çizen Önder, muhalif kanattan yükselen erken seçim çağrılarına değindi. Önder, "Seçim AKP'nin emrinde, o yüzden AKP kendisini güçlü görmezse biraz zor. Güçlü gördüğünde o da isteyebilir. Çünkü şuanda zayıflamış durumda seçimle yine güç kazanmak isteyebilir. Ama şuan ki tabloda emekçiler başta olmak üzere dar gelirli halkın genel refah düzeyinin kısa sürede düzelmesi çok fazla mümkün değil. Örneğin devletin şuan sermayeden kazanç üzerinden belirli miktarda vergi alması gerekirken almamayı tercih ediyor. Yine kamuda çok büyük bir israf var. İsraf boyutunun mutlaka önlenmesi lazım. Ama bunlar siyasilerin değil, kanunla çözülebilecek şeyler. Nasıl işçi ve emekçilere ücretlerinin azaltılması bir anlamda onlara yeni bir eylem ve bilinçlenme imkanı sağlıyorsa siyasetin böyle yozlaşması da umuyorum halkımıza bir bilinçlenme olanağı sağlasın."
 
MA / İbrahim Irmak