İZMİR- Gereken desteği almayan çiftçinin zarar ettiğini ve toprağını terk etmek zorunda kaldığını söyleyen ÇİFTÇİ-SEN Genel Başkanı Ali Bülent Erdem, “Çiftçiye verilmesi gereken destekler değişik kredi biçimleriyle şirketlere veriliyor” dedi.
İklim krizinin olumsuz etkileri, üretim maliyetlerinin artması ve yüksek enflasyon çiftçinin, ürettiğinden kazanamamasına, üretimden uzaklaşmasına neden oluyor. Bunun yanı sıra üretilen tarım politikaları da her geçen gün çiftçiyi zor duruma düşürüyor. Çiftçiler Sendikası (ÇİFTÇİ-SEN)’in 2024 yılı raporuna göre iktidarın neoliberal politikaları başta olmak üzere, artan enflasyon ve ekosistemdeki değişikliler üretimi durdurma noktasına getirdi. Rapora göre iktidarın 2024 yılında tarımsal bütçeye 412 milyar TL ayırması gerekirken 91,5 milyar TL ayırdı. Tarımsal üretime verilen desteğin yetersiz olduğu belirtilen raporda, AKP iktidarının çiftçiye destek olması gerekirken ithalat şirketlerine destekler verdiği ifade edildi. Rapora göre neoliberal tarım politikaları sonucu tarımda istihdamın azaldığı görülürken çiftçilerin banklara olan borçları ise 147 kat arttı.
ÇİFTÇİ-SEN Genel Başkanı Ali Bülent Erdem, 2024 yılında zarar eden çiftçiler ve düşen tarımsal üretime ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 2024'te çiftçiye verilen tarımsal desteğin yetersiz olduğunu aktaran Erdem, çiftçilerin yeterli üretim yapması için gereken desteğin verilmediğini söyledi. Türkiye’de kabul edilen endüstriyel üretim tarzının girdi maliyetlerinin fazla olduğunu belirten Erdem, “Girdi maliyetlerinin fazla olması nedeniyle çiftçilerin kazanabilmeleri mümkün değil. Çiftçiye verilmesi gereken destekler değişik kredi biçimleriyle şirketlere veriliyor. Çiftçiler desteklerden mahrum bırakılıyor. Bakanlık ‘tarıma destek’ adı altında çiftçinin nerede ve ne ekeceğine karar veriyor. Çiftçi kayıt sistemine ‘nohut ekeceğim’ diyor. Ancak bakanlık ‘hayır, burada nohut ekemezsin, eğer oraya nohut ekersen desteklerden faydalanamazsın’ diyor. Şirketlerin istediği şekilde üretim yapılmaya başlandı, planlama da buna göre yapılıyor. Bakanlık bu yolla endüstriyel tarımın yoğun olduğu bölgelerde küçük çiftçinin tarım yapmasını istemiyor ve engelliyor. Bu bizim yerel tatlarımızın ve ürün desenimizin ortadan kalkmasına neden oluyor. Küresel olarak herkesin aynı tadı aldığı ürünlere yönlendiriliyoruz” ifadelerini kullandı.
TEKELLER DIŞARIDAN ÜRÜN POMPALIYOR
Türkiye’nin birçok tarımsal ürünü ithal ettiğini anımsatan Erdem, buğdayın anavatanı olan Anadolu'nun dışarıdan buğday ithal ettiğine dikkati çekti. Ürünlerin hasat döneminde dışarıdan ihraç edilen ürünlerle fiyatlarının baskıladığına işaret eden Erdem şu şekilde devam etti: “Biz dünya ticaret örgütünü kabul ettiğimiz andan itibaren ürün fiyatlarının uluslararası mecrada belirlenmesini kabul ediyoruz. Uluslararası tekeller belirledikleri fiyatlarla ülkeye ürün pompalıyorlar. Bu durumda çiftçi kazanamıyor ve toprağını bırakmak zorunda kalıyor. Çiftçiler topraklarını kiraya veriyor ve dolayısıyla üretimden kopuyor. Bizde kırla kent arasında her zaman bir bağlantı vardı. Kırda üretilen bir ürünü kentteki biri görebiliyordu. Ama artık öyle bir hal aldı ki Amerika Kıtası’nda bize soya, mercimek veya benzeri ürünler geliyor. Ancak biz bu ürünlerin nasıl üretildiğini, ne koşullarda buraya getirildiğini bilmiyoruz veya bu ürünlerin sağlığa uygunluğu konusunda bilgimiz yok. Dolayısıyla hakkında hiçbir şekilde bilgi sahibi olmadığımız ürünleri tüketiyoruz.”
‘GERİ GÖNDERMELER ÜRETİCİYE ZARAR VERİYOR’
İhraç edilen ürünlerde çok fazla kimyasal madde olduğunu ve dolayısıyla bu ürünlerin geri döndürüldüğünü anımsatan Erdem, endüstriyel tarımın kimyasal madde kullanımını arttırdığını ifade etti. Erdem, “Üstelik tarım arazilerinde enerji santralleri kuruluyor. Örneğin Alaşehir Ovası’nda ve Aydın coğrafyasında jeotermal enerji santralleri (JES) var. Bu JES’ler havadaki nemi artırıyor. Çiftçi ürünlerini kurutmakta zorluk çekiyor ve dolayısıyla bu ürünleri kurutmak için kimyasal maddeler kullanıyorlar. Bu ürünler dışarıya gönderildiği zaman her ülkenin kalite standartları değişik olduğu için bizim ürünlerimiz çoğunlukla geri geliyor. Bu ürünlerin geri döndürülmemesi için endüstriyel üretim tarzından vazgeçilmesi gerekiyor. Haliyle bu geri göndermeler üreticiye zarar veriyor” dedi.
HAYVANCILIK DA KRİZDE
Hayvancılığın da ciddi krizler içerisinde olduğunu söyleyen Erdem, hayvancılıkla uğraşan insanların topraklarını terk ettiğinin altını çizdi. Türkiye’de otlakların ve meraların talan edildiğini dile getiren Erdem, “Hayvancılıkla uğraşanlar zarar ediyor. Şirketler hayvancılıkta üretime girmiş durumda ve çok büyük alanları alıyorlar. Bu şirketler büyük destekler alarak kendi hayvanlarını besliyorlar ve kendi ürünlerini üretiyorlar. Küçük çiftçiler bu gelişmelerden dolayı hayvancılığı bırakıyorlar. Hayvan sayımız giderek azalıyor ve bundan dolayı hayvan ve et ithalatı arttı. Hayvancılıkla uğraşanlar kendi yerel ırklarıyla üretim yapamıyorlar, dışarıdan gelen hastalıklı hayvanlarla üretim yapıyorlar” diye konuştu.