İSTANBUL - Fiyat artışları karşısında eriyen gelirler, halkı kara kara düşündürüyor. Saray’ın ekonomiye dair “Dünya birincisiyiz” söylemlerine, geçim derdindeki yurttaşlar, “Yaşamımız yoklukla mücadele sınavına dönüştü” yanıtı verdi.
Türkiye ekonomisinin içerisinde bulunduğu hal, ülkenin yöneticileri için farklı, sokaktaki yurttaşlar için ise farklı bir tabloya sahip. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ekonomi ve işsizliğe ilişkin geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, “Türkiye, ilk çeyrekte kendi durumumuza göre baktığımızda dünyada bir numara” ifadelerini kullandı. Ancak uzmanlara göre, koronavirüs salgınıyla birlikte ekonomideki kriz daha da derinleşti. Ülke yöneticilerinin ekonomiye dair çizdikleri pembe tabloların, krizle paralel olarak her güne yeni zamlarla uyanan halkta karşılığı yok.
Açık-örtük zamlar karşısında gelirleri adeta eriyen İstanbul’daki yurttaşlar, hayat pahalılığı nedeniyle nefes alamaz duruma geldi. İşçisinden esnafına, memurundan emeklisine ve işsizine kent sakinlerinin çoğu ay sonunu getirememekten dertli. İşsizlik, enflasyon ve artan yoksullukla yaşamlarının yokluk sınavına dönüştüğünü ifade eden kent sakinleri, alışverişlerini artık doyumluk değil, tadımlık yapmak durumunda kaldıklarını dile getirdi.
YOKLUKLA MÜCADELE
20 yıldır simit ve poğaça satarak geçimini sağlayan Nazım Demir (50), Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik tabloyu, “Çok kötü” olarak tarif ediyor. Salgın ile birlikte ekonomik krizin daha da derinleştiğine dile getiren Demir, yaşamlarının bir nevi “yoklukla mücadele sınavı"na dönüştüğünü ifade etti. Ekonomik krizin yaşamındaki yansımalarını sorduğumuz Demir, “Bizim için değişen bir şey olmuyor. Zaten hep yokluklarla yaşadık. Çoğu zaman istediğimiz şeyleri alamadık ama neticede yaşamaya devam ediyoruz. İstediğimiz ölçüde ve standartta değil tabi” yanıtını verdi.
HEP YOKLUK HEP ÖZLEM
Doğalgazından elektriğine, suyuna fahiş faturalarla karşılaştıklarını dile getiren Demir, alınan vergilerle faturaların daha da şişmesinden şikayetçi. Demir, toplumun yüzde 20 ile 30’unun dışında kalan kesiminin istedikleri hayatı yaşayamadığını, istediklerini satın alamadığını söyleyerek, “Gerisi hep yokluklarda, hep özlemlerde. Bir şey alamadığın zaman ona hep hasret kalırsın. Giyemezsin, yiyemezsin. Manavın önünden geçiyorsun canın çeker ama alamazsın. Bütün bunlar hep sıkıntı. Kimisi evlatlarını özel okullarda okutuyor. E bizimki de evlat değil mi. Bugüne kadar var olan tüm hükümetler aynıdır. Bu bir sistem meselesidir. Bir Rizeli olarak konuşuyorum. Bütün siyasetçiler aynı ırkçı kafadalar. Yüzde 20’lik bir kesim yaşıyor, geri kalan bizlere de bölge milliyetçiliği yaptırıyorlar ya da ülke milliyetçiliği yaptırıyorlar. Bizi böyle ite kaka birbirimize düşürüyorlar. Sonra bakıyorsunuz ki onlar villa almış, yalı almış” diye konuştu.
ELDE BİRŞEY KALMIYOR
Hacı Uzun isimli yurttaş ise, kentin en kalabalık yerlerinden olan Beşiktaş Meydanı’nda bulunan bir lokantada şef garson. Normalleşme ile birlikte işyerinin tekrar açmalarına rağmen işlerin durgun olduğunu anlatan Uzun, ekonomik krizin salgınla birlikte daha da derinleştiğini, bunun yansımalarını yaşamlarında hissettiklerini ifade etti. Uzun, “Evde bir kişi çalışırsa ay başını getirmen mümkün değil. Biz üç kişi çalışıyoruz ay sonuna ancak getirebiliyoruz. Doğalgaz, elektrik, kira, yiyecek, giyecek derken elde bir şey kalmıyor zaten. Birçok şeyden kısarak yaşamak zorundayız” ifadelerini kullandı.
‘3 KİŞİ ÇALIŞIYORUZ YETMİYOR’
Engelli bir yurttaş olan Turgay Küm (60) da 45 yıldır seyyar satıcılık yaparak yaşamını idame ettirme çabasında. SSK’dan emekli olmasına rağmen maaşı yetmediği için çalışmak zorunda olduğunu belirten Küm, kira ve faturalar ile birlikte aylık giderlerinin 4 bin TL’yi geçtiğini dile getirdi. Kendisinin yanı sıra iki çocuğunun da çalıştığını, buna rağmen ekonomik sıkıntılar yaşadıklarını ve birçok gıda ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını dile getiren Küm, “Ne kadar gelir varsa o kadar gider var. Kimin elinde para birikmiş. İnsanları üniversiteyi bitiriyorlar ama işsiz kalıyorlar. Gidişat iyi değil” sözleriyle dert yandı.
TOPLUM MUTSUZ
Salgınla birlikte derinleşen kriz neticesinde ürünlerde iki kat fiyat artışları yaşanmasına isyan eden memur emeklisi Filiz Bulut (50) da emeklilik maaşıyla geçinememekten dert yanıyor. Bulut, yaşadığı geçim zorluğunu şu sözlerle dile getirdi: “Ben 150 TL’den fazla elektrik faturası ödememiştim ama 200 TL geldi. Doğalgaz faturam 300’ü hiç görmemişti, 330 TL geldi. Pazara çıktığımda ihtiyaçlarımı karşılayamıyorum. Karşılayamadığım gibi benden daha düşük gelirli insanları düşünüp üzülerek eve geliyorum. Ben en azından birkaç parça bir şey alabiliyorum ama hiçbir şey alamayanlar var. Çok mutlu olan küçük bir kesim var ama toplumun büyük bölümü mutsuz. Bütün aile kavgaları, geçimsizliklerin bir nedeni de yokluktan kaynaklanıyor. Herkes maddi ve manevi çok zor bir durumda.”
DOYUMLUK DEĞİL TADIMLIK
Soy ismini vermek istemeyen memur emeklisi Necibe adındaki yurttaş da, tıpkı onun gibi geçinememekten şikayetçi. Kiraların alıp başını giderken, karınlarını zar zor doyurabildiklerini söyleyen yurttaş, “Pazara gidiyorsun kilosu 20 liradan aşağı meyve yok. Tadımlık alıyorsun sadece, doyumluk yok. Pazara da gidemiyoruz zaten. Marketten tane hesabı alabiliyoruz, öyle daha avantajlı oluyor. Koronadan önce çekirdeğimiz vardı, çitliyorduk. 2,5 TL’ye aldığım çekirdek şu anda 7 lira. 1 liraya aldığım makarna ikiye katlandı. Ben 30 yıl çalışıp tazminatla birlikte ancak borçlarımı kapatabildim. Kendime bir ev bile alamadım. Arkadaşla beraber gezmeye çıktık ama bir çay bile içmedik. Ekmeğimizi aldık gidiyoruz. Sosyal hayatımız bu kadar” diye konuştu.
MA / İdris Sayılgan - Naci Kaya