ANKARA - Amed ve Mêrdîn sınırında meydana gelen yangını “felaket” olarak nitelendiren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Bir DEDAŞ belası var. DEDAŞ bölgede Dehaq olarak anılıyor" diye belirtti.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin Meclis grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.
Konuşmasında Amed ve Mêrdîn sınırında meydana gelen yangına değinerek başlayan Bakırhan, yangını “büyük bir felaket” olarak tanımladı. 15 kişinin yaşamının yitirdiğini, binlerce hayvan ve canlının öldüğünü hatırlatan Bakırhan, “Bir DEDAŞ belası var, aslında bu defalarca dile getirildi. DEDAŞ bölgede Dehaq olarak anılıyor. Kimse DEDAŞ demiyor, herkes Dehaq diyor. Bölge halkının aşına, işine, ekmeğine el koyuyor. Bu felaketin baş sorumlusu DEDAŞ’tır. Emin olun gittiğimizde şaşırdık. Elektrik faturasını ödeyemeyen çiftçiye, köylüye anında icra gönderen, malına tarlada el koyan DEDAŞ, 50 yıllık odun direklerle hizmet üretiyor. 50 yıldır özellikle Kürt illerinde alt yapı için tek bir yatırım, tek bir harcama yapmamıştır. Sürekli artı değerini alarak daha fazla karına kar katmaya çalışmıştır” diye belirtti.
'KAYYIM İLE AYNI'
Hizmet etmeyen DEDAŞ’ın Kurdistan halkının başına bela olduğunu vurgulayan Bakırhan, “DEDAŞ ile bölgeye atanan kayyımların zihniyeti aynıdır. Bölgeyi ekonomik ve siyasi olarak sömürge olarak gördükleri için aynı anlayışla yaklaşıyorlar. Rantını elde et ama hizmet üretme. Rantını elde et ama işte orada yangına, felakete sebebiyet verecek altyapıyı düzenleme gibi bu ikili hukuk maalesef sadece iktidar tarafından bölge halkına uygulanılmıyor, oradan ihale alan şirketler de iktidarın bölgeye yaklaşımına benzer bir yaklaşım ortaya koyuyor. Köylere gittiğimizde insanlar feryadı figan ediyordu. Oksijen tüpüne bağlı yüzlerce bölgede insan var. Bu raporlarla da tespit edildi. Bir anda oksijen tüpüne bağlı olduğu yerde elektrikler kesiliyor. Bazen saatlerce, günlerce elektrik gelmiyor. Bu zulüm değil de nedir? DEDAŞ zulmü dediğimiz zaman birileri DEDAŞ’a arka çıkıyor. Bunu da anlamıyorum” ifadelerini kullandı.
‘DEDAŞ’I AKLAMAYA ÇALIŞIYORLAR’
AKP’ye yakın medyanın yangını ilk andan itibaren “anız yakması” olarak duyurduğunu anımsatan Bakırhan, Amed Mühendisler Odası’nın inceleme sonrası yangının anızdan kaynaklanmadığının ortaya konulduğunu söyledi. Diyarbakır Başsavcılığı’nın hazırladığı ön inceleme raporuna da dikkati çeken Bakırhan, savcılığın da yangının elektrik tellerinden kaynaklandığını belirttiğini hatırlattı. Bakırhan, “Mardin Tabip Odası yangından sonra bölgede incelemelerde bulundu. Mardin’de yanık tedavi ünitesi yok. Yani bir büyükşehirde 21’nci yüzyılda yanık tedavi edilemiyor. Yangınların sık sık çıktığı bir il, bir büyükşehir. Bir biçimde bölge her anlamda bilerek ve isteyerek büyük bir yaptırım altındadır” ifadelerini kullandı.
Bakırhan, devamında ise şunları belirtti: “Anız yangını diyenlere şunu söylemek istiyorum; burada tarım ve çiftçilikle uğraşan insanlarımız da var. Değerli arkadaşlar tarlanın biri biçilmiş birisinde ekinler yerinde duruyor, birisinde ekinler daha işlenmemiş. Nasıl ekinler yerde dururken komşusu anızını yakacak? Böyle bir şeye şahit oldunuz mu? Bizim bildiğimiz bütün ürünler biçilir ürün ortadan kaldırılır daha sonra köylüler anızını yakar. Böyle bir durum yok. Mesele Kürt olunca DEDAŞ’ı korumak ve kollamak için anız yangını diyorlar. Köylüleri suçlu göstermeye çalışıyorlar. Nasıl bugüne kadar işlemiş oldukları günah ve suçların faturasını mağdur olanlara kestilerse şimdi bu katliamda da yine DEDAŞ’ı aklamaya çalışıyorlar. İlk andan itibaren başta Mardin Büyükşehir Belediyemiz, Amed Büyükşehir Belediyemiz, Van Büyükşehir Belediyemiz ve il ilçe belediyelerimiz yangın yerindeydi, araçlarıyla gereçleriyle. Kayyımların satmadığı, diğer kurumlara peşkeş çekmediği araç parkında kalan araçların tamamını bölgeye yığdılar ve bölgede bu felaketin, bu yangının durması için ellerinden geleni yaptılar.”
‘GECE GÖRÜŞLÜ HELİKOPTERLER NEREDE?’
Ağıtlar Kürtçe olunca birileri maalesef bu sesi duymuyor. Hatta zil takıp oynayanları gördük. İnsanlıktan nasibini almayanları gördük. Yanan Kürdün evi olunca helikopterle müdahale etmemek için bu ülkeyi yönetenlerin gözlerini kulaklarını kapattıklarına bu yangında şahit olduk. 2022 yılında yine Türkiye’nin birçok yerinde yangınlar çıktığında hükümet, 10 tane gece görüşlü helikopter aldıklarının müjdesini vermişlerdi. Ama bu 10 tane gece görüşlü helikopter Kürt illerinde yok bölgede yok. Bölgedeki orman yangınlarında yok. Bölgedeki tarla yangınlarında yok. Onlar başka yerlerde hizmet veriyorlar. Yanan Kürt’tür çünkü. Ama bölgede başka bir şey var. Başınızı kaldırdığımızda 3-5 kişi bir araya geldiğinde İHA’lar, SİHA’lar, F16’lar oluyor. Yani zulüm etmek için havada bütün araçları kullanıyorlar yok etmek için bütün havadaki envai çeşit araç faaliyette gökyüzündedir yangın çıktığında ise yangını söndürecek helikopter yok.
‘ÜLKENİN CUMHURBAŞKANI İZLİYOR’
Yangın bölgesinin ‘afet bölgesi’ ilan edilmesi zorunluluktur. Değerli arkadaşlar böylesine bir felaket yaşanırken, partili cumhurbaşkanı bu felakete ilişkin tek bir laf söylemedi. Bu ülkenin 15 yurttaşı canlarını yitirdi, onlarcası hastanelerde yoğun bakımda yaşıyor, dünya kadar insanların malı ürünü, yanmış, yok olmuş, ciddi bir felaket var. Oradan çıkan yangınların dumanları neredeyse Urfa’dan Antep’ten örülüyor ama bu ülkeyi yöneten cumhurbaşkanı bu meselede sessiz kalmıştır, izlemiştir. Birçok siyasi partinin aynı zamanda liderleri ve merkezleri de sessiz kalmışlardır. Evet bilerek ve isteyerek. Yanan Kürt olduğu için yanan bölgedeki tahıl olduğu için. İnsana düşmanlık yapıyorsunuz ama ürüne düşmanlık yapmayın. Biraz vicdan. Kimse bu saatten sonra ‘gittik yerinde inceledik’ demesin. Kardeşlik edebiyatı yapmasın. Zaten nasıl kardeş olduğumuzu yaşadıklarımızdan hepimiz çok iyi biliyoruz. En son kardeşlik Mardin ve Amed’deki çıkan yangınlarda bence ortadan kalkmıştır.
‘DEVLET YOK, BİZ VARIZ’
Bizler bu ayrımcılığa düşmanlığa ve ırkçılığa karşı belediyelerimizle birlikte Türkiye’deki halklarla ve ezilenlerle birlikte ortak mücadeleyi yükselteceğiz. Devlet orada yok, biz varız o yaraları sarmak için. Türkiye halklarıyla dayanışarak en kısa sürede yaşanan acılara merhem olacağız. Halkımız emin olsun yaralarını sarma konusunda 7/24 aktif bir çalışma içerisinde olacağız. Zaten birçok yerde dayanışma amaçlı, katkı sunmak isteyen insanlarımız harekete geçtiler bile.
‘SORUMLU AKP-MHP’
Bakın bize uygulanana bu zulümden dolayı Türkiye bir sefalet, yoksulluk içerisindedir. Yaşadığımız bu sefaletin tek bir sorumlusu vardır. AKP-MHP iktidarıdır. 22 yıldır hiç bıkmadan, usanmadan ve hiç utanmadan her gün ‘ekonomi düzelecek’ diyorlar. Şimdi yine açıyoruz kanalları, ne zaman neye zam geleceğini merak ediyoruz. Hala ‘ekonomi düzelecek’ diyor. 22 yıldır düzeltemediğiniz ve artık düzeltemeyeceğiniz bu ekonomi konusunda bari açık söyleyin, itiraf edin, özeleştiride bulunun. Hiç olmazsa sonrasında söyleyeceğiniz sözün, atacağınız adımın insanlarda biraz karşılığı olsun.
EKONOMİK DURUM
Hakkari’deydik. Hakkari halkının iradesi gasp edildiği için arkadaşlarımızla Hakkari’de bulunuyorduk. Arkadaşlar sadece bir ayda yüz esnaf kepenk kapattı. Ankara değil, Hakkari. Küçük bir ilimiz. 100 esnaf orada çok önemlidir. ‘Ekonomi iyidir’ diyorlar Edirne’deki esnaf feryadı figan ediyor. Türkiye’deki esnaf siftah yapmıyor. Asgari ücretli geçinemiyor, emekli geçinemiyor. İnsanlar intihar ediyor. Yoksulluk almış başını gidiyor ‘ekonomi iyidir’ diyorlar. Hangi ülkede yaşıyorlar, nerede yaşıyorlar bunlar? En önemlisi ki sizde bilirsiniz Hilvan’da irademizi gasp etmişlerdi. Arkadaşlarımızla birlikte Hivan’da çalışmalarda bulunduk. Orada tarlada emekçileri ziyaret ettik. Emin olun tarlada çalışan emekçilerin yarısından çoğu 13 ile 18 yaş arası çocuklardan oluşuyordu. Ya madem ekonomi iyidir, okula gitmesi gerekenler inşaata, tarlaya neden gidip çalışıyor? Ekonomisi iyi olan çocuğunu okuldan alıp tarlaya, inşaata neden göndersin? Sizlere soruyorum, ama onlara göre ekonomi iyidir, iyi olacak.
‘İNSANLAR BESLENEMİYOR’
Sadece geçen yıl iş cinayetlerinde 54 çocuk, 18 yaş altı insanımız yaşamını yitirdi. Alın size ekonominin fotoğrafı. AKP iktidarı döneminde artık insanlar beslenemiyor. Dikkat ediyor musunuz bilmiyorum ama çocuklar beslenemediği için boyları bile uzamıyor. Belki ilginç gelecek öğün sayısı birçok ailede ikiye düştü. Ana öğünde özellikle bölgede metropollerde bulgur, makarna, patates bulanlar kendilerini şanslı sayıyor. Ekonomi iyimiş, ülke iyiye gidiyormuş. Utanmaz herifler. Bu iktidarın üzerinde yoksullaşan yemeyen, giyinmeyen, içemeyen, gezemeyen bir yanı hep eksik ve yarım kalan insanlarımızın ahı ve bedduası var. İnşallah bu ah ve beddua bu tabloyu yaratanlardan çıksın diyorum.
‘25 MİLYON İNSAN SOSYAL YARDIM ALIYOR’
Bu bardak suyun maliyeti 1 TL’den fazla. 4 kişilik bir ailenin 10 bardak su içtiğini düşünün, sadece içme suyunun bir aileye maliyeti ayda bin 200 lira. Ülkeyi bu hale getirdiler, sudan ucuz bile diyemeyeceğimiz bir noktaya getirdiler. Öyle bir enkaz yarattılar ki Türkiye’de yaşayan 25 milyon insan sosyal yardım almadan geçinemiyor. Yaşayamıyor, asgari ücrete son artıştan bugüne kadar her şeye zam geldi, 6 ayda ekmeğin ücreti yüzde 25 zamlandı, patatesin yüzde 30 pirincin yüzde 20, ulaşım, su süt aklınıza ne gelirse her şeye yüzde 30-40-50 artıyor ama emekçinin asgari ücretine artış yok. Yahu vicdansızlar bu toplum ne yesin, ne içsin, nasıl geçinsin? Lütfen ekonomi bakanı söylesin; 17-10 lirayla bir aile nasıl geçindirilir? Bari formül üretsinler biz de ona göre anlayalım.
‘KAZIK PAKETİ’
Şimdi yeni paket hazırlıyorlar. AKP iktidarı döneminde yeni reform paketi binlerce var. Ne reformun bir anlamı kaldı ne yeni dediklerinde insanlar heyecanlanıyor ne de paket dediklerinde insanlar heyecanlanıyor tam tersine korkuyor. Her yeni bize bir maliyet bir külfet. Reklamını yaptıkları şey ‘vergide reform paketi’ değil. Buna emin olabilirsiniz. Bir ‘kazık paketi’ hazırlıyorlar ve bu ‘kazık paketi’nde her şeyden vergi alacaklar. Şimdi gözlerini neye diktiler biliyor musunuz? Restoranlarda çalışanların aldıkları bahşişe. Nasıl vergilendirecekler onu da bilmiyorum. Motokuryelerden vergi alınmıyormuş. Ne kadar yaratıcılar? Saray medyası motokuryelerden nasıl vergi alınacağını tartışıyor. Vergi de vergi. Nasıl alacaklarını çok iyi tartışıyorlar. Vallahi helal olsun. İnşallah halkımız bunları görüyor ve gereğini de yapacak. Bugüne kadar sadece oksijenden vergi almadılar. Yarın öbür gün aldığımız nefesten de vergi alırlarsa hiç şaşırmayın? Kusura bakmayın özür diliyorum onun sebebi de biz olacağız.
‘37 ŞİRKETTEN VERGİ ALINMIYOR’
Ben onlara söylüyorum. Vergide reform bu değil. Çok basit, dört kalem sayacağım. Bu dört kalemde gelsinler bir reform paketi çıkarsınlar biz de vekillerimizle destekleyelim. Ne yapsınlar, artan oranlı servet vergisi çıkarsınlar. Çok kazanandan çok, az kazanandan az. En önemlisi vergi kıyaklarına son versinler. İnanmayacaksınız ilk defa duyuyorsunuz. Bu hazine garantili firmalar var ya dolarla ve euroyla iş yapanlar, geçmediğimiz uçmadığımız yollardan ve havalarından dolar-euro alanlar, şehir hastanelerini yapan Türkiye’de toplam 44 şirket var. Garantili para alan 37 şirketten tek kuruş vergi alınmıyormuş. Ama motokuryeden alarak ekonomiyi düzelteceğiz. Allah belanızı versin ne diyelim. Üçüncüsü kamuda israftan lüksten vazgeçin. Bunlar kamudan israf ve lüksten neyi anlıyorlar biliyor musunuz? Emekçilerin toplu taşımada kullandıkları araçları yasaklamayı anlıyorlar. Buradaki mercedesler, audileri, tek kişilik jetleri şuraya buraya harcayan milyonları anlamıyorlar.
‘YUMUŞAMADA DA NORMALLEŞME DE YOK’
Yine başka bir konu var. Belli bir süre izledik anlamaya çalıştık. Aslında Türkiye’nin birinci partisidir. Açık ara Türkiye’deki birinci partidir. Ama zamanla bir müsamere oynanıyor. Bu müsamereye başta ana muhalefet partisi olmak için bir son vermelidir. Ne yumuşama ne iyileşme işte Kobanê Kumpas Davası’nda ortaya çıkan cezaları gördük. Yumuşamayı zaten küçük ortak reddetti. İstikamet doğru daha sert bir şekilde devam edelim diyerek aslında AKP’ye de yol çizmeye çalıştı. Neyin peşindesiniz? Papatyayı eline almış yapraklarını kopararak işte düzelecek mi iyileşmeyecek mi? Bizim papatya falına bakacak vaktimiz yok. Bizim bir saniye bile kaybetmeden aşa işe özgürlüğe ve demokrasiye ihtiyacımız var. Bunun için ortaklaşmaya ortak mücadeleye ihtiyacımız var. Bu da aynı zamanda herkese çağrımızdır. Öyle kayyıma mayyıma geçmişte olduğu gibi kimsenin izin vereceği yok. Bak bunu iyi yazın. Neye mal olursa olsun o belediyeleri koruyacağız. Hem de Türkiye'deki ezilenler ve yoksullar ve emekçilerle. Bu zam, zulüm, karanlık düzenine itiraz edenlerle koruyacağız.
‘İRADEYE SAYGI YÜRÜYÜŞÜ’
Yine durmayacağız. Önümüzdeki günlerde hemen mitingden sonra Türkiye’nin bir yanından Hakkari’ye ‘İradeye Saygı Yürüyüşü’ gerçekleştireceğiz. Onlar saygı duymuyor sesimizi de duymuyorlar ya Türkiye’nin dört bir yanından Hakkari halkının Kürt halkının iradesine saygı duyun diye Hakkari’de olacağız. İflas eden kayyım rejimini Hakkari’den ve Kurdistan’dan gönderinceye kadar emekçilerle birlikte mücadelemizi devam ettireceğiz. Hepinizi bu mücadeleye sahip çıkmaya çağırıyoruz. Tekrar ediyoruz her yerde söyledik belediyelerimiz bizim can damarımızdır. Bu can damarlarımız kimseye gasp ettirmeyeceğiz. Bunu herkes böyle bilsin. Bu can damarlarımızı gaspçı kayyımlara, rantçı şebekelere asla kaptırmayacağız. Bunu herkes çok iyi bilsin. Belediyeler halkındır, halkın olmaya devam edecektir. Kendisine güvenenler, projesine güvenenler belediyecilikte örnek çalışmalar yaptıklarını söyleyenler beklesin seçim sandığı kurulduğu zaman kayyımıyla, güvendikleri herkesle beraber yarışalım. Ortaya çıkan sonuçlara da saygı duyalım.
Bir yanımız yangınla, milliyetçilikle, ırkçılıkla mücadele ediyor, diğer yanımız açlık sefalet içerisinde ayakta kalmaya çalışıyor. Bu karanlık sömürü düzeninden, bu ırkçı ayrımcı zihniyetten kurtulmak için birbirimize sarılmaktan, omuz vermekten başka bir şansımız yoktur. Bunu yapacağımıza eminiz. Güçlerimizi birleştirirsek bu uğursuz ampule bu ölüm hilaline son vermek mümkündür. Son vereceğimize olan inançla hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.”