İZMİR - Mültecilere dönük ırkçı saldırıların oluşturulmuş toplumsal nefret ortamından kaynaklandığını söyleyen Mülteci Dayanışma Platformu üyesi İsmail Çapar, eşit yaşam koşullarının sağlanmasıyla olumsuz algının ortadan kaldırılabileceğini vurguladı.
Kayseri'de 30 Haziran akşamı 7 yaşındaki bir çocuğun istismar edildiği iddiası sonrası kentte Suriyelilere yönelik ırkçı saldırılar başladı. Suriyelilerin evleri, iş yerleri ve araçları ateşe verildi, Suriyelilere fiziki saldırılar gerçekleştirildi. Saldırılar sonrasında birçok kente yayıldı. Ayrıca Antalya'da Suriyeli 17 yaşındaki Ahmet Handan El Naif, bir grup tarafından öldürüldü. İçişleri Bakanlığı, saldırılardan dolayı 474 kişinin gözaltına alındığını, bunlardan 285'inin çeşitli suçlardan kayıtlarının bulunduğunu açıkladı.
'MÜLTECİ KARŞITLIĞI ARTIYOR'
Türkiye'de mülteci karşıtlığı ve düşmanlığının arttığını belirten İzmir Mülteci Dayanışma Platformu üyesi İsmail Çapar, "İktidarı ve muhalefetiyle herkesin mülteci düşmanı olduğu bir ülkede, bu gibi saldırıların olmama ihtimali düşük" dedi. Mültecilere yönelik saldırılar için bir kıvılcımın yettiğini söyleyen Çapar, "Hukukta 'suçun şahsiliği' diye bir ilke vardır. Ama herhangi bir Suriyeli, bir suça karıştığında birey olarak değil, tüm Suriyeliler hedef alınıyor. Bu da cezanın toplumsallaştığı bir durumu ortaya çıkarıyor. İçişleri Bakanlığı'nın açıklamasına göre, yakalananların bir kısmının eski sabıkalı. Hatta tacizden bile sabıkaları var. Bu kadar insanın bir anda tek bir meseleden kaynaklı var olmaları ve bu saldırıların tüm ülkeye yayılmış olması korkunç bir şey. Bunun nedeni de başından beri oluşturulmuş bir toplumsal nefret ortamı. Bu ortamın temel nesnesi de mülteciler, özellikle de Suriyeli mülteciler" ifadelerini kullandı.
'BELLİ KLİKLERİN KORUMASINDA YAPILIYOR'
Saldırıları eş zamanlı olarak birçok kentte olmasının organize olma izlenimi verdiğini ifade eden Çapar, "Bu tarz linç girişimlerinde bu lince eşlik eden başka bir motivasyon kaynağı var. Bu da yağma. Bunun da nereden geldiğinin tarihsel süreçlerine bakmak lazım. Bu topraklarda var olan 1915, Edirne pogromu, 6-7 Eylül saldırıları, Maraş, Çorum, Gazi, Madımak birçok saldırı oldu. Bütün bunlara baktığımızda, saldırılar belli kliklerin koruması altında gerçekleşiyor. En son Altındağ'da yapılan saldırılarda polisin halkı yönlendirdiğine dair videolar ortaya çıktı. Yapılan saldırılarla bu topraklarda ötekinin hiçbir hakkının olmadığını görüyoruz" diye konuştu.
'MÜLTECİLER İKTİDARLAR İÇİN UCUZ İŞ GÜCÜ'
Mültecilerin ucuz iş gücü olarak kullanıldığına dikkati çeken Çapar, "İşsizlik var diyorsun, 'Mülteci ucuza çalışıyor' diyor. Sanki mülteci tercihen ucuza çalışıyor. 'Kiralar arttı' diyorsun, 'Mültecilerden kaynaklı' diyorlar. Temel mesele mültecilerin haklarının tanınmamasıdır. Aynı ezilen grupta olmasına rağmen işçiler ve mülteciler karşı karşıya getiriliyor. Bu durumda sadece patronlar kazançlı çıkıyor. İktidarlar yeryüzündeki tüm mültecileri ucuz iş gücü olarak kalmasını istiyor" diye belirtti.
'KRİZLERİN KAYNAĞI MÜLTECİLER GİBİ GÖSTERİLİYOR'
Türkiye'nin mültecileri korumaya almakla mükellef olduğunu vurgulayan Çapar, "Ama Türkiye'nin bir mülteci politikası yok. Bu insanları topluma entegre edecek, üçüncü bir ülkeye gidip gitmeyeceklerinin ve burada kalacaklarsa hangi koşullarda kalacaklarına dair bir politika yok. İktidar daha çok mültecileri Avrupa'ya karşı şantaj aracı ya da rüşvet aracı olarak kullanıyor. Yine bu saldırılarla AKP'nin mültecileri araçsallaştırma meselesi öne çıkıyor. Türkiye yaşadığı çoklu krizlerin hiçbirine çözüm bulamıyor. Bütün bu sorunların kaynağı mülteciler olarak gösteriliyor" şeklinde konuştu.
'DÜN KÜRTLERDİ BUGÜN MÜLTECİLER'
İktidar ve egemenliğin her zaman bir nefret nesnesine ihtiyaç duyduğu tespitini yapan Çapar, bu yolla çıkardıkları krizlerin çözmeye çalıştığını ifade etti. Çapar, şunları söyledi: "1990'lı yıllarda, dün işte sanki ülkede olan tüm sorunların müsebbibi Kürtlermiş gibi onlara saldırırlardı. Şimdi de mülteci ve öteki olan herkese aynı argümanlarla saldırıyorlar. Bu politikanın altında, iktidarın ötekileri değersizleştirerek, her türlü saldırıya açık hale getirmesidir. Aktörler değişiyor ama saldırganlar, saldırılar ve politikalar değişmiyor. Bunun altında tabii ki sınıfsal bir çıkar var. Bu mesele yüzde 1 ile yüzde 99'un kavgası. Dünyada yıllık gelirin yüzde 90'nı yüzde 1'lik bir azınlık sahip. Yüzde 1'in buna sahip olabilmesi için yüzde 99 ile kavga edemeyeceğine göre, yüzde 99'u her yerden bölmesi gerekecek. Bölerken de yeni kesim kim ise onu bir nefret nesnesi haline getirecek ve bütün toplumda oluşmuş öfkeyi saldırıyı onlara yönlendirecek. Çünkü onlara yönlendirmezse bu durum kendi iktidarına yönelecek. Kendi iktidarlarını sağlam tutmak için mültecileri ve ötekini harcamaları ve nefret nesnesi haline getirmesi gerekiyor."
'SAVAŞLAR İLK OLARAK MÜLTECİ ÜRETİR'
Suriye'deki saldırılarla buradakilerle bağlantılı değilmiş gibi görünse de Türkiye'de mültecilere yönelik kötü yansımalarının olacağını kaydeden Çapar, bu durumun mültecileri saldıra daha açık hale geleceğini vurgulayarak, "Türkiye Suriye'de işgalci bir devlet ve bir an önce orayı terk etmesi gerekiyor. Bu ülkenin halkları olarak öncelikle bunu talep etmemiz gerekiyor. Bugün Ukrayna ve Filistin'de olduğu gibi bütün savaşlar ilk olarak mülteci üretiyor" diye kaydetti.
'NORMALLEŞME' TARTIŞMALARI
Suriye'de savaşın seyrinin düştüğünü ve inşa sürecine girmeye çalıştığını ifade eden Çapa, çoklu bir krizin ortasında olan Türkiye'nin de inşaatta "cevval" olduğunu, Suriye'yle normalleşme arzusunun da biraz da bundan kaynaklandığını yorumunu yaptı. Normalleşme söyleminin Suriye'deki silahlı gruplar tarafından tepki ile karşılandığını hatırlatan Çapar, "ÖSO Türkiye ile beraber hareket ediyor. Erdoğan'ın Esad ile normalleşme dair yaptığı açıklama onların kendilerinin satıldığını duygusunu oluşturdu. Onlar Esad ile karşı karşıya bırakılacak. Onlarında bu anlamda Türkiye'ye bir tepkisi var. Bu tepki Türkiye'ye de olumlu yansımayacak. Yansımadığını da görüyoruz. İlerde yansımaları daha kötü olacak" öngörüsünde bulundu.
Çapar, yaşanan sorunların mültecilerin tüm haklarının tanınması, eşit yaşam koşullarının sağlanmasıyla mümkün olduğunu vurguladı. Çapar, bunun sağlanması durumunda mültecilere dair oluşturulan olumsuz algının bertaraf edileceğini sözlerine ekledi.
MA / Semra Turan