HABER MERKEZİ - İHD ve kayıp yakınlarının eylemlerinde, 1990'lı yıllarda gözaltında kaybettirilen ve katledilen kişilerin failleri yargılanana dek mücadelenin süreceği mesajı verildi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) ile kayıp yakınları, bir kez daha "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" talebiyle birçok kentte bir araya geldi. İHD Amed Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 807’nci haftasında Koşuyolu Parkı’nda bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde buluştu. Açıklamada, kayıpların fotoğrafları taşındı. Bu haftaki eylemde, Temmuz 1992’de Şirnex’in Cizîr (Cizre) ilçesinde kaybettirilen Mesut Dündar’ın hikayesi anlatıldı.
İHD Amed Şubesi yöneticilerinden Yakup Güven, son günlerde halay çeken gençlerin gözaltına alınmasına tepki gösterdi. Mersin’de tutuklanan gençlerin attığı sloganların suç olmadığının altını çizen Güven, “Hukuksuzluğu kabul etmeyeceğiz” dedi.
DÜNDAR'IN HİKAYESİ
Ardından İHD Kayıplar Komisyonu üyesi Berfin Elçi, Dündar'ın hikayesini okudu. Dündar’ın hikayesi şöyle: "Mesut Dündar, Şirnex’in Cizîr ilçesinde ikamet eder. Çocukken menenjit hastalığına yakalanan Dündar maddi imkânsızlıklar nedeniyle tedavi olmadığı için zihinsel engelli olarak yaşamanı sürdürmektedir. Mesut Dündar, Cizîr’de yapılan gösterilerde sarı, kırmızı, yeşil flamaları taşıdığı için 3 kez gözaltına alınır ve yoğun işkencelere maruz kalır. 1992 yılının Temmuz ayında Cizre Emniyeti’ne bağlı polisler, ailesi ile birlikte yaşayan Dündar’ın evine baskın yaparak; ‘Mesut’u Elazığ akıl hastanesine götürmek için geldiklerini’ söyler. Polisler, Mesut ve babasını evden alarak, götürür. Daha sonra Mesut’u Cizre Hastanesine yatırırlar. Ancak Mesut, korkup hastane camından atlayarak, kaçar.
Polis, 3 gün boyunca Mesut’un babasını da yanlarına alarak, civar köylerde arama yapar. Bu sırada baba Dündar yoğun işkenceye maruz kalır. Baba, oğlunu bulamaması durumunda ölümle tehdit edilir. Baba, onu getireceğine dair söz verince polislerce serbest bırakılır. Mesut eve geri dönmez, ancak her gün ailesini telefonla arar. Bu sırada polisler de her gün evlerine baskın yapar. Dündar’ın ailesini telefonla aradığı bir gün, polisin eve baskın yapmaması üzerine aile yakalandığını düşünür.
CENAZE ZIRHLI ARAÇ ARKASINDA SÜRÜKLENDİ
6 Eylül 1992 tarihinde Dündar’ın cenazesi, Nehrib Şeyh Değirmenci Su Değirmeni’nin yanında elleri arkadan bağlı boğulmuş bir halde bulunur. Gundê Nehrib’de olayı gören çok sayıda görgü tanığının beyanlarına göre; Dündar’ı biri polis 3 silahlı sivil giyimli kişiler olay yerine getirdi. Olay yerine gelen askerler, cenazenin altında bubin tuzağı olabileceği gerekçesiyle cenazeyi bir zırhlı aracının arkasında sürükler.
AHİM MAHKÛM ETTİ
Özgür Gündem Gazetesi’nin 19 Kasım 1992 tarihli manşet haberinde ‘İnsanlık sürükleniyor’ fotoğrafı uzun yıllar hafızlara kazınır. Dündar’ın cesedinde yoğun işkencelerden kaynaklı, kesiğe bağlı çok sayıda yara izine rastlanır. Daha sonra cenaze ailesine teslim edilir. Mesut’un infazıyla ilgili Savcılık, ailenin ifadesine başvurmaz. Aile, 13 Eylül 1994 tarihinde Cizre Cumhuriyet Savcılığı’na yazılı başvuruda bulunur. Cizre Cumhuriyet Savcılığı, 12 Nisan 1996 tarihinde ailenin ifadesini alır. Olaydan yaklaşık 4 yıl sonra ailenin ifadesinin alınmasının nedeni, ailenin 3 Mart 1995 tarihinde AİHM’e başvurulmuş olmasıdır. AİHM, 2005 Yılında Dündar davasında ‘yaşam hakkı ihlalinden’ Türkiye’yi mahkûm eder.”
Açıklama, oturma eyleminin ardından son buldu.
ÊLIH
Êlih’te İHD ve kayıp yakınları, eylemlerinin 643’üncü haftasında Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartının açıldığı eyleme, insan hakları savunucularının yanı sıra Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma, Dayanışma, Birlik ve Kültür Derneği (MEBYA-DER) yöneticileri katıldı.
Eylemde konuşan İHD Êlih Şubesi yöneticisi Erkan Kolkaldıran, kayıpların akıbetleri bulunana ve failleri yargılanana kadar mücadele edeceklerini söyledi.
Ardından Êlih’te 29 Temmuz 1992 tarihinde 3 kişinin silahlı saldırısında yaralanan ve 30 Temmuz günü yaşamını yitiren Özgür Halk Êlih Temsilcisi Çetin Abayay’ın hikâyesi okundu.
Abayay’ın hikayesi şöyle: “Çetin Abayay, 1992 yılının Mayıs ayı başlarında Özgür Halk’ın Êlih Temsilcisi olarak çalışıyordu. Defalarca gözaltına alındı, 29 Temmuz’da saat 19.30’da evine giderken saldırıya uğradı. İkisi 18-19 yaşlarında, biri 25 yaşlarında olan 3 saldırgan, daha sonra yanındaki arkadaşına da ateş etmek istedi ama silahları tutukluk yapınca kaçtılar. Abayay, silahlı saldırıda ağır yaralandı, Batman Devlet Hastanesi’ndeki ilk müdahalenin ardından kaldırıldığı Diyarbakır Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 30 Temmuz günü yaşamını yitirdi.”
Buradaki açıklama da oturma eyleminin ardından son buldu.
COLEMÊRG
İHD Colemêrg Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 133’üncü haftasında Gever ilçesinde bulunan Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. Bu haftaki eylemde, 24 Temmuz 1994'te Colemêrg’in Şemzînan (Şemdinli) ilçesinin Bêsosin köyüne bağlı Bêgalte mezrasında gözaltına alındıktan sonra katledilen Naci Şengül, Salih Şengül, Hayrettin Öztürk ve 11 köylünün hikayesi okundu.
İHD Colemêrg Şubesi Eşbaşkanı Sibel Çapraz, "133 haftadır Hakkari’den gözaltında kaybetme suçunun cezasız bırakılmasına itiraz ediyoruz" dedi. Çapraz, cezasızlık politikasına son verilmesi gerektiğini vurguladı. Yarbay Ali Çamurcu'nun başında bulunduğu ekip tarafından mezraya baskın yapıldığını ve köylülerin çırılçıplak soyduğunu aktaran Çapraz, “Evler yakıldı, hayvanlar telef edildi. Naci Şengül, ve beraberindeki 6 kişi diğer köylülerin gözü önünde işkenceye uğradı ve gözaltına alındı. Olayın duyulması ile köye gelen akrabaları Salih Şengül ve Hayrettin Öztürk ve diğer 5 köylüde hemen orada gözaltına alındılar. Gözaltına alınmamak için direnen bir başka yurttaş ise köy meydanında katledildi. Olay dönemin Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Sema Pişkinsüt tarafından TBMM'ye taşındı, dosya gündemleştirilmeden kapatılmaya çalışıldı.14 köylüden ise bir daha haber alınamadı. Naci Şengül, Salih Şengül, Hayrullah Öztürk’ün aileleri tıpkı diğer aileler gibi cumhuriyet savcılığına başvuruda bulundu. Olayı inkar eden resmi kurumlar takipsizlik kararı ile ailelerin başvurusunu sümenaltı etmek istedi. Büyük baskı ile karşılaşan köylüler de göç etmek zorunda kaldı” ifadelerini kullandı.
YARGI SÜRECİ
Bir askerin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 2011 yılında mektup gönderdiğini söyleyen Çapraz, “Olayın yaşandığı dönemde karakolda askerlik görevini yerine getirdiğini, köylülerin 5 gün boyunca ağır işkenceler gördüğünü, JİTEM’ci olduklarını söyleyen sakallı kişiler tarafından tabur içinde açılan bir çukura götürülen köylülerin silahlarla tarandığı ile ilgili olarak beyan verdi. Savcılık olayın araştırılması için görevlendirmeler yaptı. Yarbay Ali Çamurcu ve Astsubay Fatih Akça’nın ‘cinayet, gasp, düşüğe neden olma, köyü terk etmeye zorlama’ gibi suçlardan yargılanmaları için izin istenilse de soruşturma izni verilmedi. Aileler AİHM’e başvuruda bulundu. Her ne kadar Türkiye yargısı köyde çatışma çıktığı iddiası üzerine bir savunma hazırlamış olsa da AİHM, hak ihlali kararı verdi. Böylelikle işlenen katliam Ahim tarafından kayıt altına alındı” dedi.
Katledilen köylüler için 30 yıldır adalet aradıklarını söyleyen Çapraz, "Gözaltında işkence ile katledilen insanlarımızın hayatları kanun maddeleri içindeki sınırlamalara tabi tutulmadan insanlığa karşı işlenmiş suçlar gerekçesi ile ele alınmalı ve sorumlular bir an önce adil bir yargı önünde hesap vermelidir. Buradan yetkinlere bir daha sesleniyoruz; Naci Şengül, Salih Şengül, Hayrettin Öztürk ve diğer köylülerin akıbeti açıklansın, sorumlular yargılansın” dedi.
Açıklama, oturma eylemiyle son buldu.
DÊRSIM
İHD Dêrsim Şubesi, Sanat Sokağı’nda açıklama yaptı. Siyasetçi Sabahat Tuncel ve DEM Parti Milletvekili Ayten Kordu'nun yanı sıra çok sayıda kişi açıklamaya katıldı. Eylemde, 27 Temmuz 1992’de katledilen Ayten Öztürk’ün hikayesi okundu.
Öztürk’ün babası Hıdır Öztürk, kızını katleden JİTEM üyelerinin sorgulanmadığını ve katliamın yaşandığı tarihten bu yana hukuksuzluklarla karşılaştıklarını kaydetti. Öztürk, faillerin ortaya çıkarılmasını istedi. Kızı için Kürtçe ağıt yakan Öztürk, "hak, hukuk, adalet" talebinde bulundu.
TEHDİT EDİLDİLER
İHD Dêrsim Şubesi Eşbaşkanı Gürbüz Solmaz'ın okuduğu Öztürk'ün hikayesi şöyle: "Öztürk ailesi Dêrsim’de yaşıyordu. Tunceli İl Özel İdaresi’nde şef olarak çalışan Baba Hıdır Öztürk, 1992 yılının Mayıs ayında Tunceli İl Jandarma Alay Komutanı Mustafa Sabri Yazgankıran tarafından üç kızı ile birlikte alay komutanlığına çağrıldı. Albay, ‘aklınızı başınıza alın’ şeklindeki tehditlerin ardından onları ‘Polis Ahmet’ diye bir kişi ile tanıştırdı. Albayın tanıştırdığı kişi aslında MİT ve JİTEM adına çalışan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’dı. Yıldırım, üç kardeşi sorguladı, telefon ve adres bilgilerini aldı. Bu olaydan kısa bir süre sonra hemşire ve mühendis olan kardeşler Dêrsim’den sürüldü.
Öztürk’ün Dêrsim’de kalan kızı Ayten Öztürk, Mêzgêr (Mazgirt) ilçesine bağlı Akpınar'daki Tunceli İl Özel İdaresi'ne ait bir fabrikada çalışıyordu. 27 Temmuz 1992 akşamı mesai çıkışı sonrasında içinde 4 kişi bulunan beyaz bir arabayla kaçırıldı. Kaçırılan Ayten, 8 Ağustos 1992 tarihinde Xarpet Karşıyaka Kartaltepe mevkiinde, bir eli dışarıda kalmış şekilde gömülü olarak bulundu. İşkenceden tanınmayacak hale gelmiş Ayten'in kimlik teşhisi giysilerinden yapılabildi. Ancak işkence bulguları otopsi raporunda yer almadı, doktorlar detaylı otopsi yapmadı. Açılan soruşturma hızla kapatıldı.
ZAMAN AŞIMINDAN DÜŞÜRÜLDÜ
Bizzat JİTEM Komutanı Cem Ersever ve JİTEM elemanı Abdülkadir Aygan, Ayten Öztürk’ün Yeşil ve ekibi tarafından OHAL Valiliği’nce, Yeşil’e tahsis edilen beyaz Land-Rover araç ile kaçırdığını, daha sonra Diyarbakır JİTEM’e götürdüğünü ve burada üç gün boyunca işkence gördükten sonra infaz edildiğini açıkladı ve bu açıklamalar basında da yer aldı. 13 Aralık 2011'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu baba Hıdır Öztürk’ü dinledi. Komisyon Başkanı Ayhan Sefer Üstün, Elazığ ve Tunceli Cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu üzerine dosya yeniden açıldı. Ancak Ayten Öztürk’ü kaçıranlar, işkence ile katledenler, bedenini kaybedenler ve insanlığa karşı bu suçu örtbas edenler biliniyor olmasına rağmen, dosyada tanıklar, deliller, itiraflar olmasına rağmen dava, 21 Eylül 2022’de zamanaşımından düşürülerek cezasızlıkla sonuçlandı. Tüm yasal yolları tüketen ama sonuç alamayan aile, 2013 yılında Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. 21 Nisan 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. Maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında, etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verdi. Kararın bir örneğini ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılması için Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdi. Ancak sonuç yine değişmedi; dava zamanaşımından düşürülerek, cezasızlıkla sonuçlandı.”