İSTANBUL - ÇHD’li Oğuzhan Topalkara, AİHM’in Abdullah Öcalan’a dair verdiği "ihlal" kararının uygulanmaması halinde Avrupa Konseyi’nde Türkiye’ye dair kimi yaptırımların gündeme gelebileceğini söyledi.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AK BK), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) 2014 yılında Abdullah Öcalan'ın şartlı salıverilme hakkına sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmesine (umut hakkı) dair verdiği "ihlal" kararını görüşecek. Bakanlar Komitesi, 17-19 Eylül arasında yapacağı toplantıda AİHM'in ihlal kararlarının ve gerekliliklerin uygulanıp uygulanmadığını denetleyecek.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) ile Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), toplantı öncesi Bakanlar Komitesi'ne bildirimde bulundu. Bildirimde, AİHM'in 18 Mart 2014’te verdiği kararla Abdullah Öcalan’ın şartlı salıverilme hakkına sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmesini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı bulduğu hatırlatıldı.
ÇHD yöneticilerinden Oğuzhan Topalkara, komiteye yaptıkları bildirime dair konuştu. AİHM’in 2014 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın “umut hakkı”nın ihlal edilmesini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) aykırı bulması ve devamında benzer kararı tutsak Emin Gurban, Hayati Kaytan ve Civan Boltan için verdiğini anımsatan Topalkara, Türkiye’nin söz konusu AİHM kararına uymaması üzerine sivil toplum örgütlerinin AK Bakanlar Komitesi’ne ilk kez 2021 yılında başvuruda bulunduğunu hatırlattı.
Topalkara, komitenin o dönem ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla ilgili “umut hakkı"nı doğuracak yasal düzenlemeler ve uygulama değişikliklerinin sağlanması için Türkiye’ye dair denetim süreci başlattığını hatırlattı.
TÜRKİYE NEDEN ADIM ATMIYOR?
Türkiye’nin bu süreçte olumlu bir adım atmadığını belirten Topalkara, "Türkiye, umut hakkına dönük ihlal kararına karşı; ‘Cumhurbaşkanının af yetkisi var dolayısıyla çıkabilir. Koşullu salıverilme hükümleri var. Sağlık sorunları yaşayan ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerinin yararlanabileceği koşullar var’ diyor. Böylece, ‘biz ağırlaştırılmış müebbet cezasını ölene kadar uygulamıyoruz’ şeklinde yürütüyor süreci. Evet normalde istisnalar olmasa kağıt üzerinde infaz kanununa göre ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü de 39 yıl içerisinde çıkabiliyor ama TMK’de Cumhurbaşkanlığına verilen yetkilerde hep istisnalar var bu durumun. Bu istisnalar uygulanınca da zaten aslında o infaz kanunu düzenlemesi ortadan kalkıyor ve herkes ölünceye kadar kalıyor. Ancak komitenin daha önceki verdiği kararlarında zaten Türkiye’nin mevzuatını değiştirmesine, yani bu TMK’nın olduğu öne sürülen istisnaların kaldırılmasına dair kararı vardı ve Türkiye’nin ödevlerinden birisi de bu mevzuatını düzeltmekti. Yani ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsünün çıkabileceğini istisnasız, amasız, fakatsız şekilde görev olarak önüne koyması hem AİHM kararı hem de komitenin eylem önerisiydi. Türkiye de buna dair bir eylem planı çıkaracağını söylemişti ama somut durum bu değil” şeklinde konuştu.
‘PAZARLIK SONUCU 3 YILDIR SUSUYORLAR’
Komitenin 3 yıl boyunca Türkiye'nin adım atmamasına kayıtsız kaldığına dikkati çeken Topalkara, 17- 19 Eylül arasında yapılacak toplantıda konunun gündeme alınmasının ise olumlu bir gelişme olduğunu söyledi. Topalkara, "Komitenin bu kayıtsızlığı Türkiye’nin bir şeyleri çözme yollarını araması ya da komitenin bir süre vermesi gibi bir şey değil. Bu emperyalizmin politik pazarlıklarının bir sonucu maalesef. Zira Türkiye gerek bu konu komitenin gündemine ilk geldiğinden beri, gerekse söz konusu AİHM’in ihlal kararının verildiği ilk günden beri mevzuatında bir düzenleme yapmıyor. Bunlar çok açık bir şekilde basına yansıyıp hem de kamuoyunun gözünün önünde olmasına rağmen komite herhangi bir adım atmıyor. Tabi komitenin bugüne kadar herhangi bir adım atmamasının sebebi mülteciler ve ekonomik süreçlerde Avrupa’yla arasındaki pazarlıkların bir sonucu. Bu konuda komitenin samimi olmadığını söyleyebiliriz. Bu sadece umut hakkı meselesinde de değil, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararlarında da aynı şekilde. Komite politik pazarlıklar sonucu susuyor, yavaşlatıyor, toplantılar ileri tarihlere erteleniyor. Ki 2021’den bu yana geçen 3 yıllık süreçte koskoca komite 3’üncü kez toplantı alabiliyor. Türkiye’nin belli başlı masada tehditleri, şantajları var belli ki” şeklinde konuştu.
BİLDİRİMİN İÇERİĞİ
Komitenin, söz konusu ihlal kararını gündemine almasıyla beraber komiteye “9.2” prosedürü kapsamında yaptıkları yazılı bildirime değinen Topalkara, "9.2 prosedürüne göre; ihlal kararı verilmesine rağmen bu kararların uygulanmadığı bir ülkede demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum kuruluşları bir bildirimde bulunarak, örneğin ‘bu ülkede sizin verdiğiniz kararlar uygulanmıyor, mevzuatta veya uygulamada şu gibi sorunlar var’ diyebiliyor. Biz de bu anlamda komiteye bir bildirimde bulunduk. Bildirimimizde; Türkiye’de ağırlaştırılmış müebbet infaz rejimi ölünceye kadar uygulanıyor ve bunun hukuki engelleri var. Yani 'ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan kişinin bırakılmasını veya dışarıya çıkma umudunu sağlayan kağıt üzerinde şeyler var ama bu pratikte uygulanmıyor ve mevzuat buna izin vermiyor' dedik. Dolayısıyla 'devlet eylem planı ve çözüm önerileri gerçek değil' diyerek bunu içeren bir bildirimde bulunduk komiteye. Komite bildirimimizin devamında devletin savunmasını vs. değerlendirip bir karar verecek” diye belirtti.
‘KONSEYDEN ÇIKARMA YETKİSİNE SAHİP’
Komitenin denetim mekanizmasını işletmesi halinde belirli bir yaptırım gücüne sahip olduğunu ve Türkiye’ye belli konularda yaptırım uygulayabileceğine işaret eden Topalkara, şöyle konuştu: “Bakanlar Komitesi’nin yaptırım gücü ne şekilde diye bakarsak; maddi yaptırımlardan, oy hakkının kısıtlanmasına ve en ağır şekilde Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkarılmasına kadar geniş bir yetkisi var. Bu hiç uygulanmadı şimdiye kadar. Bu konuda yalnızca Azerbaycan’da siyasi bir tutsağın yargılamasında ihlal olduğu yönünde böylesi süreçle karşılandı ama üyelikten çıkarma noktasına gelindiğinde Azerbaycan en son bu tutsağı serbest bırakma işlemini gerçekleştirdi. Dolayısıyla üyelikten çıkarmaya dönük bir örnek yok. Ama Türkiye’de iş buraya gelir mi, politik angajmana bağlı şeyler bunlar. Ama süreç o kadar yavaş ilerletiliyor ki böylesi bir süreç işletilse dahi çok zaman alır. Demirtaş ve Kavala kararlarında da aynı şeyler oldu. Devletin, ‘yaptırım yapacağım, tamam eylem planım var’ hikayesi 2 yıl geriye atıyor sürekli. Bu yaptırım tehditleri bir yerde Türkiye’nin adım atmasını sağlar mı göreceğiz. Eğer uygulanırsa ve Türkiye gerçekten zaten çok zor durumda olan ekonomisini daha da zor duruma sokmama noktasında bir irade gösterirse o zaman bunu uygulama gücü var. Umarım bu hak ihlallerini giderir, umut hakkını sağlarız ve biraz daha makul bir ülke zeminine itilir.”
'MÜCADELE' VURGUSU
Cezaevlerinde yaşanan ihlallere dair girişimlerinin sürdüğünü vurgulayan Topalkara, “Hem ulusal hem de uluslararası düzeyde girişimlerimiz sürüyor. CPT, BM, Avrupa Konseyi’ne sürekli başvurular yapıyoruz ama biraz da uluslararası muhataplarımızın gerçekten de samimi bir şekilde yaklaşması lazım" dedi. Topalkara, Abdullah Öcalan ya da diğer tutsakların ağır tecrit koşulları altında tutulamayacağını ve ömür boyu cezaevinde tutulamayacağını vurguladı.
Topalkara, şöyle devam etti: "Bu süreçler her zaman ki gibi mücadeleyle çözülecek. Uluslararası muhataplarımız da, devlet de bu mücadelemiz büyüdükçe bizi daha çok dikkate alacak. Dost kurumlarımızla ve ailelerle birlikte mücadelemizi büyütmeye devam edeceğiz."