Keskin: Komplo süreci baştan ele alınıp, çözüm için çaba gösterilmeli

İSTANBUL - Abdullah Öcalan'a dönük komploda tüm uluslararası sözleşmelerin ihlal edildiğini söyleyen Eren Keskin, iktidar ve muhalefetin 9 Ekim sürecini yeniden ele alarak, Kürt sorununun çözümü için çaba göstermesi gerektiğini vurguladı.  

PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın uluslararası güçlerin ortaklığıyla 9 Ekim 1998'de Suriye'den çıkarılmasının üzerinden 26 yıl geçti. Öcalan, yaklaşık 26 yıldır kendisi için "özel" dizayn edilen İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecritte tutuluyor. Abdullah Öcalan'dan 43 aydır ise hiçbir şekilde haber alınamıyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ve bağlı Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) de mutlak iletişimsizliğe karşı tutumuyla, günümüzde farklı bir şekilde sürdürülen komplonun sürdürücüleri pozisyonunda.
 
Abdullah Öcalan’ın ilk avukatlarından biri olan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, 26'ncı yılına giren komplo süreci ve uluslararası kuruluşların buna dair tutumunu değerlendirdi. 
 
KÜRT SORUNU VE KOMPLONUN BAĞI  
 
Komplo öncesi Türkiye ile Suriye arasında gergin bir sürecin olduğuna dikkati çeken Keskin, Abdullah Öcalan Türkiye’ye getirildikten (15 Şubat 1999) sonra avukatları olarak birçok uluslararası güç ve büyükelçilikle görüşme gerçekleştirdiklerini aktardı. Keskin, yaptıkları görüşmelerde kendilerine "Kürt sorununun çözümü konusunda Türkiye söz verdi ve bu nedenle Öcalan Türkiye'ye teslim edildi" dendiğine işaret ederek, "Ama bunun böyle olmadığını çok acı bir şekilde yaşadık. Tabi ki bu uluslararası bir karardı. Uluslararası güçlerin gerçekleştirdiği bir operasyondu" dedi. 
 
Keskin, komplonun altında yatan en büyük etkenin Kürt sorunu olduğunu vurguladı. Kürt sorununun sınırları aştığını ve İran, Irak ve Suriye'yi de doğrudan ilgilendiren bir Kurdistan sorunu olduğunu dile getiren Keskin, "Bu sorunun çözümsüzlüğünde uluslararası güçler ve sömürgeci güçlerin çok büyük bir payı var. Abdullah Öcalan'a yönelik gerçekleştirilen komplo Kurdistan sorunudur. Bu sorun çözülmeden Türkiye’de hiçbir sorun çözülemez. Kürt meselesinin özellikle 90’lı yıllarda geldiği nokta ağır bir noktaydı. Çok büyük hak ihlalleri, savaş suçları işlendi. İnsanlar katledildi, gözaltında kaybedildi, kadınlar cinsel işkencelere maruz kaldı, köyler yakıldı. Her süreç zaten acılı ama 90’lar tam bir savaş konsepti olarak yaşandı" diye kaydetti. 
 
'TÜM ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER İHLAL EDİLDİ'
 
Komplo sürecinde Abdullah Öcalan'ın farklı ülkelere yaptığı iltica taleplerinin kabul edilmediğini anımsatan Keskin, bu durumun tüm uluslararası sözleşmelerin ihlal edildiğini gösterdiğini kaydetti. Keskin, "Sayın Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi, gözaltına alınış şekli, gözaltında yaşananlar ve ardından tutuklanması... Hepsi hukuksuz bir şekilde yapıldı. Tutuklanması sonrası hem avukatların hem de kendisinin yaşadıkları da tamamen iç hukuka aykırıdır. Bugün bu hukuksuzluk keyfi engellemelerle sürüyor" dedi.  
 
ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN BEDELİ 
 
Uluslararası komplo, tecrit ve Kürt sorununun çözümsüzlüğünün bedelinin ağır olduğuna dikkati çeken Keskin, Rusya-Ukrayna ve İsrail-Filistin arasında devam eden savaşlarda açığa çıkan ihlallerin çok ağırının Kurdistan'da yaşandığını söyledi. Keskin, Kurdistan'daki savaş ve ihlallerin Birleşmiş Milletler'in (BM) gündemine girmediğine işaret ederek, "Örneğin Türkiye, Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesi'nin tarafı. Bu sözleşmenin ihlal edildiğini defalarca gördük. Raporlar düzenledik ve suç duyuruları yaptık. Ancak maalesef uluslararası düzeyde bir çatışma yaşıyoruz hukuksal anlamda. İşte bu nedenle sivil siyasetin önü kapalı. Bugün cezaevinde silahlı savaşçılardan çok Kürt siyasetçiler var. Milletvekili, yazar, çizer, gazeteci... çok büyük bir bölümümüz adli kontrolle rehin olarak yaşıyoruz. Bu durum uluslararası düzeyde hiç konuşulmuyor" diye kaydetti. 
 
'ULUSLARARASI KURUMLAR ÇÖZÜM İSTEMİYOR'
 
Kısa bir süre önce Ankara’da bazı büyükelçiliklerle görüşmeler yaptıklarını ve konunun Kürt meselesi olduğunu paylaşan Keskin, "Bize 'Biz çok üzülüyoruz, Kürt sorununun çözülmesini istiyoruz ve bu konu için Türkiye'ye baskı yapıyoruz' dediler. Ben de 'Siz yeterince baskı yapmıyorsunuz' dedim. Çünkü Türkiye Avrupa Birliği ülkelerinin uluslararası sözleşmelerde imza ortağı ve bu imzaların hepsini ihlal ediyor. Kısacası bu sorun çözülmesi istenmiyor" diye konuştu.  
 
Uluslararası hukuk kurumlarının tecride karşı rollerini oynamadığını söyleyen Keskin, Türkiye'nin sığınmacıları geri gönderme üzerinden batılı ülkeleri tehdit ettiğini dile getirdi. Emperyalist ülkelerin ekonomik çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini kaydeden Keskin, "Türkiye, Ortadoğu’da gerçekten konumu itibariyle stratejik bir yerde. Her zaman da kendi değerini biliyor ve kullanıyor. Devletler arasındaki ilişkiler uluslararası sözleşmelere göre yürümüyor, çıkar ilişkileriyle devam ediyor. Uluslararası güçlerle, siyasetçilerle, büyükelçilerle yaptığımız görüşmelerde Sayın Öcalan ile ilgili hukuksuzlukları dile getirdiğimizde, ‘Evet, haklısınız ama Türkiye’yi Avrupa Konseyi'nden mi atalım, bunu mu öneriyorsunuz?’ diye soruyorlar. Biz böyle bir şey önermiyoruz. Biz de 'Türkiye'nin imzacı olduğu sözleşmelere uygun davranmasını denetleyin' diyoruz.    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) bağlayıcılığını kabul etmiş ama hiçbir şekilde kararları uygulanmıyor" şeklinde konuştu. 
 
AİHM'İN 'İHLAL' KARARI 
 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Abdullah Öcalan’a ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesine dair aldığı "ihlal" kararını hatırlatan Keskin, "Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 17-19 Eylül arasında yaptığı toplantıda, gerekli önlemlerin geciktirilmeden alınmasını istedi. Komite, adım atılmaması halinde Eylül 2025'teki toplantıda ara karar hazırlanacağı uyarısında bulundu. Bu yaptırımın bu kadar uzun sürmesi akıl dışı bir şey. Yazılı hukukun önüne intikamcı bir devlet aklı geçmiş durumda. Bu intikamcı devlet aklı, yeterince sorgulanmıyor ama bunun değişmesi gerekiyor" dedi. 
 
'MUHALEFET ÇÖZÜM İÇİN BASKI YAPMALI'
 
Komplonun etkilerinin günümüzde açık bir şekilde hissedildiğini vurgulayan Keskin, şunları söyledi: "Bugün sığınmacılardan şikayet edenler, Kürt meselesini yeterince tartışsaydı ve barışçıl çözümler üretseydi bugün şikayet edilen sığınmacı sorunu olmayacaktı. İktidarın ortağı olan Devlet Bahçeli, oradaki cihatçı örgütlerin komutanlarıyla fotoğraf çektiriyor. Bunlar benim korumam altındadır demek istiyor. Ama bugün ana muhalefet başta olmak üzere sendikalar bu konuyu tartışıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde işçi sınıfı barış için bir gün bile grev yapmadı. Bu çok korkunç bir şey. Haklı olarak Filistin için tepki gösteriliyor ama bu tepkinin binde biri bile bizim coğrafya için gösterilmedi."
 
"Türkiye’de iktidar sorunu olduğu kadar bir muhalefet sorunu da var” diyen Keskin, iktidar ve muhalefet politikalarının birbirine benzediğini söyledi. Keskin, komplodan sonra 2013-2015 yılları arasında ilk kez bir diyalog sürecinin yaşandığını ve o dönemde toplumun rahat bir nefes aldığını dile getirdi. Keskin, "Maalesef barış süreci başlamadan bitti. CHP bugün AKP’yi eleştirirken şunu demesi gerekiyor. ‘Niye barış sürecini tamamlamadın, niye Kürt sorununu çözemedin?’ Bunu sorması gerekirken, ‘Neden barış sürecini başlattın, neden teröristlerle oturdun?' diyor. Şimdi böyle bir ana muhalefetin olduğu yerde sorunun çözümsüzlüğü daha da büyüyor. Tam tersine muhalefetin çözümcü bir politika için iktidara baskı yapması gerekiyor" diye belirtti. 
 
SENDİKALARA ELEŞTİRİ
 
Keskin, iktidar ve muhalefetin 9 Ekim sürecini yeni baştan ele alarak, sorunun çözümü konusunda çaba göstermeleri gerektiğini söyledi. Keskin, "Kürt sorunun çözümsüzlüğü sadece Kürtlere zarar vermiyor. Kürtler, 3 nesildir büyük acıları yaşıyor. Ailesinden bir kişi gözaltına alınmamış, öldürülmemiş, işkence görmemiş bir Kürt ailesi yoktur. Türkiye'deki insanlar açlık sınırında yaşıyor. Savaş yüzünden çekiliyor bu açlık. Bakın sendikalar 'Bana vermen gereken parayı neden Suriye'deki cihatçılara veriyorsun?' diye sormuyor. Bugün DİSK bile bunu sormadı. Neden sormuyorlar bu soruyu? Bunları sormayan bir muhalefet ve bir sendikal hareketler var. O nedenle bütün bunlar birbirini etkiliyor" diye kaydetti. 
 
‘KÜRT SORUNU ŞİDDETLE ÇÖZÜLEMEZ’
 
Kürt sorununun şiddetle bastırılmasının sorunu daha da derinleştirdiğinin altını çizen Keskin, şöyle devam etti: "Herkesin artık bunu görmesi gerekiyor. Kürt sorunu yüzyıldır şiddetle çözülmedi ve çözülmeyecek. Bu sorun ancak karşılıklı oturup konuşarak çözülecek bir sorudur. Maalesef bu çözümsüzlükten nemalanan emperyalist ve sömürgeci güçler bundan çıkar sağlıyor. Onların sağladığı çıkarlar, tüm Ortadoğu halklarına açlık, göç ve yoksulluk olarak geri dönüyor. Bunu görmeyen bir işçi sınıfı var. Savaş sorunu Türkiye'nin en önemli sorunu olurken, işçilerin ve sendikaların bunu neden hiç konuşmadıklarının sorulması gerekiyor.”
 
MA / Esra Solin Dal