Abdullah Öcalan’ın avukatı: Görüşme söylemleri manipülatif bir değer taşıyor

İSTANBUL - Asrın Hukuk Bürosu’ndan Cengiz Yürekli, son dönemde ortaya atılan “görüşme” ve “yeni süreç” iddialarına dair, "Söylenenler mümkün değil ve hatta manipülatif bir değer taşıyor. İmralı kapıları açılmalı ve Sayın Öcalan rahatça konuşulabilmeli” dedi.  
 
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 26 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 43 aydır haber alınamıyor. Mutlak iletişimsizlik koşullarında tutulan Abdullah Öcalan’ın avukatları ve ailesinin yaptığı başvurular ise ya disiplin cezaları öne sürülerek reddediliyor ya da başvurulara dönüş yapılmıyor. İmralı’dan haber alınamazken, Meclisin yeni yasama yılı açılışında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve diğer milletvekilleriyle “tokalaşması” sonrası yeni tartışmalar başladı. 
 
Abdullah Öcalan’ın savunmanlığını üstlenen Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Yürekli, siyasette başlayan “yeni” tartışmaları Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi. 
 
Yürekli, avukatları olarak Abdullah Öcalan ile görüşmek için periyodik bir şekilde başvuru yaptıklarını ancak İmralı’dan 43 aydır bir haber alamadıklarının altının çizdi. Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ile 25 Mart 2021 tarihinde yaptığı kesintili görüşmeden sonra haber alınamadığını anımsatan Yürekli, “Bu koşullar altında farklı bir iletişimin olup olmadığını söyleyebilecek, teyit edebilecek durumda değiliz. En fazla sürecin doğasından yola çıkarak, bazı tespitlerde bulunabiliriz. Dediğim gibi bunu teyit edecek veya doğrulayabilecek bir pozisyonda değiliz. Ancak kendi durduğumuz pozisyon itibariyle söylenenlerin kesinlikle mümkün olmadığını, hatta manipülatif bir değer taşıdığını söyleyebiliriz” dedi. 
 
Cengiz Yürekli
 
‘BAKANLIK GAZETECİLERE İMRALI İÇİN İZİN VERMELİ’
 
Yürekli, geçtiğimiz günlerde İmralı ve Kandil arasında bir görüşmenin olduğuna dair çıkan haberlere de değinerek, şunları söyledi: “Çok açıklıkla şunu söyleyebilirim, bu haberleri teyit edecek olan veya yalanlayacak olan, böylesi bir durumun olmadığını söyleyecek olan muhataplarıdır. Eğer böylesi bir bilgi ihtiyacı varsa bunun muhataplarına danışılması, ilk elden muhataplarından bilgi alınması gerekiyor. Objektif habercilik adına da böyle olması gerekiyor. Adalet Bakanlığı’nın izin vermesiyle gazeteciler, İmralı'da daha doğrusu cezaevlerinde görüşme yapabilirler. Böylesi bir prosedürü İmralı için gerçekleştirebilirler. ‘İmralı'da neler oluyor’ diyerek Sayın Öcalan'la görüşmek için başvuruda bulunabilirler” şeklinde konuştu.
 
‘YENİ BİR ANAYASA’DA MUHATAP SAYIN ÖCALAN’DIR’
 
İktidarın yeni anayasa gündemi olduğunu ve 1924 yılından sonra yapılan anayasaların genel olarak sorunlu olduğunu söyleyen Yürekli, Türkiye’de farklılıkları gözetmeyen “tekçilik” üzerine bir “anayasal sistem” olduğunu söyledi. Türkiye’de mevcut anayasanın dahi uygulanmadığını sözlerine ekleyen Yürekli, yeni bir anayasa sürecine de girilmesi gerektiğini vurguladı. Yürekli, “Ancak olumlu anlamda yeni bir anayasa söz konusu olacaksa, bu öncelikle Kürt sorununu merkezine almalıdır. Kürt halkının eşitlik temelinde, eşit yurttaşlık temelinde haklarının tanınmasıyla ilgili olacak. Bütün azınlıklara ve bütün farklılıklara dair de kolektif hakların tanınması, bireysel hakların güvenceye alınması anlamında çabaların söz konusu olması gerekiyor. Ancak bu konuda da şüphesiz temel muhatap Sayın Öcalan'dır. Sayın Öcalan'la görüşülmesi gerekiyor. Böylesi bir durumda ve böylesi bir ihtiyaç halinde Sayın Öcalan'ın isminin zikredilmesi, Sayın Öcalan'ın muhatap gösterilmesi bir gerçeklik ve en temel ihtiyaçtır. Şüphesiz Meclis’in üçüncü büyük partisi olan ve ciddi bir kitleyi, özellikle de başta Kürt halkı olmak üzere demokrasiden yana olan, mevcut sisteme muhalif olanların temsiliyetini sağlayan DEM Parti'nin de muhatap alınması bir gerekliliktir” ifadelerini kullandı. 
 
‘YENİ ANAYASA NASIL OLUŞTURULMALI?’
 
Anayasa’nın ilk 4 maddesinin tartışıldığını belirten Yürekli, “İlk dört maddede Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğundan bahsetmektedir. Yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından kullanılacağı söyleniyor. Aynı şekilde hiç kimsenin anayasadan kaynaklanmayan bir yetkiyi kullanamayacağına atıfta bulunmaktadır. Şuan ki durumda yargının bağımsız ve tarafsız olduğundan bahsetmek mümkün müdür? İmralı'daki hiç bir yasaya dayanmayan, hiçbir anayasal zeminde olmayan tecrit uygulaması söz konusudur. 43 aydır haber alınamayan mutlak iletişimsizlik halini, aynı anayasayla bağdaştırmak mümkün müdür? En basitinden anayasal bir organ olan ve doğrudan anayasada tarif edilen Anayasa Mahkemesi (AYM) bile şu an ‘terörist’ olarak yaftalanmakta ve kapatılması talep edilmektedir. Anayasal sorunlar yaşanmaktadır. Bir anayasal değişiklik söz konusu olacaksa bunun tepeden dayatmak yerine tabandan toplumsal mutabakatla sağlanması gerekiyor. Bunun da muhataplarıyla görüşülmesi gerekiyor. Toplumu temsil eden sivil toplum kuruluşları ve farklı çevrelerden kişileri de katmakla olur. Bunlarla belli bir diyalog zemininin oluşturulması gerekir. Bunların da en başında ve müzakere pozisyonda olan en ciddi toplumsal muhataplığı temsil eden Sayın Öcalan'dır. Bu şekilde görüşülmesi gerekmektedir” diye konuştu. 
 
‘TEMEL MUHATAP SAYIN ÖCALAN’DIR’
 
“Yeni çözüm süreci tartışmalarına” değinen Yürekli, mevcut koşulda gündelik tartışmalar üzerinden bu sürecin “çözüm süreci” olarak tanımlamasının “yanıltıcı” olabileceğini kaydetti. “Tabii ki eğer böylesi bir süreç olacaksa bunun merkezinde Kürt sorunu vardır” diyen Yürekli, Kürt sorununda da temel muhatabının Abdullah Öcalan olduğunu vurguladı.  Yürekli, “Daha önce Kürt halkı ‘Sayın Öcalan siyasi irademdir’ dedi. 3 milyonun üzerinde insan bütün zorluklara, bütün baskılara, bütün tehditlere rağmen böylesi bir irade beyanında bulundu. Yine 10 milyonun üstünde insan Sayın Öcalan'ın özgürlüğü talebiyle aynı şekilde harekete geçti. ‘Êdi bese’ kampanyaları söz konusu oldu. Bugün gelinen durumda da en son Diyarbakır'daki mitingde gördüğümüz üzere muhatap Sayın Öcalan'dır” şeklinde konuştu.
 
 ‘SAYIN ÖCALAN SORUNLARI ÇÖZEBİLİR’
 
Abdullah Öcalan’ın sadece Kürt sorununu değil, Türkiye’deki birçok sorunu çözebileceğini dile getiren Yürekli, “Ülkede dilini konuşamayan, kimliğini, kültürünü yaşayamayan, tarihi yasaklanan bir Kürt halk gerçekliği söz konusu. Aynı zamanda bu sorun Türkiye'nin demokratikleşmesiyle çözüleceği gibi bu sorunun çözümü de Türkiye'yi demokratikleştirecektir. Sayın Öcalan temel fikir ve proje sahibidir. Daha önce gerek savunmalarında ve yapmış olduğu görüşmelerde bunu çoklukla açığa çıkardı. 28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe Mutabakatı vardı. Ona bakılırsa Türkiye'nin salt Kürt sorununun çözümü değil, bununla birlikte Türkiye'nin demokratikleşmesi ile beraber ele alınacağı ve ne gibi çözümler üretecekleri söz konusu. Bu konuda muazzam projeler ürettiği görülecektir” diye belirtti.
 
‘İMRALI KAPILARI KAPATILDI, KAOS BAŞLADI’
 
Yürekli, 2013-2015 yılları arasında devam eden diyalog sürecine atıfta bulunarak, sürecin bitirilmesiyle birlikte Türkiye’de bir kaos ikliminin yaşandığının altını çizdi. Yürekli, “Bu süreç 5 Nisan 2015'te İmralı kapılarının kapatılması, Sayın Öcalan'la görüşmelerinin kesilmesiyle başladı.. Çoğu kişi Temmuz 2015 tarihini işaret eder. Aslında bu doğru bir tanımlama ve tarif değildir. İktidarın argümanlarına destek vermek mahiyetinden başka bir şey değildir. Mevcut süreç 5 Nisan 2015'te İmralı kapılarının kapatılması, Sayın Öcalan'ın mutlak bir tecride alınmasıyla başladı. Bu süreç nasıl ki orada başladıysa, yeni bir ferahlama, çözüm, demokrasi süreci de İmralı'nın kapılarının açılmasıyla başlayacaktır. O yüzden hiçbir şart ve pazarlığa girmeksizin öncelikle Sayın Öcalan'ın hukuksal haklarının mevcut anayasadan, mevcut yasadan taraf olunan uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan haklarının sağlanması gerekir” dedi.
 
‘TOPLUM ÇÜRÜTÜLÜYOR’
 
Kürt sorununu şiddetle çözme niyetinin birçok sorunu da beraberinde getirdiğini ve Türkiye’nin yönetilmez bir hal aldığını aktaran Yürekli, “Türkiye halkları bir bütün olarak savaş ekonomisi, savaş politikaları nezdinde neredeyse açlığa mahkum edilmiş bir durumdadır. Hiç olmadığı kadar bir sefalet ve yoksulluk durumu söz konusudur. Aynı şekilde 2015'ten sonra ve 15 Temmuz 2016'dan sonra gerçekleşen politika değişikliklerinden sonra Türkiye'de sosyal olarak bir cinnet hali yaşanıyor. Kadın cinayetlerinden tutalım, sokağa kadar inen şiddet Türkiye'yi toplumsal olarak da yönetilemez bir kaos, bir cinnet haline sürükledi. Ülkede ciddi bir şovenizm yükseliyor ve militarist kültür şekilleniyor. Kürt sorununu şiddetle çözmek için gerek eğitim sisteminde gerek basın yayın organlarında gerekse kültür politikalarına başvuruldu. Örneğin bu durum film, dizi sektöründe yapılan değişimlerle ilişkilidir ve bu 10 yılda bir kuşak yarattı. Kendisini şovenizme yatıran, kendini faşizme yatıran, yaşam hakkını değersizleştiren bir kuşak oluşturdu. Bu da şu an beraberinde rant ekonomisini, yolsuzluğu, suç durumunu geliştirdi. En son İstanbul'da surlarda yaşananlar… Bunlar, Türkiye toplumunun bir bütünen çürümesini, yozlaşmasını beraberinde getiriyor. Bu yüzden artık yönetilemez bir hale geldi” ifadelerini kullandı.
 
KÜRESEL VE BÖLGESEL GELİŞMELER
 
İç siyasette yaşananlar dışında küresel ve bölgesel sorunların da söz konusu olduğunu vurgulayan Yürekli, “Rojava ve Başûr'da yaşanan durumlar var. Küresel olarak Gazze'de, Lübnan'da yaşanan durumlar söz konusu. 2 milyonluk Gazze coğrafyasında yaşananların, 40 milyonluk Kürdistan coğrafyasında ve koca Anadolu coğrafyasında yaşanması öngörülemez ciddi bir durumdur. Bu da tehlikelere işaret ediyor. Neyin nereye evrileceğini bugünden kestirebilmek mümkün değil. Böylesi bir duruma engel olabilmek için de öncelikle Türkiye'nin kendi içinde Kürt sorununu çözebilmesi gerekiyor. Kendi Kürt sorununu çözemediği için bütün Ortadoğu coğrafyasına yayılan Kürtlere dair gerçekleşen bütün gelişmeler Türkiye'nin aleyhine dönecektir. Böylesi bir gerçeklik söz konusu. Şüphesiz Kürtler kendini dünyanın merkezine koymuyorlar. Ancak bu coğrafyada yaşanan her gelişme ya Kürtlerden kaynaklıdır ya da bir şekilde sonucu Kürtlere etki edecektir. Bunun da muhataplığı Sayın Öcalan'dır. Böylesi bir gerçeklik var” dedi. 
 
‘BU TARTIŞMALAR NEDEN ŞİMDİ ORTAYA ÇIKARILDI?’
 
Türkiye’nin “Misak-ı Milli” sınırlarını doğal yayılma alanı gördüğünü vurgulayan Yürekli, “yeni süreç” tartışmalarının neden şuan ortaya çıktığına dair ise şunları söyledi: “Bunlar Türkiye Cumhuriyeti'nin doğal yayılma alanı olarak gördüğü devlet politikalarıdır. Ne zamanki küresel bir sorun olsa, ne zamanki bir küresel kaos durumu olsa bu politikalar yeniden gündeme geliyor. Süleyman Demirel, Turgut Özal, Eşref Bitlis döneminde de böyleydi. Şu anki AKP döneminde de böylesi bir durum söz konusu. Muhtemelen bu alanlara dönük öngörüsünün dışında bir yayılma veyahut da bunlara dönük bir tehdit ya da kendi etki alanını sınırlayacak bir durum da söz konusu olabilir. Bu ölçekte de ele almak gerekiyor.”
 
ABDULLAH ÖCALAN’IN 2019’DAKİ UYARILARI
 
Federe Kürdistan Bölgesi’nde 20 Ekim’de gerçekleşecek seçimlere de işarete den Yürekli, “Orada Türkiye Cumhuriyeti ile ortak hareket eden KDP gerçekliği söz konusudur. Oradaki iktidarın tehdit edilmesi veyahut da kaybedilmesi buradaki iktidarın politikalarına da etkili olacaktır ve ciddi sonuçlar doğuracaktır. Burada yeniden Sayın Öcalan'a kulak vermek gerekiyor. 2019 yılında Sayın Öcalan, önümüzdeki süreçte gerek iç, gerek bölgesel gerekse küresel olarak sorunların daha da ağırlaşacağını, herkesin bunu görmesi gerektiğini ve buna göre pozisyon alması gerektiğini belirtmişti. Bu söylemlerin bütün muhataplarına çağrıda bulunarak, ‘Bunları güncel, dar, siyasi hesaplara kurban etmeyin, bunu daha tarihsel ve derinlikli olarak tartışmamız gerekiyor’ demişti. Daha o dönemde her zaman olduğu gibi kimsenin görmediğini görmüş ve müdahale etme ihtiyacı duymuştu. Ancak bu çağrılarına ilgili çevreler ne yazık ki gereken ciddiyeti vermemiş, tam da uyardığı gibi günlük dar, siyasi çıkarlara kurban etmişlerdi” diye belirtti. 
 
MUHALEFETE ÇAĞRI 
 
Ülkede birçok alanda sıkışmışlık halinin olduğunu belirten Yürekli, bu tartışmaların direniş odaklarını parçalamak, gündemi değiştirmek şeklinde yapılmış olabileceğini kaydetti. Burada Türkiye muhalefetinin sorumluluk alması gerektiğinin altını çizen Yürekli, “Kendini demokrat olarak ad edenlerin sorumluluk almaları gerekiyor. Bu konuda ana muhalefet partisi olan CHP'ye büyük görev düşüyor. Söylemlerini buna göre toparlaması gerekiyor. Bunu, günlük dar siyasi çıkarlara kurban etmemesi gerekiyor. Aynı şekilde demokrasi güçlerinin bu konuda sorumluluk alması gerekiyor. Bu konuda direnenlerin, direniş odaklarının taleplerine, kulaklarına açıp bu konuda sorumluluk almaları gerekiyor. Önce İmralı'nın kapılarının açılması, temel muhatap olarak ad edilen, adres gösterilen Sayın Öcalan’ın fikirlerinin rahatça konuşulabilmesi gerekiyor. Bunun Türkiye toplumuna, Kürt halkına bir borç olduğu gibi aynı zamanda yurttaşlığın da temel görevidir. Herkese bu kapsamda gereğini yapması, görevini yerine getirmesi için samimiyetle, dürüstlükle hareket etmesi konusunda çağrıda bulunuyoruz” ifadelerini kullandı.
 
BAHÇELİ'NİN ABDULLAH ÖCALAN ÇAĞRISI
 
Bahçeli'nin, Abdullah Öcalan’a yönelik çağrısına değinen Yürekli, sözlerini şöyle sürdürdü: “Abdullah Öcalan’la herhangi bir iletişim söz konusu değilken, bu çağrının bir değeri yoktur. Öncelikle Sayın Öcalan'la görüşülür, yasal hakları sağlanır, onun ne dediğini duyarız. Kendisinin fikirleri topluma ulaşırsa bu çağrıların ondan sonra bir kıymeti olabilir. Yoksa bu çağrılar, kendi tabanlarına veyahut da başka muhataplıklara mesaj taşımak, mesaj iletmekten öte bir anlam ihtiva etmiyor. Öncelikle İmralı’nın kapılarının açılması gerekir. Bunlar herhangi bir şarta tabi de değildir. Anayasa’nın uygulanması gerekir.”
 
MA / Ömer İbrahimoğlu