Güleryüz: Kürt sorununun müsebbibi CHP'dir, çözümde sorumluluk almalı

ANKARA - Kürt sorunun ortaya çıkmasının sebebinin CHP olduğunu ifade eden DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Mahfuz Güleryüz, "Kürt sorunun çözümü kesinlikle CHP'siz olmaz. CHP bu sorunun sorumluğunu almalı" dedi.
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan'la yapılan görüşmeler ve Kürt sorunun çözümüne dair tartışmalar devam ediyor. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Abdullah Öcalan'la yaptığı görüşmenin ardından siyasi partilerin genel başkanlarıyla görüşmesini tamamlayarak Federe Kürdistan Bölgesi'nde temaslarda bulundu. Yapılan görüşmelerin sonuçlarına dair İmralı Heyeti'nin tekrar Abdullah Öcalan'la görüşmesi beklenirken, DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Mahfuz Güleryüz, yaşanan tartışmalara dair sorularımızı yanıtladı. 
 
*Yüzyıldan fazladır Kürtlere yönelik inkâr, imha ve asimilasyon devam ediyor. Kürt sorunun çözümsüzlüğünün Türkiye'ye etkisi ne oldu?
 
Devlet, yüzyıldır halklarıyla, özellikle de Kürt sorunu bağlamında Kürtlerle problemler yaşıyor. Kürt sorununun yüzyıllık çözümsüzlüğü, toplumun tüm dinamiklerine sirayet etti ve gelişim yollarını tıkadı. Dolayısıyla bu meselenin esasından nasibini almayan hiçbir toplumsal dinamik kalmadı. Çok net ifade etmek gerekir ki işçilerin, emekçilerin, hatta iş dünyasının da artık birinci derecede sorunu haline geldi. Türkiye'nin tüm yer altı ve yer üstü zenginliklerini adeta yutan bir kara delik pozisyonuna gelmiş durumda. Eğer böyle değerlendirmezsek ve sadece bir kesimin, bir topluluğun ya da yalnızca Kürtlerin sorunu olarak ele alırsak, bu meselenin resmini eksik çizmiş oluruz.
 
Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeler, Kürt sorununda dair tartışmaları gündeme getirdi. Ancak hâlâ kimse bu sürece net bir isim koymadı. Siz bu süreci nasıl nitelendiriyorsunuz?
 
Adına ne dersek diyelim, işte çözüm süreci, barış ve müzakere süreci… Ki bu konuda ne Abdullah Öcalan isim koymuş ne de devlet bu sürece bir isim koymuş değildir, biz de Abdullah Öcalan'dan bağımsız bir isimlendirme yapmak istemiyoruz. Çünkü en nihayetinde ana aktör kendisi. Ondan çıkacak bir isimlendirme üzerinden yürümenin daha doğru olacağını düşünüyoruz.
 
Bu süreç için genel olarak “tarihi” olduğuna dair vurgu yapılıyor? Bu süreci diğer görüşmelerden ayrı kılan nedir?
 
Kesinlikle önemsiyoruz ve tarihi de buluyoruz. Tarihi bulmamızın bir nedeni şu: Bu süreci ifade eden Devlet Bahçeli'nin yaklaşımları, bahsettiğimiz yüzyıllık inkâr kodlarının dışına çıkma sinyalleri veriyor. Ama tabiî, bir bütün olarak böyle değerlendiremiyoruz, çünkü bu konuda somut bir veri yok. Ancak dil ve üslup olarak yer yer yeni bir söylemin olduğunu kabul etmek lazım. Eğer böyle değerlendirmesek, ıskalamış oluruz. Bazıları bizi çok iyimser buluyor. Hatta kimileri bizi hayalperest buluyor. Hayır, böyle değil. Biz bu sürecin nasıl geliştiğini biliyoruz. Bu sürecin özellikle Kürt halkının ve Türkiye demokrasi güçlerinin ortaya koymuş olduğu direnişleri azade tutmamak gerekiyor. Kürtler, yüzyıllık bir direniş geleneğine sahip. Buna karşı devletin de aynı şekilde yüzyıllık intikamcı ve inkârcı politikası var. Ama gelinen aşamada devlet, bu inkâr politikasını Kürt toplumuna kabul ettirebilmiş değil.
 
Devlet de böyle gördüğü için mi, sürece "Evet" dedi?
 
 
Eğer devlet aklı dediğimiz akıl bu süreci doğru okursa, doğru tariflerse, hem 40 yıllık direniş süreci hem de yüzyıllık Cumhuriyet tarihi boyunca ortaya çıkan direniş süreci, teslim alınamayacağının kanıtları ile dolu.
 
Bu coğrafyanın her satırında adeta destansı direniş örnekleri ortaya çıktı ve her geçen gün büyüdü. Eğer devlet aklı dediğimiz akıl bu süreci doğru okursa, doğru tariflerse, hem 40 yıllık direniş süreci hem de yüzyıllık Cumhuriyet tarihi boyunca ortaya çıkan direniş süreci, teslim alınamayacağının kanıtları ile dolu. Bu konuda bence şu kaygısı olmamalı. Kürtler, barışa, birlikte yaşam felsefesine hazırdır. Sayın Öcalan'ın ortaya koymuş olduğu iradenin arkasındadır. Yürüttüğümüz tartışmalarda Türkiye kamuoyunun da bu sürecin arkasında olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bizi umutlu kılan, belki de yer yer heyecanlandıran yer burasıdır: Türkiye toplumunun bu sürecin arkasında olması ve bu sorunu artık çözelim iradesini ortaya koyması. Teslim alınmayan ve görkemli bir direniş geleneğine sahip olan halkımızın ve halklarımızın ortaya koyduğu tablo. Bu, bu manada hem umutlu kılıyor hem de sürecin tarihsel gelişime gebe olmasının parametrelerini bize sunuyor.
 
"Devlet aklı dediğimiz akıl bu süreci doğru okursa" ifadesini kullandınız. Devlet-iktidar kanadının samimi olmadığını söyleyen kesimler ağırlıkta. Şu anda var olan bu süreçte devletin yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Ortada samimiyet ölçeği içerisinde değerlendirebileceğimiz bir veri yok elimizde. Devlet Bahçeli'nin dilini ileri bir dil ileri bir söylem olarak değerlendiriyoruz. Tarihsel ehemmiyetini göz ardı etmiyoruz. Ama meselenin somut olarak Türkiye'nin kamuoyu önünde devletin yetkilileri tarafından kabul edilmiş bir fotoğraf yok. Yasal, kanuni bir düzenlemeye çekebilecek bir pratik söz konusu değil. 
Bu toplumsal tabanda yığınca "acaba" yaratıyor. Bu aynı zamanda toplumsal akıl ile bir nevi oynamadır. Sinir uçları ile oynamadır. İşte gözaltı, tutuklama ve kayyım atamaları... Yığınca kaygı ve şüpheye neden oluyor. Ama buna rağmen bu meselenin duygular ile değil, iyi niyet söylemleri ile meseleyi iyi niyet potasında değerlendirmeden ziyade, biz kendi gücümüz ve pratiğimiz ile bu süreci karşılamanın daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Zira şöyle bir tablo da var; biz bu meselenin hasbelkader gelişmediğini biliyoruz. Birilerinin kafasına taş değdi de başlamadığını biliyoruz. İşte Kürtlere dair olumlu duygular içine girdiler ve birden bire Türkiye'nin demokratikleşmesini istediler gibi bir değerlendirmeye tabi tutmuyoruz. Biz bunun tarihsel, konjonktürel bir zorunluluk olduğunu düşünüyoruz. Ama bunun yanında esas değerlendirmemiz, Kürt halkının muhteşem direnişini, Kürt halkının baş eğmeyen bitimsiz direnişinin yol açtığı bir sonuç olarak değerlendirmemizdir. Bizim partimiz hem müzakere hem de mücadele partisidir. Her zaman müzakereye hazır olduğu gibi her zaman mücadeleye de hazırdır. Biz bu karakterimize inanıyor ve güveniyoruz. Bu karakterimizin diri, güçlü olması ve her gün sahaya yansıttığımızda kimsenin iyi niyetine ihtiyacımızın olmadığını düşünüyoruz. Halkımızın yüzyıllık direniş geleneğine güveniyoruz.
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeler sonrasında Öcalan'ın mesajları kamuoyuna yansıdı. En dikkat çekici değerlendirmelerinden biri de kendi çözümüne dair yaptığı vurguydu. Öcalan'ın nasıl bir çözümü var? 
 
Devlete dayanmayan bir perspektif sunuyor. Burası çok önemli. Şunu söylüyor: ulus-devlet modelleri toplumların sorunlarını çözen modeller değil. Tersine, bu model halkların başına bela olan, toplumların başına bela olan ve felaketler getiren modellerdir. Arapların 22 ulus-devleti var, ama Araplar dünyanın en mutsuz insanlarıdır. Farsların binlerce yıllık geleneğe dayalı devleti var, ama ulus-devlet altında inim inim inliyorlar. Türkler de öyledir. Peki, Türkiye halkı, işçisi, emekçisinin maruz kaldığı yaşam biçimini biliyor muyuz? Emeklisi 14 bin liraya maruz kalmış bir toplum. Asgari ücret 22 bin lira. İnsanlar neredeyse muhtaç durumda. Diğer ülkelerin durumu da aynıdır. Ulus-devlet, toplumların sorunlarını çözememiştir. Tekçi, retçi, Türk kimliğine dayanan Türk devleti, Türk milletini mutlu, mesut etmemiştir. Bir avucunu çıkarırsak, diğer hepsi mağdurdur, mazlumdur
 
Abdullah Öcalan'ın bahsettiği bu modelin tanımı yaparsak nasıl bir tanım yapabiliriz?
 
Sayın Öcalan, yeni bir devleti, yeni bir sınır mantığı ile kurulmuş bir yönetim tarzını reddediyor. "Demokratik ulus, cumhuriyet" diyor. Demokratik ulustan kastı şudur: Bütün toplumların bir arada, eşitçe, birlikte yaşam felsefesini yaşamasıdır. Dolasıyla bu yeni bir yaşam modelidir. Devrimci bir modeldir. Ulus-devlet modeline karşı o inkarcı, retçi halkların birbirinin kıyımını inşa edilmiş devlet modeline karşı eşitlikçi, özgürlükçü toplumların bir arada yaşama felsefesini görüyor. Bu insanlık için yeni bir modeldir.
 
Türkiye, Abdullah Öcalan'ın uzun yıllardır sunduğu, ısrarla üzerinde durduğu bu modelin hayata geçmesi konusunda hangi noktada duruyor?
 
Sayın Öcalan çok açık ve net söylüyor. "Emperyal güçlerin dağılım heveslerine, inisiyatiflerine bırakabilecek bir yerden çıkaralım" diyor. Biz bu meseleyi birlikte çözebiliriz, Kürt ve Türk halkının birlikte yaşam perspektifini birlikte yaşam geçmişi ile doludur
 
Sayın Abdullah Öcalan, Türkiye'ye Türk devlet aklına, bu çağrıda bulunuyor. Kürt sorunu yüzyıllık tarihsel bir sorun. Çözemediğiniz bir sorun. Kıyımlar ile inkârlar ile ortadan kaldıramadığınız bir sorun. Dolasıyla "Bu sorunu çözmek zorundasınız" diyor. İktidara sesleniyor ve "Bu sorunu çözmeyen her iktidar çözülmüştür" diyor. Her iktidar batmış, yıkılmıştır. İktidar şahsında ülke bir bütün olarak kaybetmiştir. Ülke hem içerde hem uluslararası arenada her gün müşkül durumdadır. Her gün sorunlar ile boğuşan bir noktadadır. "Bu sorunu çözemeyen bir devlet çözülmeye ile yüz yüze kalacaktır" demektedir. Bu bölge devletler içinde de geçerli. Suriye'nin yaşadıkları çarpıcıdır. Sayın Öcalan çok açık ve net söylüyor. "Emperyal güçlerin dağılım heveslerine, inisiyatiflerine bırakabilecek bir yerden çıkaralım" diyor. Biz bu meseleyi birlikte çözebiliriz, Kürt ve Türk halkının birlikte yaşam perspektifini birlikte yaşam geçmişi ile doludur. Birlikte yaşam kazandırmıştır. Cumhuriyet tarihi boyunca ret ve inkâr kaybettirmiştir. "Emperyal güçlerin müdahalesi olmadan Kürt ve Türk halkı olarak bu sorunu çözelim" diyor.  Bu büyük bir şanstır.
 
Gözaltı, tutuklama ve kayyımlar bu yaşanan süreçte de durmadı. Bu gelişmeler ve süreç tezatlık oluşturmuyor mu?
 
Devlet aklını tanıyanlar açısından çok sürpriz bir durum değil. Başta bunu ifade edeyim. Bu sistemin kurgulanış biçimi hatta bu iktidarın kodları ile meseleyi ele aldığımızda öyle birkaç görüşme hemen ülkeye bahar havasının gelmeyeceğini biliyoruz. Bu paradoks toplumsal dinamikleri rahatsız ettiği gibi bizi de rahatsız ediyor. Kaygılandırıyor. Devletin Kuzey ve Doğu Suriye'ye dönük saldırıları toplum zihninde müthiş kaygılara ve soru işaretlerine neden oluyor. Ancak güçlü bir mücadele ile boşa çıkarabiliriz. Onların da bu yönde büyük bir irade gösterdiğini biliyoruz.
 
Türkiye'nin neredeyse her gün Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ne saldırıları söz konusu. Süreç tartışmalarında Kuzey ve Doğu Suriye nerede duruyor?
 
Bir millet cetvel ile ayrıldı. Suriye'de Kürtler 2011'in sonlarına kadar kimliksiz yaşamak zorunda bırakıldı. Rejime karşı sürekli mücadele etti. İŞİD barbarlığına karşı kendi öz savunmalarını kurup İŞİD'e karşı savaşmaları adeta dünya insanlık tarihine bir esinlik kaynağı olarak geçtiler. Tarihsel örnektir. Kürtler bu tarihten, kazanımlardan sonra İŞİD veya Baas rejimine benzer bir teslim olmaları, statüleri kabul etmeleri, eski konumlarına geri dönmeleri mümkün değil. Doğru da değil, adil de değil. Kürtler, Suriye'nin realitesi. Kürtlerin oranın sahipleri. Red, inkar karşı direnmiş varlıklarını korumuşlardır. Bu devlet, haklarını ortadan kaldıramamıştır. Ne zihinsel ne fiziksel olarak kaldıramamıştır. Mademki Suriye'de yeni bir rejim yeni yapı oluşuyorsa Suriye'nin çoğulcu kimliğine göre yeni bir yapı oluşmalıdır. Suriye'de kavga, savaş niçin ortaya çıktı? Baas rejimin uygulamalarından dolayı değil miydi? Rejimin karakteri nasıldı? Retçi ve inkarcıydı. Bunu hepimiz biliyoruz. Hiçbir şey olmamış gibi eskinin tekrarı bir iktidar değişimi ile sorunlar çözülebilir mi? Her güç,  yapı sorunun kaynağı çözmeye dönük uğraş istem içinde olmalı. Yoksa Suriye kendini her gün tekrar eder. Kürtler Baas ve İŞİD'e karşı destansı bir direniş ortaya koydular. Eğer böyle olursa yarın da HTŞ'e karşı koyacaklar. Bu bir kader midir? Bunu çözmek imkansız değil. İşte Sayın Öcalan'ın ortaya koyduğu çözüm perspektifi bu açından hayatiyet arz ediyor. Çözümü sadece Türkiye, sorunları ve Türkiye Kürtleri için değil Suriye ve bölge Kürtleri için bir çözüm modelidir. Onlara da diyoruz; yeni şeyler ortaya koyma zamanıdır. Kürt sorunu bölgede ve Türkiye'de yeni bir akıl, zihniyet ile çözülür.
 
Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin statüsünü kabul edebilecek bir noktaya gelir mi?
 
 
Türkiye inkârcı kodlarından, hem Suriye için hem Türkiye için uzaklaşırsa çözüm mümkündür, çözüm kapıdadır. Eğer bundan uzaklaşmaz ise Suriye'de de Türkiye'de Kürtler yüzyıldır direniyor bir yüzyıl daha direnir.
 
Gelmek durumunda. Çünkü her şeyden önce Suriye dediğimiz ayrı bir devlet mekanizması. Ayrı bir ulus ayrı bir yapı. İkincisi Suriye Kürtleri Türkiye için ya da başka milletler için tehdit değildir. Bakın, Rojava'da az önce de ifade ettim; İŞİD'e karşı destansı direniş veren Kürtler Türkiye'ye bir tane çakıl taşı atmadı. Böyle bir pratik var. Bölgenin bütün yetkileri, "Biz Türkiye ve başka bir devlete tehdit değiliz" diyor. Tekrar tekrar deklere ettiler. Tek talepleri kendi benlikleri kendi kimlikleri kendi kültürleri ile yaşamak istiyorlar. Sınırları parçalayan yeni bir ulus-devlet isteyen bir yöntem ile geçmişin yöntemini de reddeden bir noktadalar. Türkiye bu modeli niye kabul etmesin? Bu modelin Türkiye'ye zararı ne? İnsan bazen anlamakta zorluk çekiyor. Türkler ile birlikte yaşamak isteyen bir yaşam perspektifi. Araplar ile. Sınırlara dokunmadan. Eşit temelde ülkede bunun kime ne zararı var? Türkiye inkârcı kodlarından, hem Suriye için hem Türkiye için uzaklaşırsa çözüm mümkündür, çözüm kapıdadır. Eğer bundan uzaklaşmaz ise Suriye'de de Türkiye'de Kürtler yüzyıldır direniyor bir yüzyıl daha direnir. Bu Kürtler için büyük bir yıkım olduğu gibi Türkler için de Araplar için de Farslar için de büyük bir yıkımdır. Devletin kendisi için de büyük bir yıkımdır. Devlet bundan güçlenmez, zenginleşmez. Amaçladığı hiçbir şeye ulaşmaz. Çünkü bu he zaman ayak bağı olacaktır.
 
CHP, Kürt sorunun çözümüne dair tartışmaların başladığı ilk dönemlerde daha pozitif bir zeminde duruyordu. Ancak son bir suskunluk hali söz konusu. Sizce CHP neden bir ivme kaybı yaşadı bu konuda?
 
İlk baştaki yaklaşımı önemliydi. Beli bir umut taşıyorduk. Biz hala bu noktada olduklarına inanıyoruz. CHP şu an iktidar eliyle midir bilinmez iç iktidar kavgasına tutuşmuş durumdadır. Bu durum bu pozisyon CHP'yi politika yapmaktan alıkoymaktadır. CHP içinde birçok kanat var. Pratik tutumlarına da yansıyor. Bunun yaratmış olduğu bir sonuç da olabilir. Ama neden ne olursa bu meselenin altına elini koymaz ise bu meseleye sahiplik etmez aktif rol oynamaz ise başkaları bu meseleden nemalanacak. CHP'nin bir plan ortaya koyması lazım. CHP'nin Kürt sorununu çözme konusunda perspektifi nedir? CHP'nin ortaya koymuş olduğu bir tablo var mıdır? 90'lardan beri raporlar hazırlayan CHP bu gün somut manada bu sorunun çözümüne ilişkin Türkiye'ye toplumuna yapmış olduğu bir şey var mı? AKP'nin bundan büyüyerek çıkmasını istemiyorsa bu süreci sahiplenmelidir. Bu süreci kim sahiplenirse o büyüyecektir. Çok net. Hangi güç Kürt sorunun Türkiye çözerse o güç büyüyecektir. Hangi kişi, bu sorunun çözümünde aktör olursa o tarihe girecektir. Çünkü bu sorunun çözümü ile Türkiye büyüyecektir. Hangi partinin ne kazanacağına ne kaybedeceğine de bakmıyoruz. Soruna, çözüme de programatik bakıyoruz.
 
 Peki, CHP'siz Kürt sorunu çözülebilir mi?
 
 
Dolasıyla Kürt sorunun çözümü kesinlikle CHP'siz olmaz. CHP bu sorunun sorumluğunu almalı. Bu sorunun vebalini üstlenme ve doğru bir yaklaşım ortaya koymalı.
 
Bahsettiğimiz bu sorunların müsebbibi CHP'dir. CHP, zihniyetinin kendisidir. Bu ülkenin kurucu partisi olarak inkarcı, retçi, kodların sebebi CHP'dir. Bunu net bir şekilde ortaya koymak lazım. Dolasıyla Kürt  sorunun çözümü kesinlikle CHP'siz olmaz. CHP bu sorunun sorumluğunu almalı. Bu sorunun vebalini üstlenme ve doğru bir yaklaşım ortaya koymalı. Eğer bunu ortaya koyarsa devlet partisi devleti koruyan geleneği kimliğini korumuş olur. Eğer bunu yapmaz ise yaşadığımız süreçte olduğu gibi kaynamaya, küçülmeye gider. 
 
Bir de hem sizin partinizin hem de CHP'nin de Meclis'te bu süreci takip edecek, yürütecek bir komisyon talebi oldu. Bu komisyonun önemi nedir?
 
Bu komisyonun kurulması Sayın Öcalan'ın talebi. Bu talep şimdinin de talebi değildir. Daha önceki müzakere döneminde de mutlaka kurulması gerektiğini belirtti. Bu sefer şart demesek de kesinlikle yerine getirilmesi gereken dediği meselelerden bir tanesi budur. Sayın Öcalan, bu sorun Kürtler ile iktidar arasında dönen bir top olmasından çıkmasını istiyor. Bu sadece Kürtler ile iktidarların meselesi değil. Bütün ülkenin ve sınırların içinde yaşayan toplumsal katmanların meselesi. Kadınları, gençleri, ekolojistleri, sosyalistleri, samimi Müslümanları, iş çevrelerini katmamız lazım. Dolasıyla hiç kimse kendi geleceğine kuşku içinde olmamalı. Herkes kaygı ile hareket ediyor. Sadece iktidarla Kürtler arasında bir mesele olmaktan çıkarılmalıdır. Sayın Öcalan şunu açık ve net bir şekilde ifade etti. Tekrar etmekte yarar var. İktidar bunu dar çıkarları için kullanabilir. Meclis'te kullanacak bir komisyon ile önlenebilir. Herkesin söz sahibi, gözlem sahibi olduğu nedeni ve gerekçesi olarak istiyor. Bu açından hayati bir meseledir. CHP ve diğer partilerin niyeti yaklaşımları olumlu oldu. Olumlu görüş ifade ettiler. Sağlıklı bir aşamaya evrilmesinin yolu da komisyonun kurulmasından geçtiğini düşünüyoruz."
 
MA / Mehmet Aslan