DİYARBAKIR - Ölüm yıldönümünde gazeteci Evrim Alataş'ı anlatan ablası Mukaddes Alataş, kardeşinin yaşamı boyunca halkın yaşadığı sorunları cesaretle yazdığını belirterek, "Evrim çocukluğundan bu yana bir Kürt kimliği ve mücadelesi içindeydi. Kendisini bu mücadele içinde besledi” dedi.
Gazeteci-yazar Evrim Alataş'ın yaşamını yitirmesinin üzerinden 11 yıl geçti. 15 Nisan 1976’da Malatya'nın Akçadağ ilçesine bağlı Gölpınar köyünde dünyaya gelen Alataş, Alevi-Kürt kimlikli ve sol-sosyalist eğilimli bir ailede büyüdü. Gazeteciliğe 1995 yılında ağabeyi tarafından çıkarılan Newroz Dergisi’nde adım atan Alataş, derginin kapanmasının ardından Özgür Gündem Gazetesi geleneğinden gelen gazetelerde mesleğini sürdürdü. Birçok gazete ve dergide muhabirlik, editörlük yapan Alataş, Kürt halkının yaşadığı sorunlarla yakından ilgilendi.
BİR FİLM İKİ KİTAP
"Mayoz Bölünme Hikayeleri" adlı kitabı 2003 yılında Aram Yayınları tarafından yayımlanan Alataş’ın, "Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer" adlı romanı ise 2009 yılında İletişim Yayınları’ndan çıktı. Bunun yanı sıra Diyarbakır üzerinden Kürt dünyasını ve savaş mağduru çocukları konu edinen bir hikâye yazdı. Bu hikaye, “Min Dît (Gördüm)” adıyla sinema filmine uyarlandı.
Alataş, 12 Nisan 2010 tarihinde uzun süre mücadele ettiği kanser hastalığına yenilerek, Diyarbakır'da yaşama veda etti.
Evrim Alataş’ı 11’inci ölüm yıldönümünde ablası Mukaddes Alataş, anlattı.
ÖMRÜ YETSEYDİ…
Evrim'in 17 yaşını doldurmadan evden ayrıldığını, daha sonra gazetecilik hayatına başladığını söyleyen Alataş, kardeşini, "yol ve yönünü bilen, kendi yolunda gidebilen ve bunu çok küçük yaştan itibaren yapan biri" olarak anlattı. Alataş, kardeşinin gazetecilikle birlikte politik yönünü de belirlediğini ve bu yönde ilerlediğini belirterek, yaşına göre birçok üretim yaptığını söyledi. Alataş, "Ömrü yetseydi, çok daha güzel şeyler yapacaktı. Ölüm döşeğinde bile sürekli üretim yapmanın peşindeydi. Bu üretimleri yapabilmek için o duyguyu yaşamak gerekiyor. Gelişigüzel yazan biri değildi, o duyguya sahip olduktan sonra yazıyordu” dedi.
DİYARBAKIR SOKAKLARI
Kardeşinin 2001-2005 yılları arasında kültür festivali ve edebiyat günleri organize etmek için Diyarbakır’a geldiğini, 2005 yılında tamamen Diyarbakır’a yerleştiğini anlatan abla Alataş, şöyle devam etti: “Hiç unutmuyorum ağır bir hastalık geçirdi; dönem dönem kemoterapi görüyordu. Evden çıkmaması gerekiyordu ve hep şunu söylüyordu: Nefes alamıyorum, Diyarbakır sokaklarını dolaşmam gerekiyor. Diyarbakır çocuklarını çok güzel yazıyordu, çocukları çok seviyordu. Bayramlarda Diyarbakır çocuklarının oyuncak tabancalarıyla ilgili yazılar yazıyordu. Şunu söylüyordu: Diyarbakır sokaklarının kokusu bile bana çok güzel geliyor. Evrim çocukluğundan bu yana bir Kürt kimliği ve mücadelesi içindeydi. Kendisini bu mücadele içinde besledi. Hem kendini bu mücadelenin içinde besliyor hem de bu mücadeleye katkı sunuyordu.”
HİSSETTİ VE YAZDI
Evrim'in çekinmeden ve sıkılmadan büyük bir cesaretle yazdığını ifade eden Alataş, kardeşinin yaşamı boyunca olaylara yüreğiyle baktığını, halkın yaşadıklarını hissederek yazılarına aktardığını söyledi. Evrim'in gördüğü, tanık olduğu her olayı ve hikayeleri belgelediğini anlatan Alataş, "Evrim yaşasaydı, Roboski'yle ilgili ne yazardı, Kemal Kurkut'la ilgili ne yazardı? Bu tür şeyleri düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEDİ
Kardeşinin yazılarıyla bugünü kıyasladığında hiçbir şeyin değişmediğini söyleyen Alataş, sözlerini şöyle noktaladı: “Baskıcılar güçlendi ama demokrasi güçleri de mücadeleye devam ediyorlar. Aslında ne Türkiye demokratikleşti ne Türkiye'deki demokrasi mücadelesi verenler, mücadeleden vazgeçtiler. 1980 darbesi yaşanırken çocuktum, benim ailem de darbenin mağduruydu. 16 yaşındaki abimden bir yıl haber alamamıştık, lise öğrencisiydi. O günden bugüne kıyasladığımda, bugün sanki daha fazla baskı var; çünkü öğrenilen, devralınan bir sistem sürdürülüyor. Biz nasıl başka ülkelerdeki mücadele örneklerini devralıyorsak, başka halkların mücadele örneklerini kendimize esas alıyorsak, diktatörler de öyledir. Geçmişteki diktatöryel sistemlerinden feyz alırlar. Herkes bir nevi deneyim devralır. Bizim de aslında geçmişten deneyim alabileceğimiz örnekler çok fazla diye düşünüyorum. Son olarak Evrim keşke aramızda olsaydı. Evrim'i ve tüm gazeteci dostlarını saygıyla anıyorum. Mücadele eden herkesi saygıyla selamlıyorum.”
MA / Cahit Özbek