Avukat Demircan: Şiddet başvuruları karakoldan öteye gitmiyor

  • kadın
  • 09:06 29 Nisan 2021
  • |
img

DİYARBAKIR - Şiddet başvurularında kadınların karakoldan öteye gidemediğini ve şiddet sarmalına mahkum edildiğini belirten Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi’nden Merva Demircan, “Cezasızlık politikası sonucu göz göre göre yargı eliyle ölüm teşvik ediliyor” dedi.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında Türkiye, kadına yönelik şiddetin en yaygın olduğu ülke. Toplumsal bir sorun haline gelen şiddet gittikçe derinleşirken, iktidarın bu duruma cevabı kadın haklarını güvence altına alan İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmek oldu. Sözleşme’den çekilmeyle birlikte bir ayda en az 30 kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdi.
 
Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Yürütme Kurulu üyesi Merva Demircan, Diyarbakır’daki son bir yılda Adli Yardım Merkezi’ne yapılan nafaka, boşanma, şiddet, koruma talebi başvurularındaki artışı değerlendirerek, hükümet ve yargı politikalarının gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi.
 
BİR YILDA BİN 303 BAŞVURU
 
Diyarbakır Barosu Adli Yardım Merkezi’ne 1 Nisan 2020’den 1 Nisan 2021’ e kadar bin 303 kadının, boşanma ve ferileri, nafaka, ceza dosya takibi, 6284 sayılı kanun kapsamında koruma talebi, nüfus davası ve diğer gerekçelerle başvurduğunu kaydeden Demircan, yine 1 Nisan 2020’den 12 Mayıs 2020’ye kadar pandemi nedeniyle yalnız 3 kişinin telefon üzerinden başvuru yapabildiğini aktardı. 
 
Bu son bir yılın verisini de göz önünde bulundurarak tablonun vahim olduğuna dikkati çeken Demircan, “Pandemi nedeniyle başvuru alınamamasına rağmen ciddi bir yoğunluk var, bu süreçte kadına yönelik şiddet arttı. Bunu hukuki olarak şöyle değerlendirebiliriz, evet, metinler yazılıyor, imzalanıyor, fakat uygulamada, yargılamada, bir karşılığı yok” diye belirtti.
 
KARAKOLDAN ÖTEYE GİDİLEMİYOR 
 
Demircan, bir kadının şiddete maruz kaldığı süreci şu şekilde anlattı: “Kadın şiddete maruz kalınca  155’i arıyor veya can güvenliği el veriyorsa bizzat karakola gidiyor. Kadınlar karakolda kolluğun şu sözleriyle karşılaşıyor, ‘ortada bir problem yok, ne olacak canım bir tokat atmış, evine git.’ Bu yaklaşımla kadınlar yıldırılmaya çalışılıyor. Kadın karakoldan ötesine geçemiyor ve tekrar o şiddet sarmalına itiliyor. Savcılık aşamasında ise genellikle ‘erkek yargı’ ile karşılaşıyor. Erkek hakkında tutuklama işlemi yapılmıyor, kadına maruz kaldığı şiddetin sebebi olarak bir yaklaşım sergileniyor. Uzaklaştırma kararı veriliyor, fakat karşılığını bulmuyor. Bizzat tanık olduğum dosyalar var, uzaklaştırma kararı defalarca ihlal ediliyor ve bu bir tutuklama sebebi yapılmıyor. Dava açılıyor, davada kadına, ‘sen ne yaptın da şiddet gördün’ ya da ‘şiddet gördün mü gerçekten’ denilerek suçlayıcı sorular soruluyor. Maalesef kadın ölmediği zaman ceza verilirse dahi çok az bir ceza veriliyor. O erkek kadından uzaklaştırılmadığı zaman cezanın da bir önemi kalmıyor.”
 
ZORLAMA HAPİS UYGULAMASI 
 
Kadınlar için sürecin kötü sonuçlar ortaya çıkardığını belirten Demircan, “Uzaklaştırma kararının ihlalinden sonra ‘zorlama hapis uygulaması’ var böyle bir durumda anında icra edilmesi gerekir. İhlalden sonra 15 günlük bir süre veriliyor ve o süre zarfınca şiddet defalarca tekrar ediyor. Bu kararları 6284 sayılı kanun kapsamında alıyoruz, fakat kanun uygulanmıyor. Kadın sığınağa gittiğinde çocuklarının da orada olabilmesi lazım. Ancak 12 yaşından büyük erkekler sığınağa alınmıyor. Pek çok kadın sadece bu nedenden dolayı sığınağa gitmiyor” dedi.  
 
ŞİDDETİN DERECESİ OLMAZ 
 
Cezasızlığın şiddet vakalarında çok önemli bir neden olduğunun altını çizen Demircan, “Çünkü fail ceza almadığı sürece güç alıyor ve kadına daha çok zarar veriyor. Şiddetin derecesi yoktur, fakat bir tokat cezasızlıkla tekmeye dönüşüyor, en sonunda kadının yaşam hakkına müdahaleye kadar gidiyor, kadını öldürmek ve katletmekle sonuçlanıyor. Bizzat takip ettiğim bir dosyadan örnek vermek gerekirse, bir çocuk istismarı dosyasında fail ceza almadığı için istismar ettiği kadını öldürdü. Bu kadar açık bir cezasızlık politikası göz göre göre ölümü yargı eliyle teşvik etmek anlamına gelir. Sonuç olarak biz kadınların hayatlarına mal oluyor” ifadelerini kullandı.
 
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ 
 
İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine de değinmen Demircan, “Son yıllarda kadın mücadelesiyle uluslararası metinler imzalandı. Fakat az gelişmiş toplumlarda bu tür metinlerin yansıması kolay olmuyor. İstanbul Sözleşmesi de böyle bir sözleşme. Ev içi şiddete maruz kalan bütün bireyleri koruyan bir sözleşme. Devlete sığınak açma, kanunlar çıkarma, şiddeti önleme, izleme raporlama ve buna yönelik politika geliştirme yükümlülüğü yüklüyor. Fesih edildiği söyleniyor, fakat bizim açımızdan fesih kararı geçerli değil.  Çünkü bu karar Anayasa’ya aykırı. Bizim açımızdan hala yürürlüktedir” ifadelerinde bulundu. 
 
POLİTİKA HALİNE GELMELİ
 
Şiddetin bir zihniyet ve toplumsal bir sorun olduğunu belirten Demircan, şiddetin çözümü için şunları önerdi: “Alandaki kadınlar olarak emek harcıyoruz fakat esas olan bir hükümet politikası haline gelmesi. Biz mücadele ediyoruz fakat çeşitli devlet kurumlarında önerilerimiz karşılık bulmuyor. İlkokul ve lise ders kitaplarında toplumsal cinsiyet eşitliği dersleri olmalı. Kadın kurumlarıyla, barolarla ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği içerisinde olunmalı. Hükümet ve yargı politikaları gözden geçirilmeli. Şiddete maruz kalan kadın ve çocukların bu travmayı atlatacak ve yeniden yaşama katacak çözümler üretilmeli.”
 
MA / Eylem Akdağ