ADANA - Kadın haklarını güvence altına alan yasaların metinlerle sınırlı bırakılıp uygulanmamasını eleştiren hukukçular, “Bu politika kaynağını Ortaçağ'dan alan, tarikat ve cemaatlerin başını çektiği kadın düşmanı, gerici bir tavrın sonucudur" dedi.
İstanbul Sözleşmesi’nin 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açılmasının üzerinden 10 yıl geçti. Hukukçular, sözleşmenin 10’uncu yılında, feshedilme kararı ve ülkede kadınların yaşadıkları sorunların nedenlerini değerlendirdi. Ev içi şiddetin arttığı Türkiye’de sözleşmenin bir mücadelenin kazanımı olduğunun altını çizen avukat Mehtap Sert, “toplumsal cinsiyet eşitliğini” öngören sözleşmenin şiddet karşısında delil aranmaksızın koruyucu tedbirleri sağladığını hatırlattı. Sert, “Sözleşmeden geri çekilmek kadına karşı şiddeti meşrulaştırmaktır. Fesih kararıyla birlikte başvuru mekanizmaları tek merkeze çekilerek atıl hale getirildi. Kadınlar şiddet durumunda en yakın birime kavuşma şansını kaybetmiş oldu” ifadelerini kullandı.
CİNS KIRIMI
Sözleşmenin hem ev içi hem de kamusal alanda kadına yönelik şiddeti yasakladığını dile getiren Sert, “Sözleşme, şiddet mağdurlarına eşit koruma sağlanmasını öngörmekte ve mağdurlar arasında her türlü ayrımcılığı yasaklamaktadır. Dezavantajlı tüm grupları kapsamaktadır. Şiddetsiz bir dünya düşüncesini benimsemektedir. Sözleşmeden çekilmek demek şiddete meşru bir alan yaratmak demektir. Cins kırımı demektir" dedi.
ORTAÇAĞ ZİHNİYETİ
Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği avukatlarından Nilda Baltalı da sözleşmenin feshedilmesi kararının kanunlara aykırı olduğunu ve dernek olarak kararın iptali için Danıştay'a başvurduklarını anımsatarak, "Elbette kanun yollarını sonuna kadar tüketeceğiz. Ancak biz İstanbul Sözleşmesi’ne yönelen bu politik tavrın kaynaklarını biliyoruz. Bu politika kaynağını Ortaçağ'dan alan, tarikat ve cemaatlerin başını çektiği kadın düşmanı, Cumhuriyet düşmanı, laiklik karşıtı, gerici bir tavrın sonucudur" dedi.
AYDINLIK BİR ÜLKE İÇİN...
Kadın haklarının sadece yasalarda yer almasını eleştiren Baltalı, şunları söyledi: “Sahip olduğumuz hakların yalnızca metinlerinde yer aldığı için etkisiz kaldıklarını gözlemliyoruz. Hukuku etkili kılan şey, onu hayata geçirebilmektir. Hukuku yaşanılır ve etkili kılan da, onun için mücadele edenlerdir. Hak mücadelesi sürdükçe dünyamızın şiddetten arınacağını biliyoruz. Her geçen gün artış göstermekte olan kadın cinayetleri ve çocuk istismarlarının önüne geçebilmek için toplum dinamiklerinin değişmesine ihtiyacımız var. Aydınlık bir ülkede yaşamak istiyorsak verdiğimiz mücadelenin büyümesine ihtiyacımız var."