İZMİR - 10'uncu yılına giren İstanbul Sözleşmesi, ev içi şiddeti açığa çıkarırken, kadınları hakları konusunda bilinçlendirmede büyük etki yarattı. Ancak sözleşmeye yönelik saldırılarla, kadın cinayetleri “kadın kırımı” noktasına geldi.
Türkiye kadın hareketinin en önemli kazanımlarından olan İstanbul Sözleşmesi, 10’ncu yılına giriyor. Saldırı altında olan sözleşmenin 10 yıllık karnesinde sözleşmenin çıkış fikriyatı, yarattığı etkileri, neden hedef alındığını ve saldırılarla artan kadın cinayetlerini derledik.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?
İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti önleyen buna karşı mücadeleyi amaçlayan Türkiye’nin ilk ve tek uluslararası sözleşmesidir. Sözleşme aynı zamanda kadına karşı şiddeti de ilk kez “insan hakkı ihlali ve ayrımcılık” olarak tanımlıyor. Sözleşme, kadına yönelik her türlü şiddet, ayrımcılık ve hak ihlallerine karşı mücadeleyi içerirken, temel ilkesini ise şunlar oluşturuyor: "Kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesi."
NASIL ORTAYA ÇIKTI?
İstanbul Sözleşmesi’nin yasalaşmasındaki etken, Türkiye’ye karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) açılan Nahide Opuz davası oldu. 2002 yılında daha önce defalarca savcılığa suç duyurusunda bulunan Opuz, eşi tarafından silahlı saldırıya maruz kalmış, olayda kendisi yaralanırken, annesi hayatını kaybetmişti. Aynı yıl içerisinde Opuz’un avukatı, AİHM’e, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS), “yaşam hakkı” ve “ayrımcılık yasağı” maddelerini ihlalden başvuru yaptı. Opuz’un başvurusu, 2009 yılında sonuçlandı. AİHM bu davadan Türkiye’yi kadın cinayetinden sorumlu tutarak, devleti cinsiyet temelli ayrımcılık ve yaşam hakkı ihlalinden mahkûm etti.
EMSAL KARAR
Sözleşmenin temelini oluşturan Nahide Opuz kararı, kadın örgütlerinin elini güçlendiren bir kanıt oldu. Kadın örgütleri bu karar üzerine iktidara baskı uygulayarak, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Toplantısı’nda İstanbul Sözleşmesi’ni imzalattı. 14 Mart 2012'de Meclis’te kabul edilen sözleşme, 1 Ağustos 2014 yılında yürürlüğe girdi. Böylece Türkiye sözleşmeyi imzalayan ilk ülke oldu.
SÖZLEŞMENİN ETKİLERİ
Sözleşmenin imzalandığı 2011 yılı, son 10 yılın en az şiddet ve katliamların yaşandığı yıl olarak tarihe geçti. EŞİK Platformu Gönüllüsü Tülin Eraslan, şu bilgileri verdi: “STK’lar şiddetin çözümü için farkındalığı artırdı. Bununla birçok çalışmanın alt yapısı hazırlandı. Sözleşmeyle kadınlar ev içinde yaşadıkları şiddete karşı artık susmamayı öğrendi. Bununla birlikte şiddetin sadece fiziki olmadığı birçok şiddet türü görünür oldu. Sözleşmeye kadar kimse ev içi şiddetten bahsetmiyordu. Ev içi şiddeti açığa çıkarttı. Kadınları hakları konusunda bilinçlendirdi.”
İktidarın şiddete karşı yol haritası raporları hazırladığını ancak bu raporları uygulamada çok fazla göremediklerini dile getiren Eraslan, “2015 yılında birkaç tane şiddeti önleme komisyonu kurdu. Bunlarda sağlıklı çalışmadı, rapor yayınlanmadı. Yine Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu’nun (GREVİO) hazırladığı raporun resmi çevirisi 3 yıldır yapılmadı. Devlet 10 yıllık sürede sözleşmenin yükümlülüklerini yerine getirmedi” dedi.
Kadın hareketine göre, İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin tartışma yeni değil, sözleşmenin hazırlık, imza ve onay aşamasından geçen yıla kadar, özelikle muhafazakâr kesimde hep bir rahatsızlık yarattı.
İLK SALDIRI ERDOĞAN’DAN
Sözleşmeye yönelik rahatsızlık ilk olarak AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından açık bir şekilde dile getirildi. 18 Şubat 2020’de yapılan Yüksek İstişare Kurulu toplantısında Erdoğan, sözleşmenin toplumsal cinsiyet kavramı nedeniyle aile kurumuna zarar verdiğini, gençlerin evlenmesini engellediğini öne sürerek, “İstanbul Sözleşmesi'ni yeniden gözden geçirmemiz gerek. Onunla ilgili bir çalışma yaptırıyoruz" sözleriyle açıkladı.
Açıklama muhafazakâr kesimler tarafından sahiplenilirken, Mart ayında başlayan salgın sürecinde özelikle gündemleştirildi. Evlere hapsedilen kadınlar ölümle karşı karşıya bırakılırken, sözleşmenin kaldırılmasına yönelik saldırılar şiddet ve cinayetlerin oranını arttırdı. Sözleşmeye dair saldırılar da en önemli rolü ana akım medya üstlendi. Bu yönlü rahatsızlıkları gündemleştirerek, rahatsızlık duyan kesimlerle yayınlar yaptı, haberler servis etti.
KADINLAR NE YAPTI
Sözleşmenin tartışmaya açılması, kadın örgütlerinin büyük tepkisine neden oldu. Kadınlar, iktidara yasaların geri çekilmesi değil, uygulanması uyarılarında bulundu. Kadınlar, yıl boyunca ülkenin dört bir tarafında salgın ve yasaklara rağmen "İstanbul Sözleşmesi yaşatır", "İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz" temalı sayısız eylem ve toplantılar gerçekleştirdi. Kadın platformları ve örgütlerinin ortak çağrısıyla kampanya grupları oluşturuldu. Sosyal medya ve sokak eylemleri bu gruplar tarafından örgütlendi. Kadınların bu yönlü çalışmaları sınırları da aştı. 15 Ekim’de Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) öncülüğünde 15 ülkeden 170 kadın ile salgın nedeniyle Zoom üzerinden online buluşma gerçekleştirdi. Bu buluşmada İstanbul Sözleşmesi'ne yönelik saldırılar ve yapılması gerekenler konuşuldu.
ÇEKİLME KARARI VE SONRASI
Ancak bütün karşı çıkışlara rağmen 20 Mart 2021 tarihinde gece yarısı çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle Türkiye sözleşmeden geri çekildi. Bu tarihten sonra kadınlar birçok kentte sokaklara çıkarak, karara tepki gösterdi. Nöbet eylemleri başlattı. Yine Avrupa Konseyi (AK) ve Birleşmiş Milletler (BM) temsilcileri de kadın haklarında geri adım atan Türkiye’ye tepki göstererek, kararın gözden geçirilmesi çağırısında bulundu.
TEPKİ YAĞDI
Feshedilmesinin hemen ardından 77 baro ve Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM), çekilme kararının hukuka aykırı olduğunu ve sözleşmenin halen yürürlükte olduğunu açıkladı. Yine aralarında Avrupa Kadın Lobisi’nde bulunduğu birçok uluslararası kadın örgütü karara karşı Türkiyeli kadınlarla dayanışma mesajı yayınlarken, aynı zamanda yaptıkları eylemlerle destek verdi. Birçok Avrupa devleti de karara tepki gösterdi.
MUHALEFET KARŞI ÇIKTI
Sokak ve yargı yolunda mücadele veren kadınlar, Meclis’te de boş durmadı. 22 HDP'li kadın milletvekili Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı’na bir soru önergesi yöneltti. "İstanbul Sözleşmesi'ni Uygula" kampanya grubu, İstanbul’da kulelere, köprülere “İstanbul Sözleşmesi Bizim. Vazgeçmiyoruz!” yazılı pankartları astı. Pankart eylemi daha sonra birçok ilde kitleselleşirken, siyasi partilerin binaları olmak üzere birçok kurumda asıldı.
BASKILAR
Daha sonra sözleşmeden çekilme kararına gösterilen tepkiler baskı altına alınmak istendi. İlk olarak İçişleri Bakanlığı bilbordlara İstanbul Sözleşmesi ile ilgili afişler asan Bilecek Belediye Başkanı hakkında soruşturma başlattı. Daha sonra Mersin’de sokağa çıkan 6 kadına para cezası verildi. Yine Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun İstanbul Zincirlikuyu’da bir binaya astığı üzerinde "Ölmek istemiyorum" yazan şikayet dilekçesi polis tarafından indirildi. 6 Nisan tarihinde ise 4 İranlı mülteci Denizli’de İstanbul Sözleşmesi eylemine katıldığı için haklarında sınır dışı edilme kararı verildi. Yine Artvin, Uşak ve Trabzon gibi şehirlerde İstanbul Sözleşmesi pankartları asan Sol Parti üyeleri gözaltına alındı, serbest bırakıldı.
İPTAL DAVASI
Öte yandan Adana, Ankara, Antalya, Bursa, İstanbul, İzmir, Mersin aralarında olmak üzere 35 baro, 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nın fonksiyon gaspı nedeniyle yok hükmünde olduğu ve Anayasa’nın 104. maddesine aykırı olduğu nedenîyle yürütmenin durdurulması talebiyle Danıştay’a dava açtı.
Yine siyasi partilerde sözleşmenin iptal kararı için harekete geçti. HDP Kadın Meclisi, CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, Grup Başkanvekili Özür Özel parti adına, DEVA Partisi Kadın Politikaları Başkanlığı, Kadın Partisi ve İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İstanbul Sözleşmesi'ni fesheden Cumhurbaşkanı Kararı'nın iptali için Danıştay'a davalar açtı. Daha sonra aynı taleple Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Danıştay’a başvurdu.
Kurumsal başvuruların yanı sıra Çanakkale İstanbul Sözleşmesi İnisiyatifi’nden 19 kadın, sözleşmeden ve mücadeleden vazgeçemediklerini açıklayarak iptali için dava açtı.
SONA ERECEĞİ TARİH YAYIMLANDI
Sözleşmeye yönelik tepkiler sürerken, Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilen Sözleşme’nin sona erme tarihi 1 Temmuz 2021 olarak Resmi Gazete de yayımlandı. Erdoğan'ın kararlarını tanımadıklarını yineleyen kadınların, karşı çıkış eylemleri devam ediyor. Kadınlar saldırılara karşı büyük kadın buluşmaları ve kadın grevlerini gündeme aldı. EŞİK 15 Mayıs’ta “İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz” buluşması için kadınlara katılım çağrısında bulundu. Kadınlar 1 Temmuz’a kadar “Topyekun saldırılara karşı topyekun mücadele” diyerek, alanlarda olmaya hazırlanıyor.
3 BİN 287 KADIN KATLEDİLDİ
Öte yandan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, 2011 yılında 121, 2012 yılında 210, 2013 yılında 237, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girdiği 2014 yılında 294, 2015 yılında 303, 2016 yılında 328, 2017 yılında 409, 2018 yılında 440, 2019 yılında 474, 2020 yılında 471 kadın katledildi. Sözleşmenin hedef alınıp kaldırılmak istenildiği 2020 yılında, özelikle şüpheli kadın ölümlerinde artış yaşandı. Kadın örgütleri özelikle şüpheli ölümleri ayrıca raporladı. Sadece 2020 yılında 171 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti.
28 BİN 492 ŞİDDET OLAYI
Mor Çatı, 2013 yılında sonra düzenli olarak şiddet verilerini içeren rapor yayınladı. Rapora göre, 2014 yılında 832, 2015 yılında bin 516, 2016 yılında 2 bin 117, 2017 yılında 2 bin 314, 2018 yılında bin 409, 2019 yılında bin 798, 2020 yılında 3 bin 936 görüşme yapıldı. Sadece Mor Çatı'nın yayınladığı raporlarda, 9 yılda 28 bin 492 kadın ve çocuk şiddete maruz kaldı.
MA / Semra Turan