ANKARA - GREVIO’nun ilk başkanı Prof. Dr. Feride Acar, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını sözleşmeyi imzalamamaktan daha endişe verici olarak yorumlarken, EŞİK gönüllüsü Zelal Ayman ise kadın örgütleri olarak konuyu gündemde düşürmeyeceklerini söyledi.
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin imzaya açıldığı 11 Mayıs 2011’in üzerinden 10 yıl geçti. Sözleşmenin taslağı, 7 Nisan 2011’de Strazburg’ta yapılan Avrupa Konseyi Bakan Yardımcıları toplantısında kabul edildi. Ardından İstanbul’da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 11 Mayıs 2011 tarihindeki toplantısında imzaya açılarak, İstanbul Sözleşmesi olarak anılmaya başlandı.
İMZALAYAN, ONAYLAYAN VE ÇIKAN İLK ÜLKE
Türkiye, 11 Mayıs 2011'de sözleşmeyi ilk imzalayan ve 24 Kasım 2011'de Meclis’te onaylayan ilk ülke oldu. Sözleşmeyi ilk imzalayan ülke olan Türkiye, çekilme kararını da ilk açıklayan ülke oldu. Türkiye’nin sözleşmeden çekilme kararı, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla gece yarısı verildi. Çekilme kararını Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği’ne bildiren Türkiye hakkında Genel Sekreterlik kararın 1 Temmuz itibariyle yürürlüğe gireceğini belirtti.
GREVIO
Sözleşmeni imzalanmasının ardından taraf devletlerin vermiş oldukları teahhütleri izleme ve denetleme komitesi olan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddette Karşı Eylem Uzmanlar Grubu” (GREVIO) kuruldu. GREVIO’nun ilk 10 üyesi 4 Mayıs 2015’te seçildi ve 21-23 Eylül 2015 tarihlerinde Strazburg’ta ilk toplantısını gerçekleştirdi. Komitenin başkanlığını 2015-2019 arasında iki dönem Prof. Dr. Feride Acar sürdürdü. Komite ilk ülke değerlendirmelerine 2016’da başladı. 3 Temmuz 2017’de GREVIO Türkiye'ye ilişkin ilk raporunu yayımladı. Raporda atılan olumlu adımlar için memnuniyet dile getirilirken, kadına yönelik şiddeti sonlandırmak için yasal düzenleme, politika ve tedbirlerdeki eksikliklere vurgu yapıldı ve bu kapsamda sözleşmenin daha etkin uygulanması için öneriler sunuldu.
6284 SAYILI KANUN
Sözleşmenin kabulü Türkiye’de aile içi şiddetin önlenmesine yönelik ilk kanun olan 4320 sayılı “Ailenin Korunması Hakkındaki Kanun”daki yetersizlikler sivil toplum örgütleri ve kadın hareketinin çabasıyla değiştirildi. 8 Mart 2012 tarihinde 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” Meclis’te oy birliğiyle kabul edildi ve 20 Mart 2012’de yürürlüğe girdi. 4320 sayılı kanunda şiddetin tanımı belli değildi. 6284 sayılı kanunda şiddet; “kişiye, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar veren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış” olarak tanımlandı. Şiddetin tanımının yanı sıra pek çok yeni düzenleme getirilerek 3 maddelik 4320 sayılı kanun 6284 sayılı kanunla 48 maddeye çıkarıldı.
GERİ ÇEKİLME KARARINA TEPKİ
Sözleşmeden 20 Mart’ta çekilme kararı aldı.Geri çekilme kararı pek çok kesim tarafından kabul edilmedi ve hukuksuz olduğunu yönünde tepkilere neden oldu. Türkiye’deki muhalefet partiler, yabancı devlet başkanları, Avrupa Konseyi, kadın ve LGBTİ örgütleri, STK'lar ve hem Türkiye içinde hem de yurt dışında pek çok kesim tarafından eleştirildi. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic Buric, kararı “yıkıcı haber ve Türkiye'de ve yurtdışında kadınların korunmasını tehlikeye atan büyük bir gerileme” olarak nitelendirdi. Kararın iptali ve yürütmenin durdurulması için pek çok dava açıldı.
Sözleşmenin 10’uncu yılında İstanbul Sözleşmesi’nin etkili bir biçimde uygulanmasını sağlamak amacıyla kurulan GREVIO’nun ilk başkanı ve Birleşmiş Milletler (BM) Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) komitesi eski üyesi Prof. Dr. Feride Acar ve Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüsü ve Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği çalışanı Zelal Ayman sorularımızı yanıtladı.
İMZALAMAMAKTAN DAHA KÖTÜ
Prof. Dr. Feride Acar, çekilmenin ülkenin genel görünümü açısından olumsuz bir etkisi olacağının açık olduğunu belirtti. Bunun insan hakları için temel bir sözleşme olduğunu vurgulayan Acar, “İstanbul Sözleşmesi özellikle kadınların şiddetten korunmasına, yaşamalarına ilişkin bir sözleşme. Türkiye'nin başta bu sözleşmeye tarafken, sonradan çıkması kanımca olumsuz olarak yorumlanacak bir durum. Hatta bu baştan İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamamaktan daha endişe verici olarak dahi yorumlanabilir. Dolayısıyla kadınlar açısından olası tehlikeli sonuçların yanında bu durumun olumsuz bir görüntü ve imaj yaratacağı da beklenir” ifadelerini kullandı.
ENDİŞE VERİCİ
Sözleşmenin sadece bir ülkeye özgü hazırlanmadığını hatırlatan Acar, “Bu bir Avrupa sözleşmesi ve bütün Avrupa’da sorun olan bir konuya ilişkin bir sözleşme. Bu sorun da kadına yönelik şiddet. Şiddet bütün dünya için sorun. Ama Türkiye için de ciddi sorun olduğu hepimizin bildiği bir durum. Dolayısıyla bu sözleşme; devlete bu sorunla başa çıkmak için yol gösteren, devleti neler yapılması gerektiğine yönelik olarak yönlendiren çok ciddi bir yardım aracı. Bundan çekilmenin bir takım olumsuz sonuçlar getirebileceği açıktır. Ne getirdiğini tam olarak görmedik, ne olup olmayacağını şu anda bilmiyoruz. Ama bu adım olumsuz gelişmelerin önünü açabilir, ki bu da çok endişe edilmesi gereken bir durumdur. Bundan sonra yaşanacakları, uygulamaları çok sıkı ve yakından takip etmek lazım” dedi.
GERİYE GİDİŞ
Kararı “olağanüstü geriye dönüş” olarak değerlendiren Zelal Ayman, “Çünkü sözleşme, şiddet ve ayrımcılığın başta kadınlar ve erkekler olmak üzere, toplumsal kesimler arasındaki iktidar ve güç ilişkilerine dikkati çekiyor. Yani ayrımcılık ve şiddetin temelde bu iktidar ve güç ilişkilerinin eşitsizliğinden kaynaklandığını savunuyor. Dolayısıyla son 100 yılın feminist bilgi ve mücadele birikimini yansıtan bir sözleşmeden söz ediyoruz. Temelinde başta kadınlar olmak üzere ötekileştirilen, iktidar ilişkileri kapsamında ezilen kesimlerin korunmasını, şiddet ve ayrımcılıktan azade olarak yaşayabilmenin koşullarının nasıl olması gerektiğini anlatıyor” şeklinde konuştu.
BÜYÜK KAYIP
Sözleşmenin Türkiye gibi Müslüman çoğunluklu ülkeler açısından önemli bir felsefeye sahip olduğuna vurgu yapan Ayman, “Bu felsefe ve ruh, ‘insanlar eşittir, eşitlik önemlidir’ der ve eşitliğe giden yolda yapılması gerekenleri sıralar. Müslüman yoğunluklu ülkeler içerisinde Türkiye gibi kadın ve çocuk hakları açısından kazanılmış yasal hakların bulunduğu benzer başka bir ülke neredeyse yok. Sözleşme bu açıdan çok büyük bir aşamaydı Türkiye için. Bunun geriye alınması ‘biz eşitlik perspektifinden, eşitliğe inanan yaklaşımdan geri adım atıyoruz’ anlamına geliyor” ifadelerini kullandı. Sözleşmenin taraf devletlere sorumluluklar yüklediğini de hatırlatan Ayman, “Ev içinde erkek de olsa şiddete uğrayan herkes için, en önemlisi kadın ve çocuklar için, LGBTİ’ler, mülteci, engelli kadınlar için çok önemli bir sözleşme. Tüm bunlardan geri adım atmak çok büyük bir kayıptır” diye belirtti.
6284 SAYILI KANUN
İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasının ardından şiddete karşı daha kapsamlı ulusal bir yasanın oluşması için bir süreç başladığını hatırlatan Ayman, “Biz o zamanlar bu konuda kampanya yürüten ‘Şiddete Son Kadın Platformu’ olarak imzalanmış İstanbul Sözleşmesi’nin felsefesine ve ruhuna uygun yeni bir yasa çıkarılmasını istedik. Bunu da büyük oranda başardık. 3 maddelik 4320 sayılı kanunu 48 maddeye çıkardık 6284 sayılı kanunla. Bunların hiçbiri tesadüf değildi ve hepsi birbiriyle ilişkili bir stratejinin ürünüydü. Bu bakımdan Mayıs 2011’de imzalanıp 24 Kasım 2011'de parlamentoda oy birliğiyle kabul edilmiş bir sözleşmenin 10 yıl sonra hukuka uygun olmayan bir şekilde feshedilme girişimi olağanüstü geriye gidişi ifade ediyor” şeklinde konuştu.
Sözleşmeden geri çekilemeye yönelik söylemlerin arttığı bir süreçte tehlikeyi fark edip EŞİK’i kurduklarını aktaran Ayman, şunları söyledi: “Daha çekilme kararı verilmeden biz eylemsellik içindeydik. İstanbul Sözleşmesi gibi temel bir sözleşmeye yönelik saldırıya karşı bizim de topyekun bir cevap vermemiz gerektiğini düşünerek, daha geniş bir cepheden örgütlenmemiz gerektiğine inanarak EŞİK Platformunu kurduk ve o zamandan beri de eylemlilik halindeyiz. Sözleşmeyi tekrar geri almak istiyoruz ve bunu sürekli gündemde tutacağız. Gerek Türkiye gerekse bölgesel düzeyde pek çok grup ve platform birlikte hareket ediyoruz. Biz kadın örgütleri olarak vazgeçmeyeceğiz ve sözleşmenin Türkiye gündeminde kaybolup gitmesine izin vermeyeceğiz.”
MA / Zemo Ağgöz