DİYARBAKIR - Sosyolog Halide Türkoğlu, şüpheli kadın ölümlerinde açılan soruşturmaların “intihar” denilerek kapatılmaya çalışıldığını belirterek, “Şüpheli kadın ölümleri 'intihar' süsü verilen kadın cinayetleridir” dedi.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) Mayıs ayı verilerine göre 17 kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirirken, 20 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. 1 Haziran’dan 17 Haziran’a kadar basına yansıyan haberlere göre de, 7 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi.
Sosyolog Halide Türkoğlu, yaşanan şüpheli kadın ölümlerinin devlet ve aile işbirliği sonucunda yaşandığını ve her şüpheli ölümün bir kadın cinayeti olduğu değerlendirmesinde bulundu.
GERÇEĞİ GİZLEMEK
Mevcut iktidarın şüpheli kadın ölümlerini “intihar” olarak ele aldığını belirten Türkoğlu, “kadına yönelik şiddet sistematik bir hal aldı. Bu durumda ‘kadın intihar etmiştir’ demek, toplumsal gerçekliği görmemektir. Özellikle kadın cinayetlerinin yükselişte olduğu ve erkeklerin kadınları öldürme haklarını kendilerinde gördüğü toplumlarda her ‘kadın intiharı’ dedikleri ölümleri şüpheli ölüm olarak adlandırmak gerekiyor. Çünkü ‘intihar’ denilen ölümler araştırılmıyor, detaylı soruşturma açılmıyor, öyle kapanıp gidiyor” diye belirtti.
DEVLET SORUMLULUĞU
Son iki yılda şüpheli kadın ölümlerinde yaşanan artışa dikkat çeken Türkoğlu, “Yani bir nevi faili meçhul cinayet gibi. Bu sorun her sene daha derinleşiyor. Aslında İçişleri Bakanlığı’nın ‘kadın cinayetlerinde azalma var’ sözlerinden bu yana yaşanan şüpheli ölümlere bakmak gerekiyor. Bir yerde şüpheli ölümlerde artış varsa, orada devlet sorumluluğunu yerine getirmiyor, aile bireyleri de bu durumun içinde rol alıyor demektir” dedi.
İNTİHAR SÜSÜ VERİLEN CİNAYETLER
Şüpheli ölümlerde yada intihara sürüklenme olaylarında etkin bir soruşturma yapılmadığından, faillerin cezalandırılmadıklarını söyleyen Türkoğlu, bu cezasızlık politikalarına ilişkin İpek Er ve Şule Çet’in ölümlerini örnek olarak gösterdi.
Türkoğlu, “Musa Orhan’ın tecavüzüne uğrayan İpek Er’in yaşadıklarını anlattığı mektubun dikkate alınmaması, başvuru mekanizmalarının işlevsizliği ve yargı sürecinin açılmaması sonucunda genç bir kadın yaşamını yitirdi. Bir plazanın 20’inci katından intihar etti denilen Şule Çet olayında da gördük bunu. Fakat kadın örgütlerinin mücadelesiyle dava soruşturuldu ve bunun bir cinayet olduğu açığa çıktı. Bu olaylarda devletin rolü ortada. AKP’li vekil Tolga Ağar’ın tecavüzüne uğradığı belirtilen Yelda Kaharman’ın ölümüne de organizeli bir intihar süsü verildi. Devlet mercilerinde bunlar yaşanıyorsa toplumun ‘aile’ dediğimiz kurumlarında neler neler yaşanıyordur” ifadelerinde bulundu.
İktidarın aldığı kararların kadına yönelik şiddeti artıran kararlar olduğunu vurgulayan Türkoğlu, “İktidar İstanbul Sözleşmesi’ni feshetti. Oysa sözleşme şüpheli ölümlerin araştırılmasını isteyen bir yerde duruyordu. Devlete önleme, koruma, politika üretme sorumlulukları veriyordu. Sözleşme feshedilerek bu haklar da ortadan kaldırdı. Devletin sorumluluğunu yerine getirmemesi, toplumda erkek egemen zihniyetin hakim kılınması, cinsiyetçilik, milliyetçilik kültürünün aşılanması, dincilik eksenli politikaların devreye sokulması anlamına geliyor” dedi.
ERKEK VE DEVLET İŞBİRLİĞİ
İktidarın kadına yönelik şiddetin önünü açan politikalarının bölge kentlerinde daha farklı işlediğini söyleyen Türkoğlu, “Kürdistan’da özel savaş politikalarıyla şiddet ve cinayetlerle mücadele eden kadın örgütleri işlevsiz kılınmaya çalışıyor. Devlet, eğitim kurumlarından sosyal yaşam örgütlenmesine kadar özel bir politika izliyor. Şiddete karşı mücadele eden öz savunma gösteren kadın kurumları işlevsiz kılınmaya çalışılıyor. Kürdistan’da kadına yönelik şiddet topluma yönelik bir şiddettir. Kadının ölümünde yer alan erkek aynı zamanda devletle de işbirliği içine girerek kendi toplumunu yok ediş yolunda ilerliyor” ifadelerini kullandı.
ÖRGÜTLÜLÜK
Şüpheli kadın ölümlerine dair etkin soruşturma yürütülmesi gerektiğini belirten Türkoğlu, “İntihar dediğimiz anda dosya kapanmış oluyor. Kadının intihara sürüklenmesi de suçtur, bunun mekanizmalarını işletmek gerekir. Kadınlar örgütlenme meselesini gündeminden hiç düşürmemeli nerede olursa olsun örgütlenmeyi çoğaltmalı. Erkek şiddeti ve devlet şiddeti birbirinden bağımsız değil Şiddetten örgütlü toplum anlayışıyla kurtulabiliriz” şeklinde konuştu.
MA / Eylem Akdağ