HABER MERKEZİ - Kıbrıslı insan hakları savunucusu ve hukukçu Fezile Osum, Türkiye’nin "arka bahçesi” olarak tanımladığı Kuzey Kıbrıs’ta dönen insan kaçakçılığı ve fuhuşu anlattı.
Kıbrıslı araştırmacı, insan hakları savunucusu ve hukukçu Fezile Osum, Türkiye’nin Kıbrıs harekatını ve Kıbrıs’ın kara para aklama, uyuşturucu ticareti, insan ticareti, tarihi eser kaçakçılığı, fuhuş gibi suçların merkezi haline getirilmesine dair Yeni Yaşam gazetesine konuştu. Gazeteden Nevin Cerav'ın sorularını yanıtlayan Osum, Kuzey Kıbrıs’taki eğlence merkezlerinde dönen fuhuş ve uyuşturucu gibi suçları ve bunların nasıl maskelendiğini anlattı.
TÜRKİYE’DEN ÖNCEKİ KIBRIS
1960’lı yıllarda hiçbir demokratik sisteminin olmadığı bir ülke olan Kıbrıs’ta daha sonra cumhuriyetin inşa edildiğini kaydeden Osum, cumhuriyet sisteminde yurttaşlık hakları bağlamında etnik temelde bir anayasa oluşturulduğunu ve bu etnik temel ve milliyetçiliğin halkları birbirine düşürdüğünü söyledi. Türkiye’nin Kıbrıs’a yaptığı ikinci harekatta çok fazla insan hakkı ihlallerinin olduğunu hatırlatan Osum, “14 Ağustos 1974 yılında olan bu ikinci çıkartma sırasında Kıbrıs’ta işkence, cinsel şiddet, zorla hamile bırakma, tecavüz etme gibi birçok şeyin yaşandığını görüyoruz. Hatta Rumlar Ortodoks oldukları ve kiliseye bağlı oldukları için kürtaj yapmak yasak olmasına rağmen, 74’te o kadar çok kadın olduğu söylenir ki zorla hamile bırakılan, kilise onay vermek zorunda kaldı kürtaj yaptırılmasına. Böyle birçok trajedi yaşanır o dönemde ve özellikle bu bölünme dediğimiz Kuzey ve Güney ayrımı da ondan sonra keskinleştirilir. Ada’nın kuzeyinde kalan Rumlar Güney’e doğru itilir. Mülklerine, topraklarına el konulur. Güney’de mallarını bırakıp zorunlu göç eden Kıbrıslı Türkler de oldu” dedi.
80 ANAYASASINI ESAS ALAN KKTC
Kıbrıslı Türklerin 1975 yılında bir otonom devlet kurmaya çalıştığını ifade eden Osum, “Bunun başını çeken kişi de Rauf Denktaş’tır. Bir çözüm tezi olarak Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulur. Daha otonom bir yapı ve uluslararası tanınırlığı da vardı. Denktaş federe devletin başındadır, o yürütür Türkiye’yle ilişkileri. Daha sonrasında ise 83 yılında ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulacağı kararı verilir. En sonunda da Türkiye’nin 80 darbesinin anayasasından kopya edilen bir anayasayla, 83 yılında şimdiki KKTC kurulur. O dönem buna itiraz eden kitle tehdit edilir, ciddi bir baskı olur” değerlendirmesinde bulundu.
TÜRKİYE’YE BAĞIMLI BİR KKTC
“Türkiye burayı kendisine bağımlı bir yapıya dönüştürmek istedi, bir memur devleti yaratıldı” diyen Osum, KKTC’nin bu durumdan olumsuz etkilendiğini ve üretimin durduğunu belirtti. AKP hükümetinin ilk başlarda “federal çözüm” tezini desteklediğini ve Annan Planı’na sıcak baktığını söyleyen Osum, ileriki süreçte çözümden uzak bir siyaset yürütüldüğünü kaydetti.
KADIN POLİTİKASI
Erdoğan’ın Kıbrıs’ı kastederek “besleme” tanımlamasını kullandığını hatırlatan Osum, “Yine Erdoğan bizlere 4 çocuk doğurmamızı emretti, tıpkı orada size yaptığı gibi. Feminist hareket olarak peş peşe eylemler yaptık, bayağı da ses getiren eylemlerdi. Bir önceki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da ‘Biz artık yavru vatan olmak istemiyoruz, kendi ayaklarımızın üstünde durmak istiyoruz’ dediği için tepki almıştı Erdoğan’dan. Akıncı’yı aşağılamaya yönelik demeçler verdi. Bunlar Türkiye’de farklı kesimlerden de yapılıyor, sadece AKP üzerinden söylemiyorum, CHP’de de var aynı refleks. İYİ Parti’de de var. Bir tek HDP farklı. HDP gerçekten burayı anlamaya yönelik, buradaki durumu bilen, insanlar ne diyor diye dinleyen, anlamaya yönelik bir empati geliştiriyor. Bir adım atıyor. Çok fazla cami yapılıyor, özellikle de görünen yerlere. Her yerde Türk bayrağı, her yerde Atatürk heykelleri var. Bunlarla biraz Rumlara da mesaj veriliyor. Mesela işte Lefkoşa’da Rumların bir sınır kapısı var, tam oranın merkezinde kocaman bir Atatürk heykeli ve etrafında da böyle bir sürü bayrak var. Atatürk heykelinin de elinde bıçak gibi bir şey var ve Rum tarafını gösteren bir şekle sahip. Rumlar oradan geçtiği zaman direkt onu görüyor. Kadınlar açısından ise bu 4 çocuk doğurun empozesi olmuştu. Ayrıca burada bir süredir din kurslarında bir artış yaşanıyor, bazı kesimlerden çocuklar özellikle buna teşvik ediliyor” ifadelerinde bulundu.
FUHUŞA ZORLANAN KADINLAR
Osum ülkede “eğlence sektörü” adı altında özellikle kadınlara karşı işlenen suçlara da değinerek şu ifadelerde bulundu: “Kıbrıs’ta eğlence sektörü dediğimiz şey burada yaşanan gerçekleri örtmek için bir maske aslında. Bunlar şehrin biraz uzağında kurulmuş ve içerisinde insan ticareti, kadın ticareti yapılan, çok ciddi hak ihlalleri barındıran yerler. Kadınlar zorla çalıştırılıyor. Özellikle Moldova, Rusya, Afrika ve Nijerya gibi yerlerden getirilen, 6 aylık sürelerle çalıştırılan kadınlar var. Bu kadınlar bu gece kulüplerinde fuhuşa zorlanıyor, hapsediliyorlar. Bunun yıllık devlet bütçesine ciddi bir katkısı var. Dolayısıyla devletin de gece kulüplerinden ciddi bir şekilde yararlandığını ve bu doğrultuda bir işbirliği olduğunu söyleyebiliriz. Polisler ise her zamanki gibi göz yuman konumdalar, kadınların pasaportlarına el koyuyorlar. Düşünün ki buna da yasa el veriyor. Yasa diyor ki, ‘Gelen kadının pasaportunu polis alabilir.’ Tabii çoğu zaman bu kadınlara ‘Sen burada fuhuş yapacaksın’ denmiyor. Mesela kadın temizlikçi olarak geliyor, bakım hizmeti, barmenlik gibi işlerde çalıştırılmak için getirildiği söyleniyor.”
‘SOMUT ADIM ATILMIYOR’
Fuhuşa zorlanan kadınların fiziksel ve psikolojik şiddet gördüklerini dile getiren Osum, “Kadınlar bu koşullarda bu işi yapacaklarını bilmiyorlar. Kadınlar getirildikten sonra ‘Seni buraya getirmek için para harcadık. Hiç para almadan günde 7-8 kişiyle olacaksın’ deniyor. Telefonları izleniyor, kaçmayı denedikleri zaman ciddi olarak psikolojik ve fiziksel şiddete uğruyorlar, inanılmaz bir şiddetten bahsediyorum. Geçen yaz bir grup kadın vardı kaçmayı başarabildi fakat yüzleri gözleri şiddet nedeniyle çok kötü haldeydi. Biz Barolar Birliği ile ortak bir çalışma yaptık, halen daha bu konuyla ilgili yargı süreci devam ediyor ama kadınlar ülkelerine döndü. Şu anda bu yaşananlar çoğunlukla biliniyor toplumda ve bunlar uluslararası raporlara da yansıyor yıllardır, çok daha fazla çarpıcı bilgiyle beraber. Ancak maalesef somut bir adım atılmıyor.
TÜRKİYE’NİN ARKA BAHÇESİ
Kuzey Kıbrıs’taki birçok tanınan otelin insan kaçakçılığı ve fuhuş suçlarına ortak olduğunu ileri süren Osum, Türkiye’den gelen birçok kişinin bu otellerde ağırlandığını belirtti.
Türkiye ve Kıbrıs’ın bu kurulan ağdan çıkarının olması sebebiyle sessiz kalındığını dile getiren Osum, “Uyuşturucu ve kadın ticareti, kara para aklama gibi işler buralarla da çok ilişkili. Anlattığım eğlence sektörü, gazinoların işletilmesi de dahil hepsi bir puzzleın, bu düzenin parçası. Kıbrıs kadın ticareti, uyuşturucu, kara para aklama gibi suçların merkezi haline getirildi. Mesela gazeteci Kutlu Adalı 90’larda tam da bu kara para aklama, uyuşturucu ve insan ticaretini ortaya koyduğu için katledildi. Türkiye burayı arka bahçesi yapmaya 90’larda başladı. Dolayısıyla şu anda da devam ediyor” şeklinde konuştu.
Osum, Kıbrıs’ın “içe kapalı, Türkiye’nin tekelinde bir bölge” konumunda olduğunu söyleyerek, Kıbrıslıların tam bağımsız bir ülke istediklerini, Federal Kıbrıs çatısı altında demokratik değerleri benimseyen, insan haklarını tanıyan ve uygulayan bir devlet çatısı altında yaşamak istediklerini ifade etti.