ANKARA - Kendini demokrat, eşitlikçi olarak tanımlayan yazar, gazete ve haber kanallarının dahi daha fazla tıklanma ve reyting için eril, pornografik bir dil kullanabildiğini belirten feminist yazar Berrin Sönmez, tüm bunların ise şiddeti teşvik ettiğini söyledi.
Kadın ve çocuğa yönelik şiddetle mücadelede üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeyen medya, kullandığı eril dille şiddeti meşrulaştırıyor. Kadını suçlayarak, şiddete meşru gerekçe üreten bir dil kullanan medya organları, çocuğa yönelik cinsel suçlarda da şiddetin pornografisini yapıyor. Bu, kimi zaman kendini demokrat, özgürlük ve eşitlikçi olarak tanımlayan yazarlardan gazetelere, haber kanallarına dahi sirayet edebilmektedir. En son Cumhuriyet’in Maraş’taki Arınç Kuran Kursu’nda yaşanan tecavüzü “Önce istismar, sonra Diriliş Ertuğrul” başlığıyla manşetine taşıdığı haberde olduğu gibi. Daha fazla tıklanmak uğruna tercih edilen başlıktan çocukların yaşadıklarına kadar pornografik dilden kaçınılmadığı görüldü.
Medyanın tercih ettiği dili ve getireceği sonuçları yazılarına taşıyan Eşitlik İçin Kadın Platformu'ndan (EŞİK) feminist hak savunucusu ve yazar Berrin Sönmez, Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulundu.
6284 SAYILI YASAYI BASIN EZBERLEMELİ
Şiddetle mücadelede medyanın dilinin son derece önemli olduğuna dikkati çeken Sönmez, “Ama her bir haberde tekrar tekrar yazmamızı gerektirecek kadar zor öğreniyorlar ya da öğrenmemekte inat ediyorlar. Oysaki mücadele için şiddetin pornografisini yazmaktan kaçınmaları gerekiyor” dedi.
Özellikle cinsel şiddette ifşadan başka bir yolun kolay bulunmadığını ifade eden Sönmez, “Bu olaylarda yapılan haberlerde şiddet failline dair bilgiler verilirken, mağdura dair bilgileri vermekten kaçınmaları gerekiyor. Şiddetin detaylarına girmeleri kesinlikle yanlış. Kadın örgütlerinin yıllardır yaptığı açıklamalarla, haberlerde kullanılan fotoğraflar konusunda bir parça yol alındı fakat yazı olarak şiddetin pornografisini yapmaktan vazgeçmiyorlar. Bundan uzak durmaları için yapılması gereken şeylerden birisi siyasi iradenin bu konuda tüm basın organlarını uyarması, İstanbul Sözleşmesi’nde ve 6284 sayılı yasada geçen tüm maddeleri basın yayın kuruluşlarına ezberletmesi gerek. Ancak siyasi irade bunu yapmadığı için iş sivil topluma düşüyor. Sizler, bizler bunları sürekli yazmak ve konuşmak zorunda kalıyoruz” diye belirtti.
ŞİDDET TEŞVİK EDİLİYOR
Maruz kaldığı şiddette bile kadının kusurlu gösterildiğini ifade eden Sönmez, bu durumun şiddeti meşrulaştırdığı gibi şiddetle mücadeleyi de zorlaştırdığını vurguladı. Haberlerde şiddete meşru gerekçe üreten bir dil kullanıldığını dile getiren Sönmez, “Bunu ‘ben demokratım, eşitlikçiyim’ diyen yazarlardan ve gazetelerden okuyoruz, haber kanallarından duyuyoruz. Kendilerini demokrat ve eşitlikçi olarak tanımlayan insanların bile bu konuda dilini düzeltmek için özel bir çaba harcaması gerekirken, tam tersine haberin okunabilmesi, reyting için pornografik dil kullanmaya kalkışıyorlar. Hepsi için geçerli olmayabilir ama bu çok sık rastladığımız bir durum ve şiddeti teşvik ediyor” ifadelerini kullandı.
ŞİDDETİ DESTEKLEYEN DİL
Şiddet failinin beyanlarının haber başlıklarına taşınmasını eleştiren Sönmez, haberin de aynı mantık üzerinden kurgulandığını söyledi. Sönmez, şöyle dedi: “Olaydan sonra yakalanan faile mikrofon uzatan basın mensupları çok kolay bir şekilde failin ağzından çıkanları başlığa taşıyor. Erkek şiddeti değişmeye, kendilerine yeni yöntemler geliştirmeye başladılar. Bunun farklı alt yapıları var ama bilinçli olarak gazetecilere verdikleri beyanları, polise verdikleri ifadeleri seçerek kullanıyorlar. Cinayet sonrası söyleyeceklerini dahi tasarlamış bir boyutta karşımıza çıkıyorlar. Daha az ceza alabilecekleri sözcükleri biliyorlar. Dolayısıyla muhabirler, kolaycılığa kaçıp, mikrofon uzattıkları failin söylediklerini habere taşıdıkları zaman sadece faile ve erkek şiddetine hizmet etmiş oluyorlar. Bu artık bir tesadüf değil. Buna biraz daha dikkat etmezlerse şunu söyleyeceğiz ‘demek ki erkek şiddetinin medyada destekçileri var.’ Patrondan muhabire kadar erkek şiddetinin destekçisi değillerse erkek şiddeti dilini kullanmasınlar.”
KULLANILMASI GEREKEN DİL
Basında kullanılan dilin toplumda şiddeti meşru gören algıyı yeniden ürettiğini vurgulayan Sönmez, “Oysa haberlerde şiddeti ve faili suçlu göstermekten başka bir dil kullanılamaz. Ama haberlerde fail için psikiyatrik teşhis dahi konuluyor. Neye dayanarak bunu söylüyorlar? Böyle olduğunda toplum geneli failleri; sapık, hasta ruhlu gibi isimlerle anıyor. Şiddet failleri içimizden birileri. Büyük çoğunluğu, eşitsiz toplum imtiyazlarını erkek lehine kullanma hakkını kendisinde gördüğü için bunu yapıyor. Bunu bu şekilde teşhir etmek lazım” dedi.
Mağduru suçlayıcı dilden kaçınılması gerektiğinin altını çizen Sönmez, “Yasalar uygulansa bile basının bu dili değişmediği sürece toplumsal algıyı erkek şiddeti konusunda güçlendirmemiz mümkün olmayacak” uyarısında bulundu.
EŞİT TEMSİLİYET
Medya kuruluşlarının karar mekanizmalarında kadınların çok az yer aldığına dikkati çeken Sönmez, “Medya kuruluşları, karar mekanizmalarının her basamağında eşitliği kurmak zorunda. Bunu gerçekleştirdiğimiz zaman ancak medya, kadın ve eşitlikçi bakış açısıyla karar alabilir. Bir masanın etrafında yer alanların yüzde 33’u kadın olduğunda orada cinsiyet eşitliği yönünden bir zihniyet dönüşümü başlayabilir demektir. Ama bizim medya kurumlarımızda böyle bir kritiğin eşik seviyesine bile ulaşılmadığını görüyoruz. Kritik eşiği aşıp eşit temsil seviyesine gittiğimiz takdirde bunlarla gerçekten mücadele etmiş olabiliriz” diye aktardı. Eşitlik mücadelesinin bitmeyeceğine değinen Sönmez, bu noktada erkeklerin de ataerkinin kendilerine sağladığı imtiyazlardan vazgeçmesi gerektiğini dile getirdi.
MÜCADELE KAÇINILMAZ
Eşitlik mücadelesinin kaçınılmaz olduğunu belirten Sönmez, medya kuruluşlarının politikalarını yeniden kurgulamak zorunda olduğunu söyledi. Devamında ise şöyle dedi: “Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin yayınladığı rehberleri herkesin okumasını öneriyorum. Bunlar önemli çalışmalar. Mücadele böyle küçük adımlarla gerçekleşiyor. Küçük adımlara dikkat edilmediğinde mücadele sadece ceza adaletine sığınılarak yapıldığında hiç yeterli olmuyor. Zaten yargının da bir ceza adaleti sağladığını söylemek mümkün değil.”
MA / Zemo Ağgöz