HABER MERKEZİ - Kürt kadınların erk zihniyete karşı örgütlülüğünün dünya kadınlarına örnek olduğunu vurgulayan yazar Sara Aktaş, “Bu noktada Kürt kadının ideolojik repertuarı, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dır” dedi.
Son yüzyıla damgasını vuran kadın mücadelesinin sağladığı kazanımlar, ulus-devlet tarafından hedef alınarak geriletilmeye çalışıldı. Eşit oy hakkından bedenini hedef alan politikalara uzanan saldırılarla hedef alınan kadınlar, devletlerin militarist politikalarıyla alaşağı edilmek istendi. Kadınların kültürüne ve diline yönelik saldırılarla da “erkek toplumu” yaratmak isteyen sistemler, devlete, kocaya, babaya itaat etmeyen kadını “terörist”, “namussuz” ve “ihanetçi” ilan etti.
Tüm baskı ve saldırılara rağmen her alanda gelişen ve genişleyen kadınların deneyim ve birikimleri, erkek egemen ve köleliğinden kopuşun adı olan Rojava Kadın Devrimi’nde somutlaştı. Tüm dünyada ekonomik krizin getirdiği yoksulluğa, kazanımlarına ve yaşam haklarına yönelik militarist saldırılara, kadın kırımına, tecride, işgale ve adaletsizliğe karşı kadınların büyüyen mücadelesi, önümüzdeki süreçte daha radikal bir direnişin göstergesi.
Bir direniş modeli olarak tanımladığı Rojava Kadın Devrimi’nin kadınlara özsavunma ihtiyacını hissettirdiğini belirten kadın hakları aktivisti ve yazar Sara Aktaş, devrimin yarattığı sonuçların Kürt kadın hareketinde ete kemiğe büründüğünü söyledi. Bu tarihi devrimin ideolojik repertuarının PKK Lideri Abdullah Öcalan olduğunu vurgulayan Aktaş, Rojava Kadın Devrimi’ne giden süreci, dünya kadınlarının bu devrimi model olarak almasının sonuçlarını ve kadınların yürüttükleri mücadelede aldıkları radikal kararlara dair sorularımızı yanıtladı.
21’inci yüzyılda en çok konuşulan konuların başında kadın mücadelesi geldi. Kadın mücadelesinde 20’nci yüzyıldan 21’inci yüzyıla nasıl bir direniş mirası devredildi?
Özellikle 20’nci yüzyılın son çeyreğinden itibaren dünyaya damgasını vuran kadın mücadelesi, 21'inci yüzyılda her alanda gelişerek ve genişleyerek toplumsal dinamiklerin başında geliyor. Bu elbette bir anda gelişen bir durum değil. 19’uncu yüzyılda kadınların dünya çapında daha çok küresel diyebileceğimiz örgütlü bir mücadeleyi başlatması ve bu yüzyılın sonu ile 20’nci yüzyılın başına denk gelen dönem, birinci dalga kadın hareketinin damgasını vurduğu bir dönem oldu. Her ne kadar öncesinde de bir kadın mücadelesinden bahsetsek de 20’nci yüzyıl daha örgütlü bir mücadele verilmesi anlamında bir temel oluşturdu. Bu mücadele daha çok hak ve eşitlik mücadelesi çerçevesinde yürüyen bir süreç olarak işledi. 20’nci yüzyılın başından sonuna, ikinci dalga feminist hareketinin damgasını vurduğu bir döneme tanık oluyoruz. Bu dönem eşitlik taleplerini aşan, daha radikal hak mücadelesinin verildiği, birçok alanda kadınların çeşitli kazanımlarını elde ettikleri bir dönem oldu. Yine 20’nci yüzyılda, dünya savaşları gerçekleşti ve çok ağır tablolar ortaya çıktı. Dünya savaşlarından kopuk ele alabileceğimiz bir kadın hareketinden bahsedemeyiz. 20’nci yüzyıl, özellikle 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra faşizmin dünya geneline yayılmış olması ve bunun karşısında kadın dinamizminin çok belirgin ön saflara taşınmasına sahne olan bir yüzyıl oldu.
Dönemin Franco’sunun, Mussoloni’nin, Hitler’in yerini, 21’inci yüzyılda yeni seçilmiş diktatörler aldı. Seçilmiş diktatörlere karşı kadınların bu direniş mirasını devralarak, dünyanın her yerinde ciddi bir direnişe imza attığına tanık oluyoruz.
Kadınların direnişine çok bilinen çarpıcı örnekler var; Hitler faşizmine karşı Almanya Kızıl Orkestra adı altında kadınların bir direnişi gerçekleşiyor. İtalya’da benzer bir şekilde Mussolini’ye (Benito Mussolini- İtalya eski Başbakanı) karşı anti-faşist harekette kadınlar ön saflarda direniyor. İspanya’da faşist general Franco’ya (Francisco Franco- İspanya eski Lideri) karşı Dolores Ibárruri öncülüğünde kadınların bir direnişi var. Yine Sovyetler Birliği’nde 500 binden fazla kadının ön cephede faşizme karşı mücadele ettiğini biliyoruz. Bu anlamda 20’nci yüzyılda hem kadınların ikinci dalga feminist hareket bazında geliştirdiği mücadele, hem faşizmin karşısında geliştirdiği mücadelenin ruhu ve mirası bir şekilde 21’inci yüzyıla aktarıldı. Bu temeller üzerinden kadın hareketleri dünya çapında bu direniş geleneği ve direniş ahlakı üzerinden mücadeleyi daha da yükseltiyor. Çünkü temel sorun değişmedi. O dönemin Franco’sunun, Mussoloni’nin, Hitler’in yerini, 21’inci yüzyılda yeni seçilmiş diktatörler aldı. Belki o dönem, emperyalist güçlerin merkezi politikaları çerçevesinde oluşan diktatörlerle, günümüzde ise seçilmiş diktatörlüklerle yönetilen bir dünya var. Bu anlamda seçilmiş diktatörlere karşı kadınların bu direniş mirasını devralarak, 21’inci yüzyılda dünyanın her yerinde ciddi bir direnişe imza attığına tanık oluyoruz.
Özellikle son yıllarda, erkek egemen ve kapitalist sisteminin her alanda olduğuna ve bununla bağlantılı olarak da kadın kazanımlarına karşı ciddi bir saldırının olduğu bir sürece de tanıklık ettik. Bir yandan Avrupa’da kazanılmış haklara saldırılar, diğer yandan Ortadoğu’da erkek egemen, emperyalist, militarist politikaların yarattığı savaşlar, bunun sonucunda gelişen yeni merkezi düzeyde gündem olan aşırı yoksullaşma sorunu ve yoksulluğun kadınlaşması dediğimiz bir noktaya gelinmiş durumda. Bununla birlikte savaşların yarattığı mültecileşme olgusu, merkezi bir yer kapladı. Bütün bunlar karşısında elbette kadın hareketinin, kadın örgütlerinin, hem Ortadoğu’da hem Avrupa’da süren mücadele dinamiği var. Kadınlar Şili’de de Las Tesis dansı ve yine Ulusal Kadın Grevi ile birçok noktada isyanlarını ifade ettiler. Ortadoğu’da Kürt kadın hareketi öncülüğünde gelişen çok büyük bir direniş dinamiği var. Cinsiyetçi, ırkçı, faşist ve dinci temellere dayanan bir kadın kırımı söz konusu. Kadınları baba evine, koca evine ya da cezaevine sıkıştırmaya çalışan resmi iktidarların politikaları sürdüğü için, bugün hala kadınlar mücadeleyi kesintisiz bir şekilde sürdürüyor. Kadınların mücadelesinin bu geleneğe dayandığını rahatlıkla ifade edebiliriz.
Yasaklar, engellemeler, baskılara rağmen kadınlar pandemi koşullarında da sokakları terk etmedi. Kadınlar en çok neye itiraz ederek sokaklara çıktı?
Kadınların itirazları varlıklarına dönük bütün politikalara karşıydı. Bu dünyanın her yerinde özgünlükleriyle birlikte ortak paydalardı. Kadınların yaşam haklarına ve özgürlüklerine dönük çok ciddi saldırıların gündeme geldiği bir dönem oldu. Biz ‘patriyarkal sistem iflas etti’ derken, diğer taraftan merkezi devletlerin uyguladıkları talan, cinsiyetçi ve ekonomik politikalar, doğa üzerinde uyguladıkları ekolojik yıkım politikaları sonuçlarını çok çarpıcı bir şekilde gösterdi. Bunların sonuçları büyük oranda kadınlara yansıdı. Erkek egemen, kadınları ev içine hapsetme, yaşam alanlarını daraltan politikalar izlemeye devam etti. Mevcut pandemi koşulları da göz önünde bulundurulduğunda yaşanan şiddet vakalarının tavan yaptığı bir döneme tanık olduk. Aşırı otoriter ve merkeziyetçi yapının ortaya çıkması, kitleselleşen yoksullaşma durumu, özgürlüklere dönük ciddi saldırıların olmasından ilk elden kadınlar etkileniyor. Doğal olarak buna karşı kadınların itirazları da çok daha güçlü yansıyor.
Özellikle kazanılmış haklara dönük olan saldırılar vardı. İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girdiği ülkelerde gereğinin yerine getirilmemesi ve Türkiye’de sözleşmenin kaldırılması, katliamlara teşvik eden hukuki politikaların yoğun bir şekilde hayata geçirilmesi, kadın kırımını çok boyutlu bir hale getirdi. Pandemi koşullarına rağmen militarist politikalar durmadı. Kadınlar, çocuklar katledildi. Kadınların direnişleri de bu temel üzerinden öne çıktı.
Afganistan’da yönetimi ele geçiren Taliban, ilk olarak kadınları, kazanımlarını hedef aldı, birçok yasak getirdi. Tabi bunun yanında tüm bu engellemelere karşı Afganistan’da sokaklara çıkan, Taliban'a karşı duran kadınlar oldu. Taliban’a karşı kadın direnişini nasıl yorumluyorsunuz, ilham kaynağı nedir?
Kürt kadınının Rojava’da geliştirdiği direniş, bir model haline geldi. Kadınlar özsavunma ihtiyacını çok yoğun olarak hissetmeye başladı. Bu süreci takip eden Afganistanlı kadınlar vardı. Bunun en çarpıcı örneği RAWA idi.
Kadınların mücadele deneyimi, biriktirdikleri bilinç, dünyanın her yerinde olduğu gibi Afganistan’da da direnişi öne çıkardı. Elbette Afganistan özünde temel noktalara vurgu yapmak lazım. Afganistanlı kadınlar yeni bir mücadele geliştirmediler, bu sadece Taliban karşısında direnen bir hareketlilik değil. Taliban’ı yaratan güçler belli. Taliban’ın, ABD’nin fikir babalığında, Pakistan’ın desteğinde, Suudi Arabistan’ın maddi desteğinde geliştirilmiş, orada öne çıkarılmış bir örgüt olduğunu biliyoruz. Bu anlamda çeşitli dönemlerde öne sürülen, çeşitli dönemlerde önüne set konulan bir yapılanma. Bunun karşısında Afganistanlı kadınların direniş tarihi çok eskilere dayanıyor. 19’uncu yüzyılda İngiliz sömürgeciliğine karşı mücadele eden Afgan kadınlar vardı. 1919’da İngiliz sömürgeciliğinden kurtulduğunda, üzerindeki peçeyi atarak, kadınların yaşam hakları için mücadele eden Soraya Tarzi sembol bir kadındır. Daha sonra 1979’dan itibaren etkili bir şekilde Afganistan Devrimci Kadın Birliği (RAWA) örgütünün mücadele ettiğini biliyoruz.
Taliban’ın daha önceki yönetimi döneminde de kadınlara dönük koyu bir karanlığın, barbarlığın dayatıldığı bir süreç yaşandı. Kadınların peçe takmadan, yanlarında erkek olmadan dışarı çıkmaları infazlarının gerekçesi oluyordu. En temel yaşamsal hakların bile kısıtlandığı bir dönem olmuştu. Ancak Afganistan’da kadınlar son 20 yıl içinde Taliban’dan kurtuldukları için özgürleşmiş değillerdi. Tüm gelişmeler karşısında kadınların mücadele dinamiği birikerek devam etti. Orada bunlar yaşanırken, Ortadoğu’da son yıllarda Afganistanlı kadınların açıklamalarında da görüldüğü gibi, Kürt kadınının Rojava’da geliştirdiği direniş, bir model haline geldi. Kadınlar özsavunma ihtiyacını, kendini mağdure pozisyonundan çıkarma ihtiyacını çok yoğun olarak hissetmeye başladı. Bir iç örgütlülüğü olan ve bu süreci takip eden Afganistanlı kadınlar vardı. Bunun en çarpıcı örneği RAWA idi. Fakat kadınların artık model olarak aldıkları pratikler var. “Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmama” durumu kadınlarda daha büyük bir direnişi sergilemelerini beraberinde getirdi. Bunda son yıllarda özellikle Kürt kadınların geliştirdiği dinamik te belirleyici rol oynadı. Afgan kadınlara dair tüm dünyada kadınlar açıklama yaparak onları sahiplendi. Artık dünyada bir kadın dayanışması var. Belki de bu dinamiği güçlendirmek gerekiyor, daha büyük ittifaklara çevirmek gerekiyor.
Siz de ifade ettiniz; Rojava Kadın Devrimi dünya kadınlarının ilham kaynağı, modeli oldu. Rojava Kadın Devrimi hangi temeller üzerine gelişti, devrime götüren etkenler nelerdi, kaynağını nereden aldı?
Kadınlar, Kürt toplumu içinde yer alan erkek egemen, feodal, cinsiyetçi yapıya karşı da çok büyük bir mücadele verdi. Tüm bunların yarattığı sonuç Rojava’da bir kadın devrimi olarak ete kemiğe büründü.
Bugün gelinen aşamada hem Ortadoğu’da hem dünyada erk ve erkekliğe yönelmiş en büyük örgütlülüklerden biri, Kürdistan kadın hareketinin örgütlülüğüdür. Tabi bunun da dayandığı temel bazı dinamikler var. Birincisi dünyada kesintisiz süren, en geç dönemden günümüze kadar gelen kadın mücadele geleneği deneyimi ve mirası var. Kürt kadını bu mirası sırtlıyor. İkincisi tarih boyunca ülkeleri bölünüp parçalandığı halde, bütün saldırılara rağmen, bütün yok etme politikalarına rağmen, Kürt kadının kendi tarihinden aldığı bir direniş mirası var. Leyla Qasımlardan, Zarifelerden, Beselerden, Fatmalardan ve Gülnaz analardan tarihinin en eski dönemlerine kadar, Kürt kadının bir direnişi hep vardı. Bu çok örgütlü, tamamen kadın ideolojik perspektifine dayalı bir mücadele olmasa da, çeşitli dönemlerde toplumsal dinamikler karşısında bu direnişçi damar her zaman öne çıkmıştır. Üçüncüsü, Kürt kadını yaklaşık 40 yılı aşkın bir süredir çok keskin çifte bir mücadele veriyor.
Bir yandan ülkelerine yönelmiş o sömürgeci güçler karşısında bir mücadele veriyor. Diğer yandan ulusal kurtuluş mücadelesi içerisinde şekillenen Kürdistan kadın mücadelesi yürütüyor. Kadınlar, Kürt toplumu içinde yer alan erkek egemen, feodal, cinsiyetçi yapıya karşı da çok büyük bir mücadele verdi. Tüm bunların yarattığı sonuç, Rojava’da bir kadın devrimi olarak ete kemiğe büründü. Bu noktada Kürt kadın hareketi açısından belirleyeceği etki, aslında ideolojik repertuara dayanıyor. Kürt kadınının dayandığı ideolojik repertuar, aslında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ideolojik repertuarıdır. Kürt kadını, kadın kurtuluş ideolojisine dayandı ve kendi öz ordusunu yarattı. Kendi öz partisini ve ideolojik araçlarını yarattı. Pratik araçlarını yarattı, bu anlamda çok yönlü güçlenen bir hareket haline geldi. Rojava’da da bunun geleneği çok köklü ve güçlü gelişti.
Rojava Kadın Devrimi’yle nasıl bir başarı elde edildi?
Sömürgeci rejimlerin çok eski tarihlere dayanan asimile etme, yok etme stratejileri, Suriye rejimi bazında Rojava’da da hakim kılınmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte Rojava’da da Kürt toplumu, feodal, aşiretçi yapıların güçlü olduğu bir alanı temsil ediyordu. Kürdistan kadın hareketinin en büyük başarısı, kendisini bir alana sınırlamadan aslında kesintisiz bir biçimde sağlam temellere dayanarak genişlemesidir. Rojava’da bunun somut sonuçlarını gördük. Rojava’da ki kadın devriminin şöyle bir farkı var; 20’nci yüzyılda anti-faşist mücadelede, özellikle kadınların belirleyici bir rol oynadığını söyledik. Fakat ön saflarda bu kadar yoğun bir mücadele vermiş olmalarına rağmen, faşizm yenildiğinde, çeşitli alanlarda devrimler gerçekleştiğinde, kadınlar toplumsal kimi alanlarda, belirleyici mekanizmalarda rol oynayamadılar, buna izin verilmedi.
En nihayetinde erkek iktidarlar kadınlara çeşitli setler getirdi. O devrimci mücadele sürecinde, kadınların oynadığı role denk bir kazanım elde edemediler. Ancak Rojava’da kadınlar hem devrim sürecini ördü, öncü rol oynadı, hem de toplumsal anlamda inşaya öncülük etti. Hem o barbar güçlerin yenilmesinde belirleyici bir rol oynadılar, hem de devrimsel süreç gerçekleştikten sonra neredeyse toplumun bütün mekanizmalarında ön saflarda yer aldılar. Böylelikle Rojava’da bir kadın devrimi şekillenmiş oldu. Büyük devletlerin ve orduların silahını, bayrağını bırakarak kaçtığı bir alanda DAİŞ’e karşı Kürt kadını muhteşem bir direniş sergiledi. Bir direniş kültürü yarattılar. Kadınlar üzerinde derin etkiler bıraktılar. Kürt kadını ile sınırlı bir mücadele olmadı, bu mücadele sınırları aştı. İnsanlar faşist rejimin yenileceğini, DAİŞ’in yenileceğini ve bunda kadınların öncülük edebileceğini gördü. Bu dünyada bütün kadın örgütleri açısından büyük bir moral motivasyona neden oldu.
Kürt kadınının ideolojik repertuarının Öcalan olduğunu söylediniz. Öcalan’ın özgürlüğü talebini de içeren “Özgürlük Zamanı” kampanyası kapsamında bölgede, Türkiye’de ve Avrupa’da çalışmalar yürütülüyor. Kadınların bu kampanyanın neresinde duruyor, ne gibi çalışmaları var?
Tecrit, artık boyut değiştirdi. Öcalan üzerindeki tecridin artık cezaevlerini aştığını, toplumun, halkların, kadınların tecridine dönüştüğünü görüyoruz.
Her dört parçada faşizmin yöneldiği temel güç kadınlar. Sömürgeci işgalcilerin saldırılarında yaratılan kaos ortamında en fazla yine kadınlar etkileniyor. Tecritten en fazla kadınlar etkileniyor. Tecrit, artık boyut değiştirdi. Öcalan üzerindeki tecridin artık cezaevlerini aştığını, topluma yayılan, toplumun halkların tecridine dönüştüğünü, kadınların tecridine dönüştüğünü görüyoruz. Öcalan’ın ideolojik önder olma rolünden kaynaklı, kadınlar tecridi kendilerine dönük bir tecrit olarak algılıyor. Faşizm artık belirli mücadele yürüten kadınlara da yönelmiyor, faşizm tüm halktan kadınalar saldıran bir noktada. Devlet kadın katliamlarını bir devlet siyaseti haline getirmiş durumda. Tüm bunlar kadını ilgilendirdiği için yaşananlara paralel olarak kadınlar özgür kadını ve toplumu savunma hamlesini başlattı.
Türkiye’de en temel sorun demokrasi sorunu olduğu için, bu slogan altında güçlü bir mücadele yürütüldü. İstanbul Sözleşmesi’nin feshi karşısında bir mücadele verildi. Toplumsal, ekonomik, hukuki, siyasal adaletsizlik var, bütün bunlardan birinci dereceden kadınların etkilenmesi söz konusu. Cezaevlerinde açlık grevlerinde kadınların direnişi sürdü, yine Güney’de (Federe Kürdistan Bölgesi) en temel sorun işgalcilik, “işgale son” adı altında bir süreç geliştirildi. Bu süreç içerisinde ulusal birlik temel bir sorundu, kadın çevrelerinden çeşitli temaslar yürütüldü. Rojava’da en temel sorun oradaki kadın devrimine yapılan saldırılardı. Bu anlamda kadın devrimini korumaya dönük bir konsept altında bu hamle sahiplenildi. İran rejiminin saldırılarına karşı, rejimi demokratikleştirme, idamlara karşı bir mücadele geliştirildi. Avrupa’da Kürt kadınlarının “Diktatörü yargılamak için 100 neden” kampanyasıyla Erdoğan hükümetinin işlediği savaş suçları teşhir edildi. Kadınların bütün eylem ve etkinliklerinde birinci gündem olarak Öcalan’ın özgürlüğü esas alındı.
Kadınlar önümüzdeki süreçte nasıl bir rol oynayacak?
Bugün dünyada hala süren ırkçılık, faşizm, cinsiyetçilikten en çok kadınlar etkilenirken, yine erkek iktidarları en fazla kadınlara saldırıyor. En fazla direnişi yükselten, isyan halinde olan kadınların önümüzdeki dönemde bu anlamda daha radikal bir karakter kazanacağını düşünüyorum. Kürt kadınının, hem Ortadoğu’da hem dünyada, radikal bir karakter kazanan kadın mücadelesinde öncülük rolü oynayacağını, daha büyük bir sorumluluk alacağını düşünüyorum. Önümüzdeki dönem hem emperyalist politikalar, hem militarist ve cinsiyetçi politikalar karşısında kadınların özgürlüklerinin üstü düzeyde talep edilip, bunun için direneceği bir süreç olacak.
MA / Arjin Dilek Öncel