DİYARBAKIR - Eşbakaşkanlığın meşru bir sistem olduğunu belirten avukat Cemile Turhallı, bu sistemle eşit temsiliyet sağlaması yönünde bir mekanizma kurularak, toplumu yeniden inşa etme sürecinin başlatıldığını söyledi.
Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması amacıyla kadınların elde ettiği kazanımların en önemlilerinden biri olan eşbaşkanlık sistemi, 16 yıldır uygulanıyor. İlk kez 2005 yılında Demokratik Toplum Partisi (DTP) tarafından uygulanan eşbaşkanlık sistemi, daha sonra Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) başta olmak üzere birçok kurum ve kuruluşun tüzüğüne girdi.
AKP hükümetinin eşbaşkanlık modelini hedef almasıyla birçok siyasetçi yargılandı. 18 Kasım 2016’da gönderilen genelge de eşbaşkanlık “belediyelerde eşbaşkanlık tabiri ve unvanının kullanılmasının Türk Ceza Kanunu’nun ‘Kamu görevinin usulsüz üstlenilmesi’ suçunu oluşturacağı” öne sürülerek suç olarak görüldü. Eşbaşkanlar hakkında “3 aydan 2 yıla kadar” hapis cezası verilmesi için idari ve cezai süreçlerin başlatılması talimatı verildi. Bu talimat ardından eşbaşkanlık suç haline geldi. Bu kapsamda çok sayıda belediye eşbaşkanı gözaltına alınarak tutuklanırken, eşbaşkanlık sisteminin uygulandığı çok sayıda kurum ya da kuruluş ise kapatıldı.
Avukat Cemile Turhallı, iktidarın eşbaşkanlığa yönelik saldırılarını ve eşbaşkanlık modeli nedeniyle açılan soruşturmaları değerlendirdi.
KANUNA AYKIRI DEĞİL
Belediye eşbaşkanlarının tutuklamalarına gerekçe yapılan “eşbaşkan olarak tabir edilen kişinin belediye başkanı sıfatıyla yapacağı iş ve işlemlerin usulsüz ve geçersiz olacağı, bunun da idari işleyişte ileride telafisi güç ya da imkansız zararları ortaya çıkaracağı açıktır” ibaresini hatırlatan Turhallı, hukukçular olarak idarenin işlemlerini ikiye ayırdıklarını belirtti. Turhallı, bunlardan birincisinin idarenin düzenleyici işlemleri olduğunu, ikincisinin ise idarenin kendi kararları olduğunu söyledi. Yönetmelik ve tüzüklerin kanuna aykırı olamayacağına dikkati çeken Turhallı, “Anayasada bununla ilgili bir hüküm var. Ya da yönetmeliklerin dayanakları da anayasa ve yasayı esas alacak bir şekilde düzenlemeyi içerir. Eşbaşkanlık sistemi hangi anayasal sisteme göre hangi kanuna göre yasak? Bu bir kere yargı kararında ifade edilmiş bir durum değil. Yine eşbaşkanlık sistemi nedeniyle bir kamu zararının oluşabileceğinin somut örneği nedir? Bunun da bir gerekçesi yok. Dolayısıyla çok afaki genel ifadelerle idarenin yürütme durdurma yönündeki talebinin idari bir yorumla bir yargı kararına dönüştürüldüğünü görüyoruz” dedi.
AVRUPA’DA ÖRNEKLERİ VAR
Bu kararın kendi içinde de ciddi çelişkiler oluşturduğunu söyleyen Turhallı, “Eşbaşkanlık sisteminin anayasal sisteme aykırılığını ortaya koyabileceğiniz somut bir veri ve neden yok? Eş başkanlık sistemi siyasi partiler kanununda var ise neden yine partiler bünyesinde seçime girilen alt belediyelerde eşit bir temsiliyeti sağlayan bir uygulama anayasaya ve kanuna aykırı olsun? Aksine bu sistemin Türkiye’nin var ise demokratik sistemine katkı sunacak ve bunu güçlendirecek bir sistem olduğunu bilmek gerekir. Ve bunun bir demokrasi çıkarımı olarak okunması gerekir. Burada, hukukun üstünlüğü, eşit temsiliyet, temsilde adalet ilkesi gibi ifade edebileceğimiz hukukun ilkelerine aykırılık oluşturulabilecek bir durum söz konusu değildir. Aksine yerel yönetim sistemini destekleyen ve ona daha iyi bir etkinlik kazandıran bir sistemdir. Avrupa’da da bunların örnekleri var” diye belirtti.
KADININ SİYASETTEKİ GÜCÜ
Turhallı, “İlk olarak DTP tarafından eşbaşkanlık sistemi uygulandı. Sonrasında 2014 yılında siyasi partiler kanununda bir yasal değişiklik oldu. Orada başkanların iki kişiden de oluşabileceği ile ilgili bir norm eklendi. Bu durumun siyasi partilerde bir problem olmadığını biz gördük. Burada bizim açımızdan önemli olan şey Kürt siyasi hareketi bu temsiliyeti sağlarken şekli bir amacın da ötesinde bir amaç edindi. Bunu şekli anlamda bir kadın ve erkeğin iktidarı paylaşımı olarak görmedi. Aslında bu eş sistemin içeriğini de doldurmak istedi. Toplumda eşit temsiliyeti ortaklaştırmak, toplumdan yana bir değişim ve dönüşümü esas alan temsiliyetin sağlanması gerektiği refleksi ile hareket edildi” ifadelerini kullandı.
MEŞRUİYET KAZANDI
Eşbakaşkanlık sisteminin halkın onayına sunulmuş bir sistem olduğunu hatırlatan Turhallı, "Halk oradaki belediye başkanlarının eşbaşkanlar olduğunu biliyor. Kimin eşbaşkan kimin başkan olduğunu biliyor bunun resmi anlamdaki bir görünümünün önemi yok. İki kişinin orada seçildiğini biliyor ve ona göre oyunu kullanıyor. Bu sistemin bir tercihe dönüştüğünü, dolayısıyla bir meşruiyet kazandığını kabul edebilmemiz gerekiyor. Şu da önemli, bu modelin gerçekten de halkın onayına sunulmuş ve kabul görmüş bir sistem olduğundan hareketle meşruiyetini de kazanmış olan onaylanmış bir sistem olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla burada bir idari işlemin bir kararın olması bu meşruiyeti ortadan kaldırmayacak" diye belirtti.
'USULSÜZLÜK YAPAN KAYYIM'
Merkezi idarenin atama işlemiyle aslında kayyımın kendisinin suç pratiğine girdiğine işaret eden Turhallı, "Kamu görevinin usulsüz üstlenilmesi olsa olsa atanan kayyım ile benzerlik oluşturabilir. Nitekim burada merkezi idare keyfi bir şekilde, milyonlarca yurttaşın oylarını hiçe sayıp belediye başkanları ile meclis üyelerinin yerine tek bir kişiyi atadı. Bugün bu kişi 5 yıl içinde iki dönem için seçilmiş neredeyse tüm belediye başkanları ile meclis üyelerinin yerine karar alıyor. Belediye personelini işten çıkarıyor, daire ve müdürlüklerdeki kişilerin işlerine son veriyor. Şehrin imarına karar veriyor, ihale kararı ve daha pek çok konuda belediye meclisinin yetki alanına giren konularda tek başına karar veriyor. Yani aslında yetki ve kişi gaspı yaparak usulsüz bir şekilde bu görevi yürütüyor" ifadesinde bulundu.
KADIN KAZANIMLARI
Aradan geçen 6 yıldan sonra davaların açılmaya ve bu sistemin kriminalize edilip hakikaten bir suç yaratılmaya çalışıldığını kaydeden Turhallı, "Eşbaşkanlar seçildikten sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde kadın politikalar başkanlığı kuruldu. Bu Türkiye tarihi açısından bir ilkti. Yine kadın dernekleri ve dayanışma merkezleri, kadın sığınma evleri, şiddet merkezleri, alo şiddet hatları belediyeler üzerinden yaygınlaşmaya ve kurumsallaşmaya çalıştı. Kadınlar, şiddet gören mağdurlar, çocuklar valilik bünyesinde kaymakamlık bünyesinde kurulan şiddet merkezlerine gitmez oldular. Belediye bünyesinde kurulan yerleri kendileri için güvenli yer olarak gördüler. Yine bu kadar kısa süre içerisinde kadın ekonomik birimleri, şiddetle mücadele birimleri, kadın semt pazarları kuruldu” diye aktardı.
ALTERNATİF SİSTEM
Toplumun bunları benimsemeye ve kabullenmeye başladığını vurgulayan Turhallı, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Tüm daire ve çalışma birimlerinde çalışanların özellikle eşit temsiliyet sağlaması yönünde bir karar mekanizması oluşturuldu. Kadınların toplumu yeniden inşa etme sürecinin yaratıldığını görüyoruz. Ve aslında hedef alınanın da kadının kazanımları ve yaratılan bu eşit temsiliyet olduğunu bilmemiz gerekiyor. Kadınlar aynı zamanda siyaseti de erkeğin egemen olduğu alandan çıkardı. Bugüne kadar gelişen bin yıllık toplumsal normları terse çevirip ideal bir düzen için mücadele ettiler. Kadınlar toplumu beraber yönetmek istiyoruz dediler ve bunu başardılar."
YARGI BAĞIMSIZ DEĞİL
Türkiye’deki yargı pratiğinin hiçbir zaman iktidarın güdümünden çıkmadığını aktaran Turhallı, "Şöyle samimiyetsiz bir siyasi geleneğin olduğunu söylemek mümkündür. ‘Dün, dündür, bugün bugündür’ yaklaşımı o zamanın cumhurbaşkanlığını söylenmiş bir liderin sözüydü. Aynı yaklaşımı bugün de görmek mümkün. İktidar 10 yıl önce ‘özerkliği tartışabiliriz’ diyordu ama bugün geldiğimiz nokta insanlar özerkliği tartıştıkları için yargılanıyor. İktidarın genel bakış açısı ve yargının da içinde bulunduğu aldığı tutuma karşılık referans göstereceğimiz bir kaynak var Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM). Demirtaş ve Kavala kararı bunların örneği. Fakat Türkiye AİHM'in vermiş olduğu kararlara da uymuyor, ‘paşa gönül’ kriterleriyle hareket ediyor" dedi.
KADIN HAKLARI PAZARLIK KONUSU DEĞİL
Kadın haklarının hiçbir şekilde pazarlık konusu olamayacağını sözlerine ekleyen Turhallı, konuşmasının devamında şunları söyledi: "Bunu siz bir yargı tehdidiyle, taciziyle ya da idari bir kararla anlamsızlaştıramazsınız ve etkisizleştiremezsiniz. Çünkü meşru taleplerdir. Ve bu bütün taleplerin ve kazanımların her zaman bir tehdit altında olduğunu bilebilmemiz gerekiyor. Kadınların sahip olduğu bu kazanımlar büyük bir mücadeleyle elde edildi. Hiçbir kazanım bir lütfün sonucu değildir. Kadın mücadelesi öyle bir alan ki hakikaten bu mücadeleyi bıraktığınız an tüm kazanımları da bir anda berhava edilebileceği süreçler yaşıyoruz. O yüzden bütün kadınlar kendi mücadele kararlarını pür dikkatli, büyük bir özveri ve güçle yarın her şeyi bir anda kaybedeceklermiş gibi sarılmalı ve mücadeleye devam etmeli. Çünkü kadınların verdikleri mücadele büyük bir mücadeledir. Kadınların mücadelesinin sadece kendi kazanımları için olmadığını bütün toplumu değiştirip, dönüştüren toplumu büyütmek ve güçlendirmek adına verilen mücadele olduğunu hatırlatmak gerekir. Elbette ki kadınlar bugüne kadar başardılar ve kaçınılmaz bu başarılarının yanında başka başarılar da ekleyeceklerdir."
MA / Eylem Akdağ - Mehmet Erol