KESK Kadın Sekreteri: Asgari ücret asgari yaşama yetmiyor

  • kadın
  • 09:10 26 Aralık 2021
  • |
img
ANKARA - KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher Koyun, asgari ücretin hayatın gerçekliği karşısında bir karşılığı olmadığını belirterek, iktidarın yönetememe krizi içinde olduğunu, erken seçimin demokrasi için ihtiyaç olduğunu söyledi. 
 
Yeni yılla birlikte hayata geçecek olan asgari ücret 4 bin 250 TL olarak belirlendi. İktidar, belirlenen ücreti yüzde 50 oranında büyük bir artış olduğunu savunsa da, konfederasyonlar, bağlı sendikalar, emekçiler, kadınlar ve gençler alım gücünün düştüğünü ve asgari ücretin ay sonu gelmeden eridiğini belirtiyor.
 
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Kadın Sekreteri Döne Gevher Koyun, asgari ücretin kadın emekçilerin yaşamına etkilerini değerlendirdi.
 
GERÇEK HAYATTA KARŞILIĞI YOK
 
Asgari ücret belirlenirken, en azami asgari geçim düzeyinin dikkate alındığını belirten Koyun, kayıt dışı çalışanların da göz ardı edildiğini söyledi. 
 
Türkiye’de kayıt dışı çalışan kadın emekçilerin sayısının çok daha fazla olduğunu aktaran Koyun, bu sebeplerle belirlenen asgari ücretin, kadınların alım gücü ve ücretini arttırmadığının altını çizdi. Asgari ücretin tarihi bir zam olarak sunulsa da öyle olmadığına işaret eden Koyun, “Alım gücümüzün bu kadar düştüğü, raflarda fiyatların bu kadar fazla arttığı, iğneden ipliğe her şeye zam geldiği bir süreçte, asgari ücretteki yüzde 50 artışın gerçek hayatta bir karşılığı yok. Çünkü aldığımız birçok ürün yüzde 150’lere varan artışlarla karşımızda. 2021’deki asgari ücretle aldıklarımızı, bugünkü zamla ve belirlenen asgari ücretle alamayız” dedi.
 
BİR GECEDE ZENGİN OLANLAR 
 
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 20 Aralık’ta kabine toplantısı sonrası yaptığı “kur üzerindeki farkların sermaye tarafından ödeneceği”ne ilişkin açıklamalarına değinen Koyun, “Yeni bir ekonomi politikası bir günde düşünülüp, hemen hayata geçirilecek ve sihirli bir değnek dokunuşu gibi yaşamı normalleştirecek bir süreç değil. Ekonomik anlamda bir kriz hali uzun süredir var. Bu kriz halinin en yükseldiği dönemde böyle girişimde bulunulduğunda birçok kişinin kafasında ‘Acaba bir gecede kimler zengin oldu?’ sorusu geçti. Bu zengin olanların emekçiler ya da kadınlar olmadığı herkes tarafından tahmin edilebilir. Kur farkına ilişkin adımlar emekçiden alınanların sermayeye yeniden aktarılması olarak karşımıza çıkıyor” diye belirtti. 
 
KURDAKİ HAREKETLİLİK 
 
Koyun, dolardaki indirimin raflara yansımadığına da işaret ederek, “Eğer dolarda bir değişim varsa fiyatlara da yansıması gerekiyor. Ama aksine her gün yeni zamlar açıklanıyor. Bu zamlara baktığımızda da dolardaki kur farkları aslında emekçilerin alım gücüne de yaşamımızdaki standartların yükselmesine de insanca yaşamamıza da etki eden bir olgu olarak karşımıza çıkmıyor. 
 
 
Diktatör rejimindeysen, diktatör her konuştuğunda ona bağlı olarak her şeydeki kriz halini toplumsal olarak yaşıyoruz. İyileştirme diye sunduğu her şey aslında hem sermaye tarafından hem de emekçiler tarafından kabul görmediği için sürekli kurda değişiklikler meydana geliyor. Kurdaki bu hareketlilik de kendiliğinden gelişen bir durum değil. Aslında kendi elleriyle geliştirdikleri bir sistem olarak karşımıza çıkıyor. Kurdaki oynama aslında piyasaya hızlıca bir döviz aktarımı veya çekimi ile ilgili gelişen bir süreç” ifadelerini kullandı.
 
SERMAYEYİ RAHATLATMAYA DÖNÜK ADIMLAR 
 
Koyun, bütçenin emekçilerden alınan vergilerden oluşturulduğunu belirterek, “Aldığımız her şeyi ek vergi ile alıyoruz. Eğitim harcamalarımız, tüketim eşyalarımız, faturalarımız gibi birçok şey ek vergilerle oluşuyor. Bu vergilendirilmiş sistemle emekçilerden ve halktan alınan bütçe ile sermayenin bütün açıklarını kapatmaya çalışıyorlar. Geçemediğimiz yollar, uçamadığımız havalimanları, şehir hastaneleri üzerinden aktarılan payı düşündüğümüzde benzer bir durum kur üzerinden sermayeye aktarmaya dönük yapılıyor. Bu sermayeyi rahatlatmaya dönük adımlar, emekçilerin hayat standartlarının arttırılması için harcanmalı” diye belirtti.  
 
ERKEN SEÇİM 
 
İktidarın ülkeyi yönetememe krizi içinde olduğunu kaydeden Koyun, “Biz yakın zamanda 4 bölgede geçinemiyoruz şiarıyla mitingler yaptık. Bu mitinglerimize katılan geniş kitleler, hükümeti istifaya davet etti. Bizler de yönetememe krizine karşı istifanın bir seçenek olduğu ve hızlıca seçime gidilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yeni modeller deneyerek, bir günden bir güne ekonomiyi alt üst ederek baş edemeyecekler. O yüzden erken seçim, demokrasi için ihtiyaç” dedi.
 
KADIN YOKSULLUĞU 
 
Kadın yoksulluğuna dönük bir politikanın acil ihtiyaçlardan biri olduğunu sözlerine ekleyen Koyun, şöyle dedi: “Bu anlamda çalışmaların acilen yürütülmesi gerekiyor. Kadın işsizliği giderecek, istihdam alanlarını oluşturacak, bütçedeki her kalemin toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmesi gerekiyor. Sağlık, eğitim ve sosyal hizmet alanına bir bütçenin ayrılması gerektiğinin önemini ayrıca vurguluyoruz.” 
 
TEMEL GELİR GÜVENCESİ
 
“Sermayeye, savaşa ve Diyanet’in beslediği vakıflara değil, eğitim, sağlık, sosyal hizmet ve istihdam gibi alanlarda, kadın istihdamını da oluşturacak şekilde düzenlenen bir bütçeyi önemsiyoruz” diyerek sözlerine devam eden Koyun, “Toplu İş Sözleşmesi’nden (TİS) başlayarak, temel gelir güvencesine kadar taleplerimizi yineliyoruz. Temel gelir güvencesi, kadın yoksulluğunun bu kadar arttığı bir yerde kadınlar için aslında bir nefes alma alanıdır. Temel gelir güvencesi asgari geçim standartlarına uygun bir şekilde düzenlenmeli. Temel ihtiyaçlar üzerinden var olan vergilerin kalkması da önemli” diye belirtti.
 
Kamu emekçilerinin de sorunlarına da değinen Koyun, şöyle devam etti: “Kamu emekçileri açısından 3600 ek gösterge ve parçalı istihdamın kaldırılması önemli konular. Özellikle eğitim iş kolunda ücretli öğretmenlik dediğimiz bir şey var. Büyük bir çoğunluğu eğitim fakültesi mezunu olan arkadaşlarımız ucuz iş gücü olarak asgari ücretin çok altında bir ücretle çalıştırılıyorlar. Bu çalışma koşullarını daha çok kadın emekçiler yürütüyor. Parçalı istihdam politikalardan acilen vazgeçilmeli, kamusal hizmetler arttırılmalı ve özelleştirme politikalarından vazgeçilerek tüm kamu çalışanları güvenceli bir şekilde eşit değerde özlük haklarıyla çalışma hayatında olmalı.” 
 
MA / Berna Kişin