Bitmeyen özgürlük kavgası

img

HABER MERKEZİ - Mücadelesi ve direngenliğiyle erkek hikayelerine hapsolmayarak, kendi devrimini yaratan Sakine Cansız ile yol arkadaşları Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in miras bıraktığı özgürlük kavgası sürüyor. 

Fransa'nın başkenti Paris'te katledilen PKK'nin kurucularından Sakine Cansız (Sara), Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris Temsilcisi Fidan Doğan (Rojbîn) ve Avrupa Kürt Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez (Ronahî), topraklarında yaşanan katliam ve göçle başlayan tarihi mücadeleleriyle günümüze ve yarına ışık tutuyor. 
 
SAKİNE CANSIZ
 
Üç kadından Sakine Cansız, 1938 katliamı ile bilinen ve bu katliamda erkek egemen sisteme esir düşmemek için silahlanan, kendini kayalıklardan atan Besêlerin, Zarifelerin diyarı olan Dersim'de 1958 yılında dünyaya gelir. Katliamdan kurtulan anne ve babanın ilk kızı olan Cansız, doğduğu yılı “Hep Kavgaydı Yaşamım” adlı kitabında, yeni yılda ve kışın tam ortasında çok karlı bir coğrafyada doğmayı, şans olarak belirtir. 
 
Maddi imkansızlıklardan dolayı Almanya’ya giden babası, Cansız’ı 14 yaşındayken ağabeyi ile birlikte Almanya’ya götürür. Ancak ülkesinden uzak yaşamaya dayanamayan Cansız, Dersim’e geri döner ve burada evlerinin bitişiğinde yaşayan devrimcilerle tanışmasıyla hayatı değişir. Gençlik yıllarında arayışları başlayan Cansız, PKK'ye katılmadan önce evlenerek, Polat soyadını alır ancak mücadelede aktifleşince boşanır. 
 
KÜRT, ALEVİ, KADIN 
 
12 Mart 1971 askeri darbesi sonrasında devrimci gençlik mücadelesine ilgi duyan Cansız, Elazığ'da çalışmalarda yer alır. Ömrü Kürt, Alevi ve kadın kimliği için verdiği mücadeleyle geçen Cansız, 1970’li yılları şöyle tarif eder: “Hareketimiz kısa bir süre içinde politik bir güç haline geldi. 75, 76, 77’ye doğru gençlik hareketini aştı. Elbette bizim bu konuda hem feodal-aşiretçi yapıya karşı, hem de ilkel-şoven milliyetçiliğe karşı mücadele etmemiz gerektiği ortadaydı.”
 
1978 yılına doğru aktif olarak yer aldığı gençlik örgütlenmesini Dersim ve çevresinde sürdüren Cansız, 55 yıllık mücadelesinde hem devlet hem de erkek egemen zihniyete karşı verdiği mücadeleyle bir ilki gerçekleştirir. Boşandıktan sonra mücadeleye aktif katılım sağlayan Cansız, kadını mücadeleyle bağdaştırmayan "ne işi var” algısını direngenliğiyle yerle bir eder. Bulunduğu ortamlardaki duruşu ve konuşmalarıyla dikkat çeken Cansız, öyle ki birlikte mücadele yürüttüğü erkekler tarafından “başımızın belası” olarak anılır.
 
27 Kasım 1978 tarihinde PKK'nin kuruluşunun gerçekleştirildiği 1'inci Kongrede yer alan Cansız, 1979 yılında Elazığ'da bir ihbar sonucu bir grup arkadaşıyla birlikte tutuklanır. 
 
İŞKENCEDE GÖĞÜSLERİ KESİLDİ 
 
Elazığ, Malatya’dan sonra 12 Eylül 1980 askeri darbe döneminde işkencelerin yoğunlaştığı Diyarbakır Cezaevi'nde tutulan Cansız'ın, teslimiyet dayatmalarına karşı direndiği işkence tezgahında çenesi kırılır. Kendi deyimiyle “Nazi kamplarını aratmayan” yerde direnişiyle bir simge haline gelir. İnsanlık dışı işkencelere karşı korkusuzluğu ise şu cümleleri özetler: “İşkencede göğüslerimi kestiler, ben haklı bir davanın militanı ve bir kadını olarak ah demeye utandım.” 
 
Duruşuyla, kadını bedeniyle cezalandırmak isteyen erkek egemen sistemin hafızasında iz bırakır. 
 
İLK KADIN DERNEĞİNİN KURUCUSU
 
1991 yılında cezaevinden çıktıktan sonra mücadelesini daha aktif bir şekilde sürdüren Cansız, İstanbul’da ilk kadın kurumlaşması olan Yurtsever Kadın Derneği’nin (YKD) tüzüğünü yazarak, kurucuları arasında yer alır. 1991 yılında Halkın Emek Partisi (HEP) tarafından İstanbul’da organize edilen 21 Mart Newroz kutlamasına katılarak, binlerce kişiye hitap eder. 
 
1991’DE TÜRKİYE’DEN AYRILDI
 
Türkiye’de kaldığı beş aylık süreçte devlet baskısına rağmen önemli çalışmalar yürütür. Bulunduğu her yerde erkek aklına karşı özgür kadın bilinci ve iradesini geliştirmek için kendi deyimiyle “kavga”sını veren Cansız, 1991’de Türkiye’den ayrılarak, Suriye’nin başkenti Şam’a gider. 
 
ÖZGÜRLÜK KAVGASI BİTMEDİ 
 
Kürt kadın hareketinin örgütlenmesinde öncü rol üstlenen Cansız, 9 Ocak 2013 tarihinde katledilmeden önce de Avrupa'da çalışmalarını sürdürür. Yıllar önce ilk kavgayı verdiği Dersim’de son yolculuğuna uğurlansa da ne karanlığa teslim olmayan özgürlük yürüyüşü ne de kavgası bitti.
 
Yaşamıyla sadece Kürtlere değil dünyada direnen tüm kadınlara örnek olan Cansız'ın yaşamı “Hep Kavgaydı Yaşamım: Sara” belgeseline, Diyarbakır Cezaevi’ndeki direnişi ise “10 yılda 3 gün” adlı kısa filme konu oldu.
 
LEYLA ŞAYLEMEZ 
 
Leyla Şaylemez, 1 Ocak 1988’de Halepçe Katliamı’nın yaşandığı yılda Mersin’de dünyaya gelir. İsmini Kürt kadın mücadelesinin öncülerinden Leyla Qasım’dan devralan Şaylemez'i, babası yıllar sonra “Kızım adının hakkını verdi” diye anlatacaktı.
 
Diyarbakır'ın Lice ilçesinden olan Şaylemez, devletin baskı ve zulmünden dolayı 37 yıl önce Mersin'e göç etmek zorunda kalan 8 çocuklu bir ailenin beşinci çocuğu olarak 1988 yılında Mersin'in Yenişehir ilçesinde doğar. Gözlerini açar açmaz devletin zulüm yüzüyle karşılaşan Şaylemez, 2 yaşındayken baba Cumali Şaylemez devletin yine baskı ve zulmünden dolayı Almanya'ya göç eder. Çocukluğu Mersin'in eski adı Barbaros ve şimdiki ismi ise Eğriçam Mahallesi'nde bulunan iki katlı bir evde annesi, kardeşleri, kuzen ve amcalarıyla geçen Şaylemez, 1994 yılında 5 kardeşiyle Almanya'ya gider. 2 yıl sonra da anne ve 2 kardeşi Almanya'nın göç yollarına düşer. İnatçı kişiliğiyle dikkat çeken Şaylemez, hafızalarda da mücadeleci ve asi kişiliğiyle kalır. 1994 yılında Almanya'nın Halle kentine yerleşen ve okula gitmeye başlayan Şaylemez, 9 yıllık eğitiminden sonra üniversiteye girmek için hazırlıklara başlar. Bu sırada Kürt hareketini tanımaya başlayan ve aktif bir şekilde çalışmalarda yer alan Şaylemez, 6 yıl boyunca Avrupa'nın çeşitli yerlerinde gençlik faaliyetleri yürütür. 
 
EN BÜYÜK ÖZLEMİ DİYARBAKIR’DI 
 
Ardından PKK’ye katılma kararı alan Şaylemez, iki yıl sonra sağlık sorunları nedeniyle tekrar Avrupa'ya döner ve çalışmalarına kaldığı yerden daha aktif bir şekilde devam eder. 17'sinde içine doğduğu adaletsizliğe isyanı başlayan ve daha o yaşlarda çevresiyle hak, adalet, özgürlük ile "namus" olgusu üzerine tartışan Şaylemez, geleceğiyle ilgili nasıl bir yol izleyeceği konusunda da netleşir. Haksızlığa asla tahammülü olmayan Şaylemez, erkek egemen sistemin biçtiği rolleri daha bu dönemde ret eder. 
 
En büyük özlemi Diyarbakır'ı görmek ve Diyarbakır Newrozu'na katılmak olan Şaylemez, hasret kaldığı toprakların özgürleşmesi için kısacık ömrüne kocaman bir direniş sığdırır. 
 
FİDAN DOĞAN 
 
Fidan Doğan da tıpkı Sakine Cansız gibi Kürt Alevilere yönelik bir katliamın ardından dünyaya gelir. Doğan, 19 Aralık 1978’de Alevilere yönelik gerçekleştirilen ve 7 gün süren olaylar sırasında yüzlerce Alevi'nin katledildiği yüzlerce ev ve işyerinin ateşe verildiği Maraş'ın Elbistan ilçesine bağlı Hançıplak (Malo Butan) köyündendir. Katliamdan 4 yıl sonra 17 Ocak 1982 tarihinde dünyaya gelen Doğan’a, büyük halasının ismi verilir. 1984 yılında ise köyün hiçbir geçim kaynağı olmamasından dolayı Doğan’ın anne ve babası 2 çocuğunu yanına alarak Fransa'ya göç eder. Doğan ve iki kız kardeşi ise köyde babaannelerinin yanında kalır. İlkokul ikinci sınıfa kadar köyde okuyan Doğan, 8-9 yaşlarına geldiğinde bu kez kardeşleri ile birlikte göç yollarına düşer. Erkek egemenliğinin hala hüküm sürdüğü köye en son 17 yaşında gelen Doğan, yüzünde hiç eksilmeyen gülümsemesi ve mütevazılığı ile akıllara kazınır. 
 
Fransa'nın Strasburg kentinde orta ve lise öğrenimini tamamlayan Doğan, ailesinin yurtsever olması nedeniyle çocuk yaşta Kürt özgürlük mücadelesiyle tanışsa da asıl olarak 17 yaşında ziyaret ettiği köydeki üniversite gençlerinin mücadelesinden etkilenir. Yaz tatili sonunda Strasburg'a dönen ancak aklı ve yüreği köydeki gençlerde kalan Doğan, ilk olarak Kürt Kültür Derneği'nde kültürel etkinliklere katılır. Gün geçtikçe mücadeleye olan ilgisi ve bağlılığı artar.
 
DÖNÜM NOKTASI 
 
Takvimler 15 Şubat 1999 tarihini gösterdiğinde ise bütün Kürt gençleri gibi Doğan için bir dönüm noktası olur. PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın uluslararası komplo ile Türkiye'ye getirilmesi, Doğan için mücadele tarihinin başlangıcı olur. Karşılaştığı tüm olumsuz şartları yüzündeki kocaman gülümsemesiyle alt eden Doğan, saçtığı enerji ve sabrıyla mücadelede önemli bir yol kat eder. Diplomasi alanında aktif mücadele yürüten Doğan, ilk iki yıllık pratiğinden sonra diploması çalışmalarına, katledildiği Kürdistan Enformasyon Merkezi'nde başlar. Fransa ve Belçika başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde diplomatik faaliyetler yürütür, çalışmadaki ciddiyeti ve ikna edici özelliğiyle dikkat çeker.
 
2007 yılında Öcalan'ın zehirlenmesine karşı Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) İmralı Adası'na bir heyet göndermesi talebiyle gerçekleştirilen ve 39 gün süren açlık grevi eyleminin dış kamuoyuna dönük sözcülüğünü yapar. Doğan, ilk yıllarını yaşadığı Paris Kürdistan Enformasyon Merkezi'ne, bu kez sorumlu olarak döner. Artık Fransa'nın tüm diplomatik alanlarından sorumlu KNK Temsilcisi olan Doğan, katledildiği güne kadar tüm dünyanın dikkatini Kürt özgürlük mücadelesine çekmeye çalışır.
 
SON KURŞUNU AĞZINA SIKTI 
 
Katliamla ilgili ailelere gösterilen 3 ayrı balistik rapor ve olay yeri tespitine göre, aynı silahtan çıkan 10 kurşunun sonuncusu Doğan’ın ağzına sıkılır. Katil ya da katillerin katledildikten sonra yerde yatan Doğan’ın ağzına dönüp 10'nuncu kurşunu sıkarak kendilerince verilmek istenilen mesaj bilinmez ancak Kürt kadınlara duyulan öfkenin yaşam ve mücadele azimlerine karşı duyulan korkudan geldiği aşikar.