İSTANBUL - Gündemdeki 6'ncı Yargı Paketi ile nafaka ve Medeni Kanun gibi önemli kazanımların hedeflendiğini belirten avukat Sezer Ezer, amacın boşanmaların önü alınarak, kadını aile içerisine hapseden “makul kadın” projesi olduğunu söyledi.
Yıllardır gündeme alınıp geri çekilen kadınların nafaka hakkına yönelik saldırı, 6'ncı Yargı Paketi ile yeniden gündeme getirildi. 6'ncı Yargı Paketi ile Meclis’e gelecek düzenlemeyle ilgili AKP Merkez Yürütme Kurulu’nun (MYK) son hazırlıkları yaptığı kulis bilgilerine yansıdı. Hükümet, paketin bütününde nasıl bir düzenleme yapıldığıyla ilgili henüz kamuoyunu bilgilendirmezken, bazı hükümet sözcülerinin açıklamalarında, “Devlet Destekli Nafaka Modeli” getirileceği belirtildi. Bu modelle, Aile Mahkemeleri’nin boşanmış erkeğin eski eşine evlilik süresi ya da evlilik süresinin yarısı kadar bir müddet nafaka ödemesine karar vermesi, nafakanın sona erdiği tarih itibariyle ise kadının gelirden yoksun olması durumunda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı üzerinden verilmesi planlanıyor.
Avukat Sezen Ezer, 6'ncı Yargı Paketin’in kadınlar açısından barındırdığı tehlike ve iktidarın asıl amacına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
CAYDIRICI CEZALAR ŞART
“Tek adam” kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nin 2021 yılında kaldırıldığını belirten Ezer, kararla birlikte ülkede kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve katliamların arttığını söyledi. Her gün en az 3 kadının erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdiğine işaret eden Ezer, “Kadınlara yönelik taciz, tecavüz ve şiddetin bu kadar arttığı bir dönemde ne yazık ki hukuksal anlamda bir cezasızlık politikası sürdürülüyor. Failler ceza indirimleri ve aflardan yararlanarak, ellerini kollarını sallayarak dışarıda gezebiliyor ve kadınlar için tehlike olmaya devam ediyor. İktidarın kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin önlenmesine dönük herhangi bir politikası yok. Tam tersi saldırılarını arttırmış durumda. Biz kadınlar, bu saldırılar karşısında haklarımız için mücadele edip, ‘İstanbul Sözleşmesi’ni uygulatacağız’ demekten vazgeçmeyeceğiz” dedi.
6'NCI YARGI PAKETİ
İstanbul Sözleşmesi’nden sonra artan şiddet ve cinayetlere dair tartışmaların yürütüldüğü bir süreçte 6'ncıYargı Paketi’nin gündeme getirildiğine dikkati çeken Ezer, “İlk defa 2019’da ‘Yargı Reformu’ diye yola çıkılan sürece baktığımız zaman, ‘Yargı Reformu’ndan ziyade hak gaspları, mağduriyetlerden başka bir şey görmedik. Yargı paketleri aynı anda birçok alandaki düzenlemeleri içeriyor. Bu süreçte ne kamuoyuna doğru bir bilgi aktarılıyor ne de hukukçulardan görüş alınıyor. Torba yasalarla alelacele Meclis’ten geçirme hali devam ediyor. 6. Yargı Paketi’nin içeriğinde ne olduğunu biz de tam bilmiyoruz. Verilen demeçlerden anlıyoruz ki; nafaka sınırlandırılması, aile arabuluculuğu meselesini ve Medeni Kanuna ilişkin ciddi değişimler yer alıyor” ifadelerini kullandı.
YANLIŞ ALGI YARATILIYOR
Nafaka konusuyla ilgili özellikle yanlış bir algının yaratıldığını kaydeden Ezer, yasada yer alan maddeler değil daha çok erkek mağduriyeti üzerinden tartışıldığını söyledi. Ezer, “Nafakanın sınırlandırılmasıyla birlikte devletin belli bir aşamada ödemeyi üstelenme mevzusundan bahsediliyor. Buna dair bir fon oluşturacaklarını söylüyorlar. Nafakanın yasal zeminine baktığımız zaman ‘Evlilikten sonra yoksulluğa düşecek tarafa kusuru ağır olmamak şartıyla diğer taraftan talep edebilecek’ deniyor. Ama öyle bir mağduriyet yaratılıyor ki sanki kadınlar sırf bu nafakayı alabilmek için boşanıyorlar, aldıkları nafakalarla yan gelip yatarken, erkekler mağduriyet yaşıyor. Dolayısıyla problemli bir algı var. Özellikle medyatik olaylar üzerinden değerlendiriyorlar ama gerçeklik böyle değil” diye belirtti.
NAFAKA ORTALAMASI 287 TL
Nafakayla ilgili İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi ve Kadın Dayanışma Vakfı'nın 2019-2020 yılarındaki verilerini anımsatan Ezer, nafakanın ortalama 287 TL olduğunu aktardı. “Son yıllarda ekonomik krizin derinleştiği ve kadın yoksulluğunun arttığı bir gerçeklikte 287 TL ile kim nasıl geçinebilir” diye soran Ezer, şöyle devam etti: “Üstelik boşanmalarda velayet çoğunlukla kadınlara verildiği düşünüldüğünde kadının çalışması başlı başına bir sorun oluyor. Kadınlar çocuğunu bırakacağı ne bir kreş bulabiliyor ne de kreşe yetecek bir ücret. Çalışmasa geçimini nasıl sağlayacak? Yani aylık alınan ortalama 300 TL nafakayla geçinmesini bırakın en temel ihtiyaçlara ulaşması dahi imkansız. Yine kadınların evlilik hayatları içinde uğradığı şiddetten kaçabilmek ve hemen boşanmak için bütün bu haklarından feragat ettiğini de biliyoruz. Yani kadın çoğu zaman öyle bir hale geliyor ki ‘Hiçbir şey istemiyorum yeter ki boşanayım, canımı kurtarayım’ derdine giriyor.”
KRİZİN BEDELİ KADINLARA
Kadınların yaşadığı mağduriyetlere yönelik ise hiçbir politikanın üretilmediğini vurgulayan Ezer, iktidarın tam tersi sürekli kadın kazanımlarını hedef alan düzenlemeler getirdiğinin altını çizdi. Bu politikaların yeni olmadığını söyleyen Ezer, “6'ncı Yargı Paketi ile beraber nafakanın evlilik süresi kadar verileceği belirtiliyor. Örneğin; üç yıl evli kaldıysa üç yıllık bir nafakaya hükmedilecek ve bunun bir buçuk yıllını erkek öderken, bir buçuk yılını ise devletin ödeyeceği söyleniyor. Yine devletin bunun için fon oluşturacağı söyleniyor. Ekonomik krizin bu kadar derinleştiği bu süreçte iktidar bu fonu nasıl oluşturacak ve kimlerden çıkacak bu belli değil. Belli ki yine vergilerle halktan alınarak, ödenecek. Bunu kriz açısından bir fırsata çevirecek. Çünkü böyle bir fonun oluşturulması bir yerden yüklü ve sıcak bir para akışını da sağlayacak ve yine krizin bedelini kadınlar ödeyecek” dedi.
BOŞANMALAR ENGELLENMEK İSTENİYOR
6'ncı Yargı Paketi ile iktidarın boşanmaların önlenmesi yönündeki hedeflerine değinen Ezer, “Kadınların ekonomik bağımsızlıkları yokken, işten ilk çıkarılan olurken, tekrar ailenin yanına dönemezken; nafaka hakkının sınırlandırılması kadınların bu güvencesinin elinden alınması ve boşanma konusunda geri çekilecekleri anlamına geliyor” diye belirtti.
AİLE ARABULUCULUĞU
Getirilmesi beklenen yargı paketindeki bir diğer önemli konun “Aile Arabuluculuğu” olduğuna dikkati çeken Ezer, şöyle dedi: “Daha önce de söyledik yine söylüyoruz boşanma konusunda arabuluculuk getirilmesi mümkün değildir. Çünkü şiddet mevzusu görmezden gelinemez. Her ne kadar şiddetin olduğu durumlarda arabuluculuk olamayacağı söylense dahi bunula sadece fiziksel şiddeti kastettiklerini biliyoruz. Kadınların yaşamış olduğu ekonomik, cinsel ve psikolojik şiddeti görmediklerini, bunu şiddet boyutunda tartışmayacakları için de yine o evliliğin içine itecek bir arabuluculuk sisteminin getirileceğini öngörebiliyoruz. Biz kadınlar ve bu alandaki avukatlar olarak diyoruz ki; şiddetin olduğu yerde uzlaşma ve arabuluculuk olmaz.”
HAKLARDAN FERAGAT ETTİRİLMEK İSTENİYOR
Yargı paketinde yer alan ve kadınlar açısından önemli olan üçüncü konunun ise boşanma davalarındaki değişiklik olduğuna işaret eden Ezer, mal rejimi, nafaka, velayet ve takıların geri verilmesi gibi konuların ayrı bir dava olarak görülmesi yönünde bir düzenlemeden bahsedildiğini söyledi. Burada dava süreçlerinin uzamasının çözüm gibi gösterildiğini kaydeden Ezer, her biri ayrı bir dava süreci olacağı için kadınlar açısından ekonomik ve yıpratıcı olacağını ifade ederek, kadınların bu haklarından feragat ettirilmek istendiğinin altını çizdi.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
AKP iktidarının kadını aile içerisine hapsederek, “makul kadın” profili yaratmak istediğini vurgulayan Ezer, “İstanbul Sözleşmesi bu anlamda önemliydi ve taraflara yüklediği yükümlülükler vardı. Özellikle kadınlara yönelik iyileştirici, güçlendirici, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak bütüncül politikaların üretilmesine ilişkin maddeler vardı. Ama devlet o politikaları hiçbir şekilde işletmiyor. Kadınlar olarak İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar imzalanması ve etkin bir şekilde uygulanmasını istiyoruz. İstanbul Sözleşmesi, nasıl politikalar izlenmesi gerektiğini taraf devletlerin ne yapması gerektiğini çok iyi anlatan bir sözleşme” ifadelerini kullandı.
YARGININ ERİL BAKIŞI
Yine Ceza Kanunu’nun 62'nci maddesinin “iyi hal” indirimi olarak bilinen “takdiri” indirimin fazla suiistimal edildiğini söyleyen Ezer, şöyle devam etti: “Yargı, eril olduğu için verdiği kararlar da kadın aleyhine oluyor. Oralarda toplumsal cinsiyet bakış açısının sağlanması gerekiyor. Geleceğe dair eşit bir toplumun olması açısından bütün okullarda, kadınların şiddet süreçlerinde iletişime geçtiği tüm kurumlarda toplumsal cinsiyet derslerinin verilmesini talep ediyoruz. Yine kadınların eşit bir şekilde istihdamı, ücretsiz kreş ve hasta-yaşlı bakım evlerinin açılması en acil taleplerimizdendir.”