Meryem Erbey’in hikâyesi: Özgürlük için değer

  • kadın
  • 09:18 4 Şubat 2022
  • |
img

MERSİN - Göç ettiği Mersin’de devlet şiddetini hem bedeninde hem de ruhunda hisseden Meryem Erbey, yaşadığı tüm baskılara rağmen hala direniyor. 65 yılını direnişe adayan Erbey, "Torunumu, kızımı, oğlumu hepsini tutukladılar. Ama kimse vazgeçmedi" diyor.

Meryem Erbey 65 yaşında 10 çocuğu olan bir Kürt kadını. 10 çocuğundan biri çatışmalarda yaşamını yitirdi. 2 çocuğu hala PKK’de yer alıyor. Bir diğer çocuğu 12 yıldır tutuklu. En küçük çocuğu baskılardan Avrupa’nın yolunu tuttu. Cezaevindeki kızına ise henüz yeni kavuştu. “20 çocuğum daha olsa, yine ‘mücadele’ derdim” diyerek yaşamın anlamını özetleyen Meryem Erbey, Kürt kimliğiyle tanıştığından bu yana direniyor. 
 
1975 yılında Siirt’in Eruh ilçesi Terxem (Bayramlı) köyünden Mersin’in Toroslar ilçesine göç eden Erbey ailesi, burada devlet baskısının en somut halini yaşadı. Aile, akrabaları olan Reşit Erbey’in 1993 yılında Mersin’de polis ile girilen bir çatışmada yaşamını yitirmesinin ardından adeta devletin hedefi oldu. Bu baskılar karşısında Meryem Erbey’in oğlu Mesut ile kızı Halime 2001 yılında PKK’ye katıldı. Diğer kızı Zozan da 2003 yılında ağabeyi ve ablasının yolundan giderek PKK’ye katıldı. Bir diğer oğlu Mehmet Erbey de 12 yıldır tutuklu ve 23 yıl hapis cezası aldı. Bir oğlu'da Avrupa'ya gitmek zorunda kaldı. Hayatı boyunca devlet şiddetini hem bedeninde, hem de ruhunda hisseden Erbey, yaşadığı tüm baskılara rağmen hala direniyor. 65 yaşını direnişe adayan Erbey, şimdilerde mücadelesini Mersin Barış Anneleri Meclisi’nde yürütüyor. 
 
Gurbeti, ölümü, ayrılığı yaşayan Erbey’in hikayesi Kürtlere karşı devreye konulan 40 yıllık kirli savaşın özeti gibi.
 
'BOYUN EĞMEDİK'
 
“Boyun eğmesi gereken Kürtler değil, çünkü Kürtler onuru için yaşıyor” diyen Erbey, yaşamını şöyle anlatıyor: “Bugüne kadar ne devlet bize rahat verdi, ne de biz devlete boyun eğdik. 1975 yılında Siirt’ten Mersin’e göç etmek zorunda bırakıldık. Göç etmemizin nedeni hem ekonomik, hem de baskılardı. O yıllarda ‘kaçak’ ya da ‘firar’ denilen kişiler bahane edilerek köyümüz jandarmalar tarafından basılıyordu. Jandarma köylülere insanlık dışı işkenceler yapıyordu. Askerler köye geldiğinde büyüklerimiz, 'Rom askerleri' geldi diyerek, köyden kaçıyordu. Hele biz, Türkçe konuşan birilerini gördüğümüzde kaçacak yer arıyorduk. Çünkü Türkçe konuşan kişiler, büyüklerimize insanlık dışı işkenceler yapanlardı. Köyümüzü terk edip, Mersin’e geldiğimizde yoksulluk yaşadık. Hiçbir şeyimiz yoktu. Dil bilmediğimiz için de her işte çalışma olanağımız yoktu. Eşim akşama kadar inşaatlarda çalışır aileye bakardı. Ta ki çocuklarım büyüyene kadar. Göç ettirilmek, aynı zamanda mülksüzleştirilmekti. Çocuklarım büyüdü. Seyyar arabalarla pazara gidip çalışmaya başladı. Ancak hem polisler, hem de zabıtalar her defasında onlara engel oluyordu. Hatta bir kere oğlumun terazisine el koydular. Oğlum Türkçe bilmediği için terazisini geri alamadı. Bizim metropolde yaşantımız hep böyle oldu.”
 
'EVİMİZ KARAKOLA DÖNDÜ'
 
“Çocuklarım büyümüştü ama onları da devlet aldı benden” diyerek anlatımlarına devam eden Erbey, 1993 yılına gelindiğinde bir akrabalarının polislerle girdiği çatışmada yaşamını yitirdiğini ve o günden sonra baskıların arttığını söyledi. Erbey, “Eşimin yeğeni 1993 yılında Mersin’de polis ile girdiği çatışmada şehit oldu. O günden sonra evimiz karakola dönüştü. Neredeyse her gün ev basılır, biz gözaltına alınırdık. Bir gün beni ve eşimi gözaltına alan polisler, ikimizi de darp etti. Hatta kafamı o kadar sert duvara vurdular ki, yaklaşık 10 yıl boyunca kendime gelemedim. Devletin baskıları her geçen gün artmaya başlayınca, biz de baskılara karşı direnişi yükselttik. Çocuklarım da bunu kabul etmeyerek, dağa gitti ben de hala mücadele içindeyim" diye konuştu.
 
'KÜRTLERİ BASKI İLE BİTİREMEZLER' 
 
Erbey ailesinde mücadelede yaşamını her kişinin ardından, yeni bireyler de mücadeledeki yerini alır. Anne Erbey, çocuklarının mücadeleye katılmasını şu sözlerle anlattı: “Çocuklarımın amca çocukları şehit düştüğünde, benim çocuklarım da o yola girdi. Önderliğin yakalanması sonrası, iki çocuğum PKK’ye katıldı. Diğeri de onlardan iki yıl sonra PKK’ye katıldı. 2006 yılında oğlum Batman'da şehit oldu. Sonra devlet baskısı bitmedi. Torunumu, kızımı, oğlumu hepsini tutukladılar. Ama kimse vazgeçmedi. Onun için sürekli diyorum ki, Kürtleri baskı ile silah ile bitiremezsiniz. Çünkü Kürt'lerde biri PKK'ye katılıp şehit düştükten sonra; bir diğer kardeşi PKK’ye katılıyor. Kardeşi katılmazsa, amcasının oğlu katılım yapıyor. Mesela ben, kanımın son damlasına kadar mücadele edeceğim. Beni öldürseler de, aç da bıraksalar, Kürt'lere haklarını vermedikleri sürece, bu ülkeye adalet gelmediği sürece, önderlik üzerindeki tecrit kalkmadığı sürece bu yoldan dönmem.”   
 
'ÖZGÜRLÜK İÇİN DEĞER'
 
Yıllardır çocuklarına hasret bir anne olarak yüreğindeki acının tarifsiz olduğunu ama özgürlük için değdiğini söyleyen Erbey, "Anne yüreğindeki acının tarifi yoktur. Anne yüreğinin acısının tedavisi yoktur. Ama ülken işgal ediliyorsa, çocuğunun özgürlüğü yoksa, hiç kimse yaşamasa da olur diye düşünüyorsun. Artık bu saatten sonra Kürtler korkmaz. Çocukları için de korkmaz. Benim 20 çocuğum daha olsa ve bana ne yapmaları gerektiğini sorsalar onlara derim ki; Öcalan tecrit altında olduğu sürece, bu halk ezildiği sürece, size düşen tek şey mücadele etmektir” ifadelerini kullandı.
 
'KAN ÜZERİNDEN SİYASET YAPILIYOR'
 
 “Yüreğim bu kadar yanmasına rağmen hala polis ve askerlerin ölmesini istemiyorum” diyen Erbey, şöyle devam etti: "Ben bir anne olarak acıyı anlamlandırabiliyorum. Bir Türk annenin evladı için yaktığı ağıda dayanamıyorum. İnsan acı gördüğünde; kimsenin acı çekmesini istemez. Onun için barış olmalı. Kimse ölmemeli. Bu konuda bazen Türk annelerini eleştiriyorum. Onların çocuklarının kanları üzerinde siyaset yapılıyor. Türk anneleri artık bunun karşısında dursunlar. Türk anneleri de bizimle el ele verip devletin karşısında bu savaşın karşısında yer alsınlar."
 
'KAÇ GENCİN ÖLÜMÜNÜ ENGELLERİM'
 
Mersin Barış Anneleri Meclisi çatısı altında mücadele eden Erbey, çocuklarının PKK’ye katılması ile birlikte daha direngen olduğunu ifade ederek, “Bir anne kendi çocuklarının peşinde gitmek zorundadır. Bana ölüm, sürgün katledilme değmez. Çünkü bedenimden bir parça gitmiştir. Ben bu mücadelenin ruhunda şunu gördüm; öyle bir mücadele ki, ne kadar çalışırsan, ne kadar mücadele edersen, bir o kadar daha bağlanıyorsun. Çünkü gittikçe mücadeleye anlam katıyorsun. Başına ne gelirse gelsin vazgeçemiyorsun. ‘Ben daha kaç gencin ölümünü engellerim’ diyorsun ve öylece durmadan devam ediyorsun. Onun için durmak yok diyorum” şeklinde konuştu. 
 
Kürtlerin her yerde devlet şiddetine maruz kalabileceğine dikkati çeken Erbey, “Mücadeleye katılmayan Kürtler de rahat görmeyecek. Evlerinde otursalar da rahat görmeyecekler. Nerede olursa olsun bir gün o Kürt her türlü devlet şiddetine maruz kalacak. İster mücadele yürütsün, ister yürütmesin. Çünkü Kürt olduğu için saldırıya uğruyorlar” ifadesinde bulundu. 
 
MÜCADELEDEN UZAK DURANLAR 
 
Erbey, mücadeleden uzak duran Kürtler için,"Korucu olan Kürtler var. Kürtlerin şuan verdiği mücadele biterse, devlet ilk olarak kendisine para ile bağımlı olan kesimleri yok eder. KDP için de bu böyle. Mücadele olmasaydı DAİŞ şimdiye kadar çoktan KDP’yi ortadan kaldırmıştı" dedi. 
 
'KURTULUŞ MÜCADELEMİZDEDİR'
 
“Bizim kurtuluşumuz mücadelemizdedir” diyerek mücadelenin önemine değinen Erbey, "Eğer ki kaybedersek hepimiz birlikte kaybedeceğiz. Tüm dünya annelerine sesleniyorum, barışın yolu sizin elinizden geçer. Anneler kendilerini az görmesinler kendilerine anne diyen herkes ayağa kalkıp, artık bu ölümlere, bu savaşa dur demeli” çağrısında bulundu. 
 
MA / Selman Güzelyüz