HABER MERKEZİ - Anneler Günü dolayısıyla mektup gönderen Leyla Güven, “Sözümüzdür; çok uzak olmayan zamanda Amed Şêx Seîd Meydanı’nda sizlerle buluşacağız. Siz zaten biliyorsunuz, umut zaferden değerlidir” dedi.
Elazığ Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven, Anneler Günü dolayısıyla JINNEWS’e gönderdiği mektupla Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri, Plaza De Mayo Anneleri ve mücadele eden tüm annelere mesaj gönderdi.
Güven’in, gönderdiği mektubun tamamı şöyle:
“Her bir açıdan bize yeniden gülmeyi öğreten, her bir katliamdan sonra bize yeniden umudu öğreten, her bir hukuksuzluktan sonra bize yeniden doğmayı öğreten saygıdeğer annelerimiz…
Sizlere Xarpet zindanından selam ve saygılarımızı gönderiyor, kutsal ellerinizden öpüyoruz. Eminim ki siz Barış Anneleri olarak her zaman olduğu gibi çok yoğunsunuz. Çünkü sizler nerede bir hukuksuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik var ise oradasınız. Dünyanın neresinde bir çatışma ve savaş olsa önce sizin canınız yanıyor. Plaza De Mayo Annelerinden Cumartesi Annelerine ve siz Barış Anneleri sınırları aşan direnişinizle topluma her zaman umut oldunuz. Yaralı yüreğinizi avucunuza alıp barış için, özgürlük için ülke ülke dolaştınız. Size copla saldıran polise de, sizi hukuksuzca yargılayan hakim ve savcıya da, kapınızı kırıp evinizi basan askere de, sizi itip kakan ve çıplak arama dayatan gardiyanlara da hep aynı şeyi söylediniz; ‘Biz barış istiyoruz.’ Bilmediğiniz dilde belki de öğrendiğiniz tek kelime ‘barıştır’
HER ŞARTTA SAHİPLENDİNİZ
Siz fedakâr anneler, savaşın acısını, yıkımını çok iyi bildiğiniz için barışta ısrar ediyorsunuz. Her şartta evlatlarınıza ve onların taleplerine sahip çıktınız. Sizin barıştaki ısrarınız ve alanlardaki direnişiniz, ‘Kürt anasını görmesin’ diyenlerin suratına tokat gibi indi diyebiliriz. Savaşta ısrar edenler, çözüm masasını devirenler, bu günlerde yine utanmadan, sıkılmadan anneler gününü kutlayacaklar. Kapitalist modernitenin yaratımı olan anneler günü, esasında sizin yaralarınızı daha çok derinleştiren söylemlerin havada uçuştuğu günler oluyor. Muktedirlerin sahte, samimiyetsiz açıklamaları karşısında öfkeniz daha da artıyor. Çünkü sizler biliyorsunuz ki bu siyasetçiler çocuklarını Amerikalarda okutan, bedelli askerlik yaptıran ve iktidarlarının örtülü ve örtüsüz bütün imkânlarından yaralananlardır.
Siz annelerin bin bir zorlukla büyüttüğü, bakmalara kıyamadığı cesur evlatlarınızı, ‘terörist’ olarak lanse edenler sizin acınızı anlayamazlar. Esmer Tunç anne iki oğlunun Cizre bodrumlarında yanan cenazelerini teşhis ederken, Halise annenin oğlunun kemikleri kargo ile kendisine geldiğinde koliyi kucaklarken, Cemile Çağırga’nın annesi kızının cenazesini buzdolabına koyarken, Emine annenin adalet arayışını yürütürken neler hissettiklerini asla bilemezler. Çünkü bunları bilmek değil, birebir yaşamak gerekir. Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede anneler çocuklarının mezar taşı kırılmasın diye mezarlıkta nöbet tutuyor. Cezaevinde gördüğü işkenceler sonucunda intihara sürüklenen evladının cenazesine araç verilmiyor, hatta imam tarafından yıkanmıyor. Annenin evladının taziyesini kurmasına izin verilmiyorsa ve taziye çadırına müdahale ediliyorsa bu anlayış nasıl ifade edilebilir ki…
EN BÜYÜK KÖTÜLÜK ANNELERE YAPILIYOR
Annelerimiz soruyor, ‘bu nasıl bir ruh halidir? Nasıl öfkedir? Nasıl bir Kürt düşmanlığıdır?’ Bu anlayışı annelerimizin sözü ile ifade edecek olursak, ‘Allah bize bunları yaşatanlara, çektiğimiz acıların bin katını versin’ diyoruz. Geçtiğimiz günlerde biten Ramazan ayında 67 yaşında ve yüreği yaralı ve oruçlu olan bir annenin Muş Cezaevi’nden Elazığ Cezaevi’ne sürgün edilmesi ve 14 gün boyunca karantinada tutulması hangi İslami değerler ile açıklanabilir? Besna Anne oğlunu Suruç katliamında şehit vermiş ve oğlunun cenazesinde sarf ettiği sözlerden dolayı tutuklanmış. Aslında bu sistem kendisi gibi düşünmeyen herkese düşmandır. Annelerin acılarını bile ayrıştırmaya çalışan iktidarla karşı karşıyayız. En büyük kötülüğü de Diyarbakır il örgütünün önüne oturttuğu acılı annelere yapıyor. Onların acılarını suistimal edip, hedef saptırarak onları yıllardır bir çadıra mahkûm edip bunun üzerinden siyaset yürütüyor.
İçişleri Bakanı’nın özel bir projesidir. Esasında koltuğunu korumak ve iki liderin gözüne girebilmek için geliştirdiği bir yöntemdir. Eminiz orada oturan anneler de en yakın zamanda bunun beyhude bir çaba olduğunu görecek ve evlerine döneceklerdir. Sistemin onları diğer acılı annelerimizden ayırmalarına daha fazla müsaade etmeyeceklerdir diye düşünüyoruz. Kürt sorununun çözümüne engel olanların sözüne güvenilmeyeceğini, deneyimlerle anlamış olacaklar. Hala o çadırda oturan ve yüreği yanmış olan her bir annenin acısı bizim de acımızdır.
SİZLERDEN MORAL ALIYORUZ
Değerli Barış Anneleri; biz Kürt kadınları olarak çok önemli başarılara imza attık. Rojava’da ve bütün diğer parçalarda Kürt kadınları, dünya kadın hareketleri içinde önemli bir yer edindi. Sizlerden öğrendiğimiz doğruları, dürüstlüğü, sadeliği, tevazuumu siyasete katmaya çalıştık. Sizin bize öğrettiğiniz, ‘kesik başınız gelsin ama eğilmiş başınız gelmesin’ sözüne hep bağlı kaldık. Biz tutuklu kadınlar olarak siz değerli annelerimize diyoruz ki; sakın bizim için üzülmeyin. Biz her zaman iyi ve moralliyiz. Moralimizi sizin yüreğiniz gibi beyaz olan tülbentlerinizden alıyoruz. Cezaevlerinde de yasaklı olan anadilimizle şarkı söyleyerek halay çekiyoruz. Ellerimiz ceplerimizde duvarlara inat volta atıyoruz. Sizin ve bütün halkımızın yüreği rahat olsun.
Bütün annelerin evlatlarına kavuşacağı, onurlu barışın ve huzurun coğrafyamıza hakim olacağı günler yakındır. Üveyş Anneden Taybet Anneye, Berfo Anneden Hatun Anneye, bütün Barış, Cumartesi ve tutsak annelerine sözümüzdür; Çok uzak olmayan zamanda Amed Şêx Seîd Meydanı’nda sizlerle buluşacağız. O güne kadar kendinize çok iyi bakın. Siz zaten biliyorsunuz, umut zaferden değerlidir. Saygılarımızla…”