İranlı kadından çağrı: Savaşın kazananı halk olmalı

  • kadın
  • 09:02 23 Eylül 2022
  • |
İZMİR - İran'da baskıcı rejiminden dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalan M.G., insan hakları savunucularına çağrı yaparak, "İran'da bulunan kadınların sesi olalım. Bu savaşın kazananı halk olmalı" dedi. 
 
İran'da ahlak polisi tarafından “saçları görünüyor” gerekçesiyle 13 Eylül'de işkenceye maruz kalan 22 yaşındaki Jîna Mahsa Amini, 16 Eylül'de kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Amini’nin yaşamını yitirmesinin ardından İran’da kadınlar öncülüğünde baskıcı Molla rejimine karşı başlatılan protesto eylemleri, halk isyanına dönüştü. Ülke genelinde 19 Eylül’de başlayan greve 24 kent katıldı, 13 kentte ise geniş katılımlı protesto eylemleri sürüyor. Yaşanan protesto eylemlerine yönelik rejim güçlerinin saldırılarında çok sayıda kişi yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi yaralandı. İran'da çalışma yürüten insan hakları örgütü Hengaw, eylemlerde 250'den fazla Kürt yurttaşın İran rejimi tarafından kaçırıldığını açıkladı. 
 
Bütün dünyaya ilham kaynağı olan eylemlerin öncülüğünü yapan kadınlar, "Jin jiyan azadî" sloganıyla sokakları terk etmiyor. "İslam Cumhuriyeti'ne hayır" diyen kadınlar, alanlarda İran'ı özgürleştirmek istediklerini haykırıyor. Dünyanın dört bir yanından kadınlar, İranlı kadınların taleplerine ve eylemlerine destek vererek yanlarında oldukları mesajını veriyor. Türkiye’den sınır dışı edilme tehlikesine karşı adının açıklanmasını istemeyen 29 yaşındaki M.G. de, İran rejiminin baskıcı politikaları nedeniyle 2016 yılında ülkesini terk etmek zorunda bırakıldı. M.G., İran’da uğradığı hak ihlalleri ve şuan yaşanan kadın isyanına ilişkin konuştu. 
 
İHLALLER DOĞUŞTAN BAŞLIYOR
 
İran’da kadın haklarının yok sayıldığını, cezaevi koşullarında bir yaşam dayatıldığını söyleyen M.G., haklarını aramak istediklerinde ise bu durumun ölüm ve şiddetle sonuçlandığını aktardı. Bu nedenle İran’dan göç etmek zorunda kaldığını ifade eden M.G., “İran’da bir kadın doğduğu andan itibaren şiddete ve hak ihlallerine maruz kalıyor. Bu nedenle aileler ilk çocukları erkek olsun ister. Bu noktada anneye psikolojik şiddet uygulanıyor. İran'da kadın sünneti bazı yerlerde devam ediyor. Büyüyünce 6 yaşında okula gitmeye başlıyorsun ve başörtüsü takmak zorundasın. Okullarımızda kadın erkek ayrı olmasına rağmen okuldaki bütün öğretmenler, çalışanlar kadın olmasına rağmen sadece göz ve ellerimiz gözükecek elbiseler giyiyoruz. Küçük çocuklar anlamını bile bilmeden o kıyafetlere maruz kalıyor. Aynı zamanda zorunlu din dersleri veriliyor” dedi.
 
ÇOCUKLAR BÜYÜDÜKÇE BASKI ARTIYOR
 
İran’da bu dayatmalardan kaynaklı psikolojik olarak kendilerini suçlu hissettiklerini dile getiren M.G., büyüdükçe kız çocuklarının yaşadığı baskıların arttığını vurguladı. M.G., “9 yaşına geldiğimizde, namaz kılmak, oruç tutmak zorunlu oluyor ve okullarda bize zorunlu her gün namaz kıldırıyorlar. Daha 14-15 yaşında regl olduğunda bunu herkesten gizlemek zorunda kalıyorsun. Kimse anlamayacak, evde baban veya ağabeyin bunu anlamayacak. Regl çok kötü bir şey olarak görülüyor. Regl iken Kuran-ı Kerim’e dokunamazsın, kuran okuyamazsın, camiye giremezsin, ibadet edemezsin. Bunları bize o kadar söylüyorlar ki biz kendi kendimizden iğreniyoruz. Kendimizi tanımaya cesaret edemiyoruz. 26 yaşına kadar bir erkekle konuşamıyordum. Erkeklere karşı da aynı öfke gelişiyor, eğer onlar bana yaklaşırsa, suç işlemiş oluruz diye düşünüyorduk ” diye anlattı.
 
BEYAZ ÇARŞAMBA EYLEMLERİ 
 
İran'da üniversiteye gitmeye başladığında sistemin yanlış ilerlediğinin farkına vardığını, ancak neler yapabileceğini bilmediğini dile getiren M.G., daha sonra feminizmle tanışıp eylemlere katılmaya başladığını söyledi. M.G., “İran’da en küçük eylem şiddet, hapishane ya da ölümle sonuçlanıyor. Benim orada bulunduğum dönemde Masih Alinejad’ın başlattığı ‘Beyaz Çarşamba’ eylemleri vardı. Çarşamba günleri beyaz başörtü takıp sokağa çıkıyorduk. Sadece Çarşamba günleri değil, polisin olmadığı her yerde bunu yapmaya çalışıyorduk. Bu nedenle kaç kere ‘başörtün kaymış’ gerekçesiyle eve ihtar belgeleri geldi. Bir kafede otururken sadece yan masamızda erkekler var diye, ahlak polisi kafeye girip hepimizi gözaltına alıyordu. Özelikle feminist aktivistleri tutukluyorlar, nereye götürüyorlar, başlarına ne geldi kimse bilmiyordu. Çoğuna hapishanede taciz ve psikolojik şiddet uyguluyorlar ve öldürülüyorlar” diye belirtti.
 
Molla rejiminin 43 yıldır İslami kuralları kendisine göre uyguladığını ve zorla sürdürmek istediğini belirten M.G., kurulan rejimin tamamen ataerkil olduğuna işaret etti. M.G., “Yaşananları protesto ediyoruz, tüm protestolarda direk insanları öldürüp tutukluyorlar. Birçok kişi öldü ama hala rejim yok olmadı. Bir kadın orada evleniyorsa, boşanma hakkı yok, kendi çocuğunun vekalet hakkını alamaz, kadınlar ancak eşleri izin verirse yurt dışına çıkabiliyor. Kadınların çalışmaya izni yok. Evlenmeden bütün hakların babanın elinde, evlenince bile babanın imza atması gerekiyor. Evlendikten sonra da tüm haklarını eşine devrediyorsun” şeklinde konuştu.
 
‘SAVAŞIN KAZANANI HALK OLMALI' 
 
Jîna Mahsa Amini'nin de bu baskıcı politikalar nedeniyle katledildiğini söyleyen M.G., yaşanan halk isyanına dair şunları söyledi. “Jîna Mahsa Amini için yapılan protestolarda artık kimse korkmuyor. Artık ölümü göze alarak elimizden geleni yapıyoruz. Bunu da kendimiz ve İran'ın geleceği için yapıyoruz. Çünkü artık bıktık. Bu İslam Cumhuriyetini istemiyoruz. Şimdi çok daha güçlüyüz. Özellikle kadınlar ön planda, kadınlar başörtülerini yakıyorlar, polislerin önüne gidip polisleri dövüyorlar, polis arabalarını deviriyorlar, Ruhullah Humeyni’nin fotoğraflarını söküyorlar. Büyük şeyler yapıyorlar. Bizi o kadar öldürdüler ki artık onları istemiyoruz. Büyük bir savaş var. Artık bu savaşın kazananı halk olmalı.”
 
DÜNYA KADINLARINA ÇAĞRI
 
Kadın aktivistlere, insan hakları savunucularına seslenen M.G., “İran'da bulunan kadınların sesi olalım. Bizim sesimizi bastırıyorlar, bizi susturup öldürüyorlar. Bize destek çok önemli ve kıymetli. Bütün dünyadaki aktivistlerden destek bekliyoruz” dedi.
 
MA / Delal Akyüz