HABER MERKEZİ - İranlı feminist gazeteci Mehtap Mehbub, Kuzey ve Doğu Suriye’deki kadın devrimin İran’daki kadınlara ilham verdiğini belirterek, "Jin, jiyan, azadî’ sloganının yükselişi tesadüfi değil. Çünkü kadınlar yaşamak istiyor ve kaybedecek hiçbir şeyleri yok" dedi.
İran’ın başkenti Tahran’da saçları görüldüğü gerekçesiyle “ahlak polisi” tarafından 13 Eylül’de gözaltına alınıp gördüğü işkence sonucu 16 Eylül’de yaşamını yitiren 22 yaşındaki Kürt kadın Jîna Mahsa Amini için düzenlenen protestolar dalga dalga yayılıyor. Eylemin öncüsü kadınlar, örtülerini çıkartıp saçlarını keserek, rejimi protesto etti. Erkeklerin de katıldığı eylemlerde bugüne kadar onlarca kişi polis tarafından katledildi, 700’den fazla kişin de yaralandı. Ülkedeki gelişmeleri sürgünde olduğu Almanya’da takip eden feminist aktivist ve gazeteci Mehtap Mehbub, Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulundu.
‘JÎNA ORTAK DİRENİŞİN SEMBOLU OLDU’
Amini’nin katledilmesiyle birlikte kadınların rejime karşı itirazının örgütlendiğini dile getiren Mehbub, “Bu protestoların daha önceki protestolardan farkı daha geniş ve kitlesel olmasıdır. Eylemler ülkenin tümüne yayılmış. Ama daha önceki protestolar daha çok bölgeseldi. Mesela İran’ın güneyindeki Xozistan bölgesindeki protestolara İran’daki diğer halklar katılmadı. Ama şimdi İran’ın bütün kentlerinde halk sokaklarda. Aynı zamanda daha önce yapılan protestolarda halkın talepleri daha düşük ve lokaldi. Ama şimdi talepleri daha büyük. Tek bir talepleri var; mevcut hükümetin gitmesidir. Jîna Amini’nin katledilmesiyle birlikte birçok kesim birleşti. Jîna’nın Kürt olması, kadın olması ve o kentte bir misafir olarak gitmesi buradaki halkların öfkesini birleştirdi. Özel bir kimliğe sahipti Jîna. O yüzden Jîna buradaki halkların ortak direniş simgesi oldu. Jîna’yı defnederken kadınlar eylemi başlattı. Başörtülerini çıkartarak bu eylemi göze aldı. Kadınların başörtülerini çıkartmasıyla itiraz başladı. Burada ‘Jin jiyan azadî’ sloganı duyurulmuş oldu. İran’da başörtü zorunluluğu zaten vardı. 43 yıllık bir uygulamaya karşı bizlerin her zaman bir mücadelesi vardı. Mahsa’dan sonra bütün kesimler bir araya gelip bu konuda ortak beyan almışlar ve anlaşmışlar. Toplumun özgür olması için önce kadınların özgür olması gerektiği fikri topluma yerleşti. Kadınların özgür olması için bu zoraki takılan örtünün başımızdan kaldırılması gerekiyor. Sadece zoraki örtü değil LGBT+ların, ötekileştirilen diğer kesimlerin de haklarının verilmesi gerekiyor” dedi.
‘KADINLARIN KAYBEDECEK BİR ŞEYLERİ YOK’
Kadınların artık kendisini tanımayan sistemi kabul etmelerinin mümkün olmadığını belirten Mehbub, “Şu an İran’da kadın polisler de var. Ve İran’da kadınlara en fazla şiddet uygulayan da bunlardır. Çünkü İran hükümetinin taraftarı olan radikal İslamcı bir kesiminde de birçok kadın var. O kadınlar da hükümeti savunuyorlar. Bu yüzden bu konuya çok odaklanmak gerekiyor. Şimdi kadınları karşı karşıya getirmek istiyorlar. Halbuki İran’da daha önce de kadın polisler vardı. Ama ilginç olan şu ki burada Ahlak polisinin birçoğu kadından oluşuyor. Hükümet kadınlardan korkuyor. Bu iktidar her zaman kadınlardan korkmuştur. Çünkü kadın direnişi ve kadın hareketi sadece bir zaman diliminde gerçekleşmiyor. Kadın direnişi her alanda ve her zamanda gerçekleşmektedir. Zoraki hicap gerçekleştirdikten sonra bu kadın direnişi başladı. Ve bu direniş aynı zamanda baskı altında tutuldu. Bunun için direnen birçok kadın işini kaybetti. Çünkü zoraki hicaptan sonra birçok kadının işe gitmemesi gerekirdi. Yazar Sohrab Behdad kitabının bir kısmında şunu diyor; ‘İran’da devrimden sonra en çok ezilen kesim işçi kadınlar sınıfıdır.’ Devrimden sonra en çok kadınlar ezildi. Bedeni üzerindeki kontrolü bile onda değil. Ne giyeceğini, çocuk doğurup doğurmayacağına kadar bütün her şeyine el koymuş bir devlet var. Bu da kadını yoksullaştırdı, ötekileştirdi. Kadını kendisine yabancılaştırdı. Bu yüzden kadınların artık kaybedecek hiçbir şeyleri yok. Kaybedecek bir şeyleri olmadığı için de mücadelenin ilk sırasında yer alıyor. Mücadele etmekten başka çareleri yok. Bu yüzden de hükümet kadınlardan korkuyor. Hükümeti en fazla korkutan şey ise bu mücadelenin süreklileşmesidir. Artık her yerde ve alanda kadınlar direniyor. Ancak özgürlük ve eşitlikle ikna olurlar. Bütün iktidarlar mücadele eden kadınlardan korkuyor. Kadınlar eşitlik ve özgürlük talep ediyor. Ve bu gelmeyene kadar da durmayacaklar” diye belirtti.
‘YENİ BİR DÖNEME GEÇİŞ YAPILIYOR’
Ülke genelinde eylemlerin başlamasıyla birlikte yeni bir döneme geçiş yapıldığına vurgu yapan Mehbub, “Bu iktidar kendisini korumak için bugüne kadar kadın üzerindeki baskı ile kendisini var etmiştir. Kadını bastırma üzerine inşa edilmiş bir hükümettir. Bu yüzden şu anda elinde kalan tek şey baskıdır. Şu anda İran toplumu farklı bir döneme geçiş yapıyor. Önceden erkekler kadınlara destek vermiyordu. Erkekler hükümetin bir kolu olarak kadınlara baskı yapıyorlardı. Ama bu eylemlerle birlikte toplum yeni bir noktaya geldi. Bu nokta nedir? Onların ortak bir talebi var. O da kadınların özgürleşmesidir. Erkeklerin bize destek vermesi toplumu yeni bir noktaya taşıdı. İran’ın kadın mücadelesi kuşkusuz evrenseldir. Özellikle Z kuşağı daha evrensel değerlerle yaşıyor. Özellikle bu konuda kapitalist sistemin güçlenmesinin çok etkisi var. Çünkü kapitalist sistem seneler önce kadın kazanımlarını ellerinden aldı. Mesela kadının bedeni üzerinden daha çok kontrol sahibi olmaya başladı. Bu yüzden de şimdiki gençler her şeyin farkında ve itirazları var” diye konuştu.
‘BASKI ARTIKÇA MÜCADELE BÜYÜYOR’
Mehbub, baskıların artması halinde direnişin daha da büyüyeceğini ifade ederek, şöyle devam etti: “Sağcı güçlerin yönetim başlarına gelmesiyle birlikte Amerika ve Latin Amerika’da ve Avrupa’da kadınların hakları yavaş yavaş yok edilmeye başlandı. Aynı zamanda kadın soykırımı her yerde daha çok arttı. Almanya’da yaşıyorum. Kadın katliamı burada da var, Türkiye’de de var, İran’da ve Afganistan’da da var. Zaten Afganistan’da kadınlar tamamıyla insanlıktan çıkartıldı. Kadın üzerindeki baskı artıkça kadın mücadelesi de büyüyor. Çünkü baskının arttığı yerde mücadele ve direniş başlar. Zira kadınlar yaşamak istiyorlar. Yaşamak istedikleri için mücadele ediyorlar. Kadınlar kendi hayatı ve bedeni üzerinden kendisi karar vermek istiyor. Kadınlar artık devletlerin, iktidarların bedenleri ve iradeleri üzerinden söz sahibi olmasını istemiyor. Bunun içinde direniyorlar.”
‘ROJAVA DEVRİMİ İLHAM VERİCİ’
Rojava devriminin İranlı kadınları etkilediğine dikkati çeken Mehtap Mehbub, “Rojava'da yaşanan kadın devrimi İranlı kadınlar ve dünyanın diğer bölgelerindeki kadınlar için çok ilham verici. Çünkü ataerkil bir bölgede kadınlar canlarını ve kanlarını vererek özgürlük ve eşit haklar elde ettiler. Bu sistem, uzun bir siyasi mücadeleden sonra, kadınlara özgürlük vererek, kadınlara eşit haklar vererek gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle kadın mücadelesinin Rojava’dan İran’a ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganıyla yükselişi bence hiç tesadüfi değil” dedi.
İranlı kadınlara verilen desteğe dikkati çeken Mehbub, şunları ifade etti: “Benzer şekilde Türkiye'deki, Amerika'daki, Avrupa'daki aktivistler, İranlı olmayan feministler, siyahi feministler ve ırkçılık karşıtı aktivistler, İranlı kadınları destekledi. Dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerimizden aldığımız dayanışma, tüm dünyanın kadına yönelik baskıyı anlayabilmesi ve ilerici güçlerin dünyanın diğer yerlerindeki kadınlarla ittifak kurabilmesi olarak değerlendirilebilir. Her zaman etrafımızda muhbir olmadığından endişelenmemiz gereken bir polis devletinde yaşıyoruz. Bu toplumda örgütlenmek çok zor. Örgütlenme kadınlar, işçi grupları ve herhangi bir sosyal grup için çok zordur. Hatta hayır işi yapmak isteyenler bile zorluk ve korku ile organize olabiliyor. Dışarıdan hiç kimseden veya yardım kuruluşundan maddi yardım alamazsınız. Çünkü bu sizin için ağır hukuki sonuçlar doğurabilir. Casuslukla suçlanabilirsiniz. Bu polis ortamı ve bu özgüven eksikliği, İran’da insanları birbirleriyle konuşamaz ve örgütlenemez hale getirmişti. Polis atmosferi, birbirinizin sesini duymanızı, birbirinizi anlamanızı imkansız kılıyordu. O yüzden kitleleri harekete geçirmek ve organize etmek için karşılıklı anlayışa ihtiyaç var.”
‘İRANLI KÜRT KADINLARI AYNI MÜCADELEYE SAHİP’
Kürt kadınların dünya kadın mücadelesinde ciddi bir rol oynadığını dile getiren Mehbub, sözlerini şöyle tamamladı: “Biz kadınların İran'daki mücadele ve direniş biçimi, Türkiye’nin Kürt bölgelerindeki mücadelesinde farklı. Direnişimiz gündelik hayatta direniş biçimleriyle, kültürel direnişle, sivil itaatsizlikle devam etmiştir. Yıllardır mücadele ediyoruz ama bizim örgütlülüğümüz oradaki gibi değil ve oradaki kadınlarınki kadar güçlü değil. Oradaki direniş, İran'daki kadınların direnişi ile kıyaslanamaz. Ancak İranlı Kürt kadınları da aynı kültürel sermayeye ve mücadelelere sahip. Tahran'ın ‘Khak Sefid’ bölgesi gibi marjinal alanlarda veya Belucistan ve Ahvaz gibi çevre bölgelerdeki kentsel hareketler, Tahran gibi metropol merkezindeki hareketlerden farklıdır. İran'da güçlerin örgütlenme şekli de çok karmaşıktır. Türkiye'de HDP gibi bir parti var. Türkiye’de emek hareketleri var. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) var. Ancak İran'da herhangi bir resmi teşkilat kurmamıza izin verilmiyor. İran'da kadınlar için siyasi ve örgütsel faaliyet çok zor. Ancak bazen İran'ın eski cumhurbaşkanı Ekber Rafsancani'nin kızı gibi İran'daki bazı kadınların siyasette güçlü yeri var.”
MA / Zeynep Durgut