HABER MERKEZİ - Nagihan Akarsel’in çocukluk ve mücadele arkadaşı Roni Eylem, Akarsel’in amacının Abdullah Öcalan’ın felsefesini anlamak olduğunu belirterek, “Nagihan kökünü buldu, biz de onunla birlikte köklerimizi bulduk” dedi.
Federe Kürdistan Bölgesi’nin Süleymaniye kentinde 4 Ekim’de gerçekleştirilen suikast sonucu katledilen akademisyen-gazeteci Nagihan Akarsel, çalışmalarıyla güçlü bir miras bıraktı. Dokunduğu herkeste izler bırakan Akarsel’in katledilmesine yönelik dört bir taraftan tepki yükseldi. Bu öfke ve sahiplenişi en iyi uzun yıllar birlikte çalıştığı arkadaşı Zozan Sima, şu sözlerle tarif ediyordu: “Bak adımlarını bastığın her toprak parçası nasıl da sahiplendi seni. Ders verdiğin her genç ve yaşlı nasıl da gözyaşı döktü ardından. En inançsız ve karamsar olanlar nasıl da sahipleniyor hayallerini…”
Katledildiği günden bugüne hayatının bir yerinde yolu onunla kesişen, tanışan ya da onu yazılarıyla tanıyan, ondan eğitim alan birçok kişi Akarsel ile anılarını, kadın özgürlük mücadelesine kattıklarını, hayallerini ve mücadelesini dili döndüğünce anlattı, yazdı.
ÇOCUKLUK ARKADAŞI ANLATTI
Roni Eylem de Nagihan Akarsel’in çocukluk arkadaşı. Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Xalikan (Gölyazı) köyünde 1977 yılında dünyaya gelen Nagihan Akarsel ile aynı köyde doğup büyüyün ve aynı zamanda komşusu olan Eylem, çocukluğundaki Nagihan’ı anlattı.
Sık sık ailelerine Xelikan’a nereden sürüldüklerini sorduklarını ancak hiçbir zaman net bir yanıt alamadıklarını ifade eden Eylem, “Belli bir bilinç edindikten sonra, Cihanbeyli’ye nereden geldiğimizi soruyorduk, bir türlü öğrenemedik. Bize pek anlatmazlardı. Adıyaman’dan, Doğanşehir taraflarından sürgün edildiğimizi söylerlerdi” diye belirtti.
BOZKIRIN İÇİNE DOĞMAK...
Akarsel’i Kürt özgürlük mücadelesine iten nedenlerin başında bu bilinmezliğin geldiğini söyleyen Eylem, “Bu belirsizlik, köksüzlük beni de, Nagihan’ı da özgürlük mücadelesine iten nedenlerin başındaydı. Sürgün edildiğimiz yer Türkiye’nin en kurak bölgesi. Hatta yaşlılarımız ‘bizi buraya kurutmak için gönderdiler’ derlerdi. Ağaç yok, su yok, kuru bir bozkır” ifadelerini kullandı.
1980 ve 1990’ların Xalikan’ını Eylem, şu sözlerle anlattı: “Köyde yurtseverlik biraz zayıftı. Nereden geldiğini bilmemek ve bir köksüzlük var ama şöyle bir özellikleri de vardı; onlara ‘nerelisiniz’ diye sorulduğunda, ‘em kurmancin’ diyorlardı. O Kürtlük, o öz hep diri kaldı. Kendi dilini konuşur, kendi kültürünü yaşatırlardı. Köyden şehre gitmiş ve köye geri dönmüş biri Türkçe konuştuğunda ayıpsanır, yabancı gibi görülürdü. Dedemin sadece dışarıdan köye gelen yabancılarla Türkçe konuştuğuna şahit olurdum. Ama bir yurtsuzluk, köksüzlük hali de vardı. Köyün Türklerle tek ilişkisi ticari ilişkiydi, koyun alır, buğday satarlardı.”
Köyde ilkokuldan üniversiteye kadar eğitim hayatını tamamlayan ilk kız çocuklarından birinin Nagihan olduğunu söyleyen Eylem, “Eğitimini tamamlayan ilk kız çocukları bizdik. İlkokul, ortaokul, liseye kadar birlikte okuduk. Oyun arkadaşıydık, okul arkadaşıydık. Evleri bize yakındı. Annesi biraz otoriter bir kadındı. Benim annem daha yumuşaktı, çocukken oyun oynamak, çocukça bir şeyler çevirmek istersek genelde bizim eve giderdik. Babası da köyde sevilen biriydi. Nagihan onların ilk çocuklarıydı” dedi.
YAPILMAYANI YAPMA CESARETİ
Eylem, çocukluk arkadaşını şu sözlerle anlattı: “Köydeki çocuklarla kavga ettiğini hiç hatırlamıyorum, çocukların hepsiyle ilişkisi iyiydi. Hem ilişkisi iyiydi, hem de bizim de iyi olsun diye çabalıyordu. Bize örnek oluyordu. İlişkilerimizi iyi tutmayı ondan öğreniyorduk. Köyde kız çocukları kolay kolay erkek çocuklarıyla oynamazdı. Ancak Nagihan erkek çocuklarıyla da anlaşıyordu. Gider erkek çocuklarla da oynar, aynı arkadaşlığı kurardı.”
Tüm arkadaşlarının cesaretinden söz ettiği Akersel’in bu özelliği çocukluğundan geliyor… Çocukken de yapılmayanı yapma, denenmemiş olanı deneme cesaretini gösteren Akarsel’in bu yönü köylüler tarafından kısa sürede benimseniyor. Eylem, arkadaşının bu yönüne ilişkin “Kimsenin kolay kolay cesaret edemediğine girişirdi. Ama bunu öyle sert bir şekilde yapmaz ve başkasına da dayatmazdı. Köylülerin tepki gösterebileceği bir şeyi o yaptığında, herkes onu sevdiği için kimse bir şey demezdi. Köylünün geleneklerine göre uç bir şey de olsa, o yaptığı için kimse bir şey demiyordu” diye belirtti.
ÇOCUKLUK OYUNLARI
Kurak bir coğrafyada yaşamanın çocukluktan itibaren birçok şeye özlem duymaya neden olduğunu söyleyen Eylem, “Bizim köy çok kurak olduğu için yağmur yağınca köylüler de çocuklar da çok sevinirdi. Yağmur toprağa değince, o kuru topraktan çok güzel bir koku yükseliyordu. O koku hala burnumda. Toprak kokusunu alınca sokağa dökülürdük. Nagihan ile ‘veşarti’ diyorduk, yani ‘kör ebe’ oynardık” sözleriyle çocukluk anılarını anımsattı.
LİSEDE KADIN HİKAYELERİ YAZIYORDU
Aynı zamanda Akarsel ile aynı okulda eğitim gördüklerini belirten Eylem, “Bilirsiniz kırsal yerler devletin pek önemsemediği yerlerdir. Bu Kürdistan’da da bizim oralarda da böyledir. Bir öğretmenimiz vardı tüm sınıflara o eğitim verirdi. Ama Nagihan başarılı bir öğrenciydi. Çalışkan ve zekiydi. İlkokulda öğretmenin ve bütün çocukların sevdiği biriydi. Ben üniversiteyi kazanabilmek için dershaneye gitmiştim. Ama o hiç dershaneye gitmeden üniversiteyi kazandı. Daha lisedeyken kadın hikayeleri yazıyordu. Daha çok köyde yaşayan kadınlarla ilgili hikayeler yazıyordu” sözleriyle kalemiyle insanların yüreğine değen Akarsel’in daha o yıllarda kadınların yaşadığı sorunlara ilgi duyduğunu söyledi.
‘BUĞDAY ÇOCUKLARIYIZ BİZ’
Doğa ile kurduğu derin bağın kurak, sarı bir coğrafyada doğmuş olmasından geldiğini kaydeden Eylem, “Hiç dağ görmemiştik. Ovada her şey sarıdır. O nedenle yeşile hasrettik. Yaşadığımız yerlerde, ağaç, su yoktu, Nagihan’ın doğa sevgisinin buradan geldiğini düşünüyorum. En çok ekilen şey buğdaydı. O nedenle ‘biz buğday çocuklarıyız’ derdik. Buğday bizim için çok kıymetli ve kutsaldı. Buğday henüz yeşilken, biz ona ‘firik’ diyoruz, annelerimiz ateşte kızartırdı, yerdik. Sonra ‘dan’ hali ve son olarak bulgur yapardık. Her üç aşamasında da tüketilirdi” diye belirtti.
KÖKLERİNE ULAŞMA YOLCULUĞU
Akarsel’in köyde üniversiteyi kazanan ilk kız çocuklarından olduğunu hatırlatan Eylem, “Bizden sonra üniversiteye çok giden oldu ama biz ilktik. Nagihan ilk üniversiteyi kazanlardandı. Bu da kendi içinde bir devrimdi. Bizim köyde 1980’lerden itibaren yurt dışına göç çok fazla yaşandı. Kadınlar ya evlendirilir Avrupa’ya giderdi. Ya da köyde kalırdı. Nagihan bu anlamda da orada da bir ilk gerçekleştirmişti. Bana, ‘Köklerimizi tanımamız için, buradan çıkmamız, bu sınırları aşmamız lazım’ diyordu. Bunun bir yolunun da üniversiteyi kazanmak ve Konya’nın dışına çıkmak olduğunu düşünüyordu. Üniversiteye gidiş amacı sadece öğrenim görmek, gazeteci olmak değildi, aynı zamanda Kürtlük, yurtseverlik ile tanışmak, bir Kürt kadın olarak kendi ayakları üstünde durmak, iradeleşmek istiyordu” diyerek Akarsel’in amacına değindi.
ÜNİVERSİTE YILLARI
Akarsel’in Ankara Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü kazandıktan sonra sık sık üniversite arkadaşlarını Xelikan’a götürdüğünü söyleyen Eylem, ekledi: “Kürt özgürlük mücadelesiyle tanışması üniversite yıllarında başladı. Üniversiteyken Yurtsever Gençlik içinde çalışma yürüttük. Üniversitede özellikle kadın arkadaşların eğitimine önem veriyordu. Biz kapalı bir toplumda büyüdük ama o ilk dışarıya açılanlardan biriydi. Yurtsever kadın ve erkek arkadaşları köye getirip, köyümüzü, kültürümüzü onlara tanıtıyordu. Ben yurtsever kültürü pek bilmiyordum o bize anlattı. Dergiler, kitaplar getirdi. Bizim köydeki kadınlar içerisinde köye yurtseverliği taşıyan kadınlardan biri Nagihan oldu. Hepimiz onun getirdiği kitapları, dağıttığı Özgür Halk dergisini okurduk.”
Eylem, gülümseyerek Akarsel’in ekonomik sorun yaşayan öğrenci arkadaşlarının evine kaçak elektrik çektiğine dair bir anısını da anlattı: “Gençlik çalışmaları içindeyken, Nagihan’ın öğrenci evlerine kaçak elektrik çektiğine şahit oldum. Tabi öğrencilerin paraları yoktu. Telleri tuğlaya bağlayarak yapıyordu…”
KÜRT ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ
2001 yılında Ankara’da “örgüt üyeliği” suçlamasıyla gözaltına alınan ve 2007 yılında tahliye olan Akarsel ile çocukluk arkadaşlığından mücadele arkadaşlığına evrilen yoldaşlıklarına değinen Eylem, “7 yıl cezaevinde kaldı. Cezaevinde Önderliğin felsefesine, kadın özgürlük çizgisine yoğunlaştı. Onunla iletişimizi hiç kopmadı. Gazetecilik yaparken de Jineoloji çalışmalarında yer alırken de görüşüyorduk. Efrîn’de Jineoloji çalışması yürüttüğü sırada beni aramış, ‘Burası aynen bizim köyümüz gibi, bizim gibi konuşuyorlar’ demişti. Çünkü Fırat’ın batısı bizim kültüre biraz yakın. Onun hep bir öz bulma, tarih arayışı vardı. Ona, ‘sen bir öz arayışçısısın’ diyordum. Nerede bir güzellik var gidip bulurdu. Nerede üstü kapatılan bir şey var hep onun peşinden giderdi. Güney Kürdistan’a geçtiğinde ona zorlanacağını söyledim. Ama o gittiği yerlerde yabancılık çekmiyordu. Güney’de kimsenin hayal edemediğini yaptı. Kadın Kütüphanesi, Jineoloji çalışmaları yaptı. Kadın her zaman düşünceden koparılmış. Ama Nagihan her kadında bir düşüncenin, bir fikriyatın olduğuna inanıyor ve kendine inanmayan kadınlara da inandırıyordu” diye belirtti.
Çocukluk arkadaşının mücadele arkadaşı olduğunu ve son yıllardaki paylaşımlarının daha çok bu yönde olduğunu anlatan Eylem, “Bizim özgürlük mücadelesiyle tanışmamız, katılmamız köyde bir fırtına etkisi yaratmıştı. Biz ilk mücadeleye katıldığımızda köylüler ‘bunların bir derdi yoktu, neden ve nereye gittiler’ diyorlardı. ‘Maddi durumları iyi, baskı yok, neden gittiler’ diye sorguluyorlardı. Şuan verilen mücadeleden gurur duyuyorlardır. Herkesin Nagihan’ı bu kadar sahiplenmesi onları da gururlandırdı. Şimdi Nagihan’ın ne kadar çoğaldığını gördüler. Bu anlattıklarım belki Kürdistan’daki bir aile için normal şeyler olabilir ama bizim köy için bu da devrim niteliğinde. Bunu yine Nagihan başardı.”
‘ORTA ANADOLU ŞEHİTLERİNİ YAZMAK İSTİYORDU’
Eylem son olarak Akarsel’in yapmak istediği bir çalışmadan söz ederek, şunları aktardı: “En büyük amaçlarından biri Önderliğin felsefesini anlamak ve kendi kökleriyle buluşmaktı. Nagihan kökünü buldu, biz de onunla birlikte köklerimizi bulduk. Onun kökleri Kürdistan’dır, ağaçtır, topraktır, sudur… Onunla ilişkimiz çocukluk arkadaşlığı ile başladı ama ilişkimiz çocukluk arkadaşını, hemşericiliği aştı. Artık biz fikirdaşız, yoldaşız. Ondan örnek aldığım çokça özelliği var. Onun güzelliğini daha fazla kendimde taşıma, onun güzelliklerini daha fazla yaşamsallaştırmaya çabalayacağım. Bizim köyden çok arkadaş şehit düştü. Orta Anadolu şehitlerini yazmak istiyordu. Bu çalışması yarım kaldı, onu tamamlamak istiyorum.”
MA / Arjin Dilek Öncel